Son
zamanlarda, başta TV olmak üzere, “medyada şiddet” çok
vurgulanır oldu. Çünkü ilgi çekiyor. Ayrıca, yapımcıların(ya
da habercilerin de) kolayına geliyor. Sadece haberlerin değil,
çocuklarla ilgili çizgi filmlerde bile şiddet unsuru ağırlıklı
olarak ortaya konuyor. Komedi nitelikli dizi ve filmler bile
didişme, itişme ve çekişme üzerine...
Konuyla
ilgilenen araştırmacıların(1) açıklamalarına
göre, şiddet kavramının kapsamına; vuruculuk, kırıcılık,
cinsellik, insanın öfkesini boşaltmaya yarayan her türlü
davranış/eylem(hattâ bakış, mimik), kısaca insani değerleri(iffet,
izzet, onur)tehdit eden her eylem girmektedir.
Medyadaki şiddetin,
masum hedefleri durumunda olan çocukların ilgisini niçin bu
kadar çekmektedir? Çünkü şiddet içeren program ve
filmlerde, macera, hareket vardır, bunlardan dolayı da bu tür
yapımlar heyecan vericidir, duygu sömürüsüne de elverişlidir.
Bunların yanı sıra, özellikle büyükler / yetişkinler(ve
gençler) için geçerli olmak üzere, TV’de şiddet olaylarını
görmek, (özellikle de şiddete meraklı insanlarda) bir tür
doyum uyandırmaktadır. Bir arkadaşı anımsıyorum; uykusu
kaçtığı gecelerde, kalkıp korku filmi izlerdi. Cumartesi
akşamları da( ertesi gün erken kalkmak zorunda olmadığı
için) birkaç korku filmi izlemeden uyuyamazdı. İzleyici,
şiddet filminin başrol oyuncusuyla özdeşleşmek suretiyle,
kendisindeki saldırganlık ya da şehvânî(2) duygularını
kısmen de olsa doyuma ulaştırmaktadır.
Başta TV
olmak üzere genel olarak medyadaki şiddet çocukları(büyüklere
oranla) daha fazla etkilemektedir. Çünkü çocukların kendi
kendilerini korumaları daha azdır. Çocuklar, yetişkinler
kadar olaylara gerçekçi yaklaşamamaktadır. Başka bir
ifadeyle, çocuklar “gerçek olan ” ile “gerçek olmayanı
” ayırt edebilecek olgunlukta bulunmadıkları ya da bu şekilde
eğitilmedikleri için medyadaki ve toplumdaki şiddet karşısında
masum ve korumasız birer hedef durumundadırlar. Dahası, çocuklar,
heyecanlı ve korkunç olan şeyleri daha kolay öğrenmektedir.
İşte böyle
bir etkilenme sonunda, eğer çocuk kişilik özellikleri bakımından
biraz hareketli ise; saldırgan, içe kapanık ise, daha da
korkak ve ürkek oluyor. Felaketin bu kadar açık ve seçikliğine
karşın, bunun savunucuları da yok değil: Sözüm ona
“gerçekçi ” yaklaşımın savunucuları diyorlar ki, “şiddet,
yaşamın bir parçasıdır. O halde çocukları yaşama alıştırmak
için şiddet içerikli sahneleri de onlara sunmalıyız.”(3)
Gerçekçi olunacaksa, yaşamın sadece
şiddet yönü yansıtılmamalı. Çünkü yaşam sadece ya da
ağılıklı olarak şiddet içermiyor oysa ki uygulamalarda
üzüntü ve endişe içinde görüyoruz ki, haber programlarında
bile şiddet elemanı öne çıkarılıyor. Bu durumun
“sorumlu habercilik ” anlayışıyla kolay kolay bağdaşır
bir yanı olduğunu sanmıyoruz. Çünkü bu programlar, yaşamın
çarpıtılmış görünümünü ağırlıklı olarak
izleyiciye sunmaktır.
Bu tutum,
insan onurunu ayaklar altına alan bir anlayışı ekrana,
gazete ve dergilerin sayfalarında yansımasından başka bir
şey değildir. Acı gerçek böyle olduğuna göre, aile, çocuğu,
insânî değerleri ayaklar altına alan ve insan onurunu hiçe
sayan bu uygulamaya karşı çocuğu korumak durumundadır. Çocuklar
TV karşısında ve şiddet içeren bilgisayar oyunlarıyla baş
başa saatlerce pasif olarak oturtarak, (şiddet içeren
programlar olmasa bile) atâlete sürüklemiş yada bu
olumsuzluğa göz yummuş oluyoruz. Bu bağlamda, bunların doğru
olmadığına, aile çocuğun dikkatini çekebilir, çocuğu
başka aktivitelere yönlendirebilir. Zihni geliştirici, güven
artırıcı, onun bencilliğini giderici, paylaşım duygularını
geliştirici ve de kültürel ve sportif etkinliklerin neler
olduğunu pedagoloji bilimi bize açıkca göstermektedir. Çocuk
daha bilgilendirici, daha geliştirici programlara yönlendirilebilir,
spor ve çeşitli aktivitelere özendirilebilir. Yani çocuğun
günlük yaşamında, onun yaşamını olumlu yönde etkileyen
başka şeyler de olursa, TV’nin olumsuz yönlerinden
korunmuş olabilir. O zaman çocuk, TV ve internete uzun uzun
bakıp ta, yaşamı (kendisine empoze edilen gerçekçi
olmayan yaşamı) TV’den ve internetten izleme ve öğrenme
hatâsına düşmez.
Dünyanın
en temel sendromu olarak da nitelendirilen medyadaki şiddet;
çocukların bir kısmını saldırgan, bir kısmını da
korkak hale getiriyor. Medyadan kaynaklanan bu şiddet bombardımanı
insanî değerleri ve çocukları sürekli olarak tehdit eder
bir tehlike olma niteliğini, alınan bazı önlemlere rağmen,
ne yazık ki sürdürmektedir. Hiç birimiz şiddeti bilerek
doğmadık; bunu, sonradan ve bizden önce doğmuş olanlardan
öğrendik. Dolayısıyla yetişkinler, çocuklara karşı çok
çok sorumlu durumdadırlar. Çocuklara hep iyi, güzel
erdemli şeyleri göstermek; kötülere de, ibret alınacak ve
korunulacak örnekler olarak dikkat çekmek durumundayız.
Eski Roma Dönemi’nde
gladyatörlerin halk önünde dövüştürülmelerini anımsayalım.
Bu gün ne yazık ki bu durum(uygulama), dünyanın her yanında
TV vasıtasıyla evlerin içine kadar sokulmuştur. Şiddetin(bazı
insanları) eğlendirici bir eleman haâline gelmesi, yani
insanların(özellikle de çocukların) şiddet izleyerek eğlenecek
hâle gelmeleri, Kadîm Roma’da gladyatörleri dövüştürerek
ya da insanları aç aslanların önüne atan, hasta değilse
bile sorunlu tipleri ister istemez anımsatmaktadır.
“Taklit
ederek öğrenme teorisi ”nden hareketle, “çocuk yaşamın
bir veçhesi olan şiddeti de görmelidir…” tezini
savunanlara karşı bizimde yanıtımız şu olabilir: “Yılanların
insanları soktuğunu, kendimizi yılanlara ısırtarak öğrenmedik…”
Geleceğimizin
teminatı olduğunu söylediğimiz çocuklarımızdan ve gençlerimizden
sorumlu yetişkinler olarak; önce, çocuğun bu kadar şiddet
elemanı içeren TV programı izleme konusunda önlem almalı,
sonrada onların neyin gerçek, neyin gerçek dışı(kurgu),
neyin “iyi “ neyin “kötü “ olduğunu anlatmalıyız.
Yaşam, şiddet içeren program yapımcısının kendi
bireysel nitelikleriyle ve beşeri çıkarlarıyla şekillenen
bakış açısının oluşturduğu,
yapay bir olgu değildir. Yaşamın içinde, yapımcının tek
yanlı ve maksatlı yaklaşımla programına aldığı şiddet
olaylarından çok, insani değerleri(iffet, izzet, şeref, adâlet
ve ferâset vb.) içeren örnekler de vardır.
Başta ABD
olmak üzere, kapitalist ülkelerin, hepsi değilse bile bir kısmının
şiddet/korku içerikli çok filmin yapımcısını barındırdığını
biliyoruz. Bu ülkelerin bir kısmı aynı zaman da silah üretim
ve satışında en ön sıralarda bulunmaktadır. Sözde
“gelişmiş” olarak bilinen bu ülkeler, bu nitelik ve
becerilerinden dolayı, “medya şiddeti” kurbanı çocukların;
işledikleri suçun suç âletini de sağlayan ülke(ler)
durumundadırlar.
Tüm bunlara
ek olarak, yine medyadan öğrendiğimize göre, ABD’de
esrar ve uyuşturucu salgınından sonra, şimdiki moda salgın,
ilk ve orta dereceli okullarda öğrencilerin okula silahla
gelmeleri ve insanlık adına bizleri endişeye düşüren
olaylara neden olmaktadırlar. En son olarak yine kendi
radyolarından(VOA) öğrendiğimiz bir haberde şunları işitmiştik:
Okula silah getirdiği için okuldan kovulan bir lise öğrencisi
okul kantinine silahlı olarak gelerek etrafa rastgele ateş
etti, bir kişinin ölümüne ve onlarcasının yaralanmasına
neden oldu. Aynı öğrencinin olaydan sonra evinde yapılan
aramada iki cesetle karşılaşıldı. Bu cesetler çocuğun
anne ve babasına ait cesetlerdi. Yine ABD’de 15 yaşında
ki başka bir öğrenci de arkadaşıyla girdiği tartışmadan
sonra tabanca ile intihar etti.(TRT, Radyo-1, 22.05.1998)
Sadece TV değil,
olduğu gibi medyanın tamamı ve her şey, bedenlenmiş bir
ruh varlığı olan insan için birer gelişim aracından başka
bir şey değildir. Gelişim aracını içsel gelişim yönünde,
insani değerlerin ve vicdanın ortaya çıkarılması yönünde
kullanmak da var, nefsi tahkim etmek, azgınlıklara ivme ve
çeşni kazandırmak da… Her ikisini de kullanmakta insan özgürdür,
seçme özgürlüğünü istediği gibi kullanabilir ama sonuçlarıyla
da karşılaşacak olanın yine kendisi olduğunu insan hiçbir
zaman unutmamalıdır. Günümüz dünyasının hepimizi üzen
perişan manzarası bu yapıp ettiklerimizin sonucu değil mi?
Bir yığın çevre sorunu, cadı kazanı gibi kaynayan Ortadoğu,
ekonomik krizle boğuşan ABD ve AB ülkeleri…
Tüm medya
sorumluları ve TV yapımcıları Medyanın ve TV’nin çocuklar
üzerindeki bu etkisini keşke ağırlıklı olarak olumlu(içsel
gelişimi hızlandıracak) yönde kullansalar.
|