Makale

WWW.ASTROSET.COM

MEDYADAKİ ŞİDDETİN ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ OLUMSUZ ETKİSİ

Hazırlayan: Selman GERÇEKSEVER

                    

  Son zamanlarda, başta TV olmak üzere, “medyada şiddet” çok vurgulanır oldu. Çünkü ilgi çekiyor. Ayrıca, yapımcıların(ya da habercilerin de) kolayına geliyor. Sadece haberlerin değil, çocuklarla ilgili çizgi filmlerde bile şiddet unsuru ağırlıklı olarak ortaya konuyor. Komedi nitelikli dizi ve filmler bile didişme, itişme ve çekişme üzerine...

  Konuyla ilgilenen araştırmacıların(1) açıklamalarına göre, şiddet kavramının kapsamına; vuruculuk, kırıcılık, cinsellik, insanın öfkesini boşaltmaya yarayan her türlü davranış/eylem(hattâ bakış, mimik), kısaca insani değerleri(iffet, izzet, onur)tehdit eden her eylem girmektedir.

  Medyadaki şiddetin, masum hedefleri durumunda olan çocukların ilgisini niçin bu kadar çekmektedir? Çünkü şiddet içeren program ve filmlerde, macera, hareket vardır, bunlardan dolayı da bu tür yapımlar heyecan vericidir, duygu sömürüsüne de elverişlidir. Bunların yanı sıra, özellikle büyükler / yetişkinler(ve gençler) için geçerli olmak üzere, TV’de şiddet olaylarını görmek, (özellikle de şiddete meraklı insanlarda) bir tür doyum uyandırmaktadır. Bir arkadaşı anımsıyorum; uykusu kaçtığı gecelerde, kalkıp korku filmi izlerdi. Cumartesi akşamları da( ertesi gün erken kalkmak zorunda olmadığı için) birkaç korku filmi izlemeden uyuyamazdı. İzleyici, şiddet filminin başrol oyuncusuyla özdeşleşmek suretiyle, kendisindeki saldırganlık ya da şehvânî(2) duygularını kısmen de olsa doyuma ulaştırmaktadır.

  Başta TV olmak üzere genel olarak medyadaki şiddet çocukları(büyüklere oranla) daha fazla etkilemektedir. Çünkü çocukların kendi kendilerini korumaları daha azdır. Çocuklar, yetişkinler kadar olaylara gerçekçi yaklaşamamaktadır. Başka bir ifadeyle, çocuklar “gerçek olan ” ile “gerçek olmayanı ” ayırt edebilecek olgunlukta bulunmadıkları ya da bu şekilde eğitilmedikleri için medyadaki ve toplumdaki şiddet karşısında masum ve korumasız birer hedef durumundadırlar. Dahası, çocuklar, heyecanlı ve korkunç olan şeyleri daha kolay öğrenmektedir.

  İşte böyle bir etkilenme sonunda, eğer çocuk kişilik özellikleri bakımından biraz hareketli ise; saldırgan, içe kapanık ise, daha da korkak ve ürkek oluyor. Felaketin bu kadar açık ve seçikliğine karşın, bunun savunucuları da yok değil: Sözüm ona “gerçekçi ” yaklaşımın savunucuları diyorlar ki, “şiddet, yaşamın bir parçasıdır. O halde çocukları yaşama alıştırmak için şiddet içerikli sahneleri de onlara sunmalıyız.”(3) Gerçekçi olunacaksa, yaşamın sadece şiddet yönü yansıtılmamalı. Çünkü yaşam sadece ya da ağılıklı olarak şiddet içermiyor oysa ki uygulamalarda üzüntü ve endişe içinde görüyoruz ki, haber programlarında bile şiddet elemanı öne çıkarılıyor. Bu durumun “sorumlu habercilik ” anlayışıyla kolay kolay bağdaşır bir yanı olduğunu sanmıyoruz. Çünkü bu programlar, yaşamın çarpıtılmış görünümünü ağırlıklı olarak izleyiciye sunmaktır.

  Bu tutum, insan onurunu ayaklar altına alan bir anlayışı ekrana, gazete ve dergilerin sayfalarında yansımasından başka bir şey değildir. Acı gerçek böyle olduğuna göre, aile, çocuğu, insânî değerleri ayaklar altına alan ve insan onurunu hiçe sayan bu uygulamaya karşı çocuğu korumak durumundadır. Çocuklar TV karşısında ve şiddet içeren bilgisayar oyunlarıyla baş başa saatlerce pasif olarak oturtarak, (şiddet içeren programlar olmasa bile) atâlete sürüklemiş yada bu olumsuzluğa göz yummuş oluyoruz. Bu bağlamda, bunların doğru olmadığına, aile çocuğun dikkatini çekebilir, çocuğu başka aktivitelere yönlendirebilir. Zihni geliştirici, güven artırıcı, onun bencilliğini giderici, paylaşım duygularını geliştirici ve de kültürel ve sportif etkinliklerin neler olduğunu pedagoloji bilimi bize açıkca göstermektedir. Çocuk daha bilgilendirici, daha geliştirici programlara yönlendirilebilir, spor ve çeşitli aktivitelere özendirilebilir. Yani çocuğun günlük yaşamında, onun yaşamını olumlu yönde etkileyen başka şeyler de olursa, TV’nin olumsuz yönlerinden korunmuş olabilir. O zaman çocuk, TV ve internete uzun uzun bakıp ta, yaşamı (kendisine empoze edilen gerçekçi olmayan yaşamı) TV’den ve internetten izleme ve öğrenme hatâsına düşmez.

  Dünyanın en temel sendromu olarak da nitelendirilen medyadaki şiddet; çocukların bir kısmını saldırgan, bir kısmını da korkak hale getiriyor. Medyadan kaynaklanan bu şiddet bombardımanı insanî değerleri ve çocukları sürekli olarak tehdit eder bir tehlike olma niteliğini, alınan bazı önlemlere rağmen, ne yazık ki sürdürmektedir. Hiç birimiz şiddeti bilerek doğmadık; bunu, sonradan ve bizden önce doğmuş olanlardan öğrendik. Dolayısıyla yetişkinler, çocuklara karşı çok çok sorumlu durumdadırlar. Çocuklara hep iyi, güzel erdemli şeyleri göstermek; kötülere de, ibret alınacak ve korunulacak örnekler olarak dikkat çekmek durumundayız.

  Eski Roma Dönemi’nde gladyatörlerin halk önünde dövüştürülmelerini anımsayalım. Bu gün ne yazık ki bu durum(uygulama), dünyanın her yanında TV vasıtasıyla evlerin içine kadar sokulmuştur. Şiddetin(bazı insanları) eğlendirici bir eleman haâline gelmesi, yani insanların(özellikle de çocukların) şiddet izleyerek eğlenecek hâle gelmeleri, Kadîm Roma’da gladyatörleri dövüştürerek ya da insanları aç aslanların önüne atan, hasta değilse bile sorunlu tipleri ister istemez anımsatmaktadır.

  “Taklit ederek öğrenme teorisi ”nden hareketle, “çocuk yaşamın bir veçhesi olan şiddeti de görmelidir…” tezini savunanlara karşı bizimde yanıtımız şu olabilir: “Yılanların insanları soktuğunu, kendimizi yılanlara ısırtarak öğrenmedik…”

  Geleceğimizin teminatı olduğunu söylediğimiz çocuklarımızdan ve gençlerimizden sorumlu yetişkinler olarak; önce, çocuğun bu kadar şiddet elemanı içeren TV programı izleme konusunda önlem almalı, sonrada onların neyin gerçek, neyin gerçek dışı(kurgu), neyin “iyi “ neyin “kötü “ olduğunu anlatmalıyız. Yaşam, şiddet içeren program yapımcısının kendi bireysel nitelikleriyle ve beşeri çıkarlarıyla şekillenen bakış açısının oluşturduğu, yapay bir olgu değildir. Yaşamın içinde, yapımcının tek yanlı ve maksatlı yaklaşımla programına aldığı şiddet olaylarından çok, insani değerleri(iffet, izzet, şeref, adâlet ve ferâset vb.) içeren örnekler de vardır.

  Başta ABD olmak üzere, kapitalist ülkelerin, hepsi değilse bile bir kısmının şiddet/korku içerikli çok filmin yapımcısını barındırdığını biliyoruz. Bu ülkelerin bir kısmı aynı zaman da silah üretim ve satışında en ön sıralarda bulunmaktadır. Sözde “gelişmiş” olarak bilinen bu ülkeler, bu nitelik ve becerilerinden dolayı, “medya şiddeti” kurbanı çocukların; işledikleri suçun suç âletini de sağlayan ülke(ler) durumundadırlar.

  Tüm bunlara ek olarak, yine medyadan öğrendiğimize göre, ABD’de esrar ve uyuşturucu salgınından sonra, şimdiki moda salgın, ilk ve orta dereceli okullarda öğrencilerin okula silahla gelmeleri ve insanlık adına bizleri endişeye düşüren olaylara neden olmaktadırlar. En son olarak yine kendi radyolarından(VOA) öğrendiğimiz bir haberde şunları işitmiştik: Okula silah getirdiği için okuldan kovulan bir lise öğrencisi okul kantinine silahlı olarak gelerek etrafa rastgele ateş etti, bir kişinin ölümüne ve onlarcasının yaralanmasına neden oldu. Aynı öğrencinin olaydan sonra evinde yapılan aramada iki cesetle karşılaşıldı. Bu cesetler çocuğun anne ve babasına ait cesetlerdi. Yine ABD’de 15 yaşında ki başka bir öğrenci de arkadaşıyla girdiği tartışmadan sonra tabanca ile intihar etti.(TRT, Radyo-1, 22.05.1998)

  Sadece TV değil, olduğu gibi medyanın tamamı ve her şey, bedenlenmiş bir ruh varlığı olan insan için birer gelişim aracından başka bir şey değildir. Gelişim aracını içsel gelişim yönünde, insani değerlerin ve vicdanın ortaya çıkarılması yönünde kullanmak da var, nefsi tahkim etmek, azgınlıklara ivme ve çeşni kazandırmak da… Her ikisini de kullanmakta insan özgürdür, seçme özgürlüğünü istediği gibi kullanabilir ama sonuçlarıyla da karşılaşacak olanın yine kendisi olduğunu insan hiçbir zaman unutmamalıdır. Günümüz dünyasının hepimizi üzen perişan manzarası bu yapıp ettiklerimizin sonucu değil mi? Bir yığın çevre sorunu, cadı kazanı gibi kaynayan Ortadoğu, ekonomik krizle boğuşan ABD ve AB ülkeleri…

  Tüm medya sorumluları ve TV yapımcıları Medyanın ve TV’nin çocuklar üzerindeki bu etkisini keşke ağırlıklı olarak olumlu(içsel gelişimi hızlandıracak) yönde kullansalar.

(1) Prof.Dr. Esen KERİMOĞLU

(2) Şehvet: Genel anlamda insanın açgözlülüğü, kendini bilmezlikten, nefsini eğitmemiş edeplendirememiş olmaktan kaynaklanan ve bir türlü doymak bilmeyen bir açgözlülük.

(3) Çocukların yaşama alıştırmalarının en iyi yolu, onlara; kendini tanıma gayreti içinde nefislerini eğitmelerine yardımcı olmaktır. Nefsini eğitmemiş, bencilliğini kontrol altına almamış bir çocuk/insan toplumun her türlü yozlaştırıcı etkisine açık, korunmasız ve her zaman kandırılmaya elverişli bir hedeftir.

Yayın Tarihi: 30.Eylül.2013

 

© Astroset 2003-2013