Axoloti
adındaki kertenkele birçok organını birkaç gün içinde
yeniliyor ve hücrelerine yenilenmeleri için sinyal
gönderebiliyor. Bu ilginç bulgu bilim adamlarına
‘ölümsüzlüğü’
çağrıştırdı. Ve araştırmaların 10-50 yıl süreceğini
söylüyorlar. Bu konuyu daha detaylı araştırmak isteyenler için
RM.Y’nın ‘KENDİNİ YENİLEYEN EVREN’
adlı kitabını okumalarını öneririz. Hayli değişik bir görüş
açısına kavuşacaklar. 50 yıl bekleyecek süremiz var
mı? Bilmiyoruz! Belki de biz bu 50 yıl içinde
‘Ölümsüzlük’le
ilgili çok daha kapsamlı bilgilere sahip olabiliriz…
Ölüm
Var mı ki? Binlerce yıldır ölüm
düşüncesi; yok olmak, toprak altında eriyip gitmek olarak
anlaşıldığından insanoğluna korku vermektedir. Ve bu nedenle
de ölüme ve sonrasına ait bilgiler korkuyla ve soğuklukla
karşılanmaktadır. Ölüm bir değişim-başkalaşım değil de, yok
oluş olarak ele alındığı sürece bu korkulardan arınmak pek
mümkün görünmüyor. Her şeyden önce bu düşünce şeklini, zihni
eğiterek ve bilgilendirerek değiştirmek mümkün… Ve günümüzde
bu konularla ilgili, rahat okunacak, sevgiyle, iyilikle kaleme
alınmış pek çok kitap var. Ölmek
demek, yok olmak,kaybolmak demek değildir…
Bizler dünyalar arasında
birer yolcuyuz… Yol da yaşamın kendisi. İnsan, bu dünyadaki işi
bitince yolculuğuna yeniden devam etmek için bilinç
konsantrasyonunu değiştiriyor ve asıl ailesinin yanına
dönüyor… Gerekiyorsa bir başka yere doğmak için hazırlıklara
başlıyor… Hazırlıklara başladığında kendi tercih hakkını da
kullanıyor. Özgür İrade Yasa’sı herkese aynı eşit hakları
tanıyor. Örneğin; eve giderken otobüsle gitmek istiyorsanız
X
numaralı otobüsü seçerek, ona bindiğiniz andan itibaren kendi
yolculuk biletinizi almış olursunuz. Artık o otobüsün lastiği
mi patlar, kaza mı yapar, ya da
gideceği yere en emin şekilde normal saatinde mi gider, orası
belli değildir. O otobüsü seçen siz olduğunuza göre kendi
yazgınızı da belirlemişsiniz demektir. Küresel olarak bilmediğimiz o
kadar çok şey var ki. Başımıza gelen olayların asıl nedenini
bilemediğimiz için yaşarken karşılaştıklarımıza çok şaşırırız.
Ve ‘ben bunları hak etmedim ki’
deriz. Oysa kaotik bir düzen
söz konusu olduğundan yaşadığımız o olayın bizi çok yakından
ilgilendiren nedenleri vardır. İşte asıl ölümsüzlük, neyin
nereden gelip nereye doğru akmakta olduğunu görebilme,
hissedebilme, algılayabilme gücüdür. Öyle insanlar vardır ki,
yaşam hep aynı olayla onu tekrar tekrar karşılaştırır ama mesajı hiç alamaz, sadece şikayet eder,
durur. Bir an durup neler oluyor diye kendine soru sorması ve bu
soruyu dürüstçe yanıtlaması ise pek çok şeyin çözümü
olacaktır. Her şeyin nasıl da olağanüstü bir
mükemmellikte yürüdüğünü
yüreğimizde hissedemediğimiz sürece de
karşılaştıklarımıza tesadüf demekten kurtulamayız. Oysa
‘evrende tesadüf yoktur’. Tesadüf dediğimiz olayların, ince
bir şekilde ve ne büyük zorluklarla tertip edildiğini bir
bilsek, karşımıza çıkan olaylara daha başka bir gözle
bakabiliriz. Yani gözlük değiştirmiş oluruz… Ölümsüzlüğü anlamak için bu
düşünceyi yok olmak yerine devam etmek şeklinde algılamak için
kendimizi eğitebiliriz. Bizler ölümsüzlük içinde sonsuzluklara
yeniden doğmakta olan varlıklarız.
Düşünce ve
Ölümsüzlük Hepimiz fark etmeden
her gün ölümsüzlüğün başka bir
yönünü zaten yaşıyoruz. Bu yön düşünce hızının
rölativitesidir. Saniyenin hatta salisenin milyarda biri
hızında, evrenin bir ucundan, diğer ucuna gidip gelebilen bir
varlık için ölüm ya da yok oluştan
söz edilebilir mi? Zaman ve mekan beden olarak bizi kontrolünde
tutar. Düşüncelerimiz ise kuşlar kadar özgürdür. Düşünceler
zaman-mekan paradoksunu her zaman aşabilirler ve her şeyle
iletişim kurabilirler… Düşünceler özgürdür ve sonsuzluk içinde
uzanabildikleri noktaya kadar ulaşırlar.
Neden sembol Kertenkele?
Ölümsüzlüğün sırrı kertenkele de mi? sorusuna meta bir yanıtla bu aynı zamanda da gören gözler için
bir semboldür diyebiliriz. Sembolizmde, gizli
öğreticilikte, rüya dilinde
kertenkele: -Bilinçaltımızda dikkat etmek
istemediğimiz bir şeyi temsil edebilir. -Soğukkanlı
ve ilkel olduğundan, kolektif bilinçaltının bir parçasını ya
da bir mesajını temsil edebilir.
Jung ’da Kişisel ve Kolektif Bilinçaltı Jung,
bilinçaltı aklın yüzeysel ve derin katmanları arasında bir
ayırım yapar ve bunlara sırasıyla
“kişisel bilinçaltı” ve
“kolektif bilinçaltı” der.
Kişisel bilinçaltı bastırılmış, bilinç tarafından reddedilmiş
şeylerden oluşur; bu nedenle bireyin yaşam süresi sırasında
oluşturulan bir şeydir. Öte yandan kolektif bilinç bireyden ve
aslında bilinçten eskidir. “Her bireyin beyin yapısında yeniden doğan, insanlık evriminin
bütün ruhsal mirasıdır.” Jung
bu arketip imgeleri “içgüdülerin
kendilerine ilişkin portreleri” olarak tanımlar. Başka bir
deyişle, ”arketipler” içgüdüsel
güçler ve içgüdüsel davranış stratejileri
ya da yollarıdır. “Arketip imgeler”, bu içgüdüsel şeylerin kendilerini rüyada gösterme
yolları olan simgelerdir. Arketip imgeler, mitolojide ortaya çıkan simgeleri içerir. Tanrı,
Toprak Ana, Ölüm ve Yeniden doğum, doğum vb. Bu simgeler
sizden, bireyden daha eskidir. Kolektif bilinçaltına
dahildirler. Öte yandan bir arketipin
sayısız imgesi olabilir; bunlardan bazıları derin kolektif
bilinçaltından bazıları da daha
yüzeysel kişisel bilinçaltından kaynaklanır. Derin kolektif bilinçaltımız
bize kertenkele sembolü ile hem dikkat etmediğimiz bir şeyi,
hem de ölümsüzlüğün aslı anlamını bulmakla ilgili bir mesajı
taşıyor olmasın ne dersiniz? |