Hiç düşündünüz mü
bilmiyoruz? Neden ruh ve beden ilişkimizin gevşediği
saatlerden oluşan uykudaki rüya halimiz bizim asıl gerçeğimiz,
gerçek diye yaşayıp, her şeyini çok abarttığımız dünya
yaşamımız bir rüya olmasın ?
RÜYALARIN
HOLOGRAFİK BÜTÜNLÜĞÜ İnsanoğlu ilk çağlardan bu
yana rüyalarla hep ilgilenmiştir. Rüyalar genelde astral
yaşamı, ruhsal yaşamı gözler önüne sererler… Atlantis
zamanında astral yaşama çok önem verilirdi ve rüyaları
araştıran bir bilim dalı vardı. Ama daha sonraları bu bilim
dalı tamamen unutuldu. Kadim
Mısır’da kehanet rüyaları görebilen kimseler büyük itibar
görürdü. Şimdiki Parapsikoloji biliminin,
“Oniromansi”
yani rüya aracılığıyla geleceği bilme olgusu gerçek olarak
kabul edilinceye kadar “Rüyalar”,
inisiyatik, sırri ve
okült grupların inceleme alanında
kaldı. Tıp biliminde de hastaların ruhsal durumlarını anlamak
isteyen psikologlar rüyaları mutlaka incelerler.Freud gibi
düşünenler rüyaları sadece şuuraltının tatmin edilmemiş
isteklerinin şekil değiştirerek karşımıza çıkması olarak ele
alırken, Jung gibi düşünenler de
rüyaları çok daha geniş kapsamlı bir biçimde ele alarak
insanlık ailesinin ortak dili (arşetipal
dili) olarak düşünürler.. Gerçekten de rüyalarda bizim
bireyselliğimiz ve zamanı aşan daha büyük bir enerji ve
bilgiyle temas ettiğimizi işaret eden semboller vardır.
Salvador Dali’nın zamanla ilgili
bu tablosu, adeta Jung’un
arşetipal-sembolik dille anlatmak
istediklerinin bir örneğidir. Rüyalar sadece basit birer düş
ve kuruntu gibi kabul edilmemelidir. Uzun zamandan beri rüya
tabir kitaplarının itibarını kaybetmiş olmaları rüyaların
önemine ve gerçekliğine halel getirmez.
Duyular Dışı İdrak
olgularının, Parapsikoloji adlı bilim dalının ışığı altında,
1900’lü yıllardan itibaren üniversite çevrelerinde incelenir
olmaya başlaması D.D.A olgularından bir tanesi olan rüyalara
eski değerini kazandırmaya başlamıştır. Önsezisel (premonitoire)
rüyalar olgusu büyük bir gerçekliktir. Ve mutlaka ciddiye
alınmalıdır Rüyalar
psişik yaşamın görüntüsüdür. Rüyalara
psişik yaşamın uyku sırasındaki bir görümüdür ve size üstün
benliğinden sembolik mesajlar taşır. Bu sembolleri
çözmek rüya sembol dilini biraz incelemek ve kendi
sembollerinizi yakından tanımak gerekir. Ayakkabı sembolü
bazıları için sıkışıklık ve sıkıntı anlamına gelirken diğeri
için yürünecek yeni bir yol anlamına da gelebilir. Diş sembolü
sizde yine bir sıkıntıyı ifade ederken, bir başkasında diş ve
diş çekilmesi bir bir sıkıntıdan
kurtuluş, yeni bir başlangıçtır. Rüyalara hak ettiği değeri
veren ilk toplum eski Şamanlardır. Kabilenin şamanı yani
ak büyücüsü olan kişi, ona
tedaviye gelen kişilerinin rüyalarını da inceler ve ona göre
karar verirdi. Rüyalar öte dünyaya açılan kapılardır. Carl
Jung rüyalarla ilgili olarak Freud’un her şeyi
Oidip kompleksine bağlamasına karşı
çıkarak “Kolektif Şuuraltı” teorisini ileri sürdü. Ona göre
şuuraltı, bireysel deneyimlerin baskı altına alındığı belli
belirsiz bir yer değildir… Şuuraltı, Dünya Hafızasına ait
çeşitli sembollerin, rüya gören kişinin ihtiyaçlarına uygun
olarak ortaya çıkmasına hizmet eder. Dünyanın esiri,
süptil anılarını saklayan Büyük
Ana bir bilgisayar vardır. Buna Ezoterizm
ve okültizmde
‘Akaşik
Kayıt’ (Saklı Kayıt) adı verilir. Ruhun bedenle olan
ilişkisinde temel aracılık görevi gören perisprimiz
(ruhun mantosu) ve ona ait bir astral hafızamız vardır. Biz
bedenden ayrılsak bile yani beden kayıt sistemimizi terk etsek
bile ana kayıtlar, astralımızda
yani yüksek benliğimizde kayıtlıdır. Ve hiçbir şeyi astral
anlamda yok etmemize imkan yoktur. İşte rüyaların psişik işleyiş
yöntemi.
Holografik Bütünlük Holografik Bütünlüğün
özlü gerçeği rüyalarda daha çok ortaya çıkıyor. Rüya görmekte
olan benliğimiz uyanık durumdaki benliğimizden çok daha
akıllı. Ör: Bencil insanların hatalarını dürüstçe betimleyen
rüyalar görmeleri bunun en güzel örneği… Rüyalarımızda hava
kabarcıkları gibi ortaya çıkan o sonsuz bilgelik akışının
kaynağı nedir? Saklı bütünsel bir düzen sonsuz bir
bilgi kaynağını mı simgeliyor?
Rüyalarımız kavramsal ve ortaya konmamış düzenler arasında bir
köprü mü?Ya da saklı olanın belirgin olana dönüşümü mü? Jung
mitlerin, rüyaların, halüsinasyonların
hep aynı kaynaktan, tüm insanlarca paylaşılan kolektif bir
şuuraltından kaynaklandığını söylüyor. Her şeyin sonsuza dek
birbiriyle bağlantılı bir evrende tüm şuurlar da birbirleriyle
bağlantılıdır. Görünümlerimiz ne olursa olsun bizler sınırları
olmayan varlıklarız. Ya da ünlü
bilim adamı David
Bohm’un söylediği gibi, ‘Şuurunun
derinliklerinde insanoğlu tektir.’ (Holografik Evren-Michael
Talbot-RM Y.) Beyinlerimiz, temelde başka
boyutlardan uzay ve zamanın ötesindeki daha derin varoluş
düzeninde yansıyan frekansları yorumlamak suretiyle, nesnel
gerçekliği matematiksel olarak
oluşturmaktadır. Bizim ötemizde yalnızca engin bir dalgalar ve
frekanslar okyanusu var. Gerçekliğin bu somut görüntüsünün
nedeni, varlığımızın yani bireyselliğimizin bu
holografik algılayışı objelere
dönüştürme yeteneği… Bireysel Gelişime
Astro Set olarak neden bu kadar
önem verdiğimiz bu daha sonraki açıklamalarla daha da derinlik
kazanacak. Gerçekliğin somut görüntüsüne katkımız oluyorsa,
kendi iyiliğimiz ve mutluluğumuz için neleri dönüştürdüğümüzü iyi
seçmek zorundayız… Asıl bizim beynimizin, ruhumuzun; kolektif
şuuraltından bilinçli şekilde çekip aldığı rüyalar yol
göstericidir ve bize rehberlik eder.
İyi
dönüşümler…
|