Sonsuz
imkanlar içindeki bir evrende sonsuz seçme özgürlüğüne sahip
sonsuz sayıdaki varlıklar olarak bize yaşam adıyla sunulan
fırsatlardan yararlanmak hepimizin doğal hakkı. Peki bu doğal
haklardan yararlanmak için hiç olmazsa bir kez durup,
‘Tanrı
Bizden Ne İstiyor?’
acaba diye düşündük mü? Her doğuş yani
maddeyle olan her temas varlığın madde üzerindeki hakimiyetini
ve gücünü arttırır. Şuurlu varlık maddeyi çeşitli şekillerde
yönetir, ona etki gönderir, gelişimini sağlar. Madde de kendi
enerjisini yükseltmek için bizlerden çeşitli etkiler almak ve
bu etkilerle iç içe olmak ihtiyacındadır. Bu nedenle madde
bin bir türlü maske altında
işvebaz bir dille
bedenlenmiş varlığı cazibesi
altına almaya onu kendisiyle bir arada tutmaya çalışır.
Yaşamın amacı varlığın madde
üzerindeki hakimiyetini arttırmak ve maddeyi de
geliştirmektir. Yaşama geliş amacımızı, kim olduğumuzu,
varlığımızın esasını öğrenmek, spiritüel
bilgilerle donanmak bizleri bu çekim alanına karşı
koruyacaktır. Kısacası yaşama geliş
amacımızın esası; maddenin her türlü ezici baskısı ve cazibe
alanına rağmen spiritüel
bilgilerle donanmak ve aynı anda da Ruhsal Dünyaya olan
sorumluluğumuzu unutmamaktır.
Tanrı Ruhsal dünyaya olan sorumluluğunu unutmayanların peşindedir.
İnsanın
Tanrı’yı ve kendini bilmeyi öğrenmek için gösterdiği çabalar;
kendi varlığı hakkında dolayısıyla evren, madde, oluşum
hakkında bilgiye ulaşması demektir. Mikro kozmosu tanımaya çalışan
makro kozmosun da bilgisini
edinir. Ama bu bilgiyi edinmek çok zordur. Aşırı çaba (sürefor),
samimiyet, içtenlik, esneklik, uyum kısacası kendini bilme
çalışmalarını gerektirir. Bizim asıl amacımız hiç bitip
tükenmek bilmeyen evrensel gelişim ve değişim olgusuna
katılmaktır. Burada elde ettiklerimizi yine onlara ait olan
yerlere iade etmeliyiz yoksa
‘niye
geldik niye gidiyoruz?’
soruları hep yanıtsız
kalır… Evrim için
(Tekamül) bilerek isteyerek
sürefor
harcayanların yaşamın mucizelerini,
sürprizlerini, yardımlarını
kendilerine çekmelerinden daha doğal ne olabilir ki?
İKİYİ BİR ETME
Evrim
yolunda ilerleyen insanoğlu yolda giderken evet-hayır,
siyah-beyaz seçeneğiyle hep karşılaşır. Bu iki seçenek
arasındaki zıtlıklar ise birliğe
yöneldiğinde düzelir. Tanrı’ya teslim olmakla, kendini
kendine rehber edinmek arasındaki denge bütün mistiklerin
binlerce yıldır peşinde koştukları simya sırrı gibidir. Yani
kaba ve atıl maddeyi saf altına çevirmenin sırrı… Tanrı’ya teslim
olmak, görülüp gözetilmek, yasayla ahenk içinde yaşamaya
çalışmak, korunup yol gösterilmeye kavuşmak gibi oldukça
yüksek seviyeli bir anlayışa ulaşmak çok zordur çünkü
genellikle Tanrı’ya teslim olduğumuzu zannederken bile
Dünya’ya, dünya nimetlerine, egoya ve maddeye teslim oluruz.
Kendini kendine rehber edinmekse sık sık
yanlış anlaşılan bir kavramdır. Bu seçme özgürlüğü demektir.
İnsan kendi seçimiyle gerçekleştirdiği istek ve
davranışlarının sonuçlarıyla karşılaşır. İşte en önemli,
en kritik nokta; görülüp gözetilmekle kendi seçimlerinin
sonuçlarına katlanmak arasındaki dengede direnç
ya da esneklik gösterme
noktasıdır.
Her şey insanoğlunun fizik evrenle
yumuşak ve tatlı ilişkisini, geçişini
sağlamak için var. Fizik evrenle
spiritüel uyumun nasıl
kurulacağını öğrenmek için burada uygulama yapıyoruz. Ve gelecek bütün
insanlık ailesinin bu yumuşak uyumu, geçişi severek, isteyerek
yaptığı bir gelecek olacak!...
Bu bağlamda
Tanrı’yla işi olduğunu iddia edenlerin aslında ne ile işi
olduğuna karar vermek bireysel seçme özgürlüğünün bir ifadesi
olacak… |