-
Kuantum fiziğinin altındaki temel düşünce nedir?
Her ne kadar Kuantum kuramı mikro dünyadaki atomları ve atom-altı
parçacıkların davranışlarını açıklamayı amaçlasa da, bizlere yepyeni
bir paradigma, bir dünya görüşü sunmaktadır. Kuantum görüşü sadece
mikro âleme değil makro âleme de uygundur. Bu paradigmaya göre
enerji kesikli ve süreksiz adımlar halinde yayılmakta ve bir
nesneden diğerine aktarılmaktadır. Bu yaklaşım bize, hareketin de
süreksiz ve kesikli küçük adımlarla gerçekleşmekte olduğu
söylemektedir. Artık süreksizliğin doğanın temel bir özelliği
olduğunu kabullenmek durumundayız. Enerjinin süreksiz aktarımı, her
süreksiz adımda değişim oluşmasına yol açmaktadır. Böylece zamanda
hareketin süreksiz oluşu, doğaya bakışımızı ve gerçeklik hakkındaki
görüşlerimizi temelden sarsmaktadır. Bu durum sadece mikro âlemde
değil, aynı zamanda makro âlemde de geçerli olduğunu kabullenmek
için düşünce yapımızı ve varsayımlarımızı değiştirmemiz
gerekecektir.
- Kuantum fiziğinin teknolojiye yansıması ne şekilde olmuştur?
Kuantum fiziğindeki süreksizlik tüm mikro elektroniği değiştirmiş,
analog (sürekli) teknoloji yerine dijital (süreksiz) teknoloji
gelişmiştir. Günümüzde kullanılan tüm bilgisayarlar, cep
telefonları, uydu ile haberleşmeler ve HD televizyonlar dijital
teknolojinin ürünüdürler. Küçük adımlara bölünen hareket sayesinde
hata payı azalmakta hem ses hem de görüntü netlik kazanarak
iletişimin berraklığı ve kesinliği sağlanmaktadır. Kuantum fiziğinin
etkileyeceği bir diğer teknolojik alan da nano-teknoloji denen çok
küçük ölçekli (milimetrik) alet ve makinelerin yapımı ve
gelişimidir. Önümüzdeki yıllarda nano-teknoloji pek çok alanda
yaşamımızın parçası olmaya adaydır. Özellikle tıbbi aletlerde ve
robot sistemlerinde nano-teknoloji yaygın olarak uygulanacaktır.
- Bilimsel bir bakış açısına sahip olmasak bile; kuantum fiziği
felsefesini; insanoğlu yaşamında ne şeklide kullanabilir?
Kuantum kuramındaki süreksizliği anlamakta güçlük çeken aklımız, bu
kuramın sunduğu yeni bir dünya gerçekliğini de kabullenmekte
zorlanmaktadır. Bu kuram her nesnenin hem dalga hem parçacık
özelliği içerdiğini söylemekte, zıt ve karşıt kavram inancını
kökünden yıkmaktadır. Bu kuramın felsefesinde güzel-çirkin, iyi-kötü
gibi karşıt ayırımlara yer yoktur. Karşıt kavramların biz insanların
değer yargılarından türediklerini ve bu tür yapay ayırımların doğada
bulunmadığını kavramanın zamanı gelmiştir. Kuantum kuramı bizlere
bütünsel ve kapsayıcı bakmamızı önermektedir. Bütünsel bakış yeni
bir mantık gerektirir ki bu mantığa ben “Hem-hem” adını
vermiş bulunuyorum.
Bu mantığa göre karşıt kavramlar düşüncenin
ürünü olduklarından baştan itibaren ciddiye alınmamaları gerekir. Bu
mantık Hegel’in tez-antitez-sentez görüşünden farklıdır. Eytişim
(dialektik) mantıkta karşıt öneriler vardır ve onların sentezinden
üçüncü bir öneri elde edilir. Ama hem-hem mantığı üçüncü bir öneri
aramaz. İkili öneriyi birliğe, tekliğe (vahdete) getirir. Böylece
ayırımlardan öze doğru bir düşünce zinciri gelişir. Öze ulaşmanın
yolu da Kuantum felsefesini ve mantığını doğru anlayıp yorumlamaktan
geçer. Böylece kadim kültürlerin yüzyıllardır israrla sözünü ettiği
“Kendini tanı”
gerçekleşebilir. Kendini tanımak kendini bir nesne olarak görmek ve
dışlaştırmak değil, gözleyen ile gözlenin tekliğine ulaşmaktır.
Kuantum kuramı gözleyen ve gözlenenin birbirlerini etkilediklerini
ve dönüştürdüklerini ileri sürmektedir.
“Gözlenen
ile gözleyen arasında bütüncül bir ilişki bulunduğunu, dışımızda
gözlediğimiz var olanların tümüyle bizden bağımsız olmadıklarını
kabullenmekte yarar vardır.”
Bu
gerçeği anlayabilmek, Kuantum kuramının felsefesini kavramakla ve
ileri bir farkındalık düzeyine ulaşmakla mümkündür. Doğru yaklaşım
varlığın hem nesnel hem de düşünce ürünü olduğunu görebilmektir.
Böylece Kuantum kuramının bütüncül ve katılımlı bakış açısı gündelik
yaşamımıza aktarılabilir.
- Yeni Çağ adı altındaki bilgilerin yaygılaşması için; gerçekte
kuantum fiziği eğitimi almamış kişilerce; kuantum fiziğinin bir
kanıt olarak kullanılmasını nasıl karşılıyorsunuz?
Bir konuyu savunmak için onu her yönüyle incelemiş olmak ve o konuda
uzman olmak gerekmez. Ancak, uzmanların görüşlerine saygı duymak ve
onların sözlerini doğru yorumlamak önemlidir. Söz konusu uzman kişi
sadece kuramın matematik yönünü bilmekle yetinmeyen, ayrıca
felsefesini de irdeleyip anlamaya çalışan biri olmalıdır. Uzman
kişinin doğru yoruma ulaştığını ve doğru görüşleri aktardığını fark
etmek, her insanın kendi yaşam tecrübesi içinde bir deneyim olması
önemlidir. Her konuda olduğu gibi, bu konuda da iyi niyetli
davranmak, insanlara yeni ufuklar açmaya çalışmak, karşılık
beklemeden yararlı bilgileri aktarmak, uzman kişinin tercih etmesi
gereken yaklaşımdır. Kuantum Bilgeliğine erişen Yeni Çağ insanının
daha mutlu ve huzurlu olacağı inancındayım. Bunun için de özellikle
maddeci ve ayırımcı bakıştan mümkün olduğunca uzaklaşmasında yarar
olduğu görüşündeyim.
- Sıklıkla duyabileceğimiz bir bilgi olan; düşüncenin ya da niyetin
maddeye etkisi; kesinlik kazanmış olan bir bilgi midir? Bu şekilde
yapılmış deneyler var ise; örnek verebilir misiniz?
Düşünce de bir tür enerjidir ve her enerji türü gibi maddeye
dönüşebilir. Einstein’ın görelilik kuramında ileri sürdüğü E = mc^2
formülü enerji ile madde arasındaki yakın ilişkiye işaret
etmektedir. Aslında, düşünce enerjisi ile madde arasında sadece
yoğunluk farkı vardır. Enerjinin yoğun hali madde şeklinde belirgin
olmaktadır. Şu halde yoğun düşünce enerjisi pekâlâ madde şekline
dönüşebilir. Ancak, ‘yoğun düşünce’ sözünden ne anlıyoruz?
Doğu bilgelerinin uyguladığı meditasyon tekniği yoğun düşünce
enerjisine dönüşebilir. Kesin olarak ‘dönüşür’ demek pek
mümkün olmasa da, uzun tekrarlar sayesinde bu konuda ileri bilinç
boyutuna ulaşmış olanların düşünce sayesinde maddeyi etkiledikleri
saptanmıştır. Fakat düşünmenin çeşitli şekil ve boyutları
bulunduğunu unutmamak gerekir. Rasyonel, indirgeyici ve bencil
isteklerin hâkim olduğu düşünceden söz etmediğimi belirtmek isterim.
Bencil düşünce sadece yapay “ben” kavramını güçlendirir ve
insanı doğal olandan uzaklaştırır.
Bu konuda yapılmış olan deneyler olsa da, en kolay ikna yolu insanın
kendi yaşamında bu tür deneyimleri yaşaması ve şüphe içermeyen bir
farkındalık boyutuna ulaşmasıdır. Duyular ötesi algılama, telekinezi
ve telepati konularına ilgi duyanları küçümsemeden ve bu tür
deneyimleri ‘hayal ürünü’ olarak yargılamadan, anlamaya ve
deneyimlemeye çalışmanın yararlı olacağı görüşündeyim. Bu konuda
yapılmış olan birçok deney vardır ve bu deneyler Lynne McTaggart’ın
“Alan” adlı kitabında bulunmaktadır.
- Enerji alanlarında geçen “rezonans” kavramı nedir ve olası
örneklerle konuyu açabilir miyiz?
Rezonans kavramı “ortak titreşim” şeklinde tanımlanabilir.
Ortak titreşim her boyutta geçerlidir. Sadece nesneler arasında
değil, insanlar ve tüm canlı varlıklar arasında da geçerli olan bir
durumdur. Zira her var olan titreşen dalgalardan oluşmuş bir enerji
yumağıdır. Enerji madde arasındaki bu ilişkiyi Kuantum kuramı
dalga-madde ikilemi olarak tanımlamakla kalmamış, ayrıca deneysel
olarak ispatlamıştır da. Eşzamanlı etkileşimler ve oluşumlar
insanlardaki ve doğadaki bu rezonans olayına örnek oluştururlar.
Ancak rezonansın oluşması için bütünsel bir alanın oluşması ve
gözlenen ile gözleyenin birlik halinde olması gerekir.
Örnek olarak, tüm müzik aletleri havanın etkisiyle gerçekleşen
rezonans sayesinde ses verirler. İnsan da güzel müziğin etkisinde
kaldığında farklı bir hal yaşayarak rezonans boyutuna geçer. Keza,
aşk denilen duygu bütünlüğü de enerji bedenimizin ve ruhumuzun
rezonans durumuna girmesi şeklinde yorumlanabilir. Aşk deneyimi
tümüyle bir birliktelik ve bütünlük sayesinde gerçekleeşir. Bir
önceki soruda sözünü ettiğim telepati ve telekinezi olayları da
birer rezonans örneğidirler. Çünkü bu tür deneyimlerin gerçekleşmesi
için ortak titreşim sayesinde bütünsel bir enerji alanının oluşması
gerekmektedir.
Daha genel ölçekli rezonans
olaylarından İngiliz biyolog Rupert Sheldrake söz etmiştir. Türlerin
fertleri arasında gerçekleşen rezonans olayına “Morfogenetik
alan” adını verdiği bir tür enerji
alanının neden olduğunu savunmaktadır. Bu savı doğrulamak için
yapılmış olan deneylerin henüz kesin pozitif sonuç vermemiş
olmalarının nedeni, bu alanın duyular dışı olmasından ve indirgeyici
yaklaşımın yetersiz kalışından dolayıdır.
- Tasavvuf ve kuantum fiziği hangi noktalarda kesişebilir?
İslam tasavvufu ayırımı değil,
birlikteliği ve bütünsel bakışı savunur. Amaç, vahdete, birliğe,
tekliğe ulaşmaktır. Bu bakımdan Kuantum kuramının felsefesi ile
büyük benzerlikler içerir. Bu konuda yazmış olduğum ve yakında her
kitapçıda bulunabilecek olan
“Kuantum Bilgeliği ve Tasavvuf”
adlı kitaba bakmanızı öneririm.
- Hollandalı Fizikçi T’Hooft, Bir atom parçacığının nerede ve ne
hızda hareket edeceğini 43 saniye önceden tespit eden bir model
geliştirdiğini iddia ediyor. Bu durum Werner Heisenberg’in
belirsizlik ilkesini teorisi çürütüyor. Eğer ki haber doğru ise, Bu
Kuantum Fiziği kavramlarında neleri değiştirecektir?
Gerard T’Hooft önemli bir fizikçidir ve 1999 Nobel fizik ödülüne
layık görülmüştür. Fakat yeni bir yaklaşım içeren modelini 2006
yılında ileri sürmüş olduğundan bu konuda lehinde veya aleyhinde
fikir ileri sürmenin henüz erken olduğu görüşündeyim.
|