Uzun süredir gezegenimizde eril ve dişil enerjilerin kullanımı
konusunda büyük sorunlar yaşanıyor. Her iki cinste evrensel
tamamlayıcılık, Yin-Yang dengelerini unutmuş olduklarından
kaotik sorunlar bitip tükenmek bilmiyor. Alan Wattts bu konuda
diyor ki: “Çağdaş kadının sorunu daha farklı. Kadının içinde
güçlü bir erkeksi öğe vardır. Gerçek tehlike onu bastırmasında
değil, onun tarafından ele geçirilmesinde yatıyor. Çünkü
günümüzde cinsler arası iletişim kopukluğunun sonucu, tahmin
edileceği gibi, erkeklerin giderek daha erkeksi, kadınların da
giderek daha kadınsı olmaları değildir. İkisi de farklı
yönlerde cinssiz olmaya doğru bir eğilim gösteriyor."
Erkek,
kadınlıktan gerçek anlamda yararlanmayınca, kadınlar da kendi
öz yeteneklerini unutuyor; erkekleri dışlayarak birbirlerinin
dostluğuna sığınıyorlar, bu; ancak yaşamını erkeklerle ve
çocukları sayesinde sürdürenlerin başarabileceği bir şey.
Sonuç; kadınlar arasındaki erkeksi eğilimler (kabaca yanlış
anlaşılan) feminizm, entelektüelliğe duyulan eğilim, iş
alanında ve sıkı briç oyunlarında erkeklerle rekabet, golf,
viski ve purolarla donatılmış kokteyl partileri
zihniyeti. Böylece iki cins de sahte bir erkeksiliğe doğru
sürükleniyor, doğrusu erkeklerdeki duygu kopukluğu aranacak tek
suçludur aslında; duyguların olmaması da yalnızca kişinin
kendi tanrı ve ilahlarının olmadığı anlamına gelir. Bilinçli
akıl baskın çıkınca, tüm değerler kesin olarak
“pratik”
ve entelektüel hale gelir ve bu arada duygu sadece bir duyuma
indirgenir. Bununla birlikte, pratik ve entelektüel kült,
olmaya çalıştığı şey olsaydı, o denli kötü bir hale
gelmeyecekti. Ama kadınlar bu yeni duyum içinde pratik olmaya
çabaladıkları zaman, geçmişte erkeklerin ayaklarını yerden
kesemeyen, onların evlerine ve çocuklarına karşı
sorumluluklarının farkına vardıran, doğuştan gelme
mantıklarını yitirirler. Gerçekte, buna
‘bilinçaltındaki akıl dışı öğe’
adı verilir; oysa aslında çılgın olan akıl denilen şeyin ta
kendisidir. Hatta aklın kendisinde değil, bilinçtedir; aklın
ne olması gerektiğini gösteren zihinsel idea ’da, daha doğrusu
duyguları ve fiziksel varlığın istemlerini dışlayan bir
matematiksel işlemdedir. İşin tuhaf yanı, böylesi davranışlar
hiçbir zaman istenilen sonucu vermiyor; hem artık gerçek
kadınların bir şeyleri arayan ve evlerini ihmal eden
kadınlardan çok daha zeki bir şekilde edebiyat, müzik, güzel
sanatlar din ve öteki kültürel olaylardan konuşmaları da
olağandışı bir şey değil.
DİŞİLİK ÖĞESİ
Uygarlığımız neredeyse dişilik öğesinin
gölgesinde kalmaktan acı çekiyor gibidir, bunun
öz-bilinçlilikle çakışması da bir rastlantı değil. Tüm
geleneklerde yaşamın bilinemeyen, gizemli, karanlık yüzü daima
dişidir. Onun en yüce simgesi sudur, çünkü su yaşamın
başladığı yerde gizemli derinlerden çıkar, edilgenliği ve
derinliği yüzünden her zaman dişilikle özdeşleştirilmiştir.
Dolayısıyla
Lao-Tzu’nun
şu sözlerinin bizim için özel bir anlamı var.
Eril olanı
tanıyan ama dişiliğe bağlı kalan kişi
Bütün dünyanın ona doğru aktığı bir kanal olacaktır. En iyi asker cengaver olmayan, En iyi savaşçı vahşice davranmayan, En iyi fatih savaşa katılmayan, En iyi işveren kendini işçilerin
altında görendir; İddialı olmamak erdemi denir buna; Göklerin eşliğinde üstünlük kurmak
denir buna.
Akıllı her kadın yoluna çıkan şeylerde iddialı olmama erdemini
bilir, çünkü en yüce iyilik su gibidir. Tüm
varlıklara
iyiliği dokunur, tutkuya yer vermez. Ötekilerin aşağı
gördüğü yerlerde kalır. O yüzden
TAO’ya
yakındır. Kesilince kişide iz bırakmaz çünkü daima üretkendir,
kavradığımız anda elimizden kayıp gider. Onu ancak iki elimizi
bir kase gibi bitiştirdiğimiz zaman tutabiliriz. Görüldüğü gibi
su, yaşamın bir avuç kabullenilişi, hiddet kılıcının simgedir.
Aynı zamanda kase dişil bir simgedir,
Lao-Tzu
bu konuda şöyle der:
Çanaklarda
biçimlenir kil, Ve biz
kili çanak gibi kullanırız. Hiçbir
şeyin varolmadığı boşluk olduğu için Bir evin
duvarlarında açılır kapı ve pencereler, Boş
uzamlardır, kullanabiliriz onları.
Mutluluğun Anlamı
- Alan Watts İmge Yayınları |