Kişisel gücümüz, aslında varolan armağanımız ve gerçek
kuvvetimizdir. Ne yazık ki çoğu kez birçok değişik biçimde,
farkında olmadan bunu unuturuz. Diğer insanların
düşüncelerini dikkate alır bir hale geldiğimizde, gücümüzü de
vermiş oluruz. Bu gücü yeniden ele geçirmek için bunun sizin
hayatınız olduğunu hatırlayın. Önemli olan sizin ne
düşündüğünüzdür. Karşınızdaki kişileri mutlu etme gücüne
gerçekten sahipsiniz. Onların düşündüklerini kontrol
edemezsiniz; aslında düşündüklerini nadiren
etkileyebilirsiniz. On yıl önce memnun etmeye çalıştığınız
insanları yeniden düşünün. Şimdi neredeler? Olasılıkla bugün
hayatınızda değiller. Hayatınızda bir yerleri varsa büyük
olasılıkla hala onların onaylamalarını kazanmaya
çalışıyorsunuzdur. Bundan vazgeçin. Gücünüzü geri alın.
Kendinizle ilgili kendinize ait bir görüş oluşturun.
Gücümüzün istediklerimizi yapmamıza, olabileceğimiz her şey
olmamıza yardımcı olması beklenir. Gücümüz bize yapmamız
“gereken”
şeyi yapabilmemiz koşuluyla verilmemiştir. Bu yaşamla ilgili
yapabileceğimiz en kötü şeydir. Kendimizi doyurmalıyız.
Kişisel güç yaşamlarımızda ve çevremizdeki kişilerin
yaşamlarında bütünlük ve inceliğe yer açar. Bu güç diğer
insanları güçlü olma konusunda desteklediğimiz anlamına gelir.
Bu tür güç bizi içimizden destekler. Sizi güçlü olarak
gördüğümde, kendi içimde olan gücün de farkına varırım. Sizi
sevgi dolu olarak gördüğümde, yardımcı olamam, ama sevgi dolu
bir biçimde karşılık verebilirim ve kendi içimdeki sevgiyi
bulurum. Eninde sonunda sizin hakkınızda inandığım şeyler,
kendi hakkımda inanmak zorunda olduğum şeylere son verir.
Sizin bir kurban olmadığınıza inanıyorsam, bu kendimin de bir
kurban olmadığımı fark etmeme yardımcı olur. Bunun, bu
iyiliğin büyümesine, yayılmasına izin vermesi bir lütuftur.
Diğer insanlara duyulan inançta, kendimize inanmak için de bir
inanç buluruz. Yarın niçin bugünden çok daha fazla
mutluluk olasılığına sahipmiş gibi görünür? Çünkü oyunu nasıl
oynadığımızın bir önemi olmaksızın gücümüzü kaybederek bu
“daha çok”
oyununda kendimizi aldatırız.
“Daha çok”
oyunu yeterince iyi olmadığımız duygusunu uyandırarak bizi bir
eksiklik noktasında tutar. İstediğimiz şeyi elde ettiğimizde,
kendimizi daha kötü hissederiz, çünkü bu hala yeterli
değildir. Hala mutsuzuzdur. Keşke biraz daha fazlasına sahip
olsaydık. Asıl önemli olanın basitlik olduğunu fark etmeyiz.
Leslie ve beş yaşındaki kızı Melisa bir alışveriş bölgesinde
caddede karşıdan karşıya geçiyorlardı. Yüksek sesle müzik
çalan bir jeep trafik lambasını kaçırmıştı, çünkü sola dönüş
yapmak için şerit değiştirmişti. Daha on yedi yaşında olan
sürücü, güneşe dönük olduğundan Leslie ile Melissa’yı
göremedi. Ama Leslie Jeep’i gördü; kendilerine çarpabileceğini
anlamıştı. Sadece kızını kollarından tutabildi. Sürücü son
anda onları fark edip direksiyonu kırdı. Donakalmış bir
haldeki anneyle kızın hemen uzağında durmakta olan park etmiş
araçlardan bazılarına çarptı. Genç çocuk olup bitenden perişan
olmuştu, ama Leslie’nin tek hissedebildiği minnet duygusuydu.
“Bir başka biçimde, örneğin Melisa ile ben caddede, ölmüş
yatarken de bitebilirdi rahatlıkla” dedi gönlü ferahlamış
anne. “hayat o kadar çok yön kazanabilir ki. O gün dizlerimin
üzerine çöktüm, çünkü canımız bağışlanmıştı, O zamandan beri
hiçbir şeyi kesinmiş gibi görmedim.
Minnettarlık duyan bir kişi güçlü bir kişidir, çünkü
minnettarlık güce yol açar. Bütün bolluk sahip olduğumuz
şeyler için minnettar olmaya dayanır.
Gerçek güç, mutluluk ve iyilik minnettarlığın o ince sanatında
bulunmaktadır. Sahip olduğunuz şeyler için, oldukları
biçimiyle işler için minnettar olmak. Kim olduğumuz,
doğumumuzla birlikte dünyaya getirmiş olduğunuz şeyler için
minnet duygusu taşımak.
Benzersizliğiniz.
Milyonlarca yıl içinde bir başka siz daha olmayacak asla. Hiç
kimse tam sizin gibi dünyayı göremez ve ona tepki veremez.
Diğer yandan, şu an sahip olduğunuz şeylerin ve insanların
değerini nasıl anlayacağınızı bilmiyorsanız, elde ettiğiniz,
daha çok şeyin, insanın ve gücün değerini niçin
anlayabilesiniz? Anlayamazsınız çünkü “minnettarlık kas”ınızı
hiç çalıştırmadınız, minnettar olmayı öğrenmediniz hiç ya da
bu duyguyu hayata geçirmediniz. Bunun yerine “ Bu ikinci eş,
bu ikinci milyon dolar, bu daha büyük ev hala yeterli değil.
Daha fazlasına ihtiyacım var” diye düşüneceksiniz. Üstelik
böyle yaşayacaksınız, sürekli olarak daha fazlasını ya da
işlerin olduğundan farklı olmasını isteyerek, sahip olduğunuz
her şey için minnettar olmaktansa “daha çok” oyununu
oynayarak,
kendi yollarınıza, paradan ve maddi zenginlikten daha büyük ve
daha görkemli şeylere bizi götüren yollara odaklanırız,”daha
çok” oyununu “yeterli” ile değiş tokuş ederiz. “Yeterli mi?”
diye sormayı bırakırız, çünkü son günlerimizde yeterli
olduğunun farkına varacağız. Neyse ki bunu yaşamlarımız sona
ermeden önce anlayabiliriz.
Yaşam
“yeterli”
olduğunda, daha fazlasına ihtiyaç duymayız.
Günlerimiz yeterli olduğunda yaşanan ne güzel bir duygudur.
Dünya yeterlidir. Ama çoğu kez bu duygunun doğmasına izin
vermeyiz. Bu yabancı bir duygudur, çünkü hayatlarımızı yeterli
olmadıklarını hissederek yaşama eğilimindeyizdir. Yine de bu
algıyı değiştirebiliriz. İşte hayat, benim de daha fazlasına
ihtiyacım yok demek harika bir şükran ve güç ifadesidir. Daha
fazlasına ihtiyacınız yoksa, her şeyi kontrol etmeniz
gerekmez, yaşamın da yavaş yavaş görünmesine izin verebiliriz.
İçeride çok büyük bir güce, ama bunun nasıl kullanılacağı
konusunda çok az bilgiye sahibiz.
" Gerçek güç kim olduğumuzu ve dünyadaki yerimizi bilmekten
gelmektedir."
Biriktirmemiz gerektiğini hissettiğimizde, kim olduğumuzu
gerçekten tümüyle unutmuşuzdur. Gerçek gücümüzün her şeyin iyi
olduğunu ve herkesin tam da olmaları gerektiğini gibi
belirdiklerini bilmekten geldiğini hatırlamak zorundayız.
Yaşam Dersleri
Yazan: Elisabeth Kübler Ross - David Kessler-
Ege Meta Yayınları |