İç dünyamız için öncelikle hayal
dünyamız diye söz edebiliriz. İnsanı doyumlu
hissettiren ise iç dünyası ile yaşadığı reel dünya arasındaki
uyum ve bütünlüktür. İç dünyamda her türlü hayale sahip
olabilir ve her şeyi hayal edebilirim. Fizik dünyada
ise gerçekleşmesi mümkün olanlar ancak çalışma yoluyla
elde edilmektedir. Yani dışımızda bizi saran dünyaya
ancak çalışma ile girebileceğimizi söyleyebiliriz. Sağlıklı
bir insanın idrakleri açık demektir ve yine bu insanın
sinirleri kuvvetlidir. Yani sinirleri zayıf olan
birisinin idrakleri de kapalı olacaktır. Çalışmayan
insanda ise tüm idrakler sadece hayale dönüşür.
Çalışmanın düşüncesiz bir düşünme olduğu söylenebilir.
Şuurlu
yaşamak söz konusu olduğunda ise tek başına hayal
kurmanın söz konusu olamayacağı gibi sadece çalışmak
da şuurlu bir yaşamı insana getirmez. Çalışmak bir
süre sonra otomatik bir davranışa dönüşecektir. Bu sebeple
faydalı ve dolu bir hayatta kendi başına kalma, içe
çekilme anları olmalıdır.
Birçok
kültürde olduğu gibi bizim kültürümüzde de dua, oruç
ve iç sessizlik gibi çeşitli içe dönme yöntemleri
vardır. İçsel sessizlik ile insanın içe çekilme hali
içine girmesi, boş hayallere kapılmadan kendi varlığını
bulma çalışmasıdır.
İç dünyamız hassas, kırılgan ve
davranışlarımızın yönlenmesinde kararların alındığı
etkin merkezimizdir. Duygularla örülmüş bu soyut
alanın odak noktası ise sevgidir. Hepimizin gerçek ihtiyacı
olan sevgiyi yaşamak oldukça zor ve çaba isteyen bir
durumdur. İç dünyamız dışardan bakıldığında neredeyse
görülmesi imkânsız zırhlarla donatılmış gibidir.
Anlayışlılık, affedicilik, akıllılık gibi birçok perde
arkasında var olur. Bu nedenle kendimizin kim olduğu
hususunda bir arayışımız olacaksa bu perdelerin
arkasında duran varlığı keşfetmek için çaba göstermeli ve
ona ulaşmayı başarmalıyız. Bazen bir kahraman buluruz
karşımızda bazen de korkularla kendisini gösteren bir
gölge olur. Ama hangisi olursa olsun bize kim
olduğumuz konusunda eşsiz ipuçları
vermektedir.
İnsanın sağlam olarak ayakta durabilmesi için, iç
dünyasındaki varlığa inanması, güvenmesi çok
önemlidir. Dışarıda kendisini gösteren tüm gösterişli
değerlere, kuvvete, paraya, dalkavuklara ve hatta bilgiye
değil de kendi özüne, inancına bağlı bir insan gerçek
yaşamı hak etmektedir.
İnsanın iç dünyası hür olmalıdır. Kuvvetini ancak
kendi inançlarından alan insanların yaşam hikâyeleri
geçmişten geleceğe ışık tutmaktadır bizlere.
İşte
bu sebeple insan içine yapacağı yolculuklarla
kendisinin boş olan tarafını, sözde değer vermiş
olduğu her şeyi bir tarafa bırakarak kendisini yeniden
bütün görmeye yönelmelidir. İstemek, hiçbir şeyin iradeyi
etkileyemeyeceğini bilmek demektir.
Elindeki imkânsızlıklar ve kısıtlı şartlarda yaşamış
büyük insanların gösterişli dünyaları reddedişlerinin
altında yatan en büyük servet iç dünyalarının
zenginlikleri ve bütünlükleridir. İşte dış hayata
gerçeklik kazandıran iç hayat da
budur! |