Barışın gerçekten
ne olduğunu biliyor muyuz? Yaşadığımız olaylar karşısında
içsel barışımızı ne kadar koruyabiliyoruz. Gündelik hayatımızın
yoğun koşuşturması içerisinde bu kavram ne kadar yaşam
buluyor.
Elbette her türlü
bilginin gerçeklik kazanması demek o bilginin bizim şuur alanımıza
yerleşmesi ve o bilgi ile harekete geçtiğimiz, uygulamalarda
bulunduğumuz anlamına geliyor. Bu yazıda küçük ama değiştirici
uygulamalarla içsel barış yolunda ilerlememizi sağlayacak
pratik bilgileri paylaşmak istiyorum.
Duyusal akışın
gözlemlenmesi
İnsan duyuları
yoluyla bir bilgi akışına maruz kalan ve duyusal verileri
bilincin oluşması yönünde aktaran bir doğaya sahiptir.
Duyusal veriler her birimizin bildiği beş duyumuz vasıtasıyla
sağlanmaktadır. Dokunma, tatma, koklama, işitme ve görme
duyularımız vasıtasıyla dünyadan sürekli gelen verileri
bilicimize aktarmakta ve aynı şeklide bu verilere karşı bir
tepki geliştirmekteyiz. Özellikle görme duyumuzun diğerlerine
göre daha ağır bastığı bir yaşam sürdürdüğümüzü
fark edince diğer duyularımızdan yeterinde faydalanmadığımızı
ve hatta görme duyumuzla da algılamada olan seçiciliğimiz
sebebiyle üstün körü bakışlarla bizim hayatımızı ve
kendi gerçekliğimizi sürdürmemize yetecek kadar bir bakış
sergilediğimizi söylemek hiç de yanlış olmayacaktır. Bizim
için önemli olanı görmenin dışında olayların ve çevremizin
detaylarına dikkat ettiğimizi söyleyemeyiz. O halde
tepkilerimizi de üstün körü ve bize ilk geldiği şekilde
verdiğimizi düşünebiliriz. Küçük bir bebeğin kendisine
uzatılan bir nesneyi önce kokladığına birçok kere şahit
olmuşuzdur. Yani dünya denilen ve içinde yaşam bulduğumuz
varoluşu tanımak için duyularımızdan başka bir seçeneğimiz
yok. O halde bu duyulardan ne kadar faydalandığımız sorusu
ilk etapta karşımıza çıkıyor. Duyular yoluyla elde ettiğimiz
veriler bizim içimizde bir karışıklık, yoğunluk ya da
rahatlık gibi çeşitli sonuçlar doğuruyor.
Bu kapsamda
duyularımızın akışını gözlemlemek ve daha zengin bir
farkındalık oluşturmak için zaman zaman görmenin dışındaki
duyulardan elde ettiğimiz bilgilere biraz daha fazla dikkat
edelim. Bu duyuların bizde yaratacağı değişimlere hayret
edeceksiniz.
Güven, sessizlik
ve sadelik
Güneşli bir
gün ılık ve berrak. Sağlığımız yerinde, bizi sarsan üzücü
bir durum yok. Dışımızdaki manzara gözümüze çok güzel görünüyor.
Bir an için dışımızda görünen bu güzellik içimizde yansıyor
ve kendimizi herşeyle bütünleşmiş hissediyoruz. İşte içsel
barışın açığa çıktığı bu an bu muhteşem anda farklı
birşeyin farkına varıyoruz. Şartların uygun olduğu ve güzellik
duyumunun böylesine yükseldiği bir anı nasıl olurda hayatımızın
her anına taşıyabiliriz. Öyle ya güzel zamanlarda sakince
durmak kolay peki kargaşanın içinde bu sakinliğimizi nasıl
koruyabiliriz.
Bunu yaşam
boyu uygulamamız gereken bir çalışma olarak kabul ederek başlamalıyız
işe. Savaş ve kargaşa kendiliğinden çok çabuk ortaya çıksa
da barış ve huzuru elde etmek için mutlaka çaba göstermemiz
gerekiyor.
İlk adım
kendimize güvenmek. Hayat ne kadar zorluklar ve sıkıntılar
getirirse getirsin hepsini aşacak gücümüzün olduğuna, değerli
olduğumuza inanmak. Hep başkasında ararız güveni oysa
kendimize güvenmek beraberinde sorumluluk almayı, sınırlarımızı
tanımayı, başkalarının haklarına saygıyı da beraberinde
getiren önemli bir anahtar. Barış yolumuzun ilk adımı.
İkinci adımda
ise sessizliği öğrenmemiz gerekiyor. Dış seslerden ziyade içimizde
konuşup duran kişi yada kişilerin susmalarını sağlayabilmek
olarak değerlendirmeliyiz. İçimizde konuşan seslerin farkına
varmak için sessiz bir ortamda geçireceğimiz yarım saat bile
çok faydalı olacaktır. Zaman içinde bu sessizlik sürelerini
uzatabiliriz.
Üçüncü ve
son adım ise gerçekten ihtiyacımız olmadığını düşündüğümüz
herşeyi gözden çıkarmak. Bunu sık sık elbiselerimiz,
telefonlarımız yada diğer maddi nesneler üzerinde gayet güzel
uygularız da ihtiyacımızın olmadığını hissettiğimiz
duygu ve düşüncelerimizi bir türlü gözden çıkaramayız.
Bu çok dikkatli ve özenli bir iç gözlem ile mümkün
olabilecek bir eylemdir.
Düşünce akışının
gözlemlenmesi
Sabah ilk gözünüzü
açtığınızda aklınıza gelen düşünceye bir bakın. Gün
içinde zaman zaman durup aklınızdaki düşüncelere yine bakın.
Bu ilginç egzersiz size zaman zaman “yahu bu düşünce benim
değil neden böyle düşünüyorum ki” dedirttirecek durumlar
bile yaratabilir. Düşüncelerin akışını değiştirmek için
gayret göstermeyin. Sadece gözlemleyin. Bir süre sonra bu ve
bunun gibi gereksiz olduğunu fark ettiğiniz düşüncelerin
kendiliğinden kaybolduklarına tanık olacaksınız. Ancak
onların bir kez kaybolmaları bir daha belirmeyecekleri anlamına
gelmiyor. Bu nedenle düşünce akışımızı gözlemlemeyi bir
alışkanlık haline getirmemizde büyük fayda var.
|