ZİHİN
DAĞINIKLIĞI
Günümüz insanının bir tür
“Zihin Dağınıklığı Çağı”
nda
yaşamakta olduğunu bilmem fark ettiniz mi? Sıradan bir
gün sona erdiğinde başarı ve huzur hissi
duymak eskiden hiç bu kadar zor değildi.
Artık zihinler daha dağınık, zihin oyunları
daha fazla istekler de buna paralel olarak daha abartık olduğu
için sıradan küçük mutluluklar ve hazlar
kimseye yetmemeye başladı. İyi mi oldu?
Hayır! Hiç de iyi olmadı.
Küçük mutlulukları tatmayan büyük mutlulukları da yaşayamaz.
Aşırı gürültü, aşırı istek ve aşırı bilgi
yüklemesi sosyal bir sorun olarak büyüyor;
bilgi, derinlik ve karşımızdakini dinleme
eksikliğinin yerini hızla alıyor. Özellikle derinlik
eksikliği ciddi bir sorun olarak giderek artıyor ve
daha büyük kitleler için; her geçen gün daha
derin yalnızlık ve umutsuzluk anlamına
geliyor maalesef !…
Yıllar önce çok severek okuduğum
gerçek bir yaşam öyküsünü anımsadım son
günlerde. Kitabın adını anımsayamıyorum ama bir
otobiyografi olduğunu biliyorum ve o bakış açısının günümüz
insanı için bu kadar önemli olabileceğini
daha önce hiç düşünmemiştim. Hatta yapılması
hiç de zor değilmiş gibi gelmişti nedense…
Kansere yenik düşmemek için son günlerinde
bile öğrencilerini ağırlamayı, onlarla konuşmayı, neşelenmeyi,
gülmeyi unutmayan ünlü profesör, tüm
hastalığına rağmen evini dostlarına ve
öğrencilerine kapatmaz, her gün onlarla
toplanmaya devam eder, hiçbir şey olmamış gibi davranır,
neşesinde, coşkusunda hiçbir azalma olmaz ve artık
son günleri yaklaştığında gazeteciler bir
soru sorarlar ona ve derler ki: "Size yeni bir yaşam hediye
etselerdi ne yapardınız?" sorusuna verdiği yanıt hala aklımdadır.
Şöyle demişti: |
“Yine
çok sevdiğim bu veya başka bir işte
çalışırım, hafta sonlarımı ailemle
geçiririm, hep beraber en sevdiğimiz yemekleri yerim,
dostlarımla yaptığım toplantıları asla kaçırmam ve
arada küçük bir kaçamak yapıp çok sevdiğim
cevizli çöreklerimi yemeyi asla ihmal
etmem.” Dışarıdan
bakınca tek düze gibi gözüken bir yaşam değil mi? Pek
çok insan böyle bir yaşama burun kıvırıp
geçip gidebilir ama bir türlü fark
edememektedir, gerçek huzur tek düzeliğin satır
aralarında saklıdır, tıpkı yeni doğan güneş gibi insanın
içini aydınlatıveren o gizil yaşam sevincine
benzer mutluluk; nedensiz, oldukça sıradan
ama çok doyumlu bir duyguyla önce sizi sonra
tüm çevrenizi sarıverir, şaşkınlıklar, zihin
dağınıklıkları, körlükler ve bencilliklerin üstünü ışıklarıyla
örterek…
Zihin dağınıklığı,
derinlik eksikliği ve dinleme bozukluğu
konusuna geri dönersek canlı ve yaşanmış bir
örneği paylaşmak isterim. Geçen gün bir danışanım aceleci ve
dağılmış bir sesle beni aradı, “kafam çok karıştı bana
yardım edin lütfen!” diyordu.
Henüz adımlarını attığı iş hayatında yakın
zamanda kendi şirketini kurmuştu. Hiç alışık
olmadığı türden insanlarla işi gereği konuşmak ve onlara
derdini anlatmak zorunda kalıyordu. Ve zaman
zamanda doğru olduğuna inandığı düşüncelerle
iş dünyasının zorlamaları arasında sıkışıp
kalıyordu. İşte öyle günlerinden
birisindeydi. Kendisine bir teklif yapılmıştı ve çok cazip
görünüyordu. Ancak bu teklifle birlikte büyük
oranda bir riskte alması gerekiyordu.
Ona kendi haritasının
verilerini de göz önüne alarak şu soruyu sordum." Evet çok
cazip bir teklif ama sizin kurulu bir düzeniniz
var. Bu düzen zaman içinde gelişecek ve
zenginleşecek gibi görünüyor. Oysa bu
teklifin arkasında sizin düzeninizi tehdit eden bir risk
var. Ve bana göre bu riski almak sizin için bir
cesaret sınavı değil. Peki siz bu riskin
olası kötü sonuçlarını kaldırabilecek kadar
güçlü görüyor musunuz kendinizi ? " Tamam
dedi bu konu üzerinde daha detaylı düşüneceğim.
Birkaç hafta sonra danışanımla yeniden
görüştüğümüzde bana o gün yaptığımız
konuşmada sorduğum sorunun cevabını bulduğunu
ve aslında şartlarını iyileştirmek istediğini ama bunun için
var olan düzenini riske atmak istemediğini
anladığını söyledi. İşin ilginç yanı ise bu
görüşmemizden sadece bir hafta sonra
mucizevi şekilde çok sağlam bir ortaklık teklifi almış ve
işini de istediği gibi genişletme imkanı
bulmuştu.
Bu sadece bir
örnek, bunun gibi o kadar çok olay var ki
yaşamımızda; bizi çok zorlayan olayların ardındaki gizli
değişim ihtiyacını görebilenler kendilerini
karmaşa dalgalarına asla teslim etmiyorlar,
duruyor, düşünüyor ve değişimi seçiyorlar.
Tabii şartların, zaman ve mekan
kesişmelerinin ve bazı fırsatların rüzgarlarını da arkalarına
alarak… Danışanımın bu fiziksel ve
zihinsel farkındalık hali onu, enerjileri
dengelenmiş bir aşamaya getirdi ve önündeki gerçek
fırsatı yakalamasına yardım etti. Baskı yaratan
olaylarda gizli bir değişim teması vardır ve
neyi nereden nasıl değiştireceğimizi
bulduğumuzda hem mutlu hem başarılı oluruz.
Ruhsal
ve sosyal bakış açısından kendini dinleme,
güçlü bir değişim aracıdır. Kendimize ve
çevremize biraz daha dikkatli gözlerle bakmakta
büyük yararlar var. Özellikle gençler ve çocuklar için
durum biraz daha hassas olabilir. Çocuklar,
anne babalarına seslerini duyuramazlarsa,
duygusal endişeleri ciddiye alınmazsa, evde
ve sınıfta problemli davranışlara
sürüklenirler. Saatlerce seyredilen televizyon ve oynanan
video oyunları okul için kalan tüm dikkati ve
konsantrasyonu dağıtır ve notlar düşer.
Kendinize örnek alacağınız iyi bir
dinleyicinin eksikliği hayal kırıklıklarına, şiddetli
patlamalara ve kontrol kaybına neden olabilir.
Zamanla yerleşen zayıf bir öz saygı,
işyerinde genele oranla düşük bir performans
ve yetersiz dinlemenin yarattığı tahriplerin
gelecek nesillere aktarılmasıyla mutsuz aile ilişkilerine
neden olur.
Bir kişiye görüşlerini yargı ve önerilerin
tehdidi olmadan aktarma şansı verildiğinde
dinleyicisi aynı görüşte olmasa bile bu, iyi
duygular yaratmadaki ilk adımdır. Her iki tarafta
da var olan bir açıklık hissi, tartışmaya ve problem
çözmeye yolu açar. Öz saygı, dinlenilmekten
kaynaklanan saygıdan meydana gelir. İnsanlar
anlaşılmak gibi temel duygusal ihtiyaçları
karşılandığında okul derslerine, projelerine ve
işlerinin sorumluluklarına daha iyi katılabilirler.
Danışan-danışman ilişkisinin temelinde de iyi bir
dinleyici olma özelliği vardır, üstelik bu
dinleme de karşılıklıdır yani ikisinin de
birbirini dinlemesi, söylenenlere can kulağı ile
katılması ile birlikte, yaşamın minik mucizeleri günlük
olaylara kolaylıkla
indirgenebilir.
GÜRGÜN
2010 |