Astroloji, önümüzdeki yıllar için değerli bazı prensipleri
ortaya koyuyor; bizlerin kozmos tarafından yetiştirilmiş
anlam tohumları olduğumuzu ve görevimizin çiçek açmak
olduğunu bize anlatıyor.
Eğer astroloji
pek çok yönde daha ahenkli bir var oluşu izlemeye yardımcı
oluyorsa gelecek yıllarda temel fonksiyonu bizleri hayatın
derin anlamlarına bağlamak (ya da yeniden bağlamak)
olabilecek ve bunu da kozmogoni, felsefe, ruhsal bakış açısı
ve var oluşunun ima ettiği gerçeği aramak yollarıyla
yapacaktır. Astroloji bizleri kozmosa bağlayan
gözlemlenebilir ve anlamlı bir bağlantıdır; var oluşun
gizemlerinin somut olarak algılanmasını sağlar. Astrolojinin
yaklaşımı bize evrenle neredeyse tamamen kaybedilmiş bir
yakınlığı yeniden sağlar. Evrenle yakınlığımızı
kaybedişimizin nedeni korku, negatif koşullanmalar ve yanlış
yönelimlerdir ve bu kayıp, uygarlığımızın mevcut halinden
büyük oranda sorumludur.
Materyalizmin ve kendini yok etmenin tam tersi olarak
astroloji kişinin hayatın sonlanmasına ilişkin harikalara ve
uyanışa yönelik ilham almasını sağlar. Bir arayışın doğumunu
sağlar ki bu arayış kişinin kaderinin çiçeklenmesi olduğu
gibi bir yenilenmiş kolektif şuur vasıtasıyla dünyayı
değiştirmenin de bir yoludur.
Eylemlerimizin
yakın gelecekte insanlık ve yeryüzündeki tüm canlılar için
çok önemli olduğunu kanıtlayacağını bilmek için bir
fütürolog, bir sosyolog, bir astrolog veya uzman olmanıza
gerek yok. Antroposen terimi içinde
bulunduğumuz jeolojik dönemin adlandırılmasıdır ve insan
aktivitesinin iklim ve çevre üzerinde baskın unsur oluğu bir
periyodu tarif eder. Bizi de içine alan kendini yok etmek
trendi, yumuşar gibi görünmüyor ve bizi bir katastrofun
sınırına, dünya üzerindeki yaşamın altıncı kitle imhasına
götürüyor görünüyor. İnanıyorum ki çoğu sorunumuzun büyük
bir bölümü vicdanlarımızdan kaynağını alıyor; korkudan,
açgözlülükten, vahşetten ve diğer tatsız özelliklerden
meydana geliyor. Ancak hem bireysel hem de kolektif şuurda
gerçekleşecek radikal bir değişimin bizi kurtarabileceği çok
net anlaşılıyor. Zihinlerimiz kişisel suçlamalarla ve
cahillikle yönlendirildiği sürece politik veya ekonomik
ölçütler etkili olmayacaktır. Bir anlam çıkarmak için göksel
geometriyi irdeleyen insanlar olarak astrolojinin dünyayı
iyileştirmek ve daha iyi bir dünya yaratabilmek adına ne
sunabileceğini sorguluyoruz. Astroloji radikal olarak
felsefi bakış açımızı etkileyebilecek ve yaşam biçimimizi
değiştirmemizi sağlayabilecek bir vasıtaya sahip midir? Bu
söz bilimi ile ilgili bir soru değildir ve bizler şu anda ve
burada pek çok yeni neslin gelebilmesi için insanlığın
geleceğini belirliyoruz.
Ancak hem
kişisel hem de kolektif ölçekte bir değişimin bizleri
kurtarabileceği belirgin bir şekilde ortadadır. Zihinlerimiz
kişisel ilgiyle ve cehaletle yönetildiği sürece politik ve
ekonomik ölçüler etkili olmayacaklardır. Göksel geometriyi
anlam çıkarabilmek için dikkatle inceleyen insanlar olarak,
astrolojinin dünyayı iyileştirmek ve daha iyi bir dünya
yaratmaya yardımcı olmak için bize ne verebileceğini
sorguluyoruz. Astroloji radikal bir şekilde bizim felsefi
bakış açımızı etkilemek ve yaşam biçimimizi değiştirmek için
gereken vasıtaya sahip midir? Bunlar süslü sözler etmiş
olmak için söylenmiş cümleler değil, şu an burada uygulaması
söz konusu olan bir durumdur çünkü sonraki nesiller için
insanlığın geleceğini şu anda belirliyoruz.
Astroloji, Felsefe ve Yaşamın Anlamı
Çağdaşlarımızın
büyük bir çoğunluğu sadece yaşamını sürdürmeye, paraya ve
güvenliğe adanmış fayda sağlamaya yönelmiş ve ilhamdan,
yönlendirmeden ve anlamdan yoksun bir yaşam sürüyor
görünmektedir. Bu, kendimizi bu durumda neden bulduğumuzu
açıklamaya yönelik uzun bir yol alacaktır. Milenyumlar
boyunca devam eden tarihin de gösterdiği gibi, beyinlerimiz
ve kalplerimiz sorular sormaya ve yanıtlar aramak için
yapılmıştır. Yiyecek, giysiler ve barınak sağladıktan sonra
sevgi ve güzellik arayışına gireriz ve yaşamın anlamını
merak etmeye başlarız. Bu bizim doğamızda vardır ve onu
unutmak zihni karartır ve memnuniyetsizlik, kasvet ve
nihayetinde de kendine zarar vermeye bizi yöneltir.
Astroloji,
anlam arayan bir zihin halinin arayışında olduğu için, belki
de burada en hayati bir rol oynamaktadır. Astrolojinin
çeşitli formları pek çok farklı toplum tarafından
keşfedilmişti, zira astroloji tarih öncesi kadar eskiydi
çünkü gökyüzünün ihtişamı dikkatimizi çekmişti. Üzerimizde,
uzanamayacağımız kadar ötelerde her şey muhteşem, ölüm
dokunmamış gibi ve kutsal olana daha yakın gibi görünüyor.
Bizler onun parlak düzenine odaklandıkça huşu içinde
hissedebiliriz, ancak genellikle kaotik yaşamlarımız ve
karmakarışık düşüncelerimiz içerisinde buna uzak kalırız.
Sadece böyle gözükmekle kalmaz, o aynı zamanda bizi hayrete
düşürmek için bizler adına tasarlanmıştır ama onun
matematiksel mükemmelliğinin bir şekilde bizimle bağlantılı
olduğunu Platon Timaeus’ta ortaya koymuştur: “Tanrı görmeyi
yaratmış ve bize vermiştir, dolayısıyla gökyüzündeki zeka
devinimlerine konsantre olduğumuzda bunları kendi
yeniliklerimize dahil edebiliriz; bizim hayatımızdaki
yenilikler düzensiz olsalar da, gökyüzünün temkinli
devinimleriyle bağlantılıdırlar”.
Psişelerimizin ve kaderlerimizin göksel geometriyle
bağlantılı olduğunun açığa çıkması önemli bir adımdı; doğa
bizim için kilitlenmemiş bir kapı bırakmıştı ki onun saklı
mekanizmalarını inceleyebilelim. Astroloji ve insanlık
arasındaki bağ Elbette ki Grek filozofunun dünyasında doğa
ve insanlık arasındaki bağ henüz güçlenmemişti; bizler
doğanın bir parçasıydık ve doğal olarak rehberlik almak için
onu inceliyorduk. Dahası, evren, yaşam ve şuur bir şeyleri
bize işaret etmeliydi ve astroloji de o işaretleri
anlayabilmek için bir anahtardı.
Astroloji’nin Altın Çağı
Astrolojinin şuurumuzun merkezindeki anlam arayışını yeniden
konumlandırabileceği düşüncesi, geçmişte gömülü olan kadim
değerlere bir dönüşü ima etmemektedir. Bunun aksine, yeni
devrimsel ve hızlı değişen dünyamızda; yani Uranüs dünyasına
astroloji mükemmel bir şekilde uyuyor. Uranüs 1781’de,
Amerikan ve Fransız devrimleri ve özellikle de sanayi
devrinin başlamasının dünyanın yüzünü değiştirmesiyle
birlikte keşfedildi. Devrimle bağlantılı olarak, yaratıcı
düşünce, psikoloji ve tüm yeni teknolojilerle bağlantılı
olarak Uranüs astrologlar için birer anahtar olduğunu
ispatladı; çünkü hepsinin doğum haritasında Uranüs
bulunuyordu. Grek Ülkesi’ndeki kadim astrologlara
matematikçiler deniyordu ve onların birer bilim insanı veya
astronom olmaları gerekiyordu çünkü bir doğum haritası
çıkarmak kolay bir iş değildi. O dönemin astrologlarının,
bizim şimdiki büyüleyici yazılım programımıza giriş
yapabilecek donanımları yoktu; bilgisayara birkaç tıklamayla
binlerce yıl öncesinin gezegensel pozisyonlarını
görüntüleyemiyorlardı. Günümüzde ise neredeyse sıkıcı bir
kolaylıkla Buddha’nın, Lao Tzu’nun ve Pisagor’un gökyüzünü
oluşturabiliyoruz ve hepsinin de MÖ. 578-575 arasında
Uranüs, Neptün ve Plüton büyük kavuşumu etrafında
doğduklarını görebiliyoruz. Bu da Eksensel Çağ ile son
derece ilişkili gibi görünüyor. Aynı kolaylıkla, çok önemli
tarihi olaylar üzerinde kontrolü olan göksel
konfigürasyonları da araştırıyoruz ve böylelikle yarının
olasılıkla nasıl olacağı çıkarımını yapabiliyoruz. Doğum
bilgileri bilinen herkes; ister bir politikacı olsun ister
bir film yıldızı, tarihi bir figür, komşu ya da bir aile
üyesi olsun çalışmanın potansiyel bir öznesidir. Bu
bilgisayar imkanı nihayetinde herkesin astrolojik
haritasının çıkarılabilmesini sağlıyor; bu eskiden nadir
elde edilebilen bir olanaktı ki astrolojinin sunduğu kimlik
kavramını araştırdığımızda ne kadar vazgeçilmez olduğunu
bize ispatlayacaktır.
Teknolojiye ilave olarak, astroloji için olası bir
gelecekteki Altın Çağ için bir diğer neden; bilginin daha
önce hiç olmadığı gibi yayılıyor olmasıdır: Okullar
kurumlar, uluslararası organizasyonlar bu konuda giderek
verimli olmaya başlıyor; kadim metinlerin çevirileri için
anlaşmalar imzalanıyor; bu metinler yakın zamanda kolaylıkla
erişilebilir hale gelmeden önce nadir bulunan hazineler
olarak kabul ediliyordu.
Astroloji,
önümüzdeki yıllar için değerli bazı prensipleri ortaya
koyuyor; bizlerin kozmos tarafından yetiştirilmiş anlam
tohumları olduğumuzu ve görevimizin çiçek açmak olduğunu
bize anlatıyor.
Yeni
Yaklaşım
Astroloji
her yerde filizlenen düşüncede devrimi beslemektedir.
Uranüsle ilişkili doğası genellikle yeni yaklaşım olarak
adlandırılan ve şuuru evreni ve hayatı yorumlayışımızın
merkezine koyan modelle mükemmel bir şekilde birleşiyor.
Bilim, felsefe ve psikoloji eşzamanlılıklar ile ilişkili ve
bunlar ilişkilerimizde ve kaderimizde anlam ihlali olarak
kabul ediliyor (3). Astrolojinin sağladığı yanıtların
bazıları oldukça şaşırtıcıdır. Kuantum fiziği; uzay, zaman,
madde ve enerjinin algılanmasının farklı elementlerin
bağlantı halinde olduğu ve gözlemcinin gözlenenden ayrı
olmadığı büyük titreşim ve bilgi ağları olarak kabul
edilmesine doğru yöneliyor. Bu da yıldızlarla bizim
aramızdaki fiziksel mesafenin onlarla olan psişik
bağlantımız açısından arada engel olmadığı anlamına geliyor
ve bizlerin titreşimsel, manyetik veya yerçekimsel etkiler
hakkında artık hipotezler üretmek zorunda olmadığımız
anlamına geliyor.
Bilim
insanlarının, evrenin %85’inin gizemli ve tespit edilemeyen
bir karanlık maddeden oluştuğunu düşündüğü bir dünyada ve de
kozmogonik kavramları bazen garip bir şekilde Brahmanizm’e
(4) yakın olan bir dünyada insan şuurunun da benzer şekilde
bir içsel güneş sistemi tarafından yapılandırıldığı bir
hipotezi mükemmelen geçerlidir. Aynı zamanda makul olan bir
diğer görüş de, eğer tüm psişe yıldızlardan etkileniyor
olmasa bile, kendisini yaratan, kendisine yönelen ve onu
anlam ve nihailikle aşılayan göksel geometrinin tezahürü
veya ürünü en azından ondan kısmen etkileniyor olmalıydı.
En yakın
bilimsel trendlerin entelektüel, felsefi ve ruhsal açılardan
yükselişi ise, astrolojiye şans vermektedir. Şuurumuzu ta
köklerine kadar sarsacak yeni düşünce modellerine çok fazla
ihtiyacımız var. Fikirler şiddetle yanmaya devam eden bir
ateş gibi başlayabilir ve dünyayı bir parmak şıklatma
süresinde sarabilir.
Eşsiz
bir Yaklaşım Olarak Astroloji
Hala büyük
oranda açıklanamayan mekanizmaları her ne ise astrolojinin
şuurun doğasına yaklaşımı ve evrenle olan kafa karıştırıcı
ilişkisi eşsiz görünüyor. Neden? Her ne kadar var oluşun,
psişenin ve kaderin anlamıyla ilgili olsa da, Astrolojinin
temeli somut ve gözlemlenebilir kalmaya devam ediyor.
Astroloji somut ve dikkate değer bir bağlantı üzerine
temelleniyor ve o temel de anlamdan oluşuyor ve bizi evrene
bağlıyor. Görünür olanla görünmeyen arasında bir köprü inşa
eden bu bağlantı astrolojinin ana konusudur.
Astrolojinin yaşamın gizemlerine olan yaklaşımı mitlere,
tradisyonlara veya ifşaatlara değil, temel olarak göksel
geometrinin aydınlatıcı, gerçek ve zekice gözlemlenmesini
temel almaktadır. Gezegenlerin Güneş etrafında dönerken
bulundukları yerleri, hareketlerini, hızlarını, yükseliş ve
alçalışlarını, Ay ile karşılaşmalarını gözlemleyerek en
sonunda bu göksel balenin bizi ilgilendirdiğini keşfettik.
Onu daha da derinden deşifre edebilir ve anlayabilirdik ve
bu bizim hakkımızda yazılmış bir kitabı okumak gibi
olabilirdi. Birileri bunun, sadece gözlem yoluyla araştırma
yapılması ve not alınması haricinde bir diğer inanç sistemi
olduğunu ileri sürebilir, oysa astrologların Astroloji
uygulaması yapmaya başlama nedenleri ona inanmaları değil,
onu denemeleri ve çoğu vakada işe yaradığını görüp
şaşırmalarıdır. Göksel geometrik eşzamanlılıklar adını
verebileceğimiz fenomenler herkesin anlaması için oradadır
ve astrologlar bunların binlerce örneğini ortaya
koyabilirler.
Bu
bağlantının somutluğu astrolojinin kolektif şuuru etkilemesi
adına kısmen nitelikli olmasını sağlar. Bilim bizi derinden
değiştirmiştir, ve tıpkı havari Thomas gibi bizler de
maddenin içindeyken gizemlere dokunmak istiyoruz.
Astrolojinin istediği de tam olarak budur. Göksel mekanikler
ve yaşamlarımız arasındaki anlamlı eşzamanlılıklar
vasıtasıyla oluşan bu bağlantı dokunulabilir, hissedilebilir
ve araştırılabilir.
Kimlik
Bu
bağlantı, var oluşuyla ürkütücü bir biçimde genişleyen
evrenin, varlığımızı kabul ettiği, böylelikle de bize bir
kimlik sunduğu temel düşüncesini iletiyor. Bu kavram
tanımayı da beraberinde getiriyor: Doğum haritası
vasıtasıyla evren bize cinsiyetimizden, kanımızdan,
ismimizden, sosyal statümüzden, milliyetimizden,
inancımızdan veya inanç eksikliğimizden daha temel bir
kimlik sunuyor. Muhtemelen bize Kopernik dünyayı güneş
sisteminin merkezinden çektiği zaman, ya da Darwin bize
tıpkı diğer hayvanlar gibi olduğumuzu söylediğinde görünüşte
kaybettiğimiz bir şeyi kısmen geri veriyor. Bu gerçekleri
anlamanın önemi açıktı ne var ki binlerce yıllık değerler bu
süreçlerle birlikte yok oldu. İnsan türü olarak hala pek çok
durumda kendimizi kaybolmuş, önemsiz, kopuk ve anlamdan
yoksun hissediyoruz. Bu hisler materyalist eğilimleri daha
önce hiç olmadığı bir şekilde kuvvetlendirmiştir.
Astroloji,
her birimizi bir birey olarak kabul eden, bölünemeyen bir
kozmik kimlik sunmaktadır. Bir birey organize bir birliktir,
eşi olmayan ve tek parça biridir. Bunu fark etmek Uranüsçü
davranışı teşvik eder; kişi bir takipçiler sürüsünün (her
neyi takip ediyorlarsa) içinden kendini çekip çıkarır.
Uranüs Çağı bizden yaşamla inanç temelli olmayışıyla ve
evrenin bizimle özenle ilgilenişiyle yüzleşmemizi ister.
Bizler belki mikroorganizmalar olabiliriz ama bize aynı
zamanda önemli bir yaşam bahşedilmiştir.
Güneş
Kahraman ve Arayış
Ne var ki
bu kimliğin bir bedeli vardır: Doğum haritamız bir kaderin
tamamlanmasını bizden ister. Varış noktası kavramıyla
ilişkili olan kader kavramı hem bir fonksiyonu hem de
kişinin gittiği bir yeri akla getiriyor. Dolayısıyla da
yeniden yaşamda anlam ihtiyacına dönüyoruz, eksikliği
halinde her şeyin kötüye döndüğü bir durumu. Ve olasılıkla
burada bir fonksiyondan ve izlenecek bir yoldan
bahsettiğimizde astroloji şuura nüfuz etme bakımından en
yüksek kapasiteye sahiptir. Arayış, yaşamın anlamına somut
bir ifade sağlayarak zihni düzene sokar. Yön eksikliğinden
kaynaklanan karışıklık yok olur. Bu özel çerçevede ünlü veya
adı bilinmeyen herkes, eğitimli veya eğitimsiz, yardıma
muhtaç ya da zengin, hepsi kendi doğasının gerçeğini
izlerken karanlıkla ve korkuyla savaşan, korkudan, istekten
veya ödül arayışından kaynaklanmayan bir itilimle bir güneş
kahramanına dönüşür. Bir güneş kahramanı olmak kişinin kendi
yüreğinde parlayan içsel güneşi izlemektir.
Hem
felsefi hem de ruhsal olarak, arayış evrensel zekânın
hareketidir. O, gözlemlediğimiz her şeyin kaçınılmaz
sonucudur. Evrenin idrakinden doğmuştur ve bize sunduğu
kimlik, kişinin hayatında bir anlam olması
gerekliliğindendir. Bu, belirgin bir şekilde doğum
haritamızda yer alır, doğum haritamız olmadan hayatımızda
anlamın gelişmesi zordur. Araştırma yoluyla dokunulmayan bir
kader amacını yitirirken, onun açığa çıkması bir kendini
bilme temelli ruhsallığı ortaya çıkarır. Kişi kendine ışık
olur ve bunu kendi doğasını bilgece araştırarak yapar. Ve
kişi yol boyunca korkularından arındıkça karanlığı dağıtır
ve ana hatları doğum haritasında çizili olan yolunda giderek
daha da özgürce ilerlemeyi sürdürür, kendi kaderinin
tamamlar ve nihayet kendisini bekleyen içsel yeri bulur.
Kaderin
Çiçeklenmesine Giden Yol
Şimdi anlıyoruz ki gerçeğe,
farkındalığa ya da ona her ne ad verdiyseniz ona giden yol,
kaderin çiçeklenmesinin en temel unsurudur. Her ne kadar
amaç aynı olsa da, yolculuk her bir haritada farklı bir yol
izler, çünkü her biri eşsiz, biriciktir. Kişi onun dili
üzerinde çalışmaya karar vermediği sürece bir astrologa
danışmaya ihtiyacı vardır. Astrologun temel fonksiyonu,
göksel yazgıyı deşifre etmek için içsel alanın coğrafyasını
açığa çıkarmaktır. Yorumun taçlandırıcı amacı haritada
görünür olan, kişinin kalbine götüren yolu ortaya
çıkarmaktır. Ne var ki en iyi astrolog bile sizi oraya
götüremez. Dokuzuncu evdeki (uzun seyahatler, ruhsallık)
veya on ikinci evdeki yolculuk (içsel derinliklerin
araştırılması) yalnız yapılması gereken yolculuklardır.
Doğum
haritası ve onun sunduğu her şey, bir koltuk değneği
olmamakla birlikte yolculuğu aydınlatacaktır. Bu çizelge
korkuların ve engellerin üstesinden gelmeye yardımcı olur ve
bunu kişinin doğru yolu izleyip izlemediğinden emin olmasını
sağlamakla yapar. Kişi kaybolabilir, doğru yoldan
ayrılabilir, tereddüt edebilir kendine güvenini kaybedebilir
ama izlediği kendi yıldızı her zaman yeniden parlayarak
önüne çıkar, ta ki tekrar yoluna dönene kadar.
Yalnız
yolculuk yapmak izolasyon anlamına gelmez. Yolculuk; bizler
ikinci el insanlara dönüşmediğimiz sürece bilgi, düşünce ve
fikir alışverişine engel değildir. Haritanın biricikliği
organize inançlar ve ideolojiler ile uyuşmaz. Astroloji,
bireysel düşünce özgürlüğü için çabalar, kişinin kendine
ışık olmasını öğretir ve bu ışık devamında yeni yaklaşımlara
da uygun olacaktır.
Kolektif
Şuur
Astroloji
gelecek yıllar için değerli yol göstericilik imkânları
sunar. Bizlerin kozmos tarafından yetiştirilmiş anlam
tohumları olduğumuzu ve işimizin çiçek açmak olduğunu
söyler. Bunun zengin olmakla, güçlü veya şöhretli olmakla ya
da toplumun bizim neye inanmamızı istediğiyle ilişkisi
azdır. Eğer kişi bu yolda başarılı olursa, bunun hakkında
kimsenin bilgi sahibi olmaması da muhtemeldir. Ama özgür bir
birey olarak gelişmek kolektif şuuru önemli ölçüde
etkileyecektir, çünkü dünyanın değişmesini istiyorsak,
özgürlükle yürünen yolda temel objemiz bozulmadan kalır.
Astrolojinin temel amacı (şaşırtıcı bir kesinlikle
yapabildiği) psikolojik bir manzarayı tanımlamak değildir
veya geleceğimizle ilgili iyi veya kötü hava durumlarını
bize bildirmek de değildir; astrolojinin amacı bizlere içsel
bir devrim yolunda rehberlik yapmaktır. Burada bir Uranüs
devriminden bahsediyoruz, öyle bir devrim ki, etkilerini
göstermek için nesiller boyu kadar bir zaman alan yavaş bir
değişim değildir. Bunun için zamanımız yok. Satürn, zamanın
gezegeni; sabırla, kararlılıkla ve sebatla gelişen yavaş bir
değişimi ima eder. Bizlerin daha derin düşünebilmek,
yapılandırabilmek ve sağlamlaşmak için belirgin bir şekilde
Satürn’e ihtiyacımız vardır. Ama şu an çaresiz bir şekilde
bir Uranüs zekâ pırıltısına ihtiyacımız var; bu hemen hemen
ani bir anlama şeklidir ki astroloji pek çok şekilde bunu
yapar.
Bu sorunlu
zamanlarda yaşamsal ihtiyaçlarımızı da düşünürsek astroloji
bizi düşünce özgürlüğüne, kişisel gelişime ve kaderimizin
çiçeklenmesine yönelten kolay anlaşılır bir felsefi sistem
olarak ortaya çıkıyor. Son olarak, astroloji bir dinden
ziyade, bir içsel arayıştır ve üçüncü milenyumun
anahtarlarından biri olduğunu ispatlayabilecektir. |