Astroloji de diğer tüm bilim dalları gibi bütünselliği anlamamız için
var. Atom altı parçacıklar onu görmek isteyen bilim adamının görüşüne
göre nasıl değişirse bizler de, bütünün içindeki yerimizi kendi
içimizdeki gözlemciye göre belirleyip, bütünün uyumlu çalışmasına uygun
şekilde değişmek için varız. İşte bu yer tayininin, astrolojik dildeki
karşılığı, yıldız haritamızdaki gezegen etkileri olarak anılır. Bilim
adamının nasıl bir laboratuarı varsa astrolojinin laboratuarı da insanın
doğum anında ortaya çıkan gezegen etkileri ve bu etkilerin oluşturduğu
potansiyel güçtür. Amaç tıpkı bir bilim adamı gibi pragmatik (faydacı)
bir zihniyetle bu gücü harekete geçirmektir. Çağın gerekliliklerine
uygun olarak tüm anlayışlar değişiyor,esniyor ve genişliyor.
Materyalistik katı bilimsel anlayışlar yada dogmatik inançlar, yeni
fizik, metafizik, astroloji, astronomiyle dar kalıplarını genişletiyor.
Eski fizik anlayışı mekanik
bir anlayıştı sadece katı bilyeler gibi atomlar vardı. Şimdi bilim
adamları atomlar arasında boşluklar buldular. Kuantum teorisi, atomların
alt parçacıklarının olduğunu söylüyor ve onları tam tanımlayamıyor. Bu
parçacıklar soyut kimi zaman parçacık, kimi zaman dalga olarak ortaya
çıkıyor. Parçacık küçük hacme sıkıştırılmış, dalga ise uzaya yayılmış
şekilde fonksiyon görüyor. Bu parçacıklar deneysel duruma göre
etkileşiyorlar çünkü bizden bağımsız değiller. Evrende en küçük birimler
bile birbiriyle etkileşim halindeler. Soyut ve ikili görünümleri içinde
sürekli değişimler yaşıyorlar. Deney gözlemcinin zihninden bağımsız
olarak gelişemiyor.
İşte astroloji bu
noktada gözlemci için önemli bir deney alanı. Gözlemciye kendi yaşamını
gözlemek, mevcut potansiyelini ortaya çıkarmak yeni ve daha verimli
deneyimler yaratmak imkanı sunuyor. Evren birbirine örülmüş ağ gibi.
Madde ikili değişken bir yapıya sahip. Astrolojinin insan yaşamındaki
önemi de bu noktada devreye giriyor. Karşıtların Birliği Kavramını çok
iyi anlamak gerekir. Mikro ve makro alemler birbirlerinin
tamamlayıcısıdır. Bilim adamları, metafizikçiler, astrologlar, tüm
ezoterik bilimlerle uğraşanlar, hepsi mikro ile makro arasındaki uyumun
ve benzerliğin farkındadırlar. Atom altı parçacık düzeyinde mikroda olup
bitenleri fizikçiler anlatır. Makro da olanları astronomlar ve
astrologlar anlatır.
Ünlü fizikçi Bohr da,
Bütünleyicilik teorisiyle,
parçacık biçiminde beliriş ve dalga halinde ortaya çıkışın birbirini
bütünlemesini anlatmak istiyor. Bir gözlemci görene kadar iki karşıt
kutup aynı anda varolacaktır. Onlar birbirine çakışmış durumdadırlar.
Tıpkı kendi yıldız haritasını inceleyen gözlemci gibi. Haritadaki
veriler, gözlenmeden önce üst üste örtüşüktür ve aktif hale geçmemiştir.
Astrolog ve gözlemci yani kişinin kendisi haritayı gözlemeye
başladığında potansiyel harekete geçer. Bu potansiyelin ortaya çıkışında
yine gözleyen ve gözlenen ikilemi büyük bir önem taşımakta ve
karşıtlıkları Bir
'e tamamlamak istemektedir. Kuantum fiziğinde atom altı parçacıklar,
birbirinden yalıtılmış yapıtaşları değildir. Aslında Birleşik Bir Bütün
birbiriyle Zıtların Birliği şeklinde denge kurmaya çalışmaktadır.
Yer-Gök, Siyah-Beyaz, Gündüz-Gece gibi.
Kuantum fiziğindeki ‘mekansızlık prensibi’,
bir şeyin aynı anda her yerde olabilmesi, tüm uzayı doldurabilmesi
anlamına gelir. Atom fiziğinin ortaya koyduğu en çarpıcı gerçeklerden
biri budur ve atom fizikçilerinin bir kısmı bu noktada, kuramlarının ne
anlama geldiği konusunda mistik imalar nedeniyle yorum yapmaktan
kaçınmaktadır. Tıpkı görevini ciddiye alan bir astrologun deneyim alanı
olan yıldız haritalarını ve danışanlarını tüm olumsuz yorumlardan ve
gereksiz mistik iddialardan ya da kehanet teorilerinden uzak tutmak
istemesi gibi… Madem ki, atom altı parçacıkların dalga formu hali
mekansız öyleyse tüm atomların dalga formları birbirine geçiş
yapabilmektedir. İşte bu kuantum dalga formları, çevremize yaydığımız
tesirler, etkiler, düşünce formları, kendi şuurumuzdan ve daha yüksek
şuur kuşaklarından aldığımız impulslar ve her şey, her şeyle etkileşim
halinde bulunmaktadır. Buradan hareketle, gerek atom altında, gerek
bedenimizde, gerek gezegenler arasında, gerekse tüm evrenimizde, her
şeyin her şeyle mikro ve makro boyutlarda birbirlerinden etki alıp, etki
vermesi söz konusudur. Atom altını ve dalga formlarının iç içe geçen
olasılıklar dalgası halindeki dansını görebilen beyinlerimiz olsaydı,
benin nerede başlayıp, senin nerede bittiğini anlayamazdık. Oysa beş
duyumuzun sınırlılığı, bu bütünselliği görmemizi engelliyor ve bizler
böylece makro dünya ile başarılı bir uyum sağlayarak gelişimimizi
sürdürüyoruz. Atom fiziğine göre Ben ve
Dünya ayrımı gerçek değil, rölatif bir kavramdır. Ben ve Dünya
yalıtılmış, birbirinden tamamen kopuk birimler olmadığına göre gezegen
etkileri doğum anımda yarattığı etkileri sürdürür mü? sorusunu da
soramayız. Zaten tüm evren, tüm varoluş her an, yeniden ve yeniden
birbirini etkilemekte ve değiştirmektedir.
|