Sufizm ve Analitik Psikoloji hakkında yazmak ve okumak bir
yemek kitabıyla uğraşmak gibidir. Çok cazip tarifler olmasına
rağmen hiç kimse yapılacak yemeğin tadının nasıl olacağını
yemek kitaplarını inceleyerek bilemez. Bu yüzden, nasıl ki tarifler sadece yemek yapma yollarını
gösterirse, bir metni okumak da tecrübenin sadece yollarını
gösterecektir.
Kadın veya erkek olsun, bir sufi de,
mükemmel olmak için uzun bir müddet pişmek zorundadır. Şüphesiz bu durum yalnızca Sufizmin özü için değil,
Analitik Psikoloji için de geçerlidir. Hiç kimse bazı
basamaklardan geçmedikçe bireyleşme sürecinin ne anlama
geldiğini anlayamaz.
Eğer rüyalarınızda, imgelerinizde ve imgelemenizde
ve gündelik yaşamınızın olaylarında arketiplerin işletici
gücünü ve etkilerini yaşamazsanız, arketipler müphem
kavramlar olarak kalırlar.İdris
Şah, Sufizm ve modern Batı Psikolojisi ilişkilerinden söz
ederken şöyle bir yorumda bulunur:
“Sufizm, kendi başına şu ana kadar Batı dünyasında
geliştirilen bütün sistemlerden çok daha ileri bir
psikolojik sistemdir. Bu psikoloji özünde Doğulu değil
insancıldır.” (1981,
S 54)
Bu sözlere benzer şekilde C.G.Jung, doğulu eşdeğerleriyle
karşılaştırıldığında Batı psikolojisinin başlangıç
evrelerinden öteye gidemediğini belirtir.
“Batıya
has bir icat olarak kabul ettiğimiz psikoanaliz ve
orijinlerini ondan alan bütün hareketler antik geleneksel
sanatla karşılaştırıldığında sadece bir aceminin
çabası gibi kalmaktadır.”(Toplu
Eserler, 10.s.109)
Sufizm ve Analitik Psikoloji’de temel konu insanı farkında
olmama durumundan daha yüksek bilinç düzeylerine götüren
bilinç ve farkındalığın geliştirilmesidir. Her iki
modelde de yol Nefs’e (Kendilik;Self) götüren bir dönüşüm
süreci olarak kabul edilir.
Analitik çalışma için kişi, iki unsura ihtiyaç
duyar, analist ve analiz edilecek kimse. Öte yandan Sufizm,
esas olarak üç unsura ihtiyaç duyar; mürşit, mürit ve
manevi cemaat (Sufi grubu)
Analitik modelde analiz edilen kişi kendi analistini
seçer. Sufi yapıda ise çekim mürşitten gelir. Mürit hazır
olduğunda onu cezbeden kişi mürşididir.
Analizci ve analiz edilen kişinin yaptıkları iş, doğası
gereği esrarlıdır ve açıklaması zordur. C.G. Jung,
ikisinin de birbirine bağlandığı ve değişime uğradığı
“vas
hermeticum”un
simya imgesine başvurur. Süreç, psikolojik düzeylerde,
zaman ve mekan sınırları içinde meydana gelir.
Sufi müridin yaşadığı değişim sürecinin bir kısmı,
sözlerle ifade edilemeyen mistik deneyime götüren zaman ve
mekan sınırları dışında meydana gelir. Birçok mürit
için Analitik Psikoloji içinde açık bir yönelim bulmak
oldukça zordur. C.G.Jung’un Toplu Eserleri’nde
mantıklı bir yapı ve iyi düzenlenmiş bir sistem aramak başarısız
olmaya mahkumdur. Hatta Sufizm sistemsiz bir sistemdir. Kendi
anlık Geştalt’ını sürekli olarak değiştirir ve
kendini anın ihtiyaçlarına uydurur.
Kurallar, töreler ve kavramlar yüzyıllar boyunca sürekli
olarak değişime uğramış elbiseler gibi formlardır.
Jung’un teorilerinin birçok unsuru ortak bilgi haline gelmiştir.
Tarihte, sanatlarda, pek çok kişi ve ülkenin hikmet öğretilerinde,
Yahudilerin Kabala’sında, Avrupa felsefesinde, Arap hikaye
ve şiirlerinde, Avrupa’daki katedrallerde görüldüğü
gibi Ortaçağın mimarisinde, Hıristiyan mistisizminde olduğu
kadar Hinduizm’de Sufizmin izlerini bulmak mümkündür.
Sufiler (1981)isimli kitabında İdris Şah bu bağlantıları anlatır.
Bununla beraber Sufizm, Felsefe, Sanatlar, Dinler ve
Psikolojinin hepsinin ötesindedir.
|