|
|
|
|
|
|
Sevgili Ziyaretçiler,
Bu sayfada,
konularla ilgili aklınıza en çok takılan sorulara yanıt vermek
istiyoruz.
Sorduğunuz
soruyla ilgili olan yetkili arkadaşımız sizi yanıtlayacaktır.
Mail ile adresinize gönderdiğimiz sorunuzun yanıtını, isim
belirtemeden başkalarının da yararlanması için bu sayfada da
yayınlayacağız.
Aşağıda
okuyacağınız sorular bugüne kadar sorulup yanıtı verilmiş olan
çeşitli okuyucu ve ziyaretçi sorularıdır. |
|
|
|
|
Astroloji ile ilgili
sorular |
|
|
Astroloji Nedir ? |
|
Burçlar gerçekten kaderimizi etkiliyor mu? |
|
|
Astroloji bir bilim mi? |
|
Günün hangi saatinde hangi yıldız etkilidir ? |
|
|
Gezegenler bizi nasıl etkiliyor ? |
|
Synastry hakkında bizleri aydınlatabilir misiniz? |
|
|
Astrolog kime denir ? |
|
İnsanın yaşamı geleceği bir haritada görünür mü? |
|
|
Dünyada 12 çeşit mi insan var ? |
|
Marduk Türkiye`yi ne kadar etkiler, kişisel ne yapılabilir? |
|
|
Gezegeni olmayan evler etkisiz mi? |
|
Türkiye de hiç enerji bölgesi yok mu? |
|
|
|
|
Kuantum ve Bireysel
Gelişim ile ilgili
sorular |
|
Kuantum fiziği ve felsefe arasındaki ilişki |
|
Tüm
Kuantum fizikçileri spiritualist olmak zorunda mıdır? |
|
Kuantum kuramında özgür
irade |
|
Evrenin bilgisi tek hücrede kayıtlı mı? |
|
Trans hali bir kuantum
sıçraması mıdır? |
|
Pozitif düşünmenin yolu nedir ? |
|
|
|
|
|
|
|
Şifa ile ilgili sorular |
|
|
|
|
|
Ölüm ile ilgili sorular |
|
|
|
|
|
Ruhsal konularla ilgili
sorular |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Astroloji nedir? |
|
|
|
Bir çok
kitapta yada kaynakta ulaşabileceğinizden farklı bir tanım
vereceğim sizlere. Elbette bu diğer tanımlarla çelişmez. Burada
kastedilen sadece farklı bir yaklaşımdır. Astroloji; insanın
varoluşu ve kendini tanıması yolunda ona bilinç
kazandıran; kim olduğunu, ne için bu dünyada bulunduğunu ve
potansiyelini tanımasını sağlayan bilgi sistemidir. Burada
temel şifre bilinçtir. Bilincin açılması ve artmasıyla
ilgili işleyiş çok önemlidir. Astroloji bir
kılavuzdur. Yaşam dediğimiz bu bilinmezliğin içinde bizi
küçükte olsa (ama hiç azımsanamayacak kadar bir küçüklükten
söz ediyoruz) aydınlatan bir bilgidir. Bizimle birlikte
açılan ve genişleyen bir bilgi sistemi. Bu açılımlar ise
her birimizin potansiyeline bağlıdır. Astroloji aynı
zamanda varoluşun bilinmezliğini çözmeyi hedefleyen bir
bakış açısı; bir yaşam görüşüdür. Bu yönüyle baktığımızda
Astroloji bir felsefedir. Günlük hayatın içinde yada soyut
alanlarda karşımıza çıkan tutarlı ve sistematik bir bilgi
bütünüdür. İnsanı kendisini, çevresini ve dünyasını
tanımaya yönelten çok etkili bir araçtır. Onun bakışını
gökyüzüne çevirmesini sağlayan etkileyici bir
resimdir. Sorgulayan insanın cevaplarını en net biçimde
almasını sağlayan bir melodidir. Doğanın işleyişine
tanıklık etmenin ve gökyüzünde olanın yeryüzünde bulduğu
karşılığı görmenin etkin bir yoludur. |
|
|
|
Başa Dön |
|
Burçlar
gerçekten kaderimizi etkiliyor mu? |
|
Burada çok derin bir yaklaşım gerekiyor ama en sade
şekilde anlatmaya çalışayım. İlk olarak kader konusunu ele almak gerekiyor
ki; eğer bununla kast edilen Tanrısal bir kaderse bu hiç bir bilginin
kavrayamayacağı bir olgudur. Yani Astroloji Tanrısal kaderi bilemez ve bunu
bilme iddiasında da değildir. Öte yandan bizim için bilinmeyen kimi hususlar
diğerleri için biliniyor olabilir, bu takdirde başımıza gelen olaya kader mi
demeliyiz yoksa bilgisizlik mi? Astrolojinin kaderle bir işi yoktur. O sadece
bir bilgi sistemidir ve insanlık geliştikçe gelişecektir. Ama eğer siz
Astrolojik bilgilere vakıf değilseniz o takdirde başınıza gelen olayları bir
kader olarak yorumlayabilirsiniz. Bunu hiç bilmediği bir işe girip sonunda
zararla karşılaşan bir insan örneğinde düşünelim? Astrolog onun o işte
karşılaşabileceği olasılıkları ona gösterir ve bu kez o bu olasılıkları
bilerek karar verir. İşte bu kadar basit. O insanın kaderinin ne olduğunu kim
bilebilir ki? Öte yandan burçlar yani kozmik tesirler Astrolojinin temel
alanıdır ve elbette insanlar üzerindeki etkileri kaçınılmazdır. Bunu bilmek
yada bilmemek bize bırakılmış bir husustur. |
|
|
|
Başa Dön |
|
Astroloji bir bilim midir?
|
|
|
|
Astroloji bir bilimdir. Ancak bu sorunun cevabını alabilmek için
öncelikle Astrolojinin hangi alanda işlediğine bakmak doğru
olur. Astroloji insan ve daha çok onun iç yapısını oluşturan
etkileri tanımaya çalışan bir bilimdir. Onu bilimsel kılan tıpkı
diğer bilim alanlarında olduğu gibi bir bilgi sisteminin ona
getirdiği kesin sonuçlardır. İnsan yaşamında 4 çağın olması gibi
Koç, Boğa İkizler çocukluk; Yengeç, Aslan, Başak;gençlik;Terazi,
Akrep, Yay, olgunluk ve Oğlak, Kova, Balık, yaşlılık. Öte yandan
insanın iç dünyası ile ilgili karmaşık olguları açıklamaya
çalıştığı oranda soyut bir bilimdir. İstek, cesaret, duygu gibi
kavramlarla çalışan bir bilgi alanında elle tutulur somut
sonuçlar görmek yerine bu etkilerin oluşturduğu dolaylı sonuçlar
vardır. Astroloji kusursuz bir bilimdir. Eğer bir kusur
buluyorsanız o uygulayıcılarındadır. Bu bilimin uygulayıcısı
olabilmek için sayısız koşul vardır. Bu koşulları yerine getirme
konusunda eksikleri olan bir Astrologun yaptıkları Astrolojinin
işleyişini bağlamaz. |
|
|
|
Başa Dön |
|
Bilim adamlarına göre gezegenlerin insanlar üzerinde etkisinin
olamaz ? |
|
|
Bilim adamları diye kast ettikleriniz kimlerdir
bilemiyorum ama bilgi bazında bir bilim adamının böyle bir sonuca varması
pek kolay değildir? Öte yandan belirli bir statükoyu korumak adına gösterilen
tutumları da anlayışla karşılamak lazım. Dünyamız kendi başına varolan bir
gezegen değildir. Merkezi yıldızı güneş olan bir kozmik sistemin
parçasıdır. Astroloji ise bu kozmik sistemi insan bilinci ile birleştiren
yegane anahtardır. Dünyanın her noktasında kültürlerde Astrolojinin izlerini
bulursunuz. Dünyamız bu kozmik sahnede sayısız tesire maruz kalmaktadır ve
bu dünyada yaşam bulan bizler de tabi. Bunlara kozmik tesirler diyoruz. Bunun
bilimsel ispatının yapılmayışını (ki bununla ilgili çeşitli tartışmalarda
vardır) son günlerde gezegenlere araç yollamak için bu zamana kadar ayrılan
en büyük bütçeyi ayıracağının gündeme geldiği Amerika da olduğu gibi bilim
adamlarının bu konuya yeterince titizlikle eğilmemelerindendir. Aya yada
Marsa araç göndermenin bu kadar önemli olduğu bir çağda insanların
üzerindeki kozmik ışınları araştırmaya zaman ayırsalardı elbette daha net
sonuçlar ortaya çıkacaktı. Bu insanoğlunun insan merkezinden ne kadar
uzaklaştığına da bir kanıt olabilir belki de! Öyle ya artık bu çağda pek
kültürden de söz edilemez olduğuna göre onlarda Astrolojiyi eski kültürlere
emanet ederek gönül rahatlığıyla Marsa gitmeyi düşünüyorlardır, kim bilir!. |
|
|
|
Başa Dön |
|
İnsanın
yaşamı ve geleceği bir haritayla bilinebilir mi ? |
|
Evet! Ama bu sizin bu haritadan ne beklediğinize
bağlıdır. Coğrafi olarak elinizde Türkiye'nin haritası olduğunu düşünün. İzmir
körfezi diye adlandırılan bölgeyi onun kıvrımlarını, yükseltilerini
nehirlerini ve toprağının her karışını bilirsiniz anlamına
gelir. Neden! Keşfedilmiştir. Bilgi haline gelmiştir. O topraklarda yer alan
yolları, yaşam alanlarını, tarlaları ve ihtiyaç duyduğunuz her şeyi o
haritadan tespit edebilirsiniz. Ve bir gün yolunuz İzmir'e düşerse elinizdeki
harita hedefinize nasıl ulaşabileceğiniz konusunda size rehber olur. Doğum
haritası da o kişinin yapısı, karakterini; nehirleri ve yollarını
gösterir. Evrende zaman izafidir yani bizim algıladığımız gibi değildir. Bizim
yolumuz ve gelecek olarak adlandırdığımız ilerleyişimizde bu haritadan
çıkartılabilir. Bu evrensel yasalara ters değildir. Hava tahmini yapan bir
meteorolog ne tür verilerle tahminlerde bulunuyorsa bir Astrologda kendi
bilgi sisteminin işleyişi içinde böyle tahminlerde bulunur. Başarılı bir
Astrolog için bu tahminlerin oranı tıpkı hava tahmini gibi oldukça
yüksektir. Öte yandan geleceği bilmenin kendisine toplumda bir statü ve
saygınlık getireceğini düşünen birisinin Astroloji alanından uzak durmasını
tavsiye ederim. Çünkü Astroloji sistemi bu bilgiyi ona kolayca vermeyeceği
gibi onu acımasızca bir falcıya yada bir soytarıya dönüştürebilir. |
|
|
|
Başa Dön |
|
Astrolog
kime denir? |
|
|
|
İşte can alıcı bir soru daha. Doktor kime
denir, mühendis yada rahip! Yada ayakkabı tamircisi kimdir! Dikkat ettiniz mi
bu sorular sorulmazken Astrolog kime denir diye sorulabiliyor. İşte
Astrolojinin içinden çıkılmaz sonsuzluğu ve gizemi. En basit anlamda
Astroloji bilgisini uygulayan, o bilgiyi insanlara ulaştıran kişidir
Astrolog. Oysa bunun derinlerinde daha ilginç cevaplar yatar. Astrolog bir
amaçtır ulaşılması hedeflenen bir amaç. Astroloji insanda düşünce doğada
kanundur. Her yerde ve her şeyde vardır. Astrolog ise bu bilgiye yönelmiş ve
bu bilgiyi kullanabilen kişiyi işaret eder. Astrolojiyi araştıran kişidir
Astrolog, Astrolojinin sırlarını çözendir. Ve son noktada bu sırları insan
sözüyle dile getirebilendir. Gördüğünüz gibi Astrolog tanımı Astrolojiyi
araştırmayı, sırlara ulaşmayı ve onu bir İNSAN olarak dile getirmeyi
gerektiriyor. Bir amaç olarak Astrolog kavramını görebildiniz değil mi? Bu
soru aynı zamanda Astroloji camiasının içinde tartışılan bir sorudur. Bir
yandan bunu bir lisans sorunu olarak gören Astrologlar öte yandan bir sanat
olarak bu alanın uygulayıcıları. Birde Astroloji den habersiz Astrologlar! Ama
bu noktada yine farklı bir yaklaşımla Astrologun ne olmadığını söylersek
belki daha net bir görüş elde edebiliriz. Astrolog, din adamı
değildir, psikolog yada medyumda değildir. Astrolog; Astroloji sisteminin
uygulayıcısıdır. Satıcısı değil! Diğer mesleklerde olduğu gibi Astrolog bir
lisansla bu hizmeti bir meslek dalı olarak veren kişidir denebilir ama bu
alanın lisanslı Astrologları kadar sanatçı Astrologları da vardır. Bunlarda
Astrolog olarak hizmet verirler. Lisanslı Astrolog olmak için bir eğitim
süreci gerekmektedir ve elbette ona bu lisansı verecek yetkiyi taşıyan
mekanizmalar. Ama burada hedeflenen Astrolojiyi uygulayabilme
yeteneğidir. Günümüz döneminde çok tartışma konusu olan bu soruyu kendisini
Astrolog olarak görme ve gösterme sorumluluğu taşıyan kişiye Astrolog denir
diye noktalayabiliriz. Çünkü Astrolog olamayan daha öncede belirttiğim gibi
falcı yada soytarıya dönüşür. Bunun tanımı ise olsa olsa Astrolog falcı!
olur. |
|
|
|
Başa Dön |
|
Dünyada 12 çeşit
mi insan var? |
|
|
|
Bu sorunun yanıtı özellikle kendisini çok özel
ve farklı gören kişileri rahatsız edebilir ama gerçekler kimi zaman rahatsız
edicidir.. Dünyada 12 çeşit değil sadece 4 tip insan vardır. Detaylarına
girmeden Astrolojide bunların Ateş,Toprak Hava ve Su insanları olarak
adlandırıldığını söyleyebiliriz. Kimlik ve kişilik özellikleri açısından
bakarsanız her insan bu dört unsurun değişik sayıda kombinasyonudur
sadece. Doğum tarihi ve saati de bu kombinasyonun açılımlarını gösterir.
Ancak bu kombinasyonlar o kadar fazladır ki her birimiz kendi içimizde tek
olan bir örneği yansıtırız. Aynı özden, aynı türden tek kimlikler. İşte bu
bizim farklılığımızın doğru olan açıklamasıdır.4 temel özden oluşmuş sayısız
çoklukta olasılıklar evreniyiz. Birlik anlayışının püf noktası da burada
yatar. |
|
|
|
Başa Dön |
|
Gezegeni olmayan evler haritada etkisiz olarak mı kabul edilmeli ?
|
|
Haritada işaret
edilen her ev yaşamımızda etkin olan bir alana işaret etmektedir. Bu evlerde
etkili olan burçlar ise bizim o konularda genel davranış ve algılayış
tutumlarımızı belirlerler. 4.ev aile ve köklerimizi gösterebileceği gibi
9.ev kendimizi geliştirerek yaşama olan bakışımızı belirleyeceğimiz felsefi
alanımızdır. Bu evlerde gezegenlerin olmaması bizim o alanlarda etkin roller
üslenmeyeceğimiz anlamına gelmez. Yada gezegenlerin bulunduğu evler daha
önemlidir anlayışı geçerli değildir. Harita bizim bütünlüğümüze nasıl
ulaşabileceğimiz konusunda elimizde olan ve kullanabileceğimiz bir araçtır.
Ve bu haritada (bütünlük içinde)her şeyin dolaylı dolaysız birbiriyle ilgisi
vardır. Örneğin 6.evi boğa olan birisinin bu evde gezegeninin olmaması onun
yaşam düzeni olmayacağı yada bunun onun için önemli olmadığı anlamını
taşımaz. Boğanın yöneticisi Venüs'ün 8.evde olduğunu varsaydığımız bu
örnekte yaşam düzeninin ilişkilerine ve bu ilişkilerin maddi manevi
getirilerine bağlı olacağını öngörebiliriz. Elbette 8.evdeki Yengeç ise bu
ilişkilerin daha kapalı bir alanda yer almasının bu kişi için doğal
olacağını işaret etmektedir. Evler alanlarımızı gösterirler ve bu alanların
her biri bizim için eşit ölçüde önemlidir. Gezegen olsun yada olmasın evlerin
konumları bizim karakter oluşumumuz ve yönlenişlerimizde etkindir.Her
gezegenin yönettiği bir burç ve dolayısıyla evi vardır. Haritada o gezegen
hangi evde olursa olsun bu özelliğini kaybetmez. İçinde gezegen olan evlerin
daha ön plana çıkması diğer evleri etkisiz konuma getirmez. Önemli olan
bizim haritada neyi aradığımızı bilmemizdir. |
|
|
|
Başa Dön |
|
Günün hangi saatinde hangi yıldız
etkilidir ? |
|
Yıldız
konumları her gün değişmekte ve buna bağlı olarak her iki
saatte bir oluşan bu değişimlerle tepedeki evler ve onun
yöneticileri de değişmektedir.Bu ayrıntı gerektirir ve
bizim konumuzun dışındadır. Ancak günlerin ve gecelerin
yöneticileri olan yıldızlar vardır ki sanırım sizinde
öğrenmek istediğiniz bunlardır. Buna göre ;
Pazar gününü GÜNEŞ; gecesini MERKÜR
Pazartesi gününü AY; gecesini JÜPİTER
Salı gününü MARS; gecesini VENÜS
Çarşamba gününü MERKÜR; gecesini SATÜRN
Perşembe gününü JÜPİTER; gecesini GÜNEŞ
Cuma gününü VENÜS; gecesini AY
Cumartesi gününü SATÜRN; gecesini ise MARS yönetmektedir. |
|
|
|
Başa Dön |
|
Türkiye
de hiç enerji bölgesi yok mu? |
|
Sitemizde enerji bölgeleri olarak
verilen burçların etkisini doğrudan yansıtan dünya
üzerindeki önemli bölgelerdir. Bu başka enerji bölgeleri
olmadığı anlamına gelmiyor. Örneğin ülkemizde Kapadokya
bölgesi önemli bir enerji bölgesidir.(Akrep burcuyla
ilintilidir)Bunun gibi Ağrı ve Nemruttan da söz
edebiliriz. Bu konuyla ilgili çalışmalarımız devam ediyor
ve elde ettiğimiz diğer bilgileri de sizlerle
paylaşacağız. Konuyla ilgili en son yayınlanan
>>kutsal
bölgeler sayfamızı incelemenizi öneririz. |
|
|
|
Başa Dön |
|
Marduk
Türkiye’yi ne kadar etkiler, kişisel olarak ne yapmak
gerekiyor? |
|
On
İkinci Gezegen ve MARDUK'la
ilgili konuları da araştırmacı bir ekip olarak,
kitaplarını da okuyarak inceledik ve gereken danışmaları
yaptık.Aslında
konu bir gezegenin gelip bize çarpması değil... Dünyanın
şu anda büyük bir değişime ihtiyacı var ve hızla
değişiyor. Jeolojik olarak gezegen doğal afetler yoluyla
kendini yenilerken, üzerinde yaşayan bireyler, toplumlar
ve uluslar da kendileri için gerekli olan değişime
yarayan olayları yaşıyorlar. Sizler de televizyon,
gazete, Internet
aracılığıyla izliyorsunuz. Bize
sorarsanız Marduk değişimin
sembolü. Değişim öyle bir şeydir ki, eğer hazır değilse
gezegen çarpmış gibi de olabilir insan.
MARDUK'a sıra gelinceye
kadar bizi büyük felaketlerin eşiğine getirecek, bilim
adamlarının 'Sera Etkisi' dediği, küresel ısınma
ve ciddi iklim değişiklikleri hatta buzulların erimesi
söz konusu... Birleşmiş Milletlerin
Unep Biriminin çıkarttığı haritalara göre iklim
değişiklikleri Türkiye'ye çok zarar vermiyor. Bu konuyla
ilgili Aktüel sayfamızdaki ;
'On
İkinci Gezegen; ve
Sera Etkisi
adlı yazıları tekrar gözden geçirebilirsiniz. Kişisel olarak yapacağımız en güzel şey ise 'Bireysel
Gelişimimizi' hızlandırmak. Yaşantımızı gözden geçirmek,
aksayan yönlerini dürüstçe görüp yenilemeye karar
vermek, karakterimizi güçlendirmek, psikolojik sorunlar
var ise bir danışmandan yardım almak. Yani küresel
evrimin bir şartı olan 'Önce kendi evimizin önünü
süpürmek'. Ve dünyanın girmiş olduğu hızlı değişim
sürecine, bireysel olarak olumlu yaklaşarak ruhsal
yönümüzü güçlendirmek, bize uygun ruhsal bilgileri
edinmek. Şimdiye kadar pek zaman bulamadığımız, 'Nereden
geldik, Nereye gidiyoruz' gibi temel soruları ürkmeden
sorup doğru yanıtları aramak.
|
|
|
|
Başa Dön |
|
Synastry hakkında bizleri aydınlatabilir misiniz?
|
|
İLİŞKİLER
ASTROLOJİSİ ( SYNASTRY )
Astrolojinin cazip ve önemli bir dalı olan ilişkiler alanı
Astroloji literatüründe ‘Synastry’ adını almaktadır.
Basit anlamda Synastry
iki kişinin haritalarının her alanda karşılaştırılmasıdır.
Bu karşılaştırma kişilik yapılarından yaşam stillerine
kadar her anlamda yapılabilir. Sonuçlar, ilişkilerindeki
zorlukları tanıma ve onları aşma yolunda onlara önemli
bilgiler getirecek ve çift; ilişkilerinde derin ve köklü
değişikliklere cesaret ederek kendilerine yeni bir yol
açma şansını yakalayabileceklerdir.
Synastry sadece
duygusal ilişkiler açısından bir karşılaştırma çalışması
değildir. Astrologlar oldukça sık olarak iki yada daha
fazla insanın iş yaşamlarında uyumlarını değerlendirmek
açısından da bu yöntemi uygularlar. Kimi zamanda iki
arkadaş Synastry raporu almak isteyebilir. Öte yandan
yaşamsal anlamda oldukça önemli ve hissi olan aile
ilişkilerinde de bu uygulamadan faydalanmak mümkündür.
Popüler Astrolojide ’de
karşılaştırmalar yapılmaktadır. “Ben Koç burcuyum o ise
Boğa ! bu ilişki uzun süre gitmez.” Bu türden yaklaşımlar
çok alt seviyede kalır. Bu yorum sadece güneş burçları
açısından yapılmıştır ve haritamızdaki diğer yönlerimizi
görmezden gelmektedir. Öte yandan hiçbir Astrolog şu
insanla ilişki kurmalı yada kurmamalısın tarzında bir
yorum da yapmayacaktır.
Synastry çalışmasına
başlamadan önce ilk olarak kendimize sormamız gereken soru
böyle bir çalışmaya neden ihtiyaç duyduğumuzdur. Bu tüm
Astroloji çalışmalarında olduğu gibi önemli bir sorudur.
Çoğunlukla taraflardan birisi bu soruyu sorduğunda
ilişkiyle ilgili şüpheleri vardır ve bu ilişkinin ne kadar
ilerleyebileceğini merak etmektedir. Doğum bilgilerinin
tam olarak bilinebildiği haritalarda kapasiteler ve
karşılıklı etkiler açığa çıkarılarak bunlardan yapıcı
yönde nasıl faydalanılabileceği hakkında bilgiler
alabiliriz.
Synastry raporlarında
kullanılan değişik tekniklerin yanı sıra öncelikle
bakılması gereken noktalar başlıca şunlardır;
1- EVLER
7.Ev- 5.Ev- 2 ve 8.Ev
ve 4.Ev ler önceliklidir.
2- KUTUPLAR ve
AÇILAR
Burçlar ve gezegenler
arasındaki kutuplaşmalar dikkate alınacak bir başka önemli
husustur. Özellikle Güneş, Ay, burçlarının yönetici
gezegenleri, Asc ve Mc önceliklidir. MC’nin
karşılaştırmalarda ayrı bir önemi de vardır.
3- ELEMENTLER
ve NİTELİKLER
Element ve niteliklerin
karşılaştırmaları Synastry raporlarında önemli diğer
unsurlardandır.
Ayrıca Synastry
çalışmalarında ilerletmelerin(Progression) de büyük önemi
vardır. |
|
Başa Dön |
|
|
|
|
|
SORU:
Herkes şifa yapmayı öğrenebilir mi?
Evet, bu olasıdır. Sevgi tüm
şifa etkinliklerinde harekete geçirici bir güçtür. “Ruhsal
şifacılık” medyomluk türlerinden biridir. Ruhsal şifa
medyomluğu, iyi bir ruhsal şifa medyomu yanında uygulamalar
yapılarak, öğrenilebilir. Şifa sanatları konusunda olabildiğinde
iyi kitaplar okumanızı öneririz.
SORU:
İnsanlara karşı duyduğumuz sevgi iyi bir şifacı olmamızı
kolaylaştırır mı?
Karşılıksız sevgiyi sunma
kapasiteniz size her konuda başarı sağlayacaktır ama, iyi bir
ruhsal şifacı olabilmeniz; bu sevginize, ruhsal dünya ile uyumlu
bir bağlantıyı da eklemenize bağlıdır. Ayrıca,her sorumlu
şifacının öncelikle bilmesi gereken ders insan bedenini
anatomisidir. Bu konuda gayet güzel hazırlanmış, herkesin
anlayabileceği anatomi kitapları bulunmaktadır.
Şifacı olmaya karar verdikten
sonra da, her şeye rağmen, hastanızla ilgili çok özel
ayrıntılara girmemeye özen göstermelisiniz. Kendisi
anlatmadıkça, bu alana pek girmeyin. Unutmayın ki, sizin
şifacılıkla ilgili rehberiniz hastanızın ne gibi sorunları
olduğunu, hastanızdan daha iyi bilir.
SORU: İyi
bir şifa kanalı olmaya nasıl hazırlanabilirim?
Şifacının kendisi özellikle;
sadece bedenen değil, zihnen ve psikolojik olarak da çok
sağlıklı olmalı. Şifacı ancak böyle bir safiyet ve sadelik
içinde olduğu zaman, süptil tesirleri alarak, hastaya
aktarabilir. İdeal olan budur, ama tam sağlıklı olmadan çalışan
medyomların (örneğin, Ted Serios) bulunduğunu da biliyoruz.
Bir zamanlar bir şifacının
hastası şunları söylemişti: “Benim şifacım sigara ve
alkol kullanıyor ama son derece başarılı bir kanal, çok iyi
sonuçlar alıyor.” Buna yanıtımız şudur: Eğer o şifcı sağlık
yasalarıyla uyumlu olursa, daha da başarılı olacaktır...
Kadim (çok eski zamanlara
ait) ezoterik bilgilere ve uygulamayla edindiğimiz deneyimlere
göre, ölü et yani, ölmüş / öldürülmüş hayvan cesedi bol
miktarda toksin, insana zararlı bazı hormonlar ve kimyasallar
ile kesilirken deneyimlediği ve tüm hücrelerine sinmiş olan
korku ve dehşet titreşimleri içerir. Bu negatif enerji ve etki
etlere sinmiş olarak kalır ve bunları yiyen tüketiciye de aynen
geçer.
Bu anımsatmalardan sonra, et
ve et ürünlerini beslenmenizden kaldırmaya karar verdiğiniz
zman, dikkat edeceğiniz biricik şey B-kompleksi vitaminleridir.
Çünkü, B-kompleksi noksanlığı sinir sisteminizi olumsuz yönde
etkiler.
(Kaynak: THE POWER OF YOUR SPIRIT, S.O’Brien) |
|
|
|
|
Başa Dön |
|
SORU: Ölüm nedir?
Ölüm, fizik beden ile ruhsal
bedenin(yüksek benin) birbirinden ayrılmalarıdır. Bir bakıma,
daha süptil bir ortama geçiştir.
SORU: Bunun sonucunda ne
olur?
Fizik beden değişir, çürür ve
aslına döner, topraklaşır. Ruh ise astral beden halinde,
dünyanın spatyomunda – ahirette / öte alemde belirir; daha
doğrusu dünyasal bağlardan kurtulmuş olarak özgürleşir.
SORU: Biz ruhları niçin
görmüyoruz?
Çünkü, biyolojik duyu
organlarımız ruhu algılamaya elverişli değil. Aynen, havayı
görmediğimiz ama onun içinde yaşadığımız gibi ve onsuz
olamadığımız gibi...
SORU: Tüm bunları nereden
öğreniyoruz?
Ruh dostlarımızın verdiği
bilgilerden. Bazı dostlarımız biyolojik bedenleri terkedip, öte
aleme geçtikten bir süre sonra medyomlar aracılığıyla yeniden
bize dönerek iletişim kurarlar, çeşitli şekillerde kendilerini
kanıtlar ve öte alem hakkında, içinde bulundukları ortamdan
bilgiler aktarırlar.
SORU: Fizik / biyolojik
bedenini terk etmiş ruh varlığı kanıtlanabilir mi?
Evet. Geçmişte ve halen
yapılmakta olan ruhsal ve hatta bir kısım parapsikolojik
araştırmalar bunun kanıtlarıyla doludur.
SORU: Bunu kanıtlayan başka
şeyler var mı?
Evet, pek çok... Spiritzm
(deneysel ruhçuluk) ve felsefi ruhçuluk tarihi bunun
kanıtlarıyla doludur.Bu araştırmacıların arasında nöbel ödülü
almış değerli bilim adamlarının da bulunduğunu bugün
memnuniyetle anımsıyoruz. kanıt arayanlar için onlara deneysel
ruhçulukla ilgili literatürü ve parapsikoloji sayfamızdaki,
Parapsikoloji Tarihi adlı yazı dizisini incelemelerini öneririz.
SORU:
Bunlar mucizevi şeyler değil mi?
Hayır. Her şey doğa ile uyum
halindedir. Mucize ya da ‘supernatural’ diye bir şey sözkonusu
değildir. Çünkü, fizik ötesinde geçerli olan yasa burada fizikte
de geçerlidir.
SORU: Ruh,
“ölüm” denen değişimden etkilenir mi?
Ölüm, değişimden çok bir
geçişin adıdır ve bu geçişten ruh yani, asıl kendimiz
etkilenmez. Ruh için ‘ölüm’, başka bir ortama -öte aleme-
doğuştur. Birini dünyaya uğurlamış olan dostlar, öte alemde onu
yeniden karşılar ve yeni yaşamına uyum sağlamada yardımcı
olurlar.
SORU: Genç
yaşta mı, yoksa ileri bir yaşta ölmek mi daha iyidir?
Doğa yasalarına göre insan
yaşlandıkça, olgunlaşır. Bedenden / dünyadan ayrılış çok tedrici
(kademe-kademe) ve çok güzel bir şekilde yaşlılıkta daha rahat
gerçekleşir. Aynen, bir meyvenin olgunlaşıp, üzerinde yetiştiği
ağaçtan toprağa düşmesi gibidir ama doğum planı asıl esastır.
Doğum planına göre herkesin ayrılma zamanı ve yaşayacağı
deneyimler farklıdır.
SORU: Bu
durumla ilgili olarak ruh dostlarımız ne diyor?
Hemen hemen tüm ruh
dostlarımızın bu konuda söylediği tek şey şudur: “Bedenli
yaşamın derslerinden tam deneyim elde etmeden öte aleme buraya
geçtiğiniz zaman; bu geçiş, buradaki bizler için büyük üzüntü
nedenidir....”
SORU: Ani
ve dehşet verici ölümlerden ruh nasıl etkilenir?
Bu şekilde beden terkedişler
bize ne kadar üzücü görünse de, bunların ruhun üzerinde sürekli
etkisi yoktur. Biyolojik beden atomlarına ayrılıp, ayrışsa da,
ruh bundan zarar görmez. Ruh her türden fırtınayı hasarsız
olarak atlatır ama olan, fizik bedene olur.
SORU:
Spatyoma geçmiş bir varlık ile çevresi arasındaki ilişki nedir?
Öte alem gerçek bir yoğunluk
ortamıdır ve süptildir. Aslında orası dünyadan da daha gerçek
bir ortamdır. Dünya da bedenli varlığın çevresiyle ilişkisi
neyse, spatyomdaki bir “bedensiz”in de çevresiyle ilişkisi
öyledir. Burada “bedensiz” sözcüğü mecazi anlamdadır. Ruh
varlığı hiçbir mekanda “bedensiz” bulunamaz. Buradaki “bedensiz”
sözcüğü, ‘dünya bedeninden yoksunluk’ anlamındadır. İnce-süptil
başka bir enerji bedeni mutlaka vardır.
SORU: Dünya
yaşamının spatyom yaşamıyla ilişkisi nedir?
Bir enkarne varlığın dünya
yaşamını değerlendirme şekli ve dünya yaşamında elde ettiği
içsel gelişim başarısı, onun; öte alemdeki durumunu belirler.
Yani, spatyom / öte alem yaşamımızı dünyada hazırlarız. Bu
nedenle, “Dünya ahiretin tarlasıdır.” Denmiştir.
SORU:
“Bedensiz” varlıkların öte alemdeki yaşamlarında genel
deneyimleri nedir, yani orada olmakla ne elde ederler?
Dünya yaşamında edinilen
idraklenme birikimi (şuur), dezenkarne varlığın öte aleme
aktardığı biricik birikimi ve gerçek kazancıdır. Bu birikim ile
varlık, birikimine birikim katarak, bedenli / “bedensiz”
yaşamlar boyunca tekamül yolunu sürdürür gider.
SORU: Küçük
yaşta, çocuk iken bedenini terk eden varlıklar da yetişkinler
gibi aynı değişimlerden geçermi?
Evet, çocuk olarak ölenler için de aynı değişim söz konusudur.
‘Ölüm’ dediğiniz geçiş ruha dokunamaz, onu etkileyemez. Ölüm,
biyolojik bir yapıdan başka bir şey olmayan dünyasal beden
içindir.
SORU: Çok
küçük hatta bebek yaşta ölenler orada yardımsız / çaresiz kalmaz
mı?
Hayır, kalmaz. İyi ve sevgi
dolu dostlar hemen onun çevresini sarar ve onun o andaki
gereksinimlerin ve ortama uyumla ilgili sorunlarını karşılamak
üzere yardımına koşarlar.Dünyaya yeni doğan bir bebek için
çevresinde nasıl bir çok ilgilenen ve yardım eden varsa,
spatyoma yeni doğan biri için de aynı yardım ve ilgi, hem de
daha kaliteli ve süptil bir düzeyde söz konusudur.
SORU: Bu
dostlar kimlerdir?
Eğer bir kimsenin annesi
kendisinden önce öte aleme (spatyoma) geçmişse, büyük bir
olasılıkla anne, çocuğu ya da genci karşılar.ama eğer bu durum
tersine ise, çocuklara karşı sevgi ile dolup taşan bir varlık
bu görevi seve seve üslenir.
SORU: Bu
ruhsal rehberler, iyi nitelikli varlıklar olmalarına rağmen; bu
konuda yeterince becerikli olamayabilirler mi, yada herhangi
bir ihmal / görmemezlikten gelmek vb. gibi bir durum ortaya
çıkması söz konusu olabilir mi?
Dünyada bedenini terk edip,
öte aleme geçen bir çocuk, bebek ya da büyük için orada onu
karşılayanın bulunmaması ya da anlayışsız bir varlığa teslimi
diye bir durum söz konusu olamaz. Dünyada sık sık gördüğümüz
böyle beşeri bir aksaklık şöyle dursun, bedenini terk etmye
karar vermiş ve bunun hazırlıkları içinde bulunan bir varlık ile
daha dünyada iken, dünyasal ömrünün son zamanlarında (aylarda,
haftalarda) ilgilenilmeye başlanılır.
SORU: Bu
“ruhsal anne” ya da rehber, çocuk ile ne yapar?
O onu alır ve kendi ruhsal
evine daha iyi bir ifadeyle, onun durumuna en uygun bir ortama
götürür.
SORU:
Onların evleri ya da orada bulundukları ortam nasıldır?
Size bunu anlatabilmek için,
“...gibi” diyebileceğimiz bir ev, bu kadar güzellik, sıcaklık ve
parlaklık dolu bir yuva yoktur dünyada. Bu nedenle, böyle bir
yuvayı sözcüklere dökmeye çalışmaktansa, onu zihinde
canlandırmaya çalışmak, gerçeğe daha yakın bir sonuca
götürebilir sizleri...
(Kaynak: PSYCHIC NEWS ) |
|
|
|
Başa Dön |
|
|
|
SORU:
İnsan,
görünmeyen düzeyde ne gibi etkiler altındadır?
Bağlı olduğumuz ve bir
tezahür uzantısı durumunda bulunduğumuz ruhsal planımızın üyesi
olarak dünya denilen maddesel bir ortama doğmuş bulunuyoruz. Hem
Yukarı’dan(dikeyden), hem de fizik ortamdan (yataydan)
etkileniyoruz. Her iki alanın girişim halinde bulundukları bir
zeminde enkarne yani doğmuş durumdayız. Başka bir deyişle, kendi
alanımız ile, genel gelişim düzeyimizin gerektirdiği başka bir
alanın içinde bulunuyoruz. Aslında, evrenlerin neresinde
olunursa olunsun, alansal etkileşimlerin hatta “girift alansal
etkileşimler”in varlığı söz konusudur. Varlıklar arası ilişki ve
etkileşim, girift bir görünümde gelişen, sürekli birbirini
etkileyen evrensel bir olgudur.
Varlıklar için birer
enkarnasyon (doğum) ortamları olan enerjetik alanlar aynı
zamanda gelişim olanaklarının (Kur’an’daki ifadesiyle “nimetler”
in) bolca bulunduğu zeminlerdir. Böyle bir zemin gelişimin
ivmesini artırmak “rahmet” nitelikli bir fırsattır. Çünkü,
“girft alan etkilşimi”nden amaç, “aşağıdaki” nin “Yukarıdaki”ne
bağlanmasıdır ya da zaten var olan bağının kuvvetlendirmesi,
özüne, aslı kendine dönmesidir.
Bu
bağlanma sırasında varlıklardan beklenen, alanın içindeki
gelişim olanaklarını açığa çıkartmak, onlardan yararlanmak ve
başkalarını da yararlandırmaktır. Buna kısaca aydınlanmak ve
aydınlatmak ya da gelişmek ve geliştirmek de diyebiliriz.
Bir
tekamül ortamında alanları oluşturan realiteler de birbirleriyle
etkileşim halindedir. Bu etkileşimden amaç, evrensel Yardımlaşma
ve Dayanışma Yasası çerçevesinde, varlıkların birbirlerinin
gelişimlerine neden, epröv / sınav aracı olmalarıdır.
Bu
karşılıklı etkileşim içinde, varlıklar realite basamaklarında
yükseldikçe sade ve güçlü bilgiye ulaşara, bilgi enerjisinin
daha süptil titreşim düzeyleri ile karşılaşırlar.
Böyle
bir gidiş içinde, alanları oluşturan realite basamaklarında
bulunan varlıklar, bünyelerinde zaten potansiyel olarak bulunan
bir üst realitenin niteliklerinin farkına varır ve idraklenme
cehitleri oranında niteliklerini ortaya çıkarırlar. Buna
şuurlanma ve sıçrama yapma denir.
Alansal
etkileşim ve alansal biraradalık içinde bulunan realite
mensupları içinde bulundukları realitenin, kendi payına düşen
bilgisinin özüne doğru bir gidiş içindedirler ki, bunun adı,
“Sırat köprüsünde yürümek…” tir. Bu gidiş, girift alan
etkileşimleri içinde bir gidiştir. Realiteden realiteye
geçilerek gerçekleştirilen bu yolculukta, üstünkörü geçiştirilen
realiteler, bu gezegene doğmuş varlıklar için, “kaygan zemin”
niteliği taşır ve “kaygan zeminler” ilerleyişi ağırlaştırıcı,
çok cehit, samimiyet ve ruhsal yardım alarak içinden çıkılabilen
ortamladır. İçinde bulunduğumuz devre sonunun şu bitiş günleri
kaygan zemin sayıldığı için çok kritik ama içsel gelişim
açısından o derecede de bereketli zamanlardır. |
|
|
|
SORU: Kuantum fiziği ve felsefe arasındaki ilişkiyi
açıklayabilir misiniz? |
|
|
|
Felsefe
denince akla ilk gelen belli bir dünya görüşü ve insan
yorumudur. Zira felsefenin asıl konusu insan ve insanın kendi
aklını kullanarak yaşamına belli bir yön ve amaç belirlemesidir.
Bunun için de birtakım temel
sorular sorması ve onlara yanıtlar araması gerekir. Eski
dönemlerden beri felsefe ile uğraşanların sordukları iki soru
vardır; Madde nedir?
Zaman nedir?
Her iki soru da varlık ve var oluş ile ilgili olduğundan bu tür
sorular ontoloji (varlık bilimi) kapsamına girer. Bir de bu
soruları soranın ulaştığı sonuçları ve bulduğu yanıtları
değerlendirmesi vardır ki, bu tür bir sorgulama yöntemine
epistemoloji (bilgi bilimi) denir.
Felsefenin
bir diğer temel sorusu olan
“Gerçek
Nedir?” sorusuna
Danimarkalı fizikçi Niels Bohr tarafından verilmiş olan ve
günümüzde halen en çok taraftarı olan görüşe göre mutlak ve
herkese göre aynı olan bir gerçek kavramı yerine ‘Olası Gerçek’
söz konusudur. Olası gerçek kavramına “potansiya”
denir ve “gerçekleşmesi mümkün olan fakat henüz gerçekleşmemiş
olan” olarak tanımlanır. Hepimizin bildiği “potansiyel enerji”
kavramında gerçekleşmemiş olan iş yapma kapasitesi gizlidir. Bu
kavramın en genel şekli olan “potansiya” kavramında “var olma
kapasitesi” bulunur. Şu halde varlık veya gerçek
dediğimiz oluşumu mutlak olarak değil, sadece göreli bir gizli
kapasite olarak düşünebiliriz. Bu kapasiteye fizik dilinde
“enerji” diyoruz. Enerji soyut bir kavramdır, zira enerjiyi
daima dönüşmüş olduğu farklı şekilleri ile tanımlıyoruz.
Potansiyel enerji, mekanik enerji, ısı enerjisi, elektrik
enerjisi hatta atom enerjisi şeklinde çeşitli enerji formlarını
tanımlıyoruz. Ancak hepsinin temelinde bir var olma kapasitesi,
bir “potansiya”, bulunduğunu fizik bilen düşünce ortaya
çıkarmıştır. Şu halde düşünce ile varlık iç içe olup
birbirlerini yakından etkilemektedirler.
Yirminci
yüzyılın başlarında geliştirilmiş olan Kuantum Kuramı o güne
kadar doğru kabul edilmiş ontolojiyi ve epistemolojiyi altüst
etmiş, yeni bir çığır açmıştır. Klasik fizik bakış açısına göre
her nesne bağımsız bir bütündür ve cisim yer kaplayan üç boyutlu
bir yapıya sahiptir. Kuantum Kuram’ına göre ise nesne bir enerji
yoğunluğudur ve bağımsız katı cisim diye bir varlıktan söz
edilemez. Çünkü enerji şekil değiştirir ve akışkandır. Yani, her
nesne hem dalgasal hem de maddesel özelliklere sahip olup,
yalıtık bir varlık olarak tanımlanamaz.
İnsan
söz konusu olduğunda, klasik fizik düşüncesinin sonucu olan
Varoluşçuluk akımına göre, insan bağımsız bir varlıktır ve kendi
hareketlerinden sorumlu olması gerekir. Oysaki Kuantum Kuramı
bakış açısına göre her insan bulunduğu toplumla ve çevresiyle
bir bütün oluşturur ve bağımsız değildir. Kuantum Kuram’ına göre
gözleyen ve gözlenen birbirinden ayrı ve bağımsız değildir. Biz
bir doğa olayını gözlerken onun bir matematik modelini yaparak
anlamaya ve açıklamaya çalışıyoruz. Yani, akıl ve mantığımızı
kullanarak doğanın kendisini değil, kendimizi, kendi zihnimizi
ortaya koymuş oluyoruz.
Kuantum
Kuramı maddeyi enerji olarak tanımlar ve maddeler arası
etkileşimleri enerji alanlarının etkileşimi olarak görür. Demek
ki tüm evreni birtakım enerji alanlarının ortamı olarak
görebiliriz. Hareket ise enerji alanları arasında bir çeşit
alış-veriş veya dalgalanma olarak açıklanabilir.
Aynı
durum insanlar için de söz konusudur. Her insan bir enerji
alanıdır. Her insan çevresi ile sürekli enerji alış-verişi
yapmaktadır. Beslenmeden tutun da büyümeye, hatta düşünmeye
kadar her eylemimizde bir enerji alış-verişi vardır. Fiziksel
bedenin çevresinde de göze görünmeyen bir enerji alanı
bulunmaktadır. Bu alan da çevredeki diğer enerji alanları ile
etkileşir, titreşime girer ve rezonansa ulaşır. Bu olayı aynı
titreşen bir diapazonun diğer bir diapazonu da titreştirmesine
benzetebiliriz. İki diapazon aynı rezonans frekansına sahipse
birine vurduğumuzda diğerinden de ses gelir. Fizik alemde
etkileşmelerin zaman farkı ile oluştuğu inancı hakimdir.
Kuantum
kuramı için ‘zaman’ ölçülebilir bir büyüklük değildir. Mutlak
zaman diye bir şey yoktur. Zaman her cismin bulunduğu uzay
bölgesine ve hızına bağlı olarak değişen göreli bir kavramdır.
Ancak zaman tamamen hayal ürünü de değildir. Önemli olan
‘an’dır. Her olayın oluştuğu an önemlidir. Bizler sürekli an
içinde varlığımızı sürdürürüz. An kavramı ise noktaya benzer.
Nasıl ki noktanın boyutu yoksa an’ın da boyutu yoktur. Zaman ise
bir süre içerdiğinden çizgi gibidir. Nokta boyutsuz olup çizgi
tek boyutlu bir yapıdır. Bunlar birbirine indirgenemez. Aynı
şekilde zaman da an’a indirgenemez. Fakat an denilen noktasal
zamanın sonsuzluğa açılabilen bir özelliği vardır. Diğer bir
ifade ile an içinde kalabilen insan zaman ötesi ilişkilere
girebilir. Bu tür yerel olmayan ilişkileri Kuantum kuramı da
kabul etmektedir. Kuantum Kuramı şu savı doğrulamıştır:
Eğer
bir yapı başlangıçta bir bütün oluşturmuş ise, o yapıyı
parçalasanız dahi parçalar arasında etkileşim yerel olmayan bir
biçimde devam eder.
Bu
ifadenin anlamı şudur. Bütün parçalarından fazladır. Bütünü
oluşturan parçalar, bütünden ayrılsalar dahi bütünle etkileşmeye
devam ederler. Parçalar bütünden tamamen bağımsız bir varlık
sürdüremezler. Parçalar arası ve bütün ile parçalar arasında
yerel olmayan bir etkileşim vardır. Parçalarda hem bütünü
hatırlayan (asıl yapıyı unutmayan) özel bir bellek vardır
hem de yeni dış etkilerden birbirlerini haberdar etme
yeteneği vardır.
Böylece
Kuantum Kuram’ının epistemolojiye olan farklı bakışını ortaya
koymuş oluyoruz. Bir bilgiyi ne şekilde elde ettiğimizi
sorgulamak ve bilginin kaynağını araştırmak epistemoloji
olduğuna göre, farklı bir epistemoloji ile karşı karşıya
bulunuyoruz. Kuantum Kuram’ına göre bilgi bir enerji türüdür ve
ışık hızından daha hızlı bir şekilde aktarılabilir.
Birbirleriyle korole olan (yakın bir bağ kurmuş olan) insanlar
arasında bu tür anlık etkileşimler ve bilgi aktarımları
gerçekleşebilir. Çünkü korole varlıkların oluşturduğu ortak
enerji alanı her bir üyenin enerjisinden fazladır. Yani,
nesneler arasında bütünsel bir enerji alanı oluşabilir. Eğer bu
enerji alanına uyumlu ise, insanın anında bilgi edinmesi
mümkündür. Eskiden beri sözü edilen “sezgisel bilgi” veya “beş
duyu ötesi bilgi” Kuantum Kuramı tarafından desteklenen bilgi
türüdür.
İnsan
istediği taktirde evrensel enerjiyi harekete geçirip yerel
olmayan bir iletişim kurabilir. Buna ‘İstek Yasası’ diyebiliriz.
Bu yetenek her insanda vardır, ama istek olmadıkça yetenek
harekete geçmez. İnsan kendini beş duyu ile kısıtlamadığı
taktirde istek yasasını harekete geçirerek birçok açıklanması
zor olan işler başarabilir. İşte, bilginin kaynağını bu şekilde
açıklamak yeni bir epistemoloji üretmek anlamına gelir ve
felsefenin konusu olur.
Kuantum
Kuramı aydınlanma dönemine ait tüm varsayımları yıkmış yepyeni
bir dünya görüşüne kapı açmıştır. Aydınlanma çağı denen 18 ve
19. Yüzyıl düşünce şekline göre Nesnellik, İndirgeyicilik,
Nedensellik ve Pozitiflik batı felsefesinde yerleşmiş olan bir
varsayımlardır. Günümüzün modern bilimi olan Kuantum Kuramı tüm
bu varsayımların geçerli olmadığını ve gözlenen ile gözleyenin
birbirlerinden ayrılmaz bir bütün oluşturduklarını iddia
etmektedir. Modern bilim hem indirgeyiciliği, hem nedenselliği
hem de nesnelliği temelinden sarsmıştır. Özellikle mutlak uzay
ve mutlak zaman kavramları 20. yüzyılda gelişmiş olan Görelilik
ve Kuantum kuramları ile yerlerini göreli uzay ve göreli zaman
kavramlarına terk etmişlerdir.
Bu
ifadenin anlamı; her gözlemde gözlemcinin payı
olduğudur. Yani gözlenen varlık bir miktar gözlemcinin
ürünüdür. Varlık sadece nesnelere indirgenemez. Ama “gerçek
hayal ürünüdür” şeklinde bir ifade de diğer uca kaçmak demektir.
Doğru yaklaşım “varlık hem nesneldir hem de düşünce
ürünüdür” demektir. Sonuç olarak ontolojinin epistemolojiden
bağımsız olmadığını ve birbirlerini etkileyerek
dönüştürdüklerini söyleyebiliriz.
|
|
Başa Dön |
|
|
|
SORU:
Kuantum teorisinde Özgür İrade kavramı nasıl yer tutar?
Tüm
nesnelerin hem dalga hem parçacık özelliğine sahip oldukları
görüşü Kuantum kuramı tarafından ileri sürülmüş ve deneysel
olarak da kanıtlanmıştır. Nesnel parçacıklar olan elektronlarla
yapılan deneyler onların da dalgasal bir yapı sergilediklerini
açıkça göstermiştir. Şu halde her varlığın iki farklı fakat
tamamlayıcı yönü bulunmaktadır. Bu iki yönden biri dalgasal
yapının gereği olan süreklilik ve uzam içinde sınırsızlık,
diğeri ise kesiklilik ve parçacık yapısının gereği olan
sınırlılık ile sonluluk. Her iki özellik de aynı derecede temel
ve önemlidir. İki özelliği ayırmak yerine birleştirmenin önemli
ve gerekli olduğu kanısındayım. Çünkü bu iki özellik sadece
cansız nesnelere ait olmayıp, tüm var olan canlı ve cansızların
temel yapısında bulunmaktadırlar. Bu bakımdan bu iki özellik
insan yapısında da bulunurlar. Süreklilik ve sınırsızlık bizim
tin boyutumuzu, sonluluk ve sınırlılık ise bizim beden
boyutumuzu oluşturur.
Tin boyutunda, bizim kendi
yetimiz olan düşünce boyutu olduğu kadar çevrenin bize vermiş
olduğu varsayımlar ve önkabuller de bulunur. Düşüncemizde özgür
olduğumuzu sansak da çevrenin ve yaşadığımız toplumun kültürel
baskıları özgür düşünmemizi engeller veya en azından bazı
kısıtlamalar getirir.
Beden boyutunda ise genetik
ve kalıtımsal özellikler olduğu kadar, doğuştan itibaren
taşıdığımız bazı psikolojik bozukluklar da bulunabilir. Bu
bakımdan bedenimiz de bizim özgür irademizi kısıtlar.
Tüm bu baskılar ve
yönlendirmeler çerçevesinde insanın özgür iradesi ancak belli
bir oranda kendini tam olarak ifade edebilir. Bu durumda
yapılacak şey özgür irademizi anlamlı bir yaşam tarzı oluşturmak
için yönlendirmektir. Anlamlı yaşam, mümkün olduğunca orta yolu
izleyerek ve hem kendisine hem de çevresine yararlı bir kişi
olmayı başarabilmekten geçer." |
|
Başa Dön |
|
|
|
Soru: Tum Kuantum fizikçileri
spiritualist olmak zorunda mıdır? Kuantum fiziğini anlayıp kabul
etmek bunu mu gerektiriyor? Tum kuantum fizikçileri
düşüncelerimizle hayatımızı oluşturduğumuz fikrine mi sahip?
Fiziğin bu dalı bizi doğal olarak bu noktalara mı götürüyor,
yoksa bu fikir, bazi Kuantum fizikçilerinin subjektif görüşü
müdür?
Yirminci yüzyılın
başlarında geliştirilmiş olan Kuantum Kuramı nesne ile özne
arasındaki farkı ortadan kaldırıyor. Gözlenen dünya gözleyenden
bağımsız değildir. Yani bizden bağımsız bir nesnenin varlığı
tartışmalıdır. Eğer bizim dışımızda, bizden bağımsız bir
dünyanın varlığına inanıyorsak bunun nedeni aynı kültürü
paylaşmamız ve aynı mercekten dünyaya bakmamızdır. Günümüzden
diyelim 4000 yıl önce yaşamış olan insanların dünyaya bakış
açıları ve gerçeği tanımlamaları bugünkünden çok farklıydı.
Bugünkü dünya tamamen maddesel değerler etrafında dönmektedir.
Oysa ki o dönemde maddeden çok manevi (ruhsal) değerler
önemliydiler. Fakat, 21. yüzyılda daha bütünsel düşünmek
durumundayız. Artık madde sadece nesne değil aynı zamanda
enerjidir. Maddeye yoğun enerji olarak da bakabiliriz. Gerek
Kuantum Kuramı gerekse Görelilik (rölativite) kuramları maddenin
enerjiye ve enerjinin maddeye dönüşebileceğini hem matematiksel
hem de deneysel olarak kanıtlamış durumdadırlar. Şu halde
her nesne bir enerji yumağıdır ve
dalgasal bir yapıya sahiptir.
Bizlerin de 21. yüzyılda bu
gerçeği anlayıp gündelik hayatımıza uygulamamız gerekir. Var
olmanın mekanizması enerji alış verişidir. Enerji ise tanımı
olmayan fakat çeşitli şekilleri ile bilip açıklayabildiğimiz bir
kavramdır. Potansiyel enerji, kinetik enerji, elektrik enerjisi,
atom enerjisi olabildiği gibi ruhsal enerji de vardır. Günümüzde
bu gerçeği bilim kabul etmek istemiyorsa nedeni ruhsal enerjiyi
hala deneysel olarak ölçemediği içindir. Fakat uzak doğu
kültüründe ki enerjisi olarak tanımlanmış olan ruhsal enerji
kabul edilmektedir.
Batı bilimi indirgeyici ve
pozitivist bir yaklaşım içinde olduğundan bütünsel enerjileri
anlamakta zorluk çeker. Reiki enerjisi evrenin bütünsel
enerjisidir ve onu da batı bilimi anlayamaz. Kısaca batı görüşü
içine saplanıp kalmış olan fizikçiler ruhsallıktan uzak
dururlar. Sanki, ruhsal enerjiyi kabul etseler herkes onlarla
alay edecekmiş korkusu içinde yaşarlar. Bu da akademik
çevrelerin kabul görmüş paradigmasından kaynaklanır. Akademik
çevre içinde olan bir bilim adamı o çevrenin etkisi altında
belirli bir dünya görüşüne tutunur. "Tutunur" diyorum çünkü o
görüş sayesinde varlığını sürdürür ve saygın bir kişi olarak
kabul edilir. Aksi taktirde dışlanır. Ben, akademik çevrelerden
maaş almadığım için fikrimi serbestçe söylemekten çekinmiyorum.
Çünkü beklentim yok.
Ruhsallık ayrı bir yaklaşım
ve ayrı bir paradigmadır. Analitik düşünce ile, indirgeyici ve
yerel bakışla ruhsallık anlaşılamaz. Umarım gelecek nesiller bu
konuda daha bütünsel bakmayı kabul edeceklerdir. |
|
Başa Dön |
|
|
|
SORU: Trans
hali bir kuantum sıçraması mıdır?
Trans
anına geçiş gerçekten de bir kuantum sıçramasıdır. Yani aniden
bilinen 3-boyutlu gerçeklik dünyasından ayrı bir gerçekliğe
geçiştir. Hayal veya zan âlemi demiyorum, çünkü o boyutta
algilanan bilgiler bu dünyada yararlı şifa olabilir. Bilinçaltı
da değildir. Çünkü bilinç altı insanın bu dünyada edindiği
tecrübelerden istemediği veya rahatsız olduğu bazı olayları
süpürdüğü bir alandır.
Trans
veya vecd alemi bir temaşa âlemidir. Temaşa ile önce düşüncede
imgeler oluşur sonra da şuhud âleminde şahid olunur. İnsanın bir
beden boyutu bir de ruhsal boyutu vardır ki bu aynen nesnelerin
parçacık ve dalga özelliklerine benzer. Dalga özelliğine sahip
olan ruh diğer boyutlara kuvantik sıçramalarla uzanıp yeni
durumlara şahid olabilir. |
|
Başa Dön |
|
|
|
Soru: Yazılardan birinde; bedenimizdeki tek bir hücrede bile
evrenin tüm bilgisini taşıdığımızdan söz ediliyordu... bu
ifadeyi biraz açar mısınız?
"bedenimizdeki tek
bir hucrede bile evrenin tum bilgisini taşıyoruz".
Bu sözün anlamı iki türlü
anlaşılabilir.
1. Fiziksel bedenimizi oluşturan genler
ve DNA moleküllleri en eski dönemlerden bu yana pek de
değişmeden günümüze gelmişler. Hemen her tür canlının genleri
arasında büyük benzerlikler var. Örneğin maymun geni ile insan
geni % 99 benzelik gösteriyor. Demek ki, molekül düzeyinde tüm
canlılar birbirleriyle ortak köklere sahip. Yani, evrenin
olmasa da dünyamızın tüm bilgisi hücrelerimizde (bedenimizde)
mevcut.
2. Bir de astral bedenimiz var. Bu beden
enerji kozası gibi tüm fiziksel bedenimizi kuşatır. Onun
algıladığı bilgiler tüm evrenden gelmekte. Çünkü bu bilgiler
ışıktan dahi hızlı bir şekilde yayılırlar. Biz insan olarak
hem fiziksel hem de astral (veya ruhsal) bir beden sahibi
olduğumuza göre evrenin tüm bilgisine sahibiz. Ancak bu
bilgiyi pratik olarak kullanmayı unutmuşuz. Batının akıl ve
mantık içeren rasyonel bakışı tüm bu kadim bilgileri ret
etmemize ve tümüyle göz ardı etmemize neden olmuş. Ama,
insanlık tekrar o bilgileri hatırlayacak ve kullanır hale
gelecektir.
|
|
|
|
|
|
|
|
Başa Dön |
|
|
|
Soru: Düşüncelerimizden bile
sorumlu olduğumuza göre pozitif düşünmek için ne
yapmalıyız ? |
|
|
|
Pozitif düşünür duruma gelmek için, pozitif düşünmeyi
engelleyen “elemanları/etmenleri” oradan
kaldırmak
gerek. Bu olumsuz etmenler, bireyi; sadelikten, safiyetten
uzak tutan ve bedensel benimizle ilgili sahte
benliklerimizin oluşturduğu tortular ve dirençlerdir.
Bunlara kısaca ve simge olarak “kabuklar” da diyoruz ki
bunlar aynı zamanda astral kirliliğin de elemanlarıdır.
Özellikle şu devre sonu günlerinde, şuurda uyandırıcı
(kıyam ettirici) devre sonu etkisine farkındalık hali ve
teslimiyeti içinde uyumlanma cehtini göstermek bu yolda
başarı sağlamamızı kolaylaştıracaktır. Ama bu uyumlanmanın
önündeki en büyük engel bedensel benimizin içeriği ve onun
süptilitesidir yani, simgesel ifadesiyle “kabuklar” dan
arınmışlığıdır.
Sahte benlikler, duygusallıklar, bencillikler, enaniyet ve
bireysellikten dolayı içsel dengenin kurulmamış ve devre
sonunun şuurda uyandırıcı etkisine uyum sağlanamamış
olması “direnç” durumunu oluşturur. Bu anlamda “direnç”
ise; gelen tesire, farkındalık hali içinde uyumlanmayı
engeller. Dolayısıyla birey, erdemli kişilere öz- gü
pozitif yayın odağı olma niteliğini sergileyemez.
Yukarıda değindiğimiz, pozitif düşünceyi engelleyen
elemanlar/etmenler; aynı zamanda, içsel gelişim yolunda
ilerlememizi, belli mekan ve zamanda belli bir ivme ile
yol almamızı engelleyen görünmeyen “zincirlerimiz”dir.
Bunlar aynı zamanda dünyasal “örtülerimiz” dir; beşeri ve
dünyasal empozisyon ve koşullandırmalarla oluşan
“örtüler”: Yaşam planımız gereği olan “asıl/gerçek kişilik
örtülerimiz” i örten, dolayısıyla yaşam planımızı
uygulamamızı engelleyen bariyerler…
Dünyasal/beşeri koşullandırmaların, maddesel esaretin ve
nefsin zulmünün simgesi olan “zincirlerimiz” in farkına
varmak için atalet içinde olmamak yani, yürüyor olmak
gerek. Çünkü bu, pozitif düşünmenin, pozitif bir içsel
yapıya ve mantaliteye sahip olmanın önündeki en büyük
engeldir. Asıl şahsiyetimizin (öz kendimizin) bedensel
bende tezahür etmesinin önündeki en büyük engel budur. |
|
Başa Dön |
|
|
|
Sorularınız için:
editor@astroset.com |
|
|
|
|
|
|
|