Sınırların ötesini görmemizi sağlayan, bize geleceği ve umudu
işaret eden
"KOVA"
dönemindeyiz. Kova burcu demokrasinin sembolüdür. Eşitlik,
özgürlük bağımsızlık adına yapılan devrimlerin burcudur.
Bireysel
açıdan da kendi üzerimizde yapacağımız devrimleri simgeler.
Toplum açısından da toplumların özgürlüğe duyduğu ihtiyacı ve
devrimlerini simgeler. Türkiye olarak astrolojik haritamızda
Kova burcunun yer aldığı alan, dış ülkelerle yapılacak
anlaşmalar ve halkımızın emniyeti hususunda yüksek ideallerin
ve özgürlüğün bizim için nasıl gerekli olduğunu ve bu
anlayışta reformlara ve yeniliklere ihtiyaç duyulduğunu
bilmemiz açısından önem taşır. Ruhsal ve spiritüel
tesirlere oldukça açık bir ülkenin çocukları olarak bizler de
negatif bir çıkışla başlayan son günlerin toplumsal olaylarını
iyi değerlendirdik, ruhsal gücümüzle onu pozitife çevirdik,
hem etkileyenleri, hem etkilenenleri aynı anda bağrımıza
bastık. Yükseleni yengeç olan bir ülkenin insanları olarak
hepsini anaç bir sevgiyle sarıp sardık ve bir düşünce devrimi
yaşadık. Sessiz-sözsüz ama dünyaya mesaj gönderecek kadar
yüksek tesirlerle, sevgiyle, anlayışla bezenmiş bu mesaj
herkesin yüreğindeki sevgi tellerine derinden dokundu.
Son
günlerde yaşadığımız olaylar, Asya-Avrupa köprüsünün kültür
harmonisini iyi bilen ve yaşayan insanlar olarak bizlerin,
anlamlı bir birlik-beraberlik gösterisini tek bedenmişçesine
“Önce
İnsan”
mesajı ile tek bir yürek olarak tüm dünyaya göndermemize neden
oldu ve fark etmeden bir değişim yarattık. Bu öyle
bir ruhsal değişim, öyle spiritüel bir devrim ki dikkatli
gözlerle bakmayanların hatta diyebiliriz ki gönül gözleri ile
bakmayanların görebileceği, anlayabileceği ve hissedebileceği
bir şey değil ve bu yanıt bu toplumun insanlarına çok yakıştı…
Dünya tarihi içinde Kurtuluş savaşını gerçekleştiren bir
ulusun çocukları olan bizler yani sessiz çoğunluk kendine
yakışan birlik-beraberlik mesajını aynı asaletle yeniden
sergiledi.
Medeniyetler Beşiği Anadolu...
Anadolu
tarih boyunca pek çok medeniyetin beşiği oldu. Pek çok
medeniyet onun bağrında serpildi, yetişti, battı
ya da değişime uğradı.
Frigya Krallığı, Lidya Krallığı,
Persler, Büyük İskender’in istilası, Mısır’daki
Ptolemaios hanedanı, bazı
Kelt kabileleri, Roma
imparatorluğu, Hıristiyanlığın
yayılması ile Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılışı ve Doğu
Roma’nın payına düşen Bizans, üç yüz
yıl boyunca süren Arap istilası,
Bizanslılarla Abbasi halifelerinin çatışmaları,
Selçuklu hükümdarı Alp Arslan ’ın
Bizans’ı Malazgirt’te yenişi ve Anadolu’nun
Türklere kapılarını açması, hepsi
bu topraklarda yaşanan medeniyetlerin bize miras bıraktıkları
bu derin anlayışın köklerini oluşturuyor… Böylesine
yoğun bir tarihi geçmişi olan Anadolu’nun bereketli
toprakları, aralarında sürekli dil, din, inanç, kültür
alışverişleri ve kaynaşmaları olan topluluklara tarih boyunca
barınak oldu. Kültür harmanlanmasına hep hizmet etti. Bu yoğun
kültürel harmoni Anadolu’yu Türkler için de
cazip hale getirdi. Çünkü onların
da bu topraklara hediye etmek istedikleri,
taa
Uygurlar’dan gelen hatta Mu ve Atlantis’in göçe mecbur
olan asil ari ırkına kadar
uzanan genleri vardı. Bilimsel araştırmalara göre İslam
öncesi, Ergenekon destanı gibi
töresel destanlarla ve Şamanik
etkilerle ruhsal eğitim gören Türkler, akılcı, zeki, çevik,
teşkilatçı, cesur, samimi, dürüst, sözünün eri, hoşgörülü ve
ruhsal değerleri, ata-gelenek bilgileri olan özel insanlardı…
Onlar bu halleriyle, insanlık ailesi için saf bir örnek teşkil
ediyorlardı. Her ne kadar geçen bin
yılların etkisiyle, bu kökler kısmen dejenerasyona
uğradıysa da, ulusumuz ve onun temsilcisi sessiz çoğunluk aynı
genin, damarlarda akan aynı asil kanın, hep uyaran bekler
halde olduğunu son günlerdeki üzücü olaylarda tek yürek olmayı
başararak dünyaya yeniden gösterdi!...
Yetmiş iki
milleti tek gözle görmek
Atatürk, İstiklal Savaşını böyle bir geçmişe sahip Türk
ulusunun çocuklarıyla kazandı ve tüm dünyayı şaşırttı. Tıpkı
“Şu Çılgın Türkler”
adlı romanda olduğu gibi hem de ne yokluklara ne zorluklara
dayanarak ve hiç yılmayarak tüm dünyaya örnek oldu.
“Damarlarındaki asil kan”
sözcüklerinin gerçek sahipleri olan Mevlanalar, Yunus Emreler,
Hacı Bektaş Veliler’in çocukları olan bizlerin sevgi, hoşgörü,
ve yetmiş iki milleti bir gözle görebilme yetisindeki sessiz
uyanıştır bu anlatmaya çalıştığımız devrim yani bir ruhun
tekrar uyanışı… Zorlu ve
acılı olayların böyle birleştirici pozitif bir yönü de vardır,
olaylara iki yönlü bakıp, negatifin ardındaki pozitifi görmek
yeni çağ insanına özellikle bu asil ulusun insanlarına çok
uygundur.
Astrolojik
veriler özellikle ülkemiz için 2007 yılı itibariyle
ruhsal-bilgi ve ruhsal biliş döneminin başladığını işaret
ediyor. Ruhsal bilişi sağlayacak bilgi ise bu toprakların
sinesinde gizlediği, birlik ve beraberlik ruhunda saklı. Bu
nedenle bu dönemin bu şansını iyi kullanabilirsek daha pek çok
ruhsal biliş gerektiren olayda da öncü olabiliriz. Artık
uyanma zamanı… Uyanışın sarsıntısı bazen böyle zorlayıcı
olabilir ama bu uyanış için kendini feda edenler adına da,
binlerce yıllık geçmişi olan bu topraklarda saklı ruhsal
bilginin uyanması için atalarımızdan miras kalan insani değer
zenginliğin farkına varmak ve sahip çıkmak bizim ülke olarak
kaçınılmaz kaderimiz.
Pek çok dinin, mezhebin, kültürün kaynaştığı bu toprakların
zenginliği kültür harmonisine yatkınlığımızda saklı. Ve biz bu
olağanüstü karışımın doğal sonuçları olan Anadolu’nun
çocuklarıyız. Ve şimdi kendimize hak ettiğimiz değeri iade
etmek için ruhsal bilişimizi, algı kapasitemizin gücünü ve
potansiyel ruhsal büyüklüğümüzü harekete geçirmek zorundayız.
2007 ve sonrasında yaşayacağımız olaylara bir de bu pozitif
açıdan bakmanın toplum olarak bize yararı büyüktür. Değerimizi
bilmek ve bunun önemini kavramak için dikkatimizi kendimize,
toplumumuza ve onun eksik yönlerine yöneltmeliyiz. Kendi
içimizdeki karmaşayı dindirmenin biricik yolu insani değerlere
önem vermeyi bilmekten geçer. Değer veren insan sevmeyi de
bilen insandır. Ve sevginin ışığı her türlü karanlığı
kapsayacak kadar parlaktır.
Sizi bize
dönüştüren eylemlerin sahibi olmayı hak eden bu ulusun
çocukları için çeşitli olaylar aracılığı ile gerçekleşen
düşünce devriminin geri dönüşü yoktur.
Eğer, etrafı susta durduran azınlığa karşı nihayet sesini
çıkartabilmek cesaretini gösteren sessiz çoğunluk yüz binler
olarak bütünleşebildiyse, burada artık bir
köklü bir değişim, bir
yenilenme ve bir devrim
söz konusudur!
" Sizi biz yapan bu yüreklere, bu ulusun sevgi ve hoşgörü dolu
insanlarına güvenmek gerekir…" |