TROYALILAR Türk müydü? Hadi canım, bu saçma soru da nereden
çıktı demeyin. Bu soru ortaçağdan bu yana yerli yabancı pek
çok kişi tarafından sorulmuş ve tartışılmıştır.
Osmanlı Devleti’nin yükseliş döneminde, özellikle Osmanlı
donanmasının tüm Akdeniz’de üstünlük sağlamasından sonra,
Rönesans Avrupa'sı ‘Bu Türkler de
nereden çıktı?’ diye sormaya başlamış.
O dönemde pek çok kişi tarafından kabul edilen bir teoride,
Türkler aslen Troyalı savı öne
sürülmüş. Adları, Troya düştükten
sonra Asya’nın içlerine kaçan Troyalı
generallerden Turkus’tan
geliyormuş. Binlerce yıl Asya’da kalan Türkler,
Troya yenilgisinin öcünü almak
için geri gelmişler, almışlar ve Avrupa’ya yönelmişler.
(Kaynak: James Harper,
Rome vs. İstanbul:
Competing
Claims and
the Moral
Value of Trojan
Heritage)
Ünlü tarihci Gibbon’un
bile Roma İmparatorluğu’yla ilgili dev eserinde değindiği
gibi, bir başka açıklamaya göre; Türklerin soyu, Homeros’un
değilse bile Virgil’in sözünü
ettiği cengáver ‘Teucri’den
geliyormuş. Türk’ anlamına gelen Latince ‘Turci’
ve İtalyanca ‘Turchi’ sözcükleri
buradan esinlenmiş...
1453’te İstanbul’un muhasarası sırasında kentte bulunan Kardinal
İsidore yazdığı bir mektupta
Sultan İkinci Mehmet’ten ‘Troyalıların
Prensi’ şeklinde söz etmiş. (Kaynak: Terence
Spencer,
Turks and
Trojans in
the Renaissance)
Deneme türünün babası sayılan Montaigne,
Fatih Sultan Mehmet’in Papa İkinci Pius’a
yazdığı mektupta ‘İtalyanlarla aynı kökten olduğumuz ve onlar
gibi Hektor’un öcünü almak
hakkımız olduğu halde, İtalyanların bize düşmanca
davranmalarına ve Rumları korumalarına şaşıyorum’ yazmış.
Gerçekten Roma
İmparatorluğu’nu kuranlar ve yönetenler de kökenlerinin
Troya’da bulunduğunu öne
sürüyorlardı. Virgil dev eseri
Aenid’te
Troyalı Aenas’ın Roma’ya
gidiş öyküsünü anlatır.
Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un fethinden birkaç yıl sonra
Çanakkale’ye Troya’nın bulunduğu
bölgeye gelerek o büyük savaşın kahramanlarına övgüler düzdüğü
ve Yunanlılardan Hektor’un öcünü
aldığını söylediği tarihçi Kritopulos
tarafından anlatılır.
Türklerin Troyalı olup olmadığı
Rönesans döneminin önemli tarihsel tartışmalarından birisini
oluşturmuş. Özellikle başlangıç dönemlerinde Katolik
Avrupa’nın, Troya kökenli
Türklerin ‘yoldan çıkmış’ Yunanlıları yenmesine sempatiyle
baktığı anlaşılıyor. Hatta bir şair ‘Yunanlılar antikçağlarda
kendilerinden başka herkesi barbar saymalarının cezasını
çekiyorlar’ diye yazmış.
KİLİSE VE PAPA BAŞROLDE
Ne var ki, Türklerin
Avrupa’daki ilerleyişi Katolikleri de korkutmaya başlayınca bu
kez tam tersi savlar ön plana çıkmış. ‘Káfir’ Türklerin asalet
sembolü Troyalıların torunları
olamayacağı, gerçek Troyalılığın
Kutsal Roma İmparatorluğu’na ait olduğu vurgulanmış. Katolik
Kilisesi ve Papa, Türklere yönelik bu dışlama kampanyasında
başrolü oynamışlar. Türk tekrar ‘öteki’, ‘yabancı’,
‘dışarıdaki’ rolüne itilmiş.
Sabahattin Eyüboğlu ‘Mavi ve Kara’ adlı
denemeler kitabında Mustafa Kemal Atatürk’ün yanındaki bir
subaya ‘Dumlupınar’da Troyalıların
öcünü aldık’ dediğini yazar. Bu gerçek midir, yakıştırma
mıdır, bilemem. Yakıştırma olsa bile, yakışan bir yakıştırma
olduğuna kuşku yok.
Tarihçi Reşit Saffet Atabinen’in ‘Türklerin
Avrupalılarla Müşterek Troya
Menşeleri Efsanesi Üzerine Araştırma’ adlı ve 1951 tarihli bir
kitabı olduğunu değerli düşünür Arslan
Kaynardağ’ın ‘Troyalıların
Türklüğü Konusunda Düşünceler’ başlıklı yazısında belirtilmiş.
(Cumhuriyet, 6 Mayıs 1994)
Gördüğünüz gibi ‘Troyalılar Türk müydü?’
sorusu o kadar da uydurma bir soru değil.
TRUVA EFSANESİNE FARKLI BİR
BAKIŞ
Son günlerin
gündemini oluşturan, en çok konuşulan ve sinemalarda gösterime
giren ‘Truva’ filmine ve
Troyalılar’ın Türk olup olmadığı
iddiasına Astroset olarak farklı
bir açıdan yaklaşmak istedik. Homeros destanlarında ve
özellikle İlyada ’da Yunanistan
yarımadasından gelip Troya
seferine katılan savaşçılardan, Güzel Helen’den ve özellikle
de ‘Akhilleus’tan çok söz edilir.
Akhilleus Yunan
mythos’una en çok konu olmuş
kişidir. Homeros’un büyük İlyada
destanı aslında İlyon, yani
Troya şehrinin destanı değil,
Akhilleus ’un destanıdır, bu
kahramanın bir eylemiyle başlar, bir eylemiyle biter. Ne var
ki, okuyanlar ya da araştıranlar
bilirler, İlyada ’da anlatılan
olaylar Akhilleus efsanesinin
ancak çok kısa bir bölümüdür. Soy ağaçlarından belli olduğu
gibi Akhilleus,
Peleus' la
Thetis’in oğludur. Thetis,
bir Nereus kızı, yani bir deniz
tanrıçasıdır ama Akhilleus ana
tarafından olduğu kadar baba tarafından da tanrılara ve en
büyük tanrılara bağlıdır. Dedesi Aiakos,
Zeus’la
Aigina’nın oğludur, Aigina
ise ırmak tanrı Asopos’un kızı ve
Okeanos ile
Tethys’in torunudur.
Akhalların
en büyük kahramanı Akhilleus ’un,
Troya savaşının başarı ve
başarısızlık şanslarını elinde tutan
o yenilmez savaşçının trajik
bir yazgısı vardır. Annesi Thetis
iki şıkkı dile getirmişti oğluna:
“İki ayrı kader götürecek
beni ölüme. Burada kalır, savaşırsam
Troya çevresinde,tükenmez bir ün
var; dönüş yok. Dönersem yurduma, sevgili baba toprağına, ünüm
olmasa da çok yaşayacağım, ölüm
öyle çabucak gelip çatmayacak.” Akhilleus, Homeros
destanının baş kahramanı, kollarından, bacaklarından güç ve
canlılık fışkıran, tanrıça oğlu ve tanrılara denk
Akhilleus yalnız kaba kuvveti mi
simgeler? Kimsenin karşı gelmediği, düşmanlarını
titreten,gururlu, onurlu, inatçı, alıngan, çetin, hırslı,
zalim ve duygusuz bir adam mıdır? Homeros yiğitlerin yiğidini
gerçi bu vasıflarla donatmış bize
hem olumlu, hem olumsuz görünün bu nitelikleri çok çarpıcı
vermiştir. Oysaki,
Akhilleus ’un dramı, insanoğlunun
dramıdır. Ayakları yerde, başı göklerde insanoğlunun
tragedyası. Yer ile gök arasında denge kurmak, ikiyi bir etmek
zorunda olan insanoğlunun tanrısal yazgısı,
filme de de çok çarpıcı işlenmiş… Nikolay
Aleksandraviç
Berdyaev, ‘Dostoyevski’ adlı eserinde;
“Gerçek, insanı özgür kılacaktır, ancak
insanların bunu özgürce benimsemesi gerekir, zorla kabul
ettirilmemelidir’ der… İkiyi Bir etmeyi
öğrenmek, içimizdeki çatışmalarla yüzleşmek ve onları bir
dengeye getirmek, insanlık ailesinin ortak kaderi…
Troyalılar
Türk’mü ? Bu konuyu araştırmayı,
tarihçilere bırakılım. Onu net olarak şu anda bilemiyoruz ama
bildiğimiz şey,
“Anadolu halkının
insanlık içerisindeki özel yerinin, Birleştiricilik vasfıyla
ortaya çıkacağı.” Anadolu insanı, daha önce hiç yaşanmamış
yeni bir sentezi, köprü olmanın en güzel örneklerini sunmaya
hazırlanıyor. Ülkemiz
belli ki, önümüzdeki yıllarda, pek çok konuda dünyanın
ilgisini çekecek, hatta örnek
olarak gösterilmeye başlanacak. Ayrıca
Truva savaşı Efsanesi,
National
Geograpic’in “Filmin perde arkası
Truva” filmiyle yeni bir versiyon hazırlamış.
VCD ’de Truva
Savaşı, Truva hazinelerinin izini
süren arkeologların açıklamalarının
yanı sıra, tarihi canlandırmalar
da var, seyretmenizi öneririz.
|