|
ESSENİLER ve
SIRLARI
|
- YAZININ
BÖLÜMLERİ - |
|
1-İnisiyatik
Topluluklarda Özünü Tanıma Çalışmaları |
2-Bireysel
Sorumluluktan Kozmik Sorumluluğa |
3-Kozmik
Düşünce Okyanusu |
|
|
İnisiyatik Topluluklarda Özünü
Tanıma Çalışmaları |
|
Tarihsel
süreç içinde gerçek inisiyatik uygulamalar yapan ezoterik
öğretiler kendi üyelerine kozmik denilebilen, dünyayı da aşan
bazı evrensel bilgiler öğretiyorlardı ve bu bilgiler
inisiyatik sır olarak kendi aralarında saklı kalıyordu. Oysa
günümüzde tüm sırlar açığa çıkmış olduğu için herkes kendi
kendinin inisiyatörü olabilmekte ve kendi kendini çeşitli
kaynaklardan araştırma yaparak eğitebilmektedir. Ezoterik
öğretilerde inisiyasyon yoluyla kendilerini geliştirmeyi
amaçlayanlar doğayla tamamen uyum içinde yaşamayı bir tür
ibadet şekline getiriyorlar, uyum ve esneklik gösterebilmede
en üst noktalara geliyorlar, evrenle ve yasalarla toplu bir
ahenk içine girebilme onlarda bir yaşam uygulaması haline
dönüşüyordu.
Günümüzde
ise bu tip uygulamalar
"bireysel
gelişim"
adı altında incelenmekte ve birey, eğer dilerse kişisel
inisiyasyon yoluyla, kendi içselliğinde saklı olarak varolan
özü canlandırabilmektedir. Bu bir
"iç
gerçekleşme yani
kendi özünü, aslını
tanıma çalışmasıdır”.
Bu nedenle, ezoterik inisiyasyon uygulayan kişinin, karakter
ve ruhsal güç olarak belirli bir takım özellik ve eğilimlere
baştan sahip olması gereklidir.
Hemen hemen her uygarlıkta kendine özgü bir inisiyasyon
anlayışı vardır. İnisiyasyon asli olarak bir tür
“yola
giriş”
anlamına gelir. Bir öğrenim yoludur. Nefsini tanımada ve
terbiyede, aynı zamanda eşyayı tanımada, onun kökenini
bilmede ve anlamada gereken bilgileri elde edebilmek ve
uygulamaları yapabilmek için bir yol ve bir gidiş tespitidir.
İnisiyasyon'nun Batı dillerindeki karşılığı olan
"initiation"
sözcüğü, Latince'deki
"initium"
sözcüğünden türemiştir.
"Initié"
ise aslında
"yola koyulmuş, başlamış"
demektir.
Ezoterizmde en önemli kavram
"İnisiyasyon"
dur.
Ezoterizm (Batıniyye, İçreklik), bilgilerin ve görgülerin
kapalı bir topluluk içinde ve aşamalı olarak verildiği çalışma
ve öğreti sistemidir. Öze ait temel gerçeklerin, onları
anlayabilecek yetenek ve bilgide olan kişilere
aktarılabileceği görüşü ezoterik sistemin temelidir. Günümüzde
bu aktarım, eğilimi olmayan insanların kendini tanıma gibi
kapsamlı bir konuyla çok uzun süre meşgul olamayacakları genel
bilgisiyle herkese açılmıştır.
İnisiyasyona ruhsal bir tesirin nakledilişinde hazır olmak da
diyebiliriz. Bu ruhsal tesirin kişiden kişiye, toplumdan
topluma nakledilmesi gerekmektedir. Bu bir tür ruhsal zincir
ağı kurmak gibidir. Zaten bütün inisiyatik çalışmaların özü,
ruhsal tesirin bir taraftan alınıp, bir tarafa naklinden
ibarettir ve nakil işlemini kolaylaştıracak bütün çalışmalar
inisiyatik çalışmalardır. İnisiyasyonun ne olduğu hakkındaki
bu kısa girişten sonra inisiyatik bir topluluk olan Esenniler
ve onların ezoterik görüşlerine şöyle bir göz gezdirebiliriz.
Ölü Deniz Yazmaları
1947
yılında, Ölü Deniz Kıyısında Kumran'da, çobanlık yapan bir
Bedevi'nin kaybolan hayvanlarını ararken girdiği bir mağarada
bulduğu yazmalar bilim ve teoloji dünyasını alt üst etti ve
konunun tartışmaları halen sürmekte. Tarihe
Ölü Deniz
Yazmaları olarak geçecek olan bu yazmaların sırrının
çözülebildiğini söylemek için ise daha çok erken!…
Yazmaların bulunmasından sonra, bu belgeler Kudüs
Üniversitesi'nin eline geçti ve mağaralarda araştırmalar
başlatıldı.1958 yılına kadar süren çalışmalarda bir çok
yazmanın yanı sıra arkeolojik başka bulgulara da rastlandı.10
yıl süresince 11 mağarada yapılan kazılar 800 kadar yazmanın
ve bir çok parçanın gün ışığına çıkmasını sağladı. Bu
metinlerin aşağı yukarı dörtte biri kadarı Tevrat'ta geçen
metinlerdir. Ancak yazmaların pek çok yeri okunamadığı için
bunları yeniden derlemek çok zor oldu, bazı bölümler ise
derlenemez şekilde bozuldu. Metinler daha çok deri üzerine
yazılmış olmakla birlikte papirüs ve bakır üzerine yazılmış
metinler de vardır. Bu metinlerin dilleri İbranice, Arami dili
ve yerel dillerdir. Belgeler aynı zamanda bunları yazan
topluluğun inançları ve yaşayışları hakkında da bilgi
vermektedir. Bu metinleri bir Yahudi topluluğunun yazdığına
kuşku yoktur. Bu topluluk genellikle
Esseniler olarak
düşünülmektedir. Metinlerin yazılış tarihleri de metinlerin
bir topluluk tarafından yazıldığını ve saklandığını
göstermektedir. Metinlerin en eskisi MÖ 250 en yenisi ise MS 68
tarihini göstermektedir. MS 68 tarihi aynı zamanda Kudüs'e giden
Roma ordularının Kumran kentini yıktıkları tarihtir.
Son zamanlarda yapılan araştırmalarda da
Esseniler’in Kumran’da yaşadığının ortaya çıkması, Kumran
topluluğunun Esseniler’den oluştuğu yönündeki savları
kuvvetlendirmiştir. Esensiler hakkında daha kapsamlı genel
bilgileri içeren yayınlar da mevcuttur. Düşüncenin gücü ve
kozmik enerjilerin doğru ve yararlı kullanımı bilgisinin ışığı
altında bu ilginç topluluğu ve onların ezoterik yaşam
felsefelerini biraz incelemek konunun meraklıları için sanırız
ilginç olacaktır. Tarihin sararmış yaprakları arasına girerek
günümüzde incelediğimiz, araştırdığımız, kuantum fiziğinin de
ilgi alanına giren bazı konuların daha önce de incelenmiş ve
anlatılmış olduğunu bilmenin, araştırmacılara ayrı bir coşkusu
vereceğini düşünerek Esseniler’in enerji beden ve düşüncenin
gücü gibi konulardaki temel görüşlerinden kısaca söz etmek
istiyoruz.
Esseniler
insan yaşamının fiziksel, zihinsel, duygusal, sosyal,
kültürel, doğa ile ilişki ve kozmosla ilişki olmak üzere yedi
kısma bölünebileceğine inanırdı. İnsanın bir faal, yani
hareket eden fizik bedeni, bir duygu bedeni ve bir düşünce
bedeni olduğunu bilirlerdi. Bizler de aynı şeyleri ifade etmek
için fiziki astral ve mantal beden terimlerini kullanıyoruz.
Düşünce bedenin en yüksek kudreti bilgeliktir. Duygu bedeninki
sevgidir.
Faal
yani fizik bedenin işlevi ise düşünce bedenin bilgeliğini,
duygu bedenin sevgisini kişinin dünyasal ve semavi güçlerinin
kullanımında sosyal ve kültürel açıdan harekete çevirmektir.
Demek ki fizik beden bir ifade bedeni. Her şeyin tezahür
ettiği bir yer. Fizik bedende ifadesini bulamayan birçok duygu
ve düşünce demek ki fazla kıymet ifade etmiyor. Hep içimizden
"Ben seni seviyorum, ben herkese acırım" demek gibi. Bu
duyguları fizik bedende ifade ettirebilmeliyiz. Yüksek bir
bedensiz varlık, "Hislerinizin
kıymetini bilin. Bu hisler sizi kainatla bir araya
getirebilecek yegane vasıtanızdır"
demişti. Çünkü fizik bedenin, madde kainatıyla olan
bağlantılarında yorum ve enerji alışverişi yapmak hususunda
kullandığı bütün kanallar hislerimizden geçmektedir. Bu yüzden
amacımız duygularımızı öldürmek, yok etmek değil, kontrol
altına alabilmektir. Duyguları bir yola sokup hep bir arada
tutmaya çalışmak, bir kontrol mekanizması yaratıp onların
hepsiyle birlikte yaşamayı öğrenmek gerekir.
Düşünce bedenin en yüksek kudreti bilgeliktir, hikmet sahibi
olmaktır. Öğrenmiş olunan yasaları bir hükümle
uygulayabilmektir.
Gerek kendimize, gerek tabiata, gerekse kozmosa ait kanunları
bir arada tutabilmek, yeri ve zamanı geldiğinde kendi
hükmümüzle, yani kendi içimizden gelen bir kudretle onları
uygulayabilmek bilgelik
demektir.
Kendimiz, doğa ve kozmos arasındaki üçlü dengeyi kurduktan
sonra yerli yerinde kanunları ortaya koymak ve uygulamak
bilgelik gerektirir. Hükmettiğimiz bilgi doğaya da, insana da,
kozmosa da uymalıdır.
Esseniler insanın evrende yalnız başına bir varlık olmadığını,
her biri tıpkı insanın ki gibi tekamül eden, faal bedene
sahip, başka gezegenlerde de varlıklar bulunduğunu
biliyorlardı. “İnsanın
kozmosun bir birimi olması için kendisine benzer başka
ünitelerin de olması gerekir. Bütün faal bedenlerin birbirine
karşı soy bağları vardır ve birbirlerini etkilerler. Bu açıdan
her kişinin bedensel sağlığı ve zindeliği gerek kendisine
gerekse dünyadaki ve diğer gezegenlerdekilere de bütünün
sağlığı ve esenliği açısından yaşamsal önem taşır”
diye düşünüyorlar ve yaşamlarını bu bilgilere göre
düzenliyorlardı.
Essenilerin
faal beden dedikleri fizik bedene olan yaklaşımları diğer
geleneklerden oldukça farklıdır. Örneğin Grekler, eski
Yunanlılar bedeni estetik özelliklerinden, oran ve
güzelliğinden dolayı yüceltirler. Romalılar da bedeni, basit
olarak devletleri fethetmek için güç aracı olarak görürdü.
Orta çağ Hıristiyanları ise bedeni aşağılardı. Fakat Esseniler
biliyorlardı ki, yüz binlerce yıldır tekamül eden fizik
bedende yaşam ve kozmosun bütün kanunları tezahür etmektedir.
İçinde bütün evrenin anahtarı bulunmaktadır,
“Beden Mikrokozmostur”.
Ve beden adını verdiğimiz bu mikrokozmos iyice tanınmadan,
uygulama yapılmadan, onunla gerçek bir ahenk ve işbirliği
içine girilmeden, enerjileri kullanmak gerçek manasıyla
öğrenilmeden ince sevilerde yüksek enerjili kullanımlardan söz
etmek pek mümkün değildir. Yükseliş basamaklarının hızını
arttırmak isteyen beden-zihin-ruh bütünlüğü üzerinde son
derece ciddi uygulamalar yapmalı ve enerji bedenleri ile ahenk
içinde olmalıdır. Esenniler’de gerçekten uygulama yapan diğer
ezoterik topluluklar gibi disiplin ve uygulamanın önemini her
fırsatta hatırlatan kadim bilgelik yolcularıydılar. |
>>
SAYFA BAŞI
|
Bireysel Sorumluluktan Kozmik Sorumluluğa |
Esseniler’e
öğretilere
göre insanın üç rolü vardır. Birincisi kişisel tekamül; ikincisi yaşadığı gezegene karşı işlevi ve üçüncüsü de
kozmosun bir birimi olarak amacı. Faal beden, yaratıcının
amacına yönelik olarak İlahi İrade Yasaları tarafından
yaratılmış ilahi bir üründür. İnsanın bu ilahi ürün beden
aracılığıyla dünyasal ve ruhsal enerjilerden yararlanmayı
öğrenmesi gerekmektedir.
Enkarne olmuş yani bu gezegene doğmuş bir insan, bedeniyle,
ruhunun, gezegenin ve kozmosun tekamülüne katkıda
bulunmaktadır. Beden ile barışma, Esseniler’in oldukça
başarılı bir şekilde uyguladıkları bir yöntemdi. Yüzyılımızda
da günümüz insanı, spiritüel bilgilere sahip oldukça,
spiritüel bedeni (eterik beden) hakkında daha fazla uygulama
yapabilecektir. Eterik bedenimizin, yaşam enerjisini (pranayı)
nefes teknikleri uygulayarak oksijenle birlikte alıyor olması,
son derece sade, doğal ama çok önemli bir metottur. Daha
zinde, sağlıklı ve huzurlu olmak, kadim doğu yoga okullarının
binlerce yıldır anlatmaya çalıştıkları nefes egzersizleriyle
ilgilidir. Doğru nefes alırken, spiritüel-eterik bedenimizdeki
şakraları beslediğimizi bilirsek, uygulama yaparken bedenin
sağlıkla dolduğunu düşünürsek kendimizdeki olumlu değişimleri
daha rahat gözleme şansımız olur. Özellikle nefes
egzersizlerine verdiğimiz önem birinci derecede ruhsal bedeni
etkileyecektir. İyi bir uygulamacı nefesi sıradan bir zihinle
alıp-vermez ona hakkettiği evrensel değerleri de yükleyerek,
kendi yaşam yolunda önce huzur sonra hız kazanabilir. Yani
nefes deyip geçmemek gerekir. Tüm ezoterik öğretilerin özünde
nefes ve zihin gevşetme yani meditasyon metodlarının doğru
kullanımı vardır.
Zihin
ile Barışma
Esseniler’de öğretinin özü zihin ile barışmada
yoğunlaşmaktaydı. Zihin düşüncenin yaratıcısı idi. Düşünce,
hem duygudan hem de hareketten daha üstün bir güçtü çünkü her
ikisini de yönlendiriyordu. Bir kişinin düşüncelerinin
bütününe düşünce bedeni de denilirdi. Yeryüzündeki düşünen yüz
milyonlarca varlığın düşüncelerinin tümü gezegenin düşünce
bedenini oluştururdu. Ve evrendeki üstün ve evrensel değerler
taşıyan, ilkeli düşüncelerin bütünü ise bir kozmik düşünce
bedenini veya denizini oluşturur diye kabul ederlerdi.
Tüm bu ifadeler birliği, beraberliği, tekliği ifade ediyor.
Dünyanın düşünce bedeni bizim düşüncelerimizden meydana gelen
bir beden ama farkında değiliz. Düşüncelerimiz kendi
aralarında çok büyük bağlantı halindedir. Sempati bağlarıyla
oluşan telepati sayesinde bazen bunu fark edebiliriz veya
yakınlarımızla yaşarız. Milletleri, aileleri meydana getiren
de mantal bedenlerimizin, mantal düşünce alanlarımızın
farkında olmadığımız bağlantılarıdır. Kuantum fiziği açısından
düşüncenin önemini de Metafor sayfamızda
Kuantum Düşünce
Süreçleri
ve özellikle de
Atomların Dalga Formları ve
Düşüncenin Şekillenmesi
adlı yazıda belirtmiştik, daha detaylı
bir araştırma için yeniden incelenebilir.
Esenniler’e göre düşünce bedeninin bireysel işlevi, düşünce
gücünü kullanıp kişinin duygu bedenindeki duygu akımlarını,
faal bedenindeki hareketlerini hatta reflekslerini
yönlendirmekti. Düşünce bedeni bu yönlendirmeyi yapabilir
çünkü hem duygu hem de faal bedeni kapsar. Gezegensel işlevi
de, gezegensel düşünce bedenine asil ve yüceltici düşünceler
katmaktır. Yani dünyanın huzuru, barışı, global bir idareye
kavuşması, mantal bedene gerçekten asil ve yüceltici bilgiler
katmakla mümkün olur.
Bu amaçla zihnimizin işleyiş şeklini pozitif değerler üstüne
kurmak bizim yararımızadır. Atom altı parçacık düzeyine
inilince katı maddenin yok olduğunu gözlemliyoruz, modern
fizik bu konuda spiritüel öğretileri destekliyor.
Dalga-parçacık ikilemine yani kuantum fiziğine göre de
atomaltı parçacıklar gözlemciye göre dalga ve parçacık
oluyorlar. Düşünce gücümüzle onları da etkiliyoruz. Bir
bireyin düşünceleri; etrafında manyetik kutbu çevreleyen
manyetik alana benzer bir güç alanı yaratır. Kişinin
düşünceleri bu güç alanının içerisine sürekli olarak
aktarılmakta ve dışarıya gönderilmektedir. Ve ayrıca bir
parçası olduğu gezegensel düşünce bedeniyle de, düşünce
akımlarını sürekli olarak almaktadır yani enerjinin
alınışı,verilişi gibi…
Bütün bireysel varlıklar kendilerini saran ve
kendilerinin de katkıda bulundukları bu gezegensel düşünce
atmosferi içinde yaşamakta, düşünmekte, hissetmekte, hareket
etmektedir.
Katkıda bulunduğu ve dışarıya yansıttığı düşüncelerden dolayı
kendisi sorumludur.
Düşünce bedeninin üçüncü işlevi olan kozmik işlevin ilk etapta
yerine getirilmesi mümkün değildir. Dünyayı çevreleyen
gezegensel düşünce atmosferi kozmik düşünce okyanusunun çok
cüzi bir parçacığını oluşturmaktadır. Kozmik düşünce
okyanusuna erişen düşüncelerin, belirli gezegenlerin çekiş
güçlerini aşacak derecede üstün nitelikli olmaları gerekir.
Sadece en yüksek düşünce akımları, gezegensel güçlerin
çekiminden kurtulup sonsuz kozmik düşünce okyanusu ile
birleşebilme özelliğine sahiptir.
|
>>
SAYFA BAŞI |
Kozmik Düşünce Okyanusu |
Esennilere göre kozmik düşünce okyanusu, İlahi İrade
Kanunlar’ının mükemmelliğini ve mutlak kudretini temsil eder.
Kozmik düşünce okyanusu her zaman vardı ve her zaman da var
olacaktır. Mükemmelliğin ve Mutlak Kudret’in temsilcisi olan
kanunlar ise Güneş sisteminde bulunan herhangi bir gezegenden
daha eskidir. Hatta Güneş sistemi, galaksi veya mega galaktik
sistemlerden de eskidir. Kozmik düşünce okyanusu sonsuz kozmik
yaşam denizi içerisinde kozmik ve geleneksel bütün tekamül
evrelerini yönlendirir, bu yönlendiriş Yasa Koyucu’nun mutlak
iradesiyle mümkündür.
Bizim kendi aramızda meydana getirdiğimiz düşünce bağlantısı
dünyanın düşünce alanını meydana getiriyor. O alan diğer
varlık alanlarıyla birleşip bu gezegen için bir düşünce
okyanusu yaratıyor. Ve bu, tekamül evrelerini yönlendiriyor.
Yani bütün değişimler, başkalaşmalar, yeryüzünde dönüşüm adına
ne varsa, bu kozmik düşünce okyanusunda, birikmiş enerjinin
ilahi yönlendirilmesi vasıtasıyla olmakta yani gezegen olarak
ne ekersek onu biçmek zorundalığımızı yaşama indirmekte...
Hiç kimse İlahi İrade Kanunlar’ının dışına taşamayacağı için
de kendi düşüncelerimizle ürettiğimiz pozitif veya negatif
değerlerle sık sık karşılaşıyoruz ve buna da “İlahi
Tecelli veya Kader”
adını veriyoruz. Ama o tecellinin ilmekleri hepimiz tarafından
tek tek örülüyor ve global anlamda gezegensel olarak pozitif
veya negatif ihtiyaçlarımız çeşitli olaylar, buluşlar,
yardımlar veya doğal afetler, istenmeyen olaylar dizisi
şeklinde karşımıza çıkıyor.
"Ne
yaparsanız yapın dönüşünüz banadır."
ifadesinde de bu olgu saklı olarak vardır. Bizler okyanusta
bir damlayız, damla olarak aktık, bir yerlere indik-çıktık,
ama sonunda o damla olarak okyanusa katılacağımızı hep bildik.
Bu biliş ve katılışın fiziksel bir katılış olması şart
değildir; katılışı bir düşünce, bir mantal halinde birleşme
olarak kabul etmek mümkündür. Kuantum fiziğini ve atomaltı
parçacıkların her an her yerde olabilme halini yeterince
araştırdıktan sonra okyanusa karışma eylemini de, evrenle
bütünleşen, ahenk içine girebilen ilkeli ve olumlu
düşüncelerin kozmik düşünce okyanusuna katılımı olarak
düşünmek mümkündür.
Esseniler insanoğlunun sadece küçük bir azınlığının düşünce
bedeninin muazzam kapasitesinden yararlandığını bilirdi.
Günümüzde ise düşünce bedenler hala rasgele kullanılmaktadır.
Zihinlerden, hiçbir şuurlu müdahale olmaksızın, neredeyse
sonsuz ve kontrolsüz bir düşünce, fikir ve bağlantılar dizisi
adeta otomatik bir şekilde akıp durmaktadır. Ancak bu yüzeysel
düşünce unsurları bile, duygu ve faaliyet bedeninden geçen
bütün atomlara ve hücrelere girip onları türlü titreşimlere
sokan kuvvetli güçler yaratabilirler. Bu titreşimlerden de
düşüncenin özelliğine göre ahenkli veya ahenksiz bir tür
psişik radyasyonlar yani etkiler yayılmaktadır.
İnsan kanunların şuurlu idrakine varamazsa farkında olmadan
onlardan sapar çünkü etrafı sapmaya sevk eden ahenksiz güçler
ile çevrilidir. Kuran’daki
iğva
kavramı da bunu ifade eder. Bu ahenksiz güçler yine insan
düşüncelerinden meydana gelmiş birtakım alanlardır. Bir insan
ne zaman düşük seviyede bir düşünce yaratsa ve kabul etse,
dünyasına da düşük seviyeli bir gücü kabul etmektedir. Belaya,
kötülüğe yönelik eğilimimizi işte böyle arttırıyoruz.
Dolayısıyla kısıtlayıcı, negatif veya ahenksiz bir düşünceye
sahip olan her birey bütün gezegene zincirleme yayılan tepkiyi
yaratmakta ve daha da çok sapmaya, olumsuzluğa ve ahenksizliğe
neden olmaktadır. Arınma programlarının önemi işte bu noktada
büyük önem kazanıyor, kendimizi ve alanımızı korumak için bazı
tedbirlerin alınmasına, ‘ruhsal
detoks uygulama’
ya da ‘arınma
programı ile kendini koruma’
adını da veriyoruz. …
Büyük Esseni üstatları, inisiyelerine bu ahenksizlik
dalgalarını kişi daha ilk ahenksiz düşünceyi yaratmaya
başlamadan önce kökünden nasıl durduracağını öğretiyorlardı.
Ayrıca insanın kanunlar ile çalışmada özgür olduğunu ve
böylece iç dünyasında ve dış dünyada gittikçe artan ahenk ve
mükemmelliğin yaratılabileceğini de biliyorlardı.
Bugün
bizlerde olumsuz düşünceleri kontrol etmek hatta daha
başlarken yakalayıp, dikkati başka bir konuya çevirmek, nefes
egzersizleri yapmak, kısa bir meditasyon, yürüyüş gibi sade ve
doğal metodlarla kendi kendimize yardım etme gücüne sahip
olduğumuz bir noktadayız. Eski inisiyelerin en saklı ve derin
sırları dediğimiz konularına ait kitapları günümüzde, her
kitapçıda bulup okumak ve uygulamak olasılıklarına sahip
olduğumuzu bir kere daha hatırlamakta yarar var gibi
gözüküyor. Çağımız şikayet etmekten vazgeçip eyleme yönelme
çağı… Ancak eylemde bulunanlar çeşitli kapıları aralama imkanı
bulabiliyorlar, her şey öyle hızlı ve akıcı ki! … ‘Bu
uygulamaları Esseniler yaparmış bizim için çok zor‘ demek
yerine basit bir iki metodla işe başlama cesareti gösterenler,
bir zincir gibi diğer halkalarla da bağlantının mümkün
olabildiğini deneyimleme imkanı bulabilirler…
Geçmişin tüm inisiyatik sırlarının önümüzde apaçık bulunduğu
bu dönemde bizlerde; eğer dilersek kendi bireysel gelişimimiz
için önem atfettiğimiz ruhsal gelişim bilgilerini daha fazla
araştırabilir, düşünebilir ve uygulama yaparak sonuçlarının ne
olup olmadığını gözlemleyebiliriz. Dev bir laboratuar sayılan
gezegenimiz, olumlu ya da olumsuz tüm düşüncelerimizi yaşama
geçirmek için bir araştırma merkezine benzemektedir.
Yapacağımız deneyimler birinci derecede bizi ve kendi yol
haritamızı ilgilendireceği için özenli, dikkatli ve sevecen
adımlar atmak önce bize sonra da bilgi alış-verişi yaptığımız
her şey üzerinde de bir olumlu veya olumsuz bir etki
yaratacaktır. Olumlu ve olumsuz her etki de sonuçta sahibine
geri döneceğinden şanslı ve şanssız olmak, yaşamına iyi veya
kötü şeyleri çağırmak konusunda sanırız bizlere de hayli iş
düşmekte… |
>>
SAYFA BAŞI |
Yayın Tarihi: 21.Ekim.2008 |
Kaynak: Ergün
ARIKDAL - Ruh ve Madde ciltleri |
|