Asırlık Sır Perdesi
Aralanıyor mu?..
Portekiz'in Fatima köyünde 13
Temmuz 1917 tarihinde üç çoban çocuğa göründüğü iddia edilen
Meryem Ana'nın verdiği üç sırdan sonuncusu gizemini halen
korumaktadır. Peki, Kilise'ye ve Katolik inancına dair bilinen
her şeyi kökünden değiştirebilecek olan bu üçüncü sır neydi?
1917'de
Portekizli üç çoban çocuk, kendilerine Meryem Ana'nın
görünerek üç sır verdiğini iddia etti. İlk sır dünya
savaşları, ikinci sır ise komünizmin çöküşüydü. Üçüncü sır
gizemini halen koruyor.
13 Mayıs 1917 tarihinde Portekiz'in
Fatima kasabasında, üç köylü çocuk
Meryem Ana'yı gördüklerini iddia eder. Bu iddialara göre,
Meryem Ana, altı ay boyunca, her ayın on üçünde kendilerine
görünmüş ve bazı bilgiler vermiştir. 13 Ekim 1917'deki son
görünüşünde, kasabaya akın eden yetmiş bin kişinin gözünün
önünde 'güneşin dans ettiği' de iddia edilmektedir. Ne var ki,
Kilise bu iddiaları ciddiye almaz. Fakat on üç yıl sonra,
kasabanın bağlı olduğu Leiria
yöresinin Piskoposu,
"Meryem Ana'nın çocuklara görünme
mucizesinin doğru ve inanılır nitelik taşıdığını''
ilan eder.
Görüntüler yani vizyonlar hâlinde
iletilen sırlardan ilki, bir cehennem tasviridir. Dünya
üzerinde ateş denizleri, insan görünümünde ruhlar ve
şeytanların yer aldığı bu görüntüyü ikinci sır izler. Bu sır,
Bakire Meryem'in ruhların cehenneme gitmekten nasıl
kurtarılacaklarıyla ilgili öğütlerini içerir. Üçüncü sır ise
Bakire Meryem'in Lucia'dan isteği
üzerine 2000 yılına kadar gizli tutulur.
Lucia, sırrı bir kâğıda yazarak Vatikan görevlilerine
teslim eder.
Papa IX. Pius
da kasabayı ziyaret edenleri takdis eder. Meryem Ana'nın
çocuklara göründüğü öne sürülen yerde bir kilise inşa edilir
ve ölmüş olan iki çocuğun resmi konulur. Papa VI. Paul
'mucizenin'
ellinci yıldönümünde
Fatima'ya gider ve ayinleri idare eder.
Vatikan Başbakanı Kardinal Angelo
Sodano, 13 Mayıs 2000'de Papa'nın
Fatima'nın üçüncü sırrını
açıklayacağını duyurur.
Fatima'nın
birinci sırrı Birinci ve İkinci Dünya Savaşı'nı, ikinci sırsa
komünizmin çöküşünü öngörmektedir.
Kardinal Joseph
Ratzinger, 26 Haziran 2000'de büyük bir gazeteci
kitlesi önünde yaptığı açıklamada üçüncü sırrın,
Mehmet Ali
Ağca'nın 13 Mayıs 1981 tarihinde
Papa'ya düzenlediği suikast olduğunu söyler.
Ratzinger'in yaptığı açıklama
herkesi huzursuz eder. Din adamlarının pek çoğu da yapılan bu
açıklamaya inanmaz. Vatikan'ın
'esorcista'
(şeytan kovan) rahiplerinden Monsignor
Corrado
Balducci, "Fatima'nın
üçüncü sırrını açıklayan belgede, Papa'ya
suikasti görmek çok zor" der.
Demonolog, Monsignor
Balducci "hayal kırıklığına"
uğradığını belirtirken, Kardinal Sodano
ve Kardinal Ratzinger'in
açıklamalarının da birbirini tutmadığını vurgular.
Balducci daha da ileri giderek,
"Kehanetin diğer bölümlerine ne oldu? Kilisenin
doktrinel krizi ve III. Dünya
Savaşı ile ilgili kısımlara ne oldu?" sorusunu sorar.
KİLİSE'NİN
SONU MU?
Fransız
Mariolog (Meryem Ana) uzmanı
Rene
Laurentin, Ağca suikastinin
üçüncü sır olmadığını ve bunun Katolik
Kilisesi'nin sonuna ilişkin bir kehanet olduğunu iddia ediyor.
Sırrı bilen Kardinal Ottaviani'nin,
1963 yılında Meryem Ana Papalık Akademisi'nde,
"Size sadece
şunu diyebilirim; Kilise için çok zor günler gelecek, çok dua
etmeniz gerekiyor. Umarım dinden çıkanların sayısı çok olmaz"
dediği bilinmektedir. Aynı kardinal, 1963 yılında
Fatima'nın üçüncü sırrının
diplomatik bir dille "Santa
Rita" dergisinde yayınlanmasına
izin vermiştir. Aynı metin Papa Roncalli
(Giovanni XXIII) tarafından ABD
Başkanı John Kennedy ve Sovyet lider
Nikita Krusçev'e de
gönderilmiştir. "Fatima'nın Sırrı"
hakkında bir kitap yazan Hellmuth
Hoffman'a göre başlangıçta Vatikan
Başbakanı Kardinal Sodano'nun
ağzından kaçan, belki de bilerek söylediği
"dünya trajedisi"
sözü gerçek sırrı yansıtmaktadır. Bu nedenle daha önceki
Papalar da Fatima'nın 3. sırrını
yayınlamaktan kaçınmışlardır. Hoffman
bir diğer neden olarak da, Fatima'nın
üçüncü sırrının 'tarihin sonundaki papa' üzerine olması
olasılığını gösterir. Bugün Katolik Kilisesi'nde son sırrın
'III. Dünya Savaşı ve Katolik
Kilisesi'nin sonunu' içerdiğini düşünenler
çoğunluktadır.
DECCAL
DÜNYADA MI ?
Sadece Hıristiyanlar
arasında değil, tüm dinlere mensup milyonlarca insan arasında
en çok konuşulan ve kafa yorulan konulardan biri de 'sahte
Mesih' Deccal!...
Papa II. Jean Paul'ün ölümünden
sonra Deccal'in vakti yaklaştı mı?
Deccal kim, insan kılığında mı? Bir tane mi, birden fazla mı?
Günümüze hakim olan bir zihniyet mi?..
Bu gibi sorular, şu günlerde çok sayıda din adamı ve
ezoterizm uzmanının kafasını
yoruyor. Üç büyük kutsal kitabın da içinde yer alan inanışlara
göre kıyamet gününden önce Deccal dünyayı
hakimiyeti altına alacak. Bu kutsal kitapları
yorumlayanlar Deccal'in bir insan,
bir ulus ya da bir zihniyet de olabileceği üzerinde
duruyorlar.
Vatikan
Kilisesi'ndeki bazı din adamlarına göre Deccal, 'Katolik
Kilisesi'ni kökünden yıkacak bir adam ya da zihniyet'
olabilir.
Fatima'nın üçüncü sırrını
açıklayan belgedeki bilgileri, Papa
suikastı olarak yorumlamak
pek yeterli değil, adeta bilginin üstü örtülmüş ve başka bir
olay hedef gösterilmiş gibi bir hava var olayda, itirazlar da
bu yüzden oluyor.
Kehanetin diğer bölümlerine ne oldu?
Nükleer savaş ve İsa’nın geri dönüşü gibi bilgilere ne
oldu? Neden yayınlanmadı ya da gerçekten var mıydı? soruları
akla geliyor elbette… Kilisenin doktrinel
krizi ve İsa’nın geri dönüşü kavramı da sembolik ve her zaman
olduğu gibi ezoterik bilgilerle hiç meşgul olmayanlar
tarafından yanlış yorumlanıyor. Bu
sır doğruysa eğer pek de pek çok sayıda insanın
hristiyanlıktan vazgeçeceği,
dinden çıkacağı anlamına da gelmiyor, aksine belki de mevcut
dinlerin aslına nüfuz etme, daha derin bir bilgilenme, konunun
özünü anlama ve kitlesel uyanış söz konusu olabilir ki o da
Deccal sembolüyle anlatılmış zaten. Üç büyük kutsal kitabın da
içinde yer alan inanışlara göre kıyamet gününden önce Deccal
dünyayı hakimiyeti altına alacak.
Bu kutsal kitapları yorumlayanlar
Deccal'in bir insan, bir ulus ya da bir zihniyet de
olabileceği üzerinde duruyorlar. Yani
nefsin azgınlığını simgeleyen her şey
Deccal’i de işaret etmiş oluyor günümüz insanlığı için.
Deccal ezoterik kaynaklara göre; kıyamet döneminde yani
uyanış dönemine yaşanan kargaşa, nefsin tam manasıyla baş
kaldırması demektir. Yani, yanlış
olanı, doğru olana karıştırmak demektir ki, yalan mı? Doğruyla
eğri çoktan birbirine fazlasıyla karışmadı mı? Doğruyu yaşamak
isteyen insanlarla alay edilmiyor mu? Kıyamet zamanı,
karıştırıcı, hakikati örtücü İblis’in
hakimiyeti ortaya çıkar. Deccal
ile iblis hakimiyeti arasında çok
yakın bir alaka vardır. Çünkü bunun sonucunda genel bir
teşevvüş (şaşkınlık) devri meydana gelmiştir.
Demek ki Deccal, dünyanın içinde
bulunduğu genel şaşkınlık halini
ifade eder. Ve Deccal çoktan
çıkmıştır. Geldi, gelecek diye beklemeye hiç gerek yok. O
mevcuttur. Şu anda insanlar bir şaşkınlık içerisindeler. Yani,
yanlış olanı doğru olandan ayırt edememe hali içindeyiz. Bu devir, bir nevi sapıtma, yolunu şaşırma, Sırat-ı
Müstakim'den ayrılmış olma devridir. Yani Sırat Köprüsünden,
vicdanla nefs arasındaki o kıl
kadar ince ayırım köprüsünden ayrılma, yolunu şaşırma
devridir.
Teşevvüş (şaşkınlık) içinde Deccal
ismini alan, azgın
nefs ve teşevvüşe, bir bakıma insanın şeytanı da
denmektedir. Genel teşevvüşe paralel olarak azgın nefsin
ya da
nefsani aşırılığın durumu
Deccal'in
ifadesidir. Bunların hepsi de hali hazırda çevremizde
mevcuttur.” Belki de, üçüncü sırda uyanışın haberi vardı yani
üstü kapalı örtülü bilgiden kurtulma ve
evrensel gerçeklere uyanma ki doğal olarak
Hıristiyan topraklarda verildiği
için en büyük sembolle yani İsa ile sembolize edilmiş ama bu
sembolün evrensel ve tüm gezegeni ilgilendiren bir bilgi
içermesi çağımıza daha uygun bir yorumdur…
Neden olmasın! Değişim zamanı diyorlar ya! Zamanı gelince her
şey apaçık anlaşılacaktır nasıl olsa!...
|