"Kendinizi
dinleyin; mekanın ve zamanın sonsuzluklarına bakın. Yıldızların
şarkısı, sayıların sesi ve kürelerin ahengi orada da
yankılanır"
Mısır, kadim çağlarda, kutsal bilimin gerçek bir kalesi,
anlı şanlı peygamberlerin okulu ve de insanlığın en
soylu bir barınağı ve bir laboratuarı durumundaydı.
Mabetlerde bilimsel bir anlamda işlenip geliştirilmiş ve sır
örtüsü altında büyük bir sakınımla gizlenmiş olan
rahiplerin okült doktrini, bir bakıma, Mısır’ın ruhunu,
politikasının sırrını ve evrensel tarihteki başrolünü
de su yüzüne çıkartmaktadır.
Ari çağından başlayıp, vedik çağları izleyen kargaşa
dolu periyodu takiben Pers işgaline ve İskenderiye devrine
kadarki süreç içinde Mısır, hepsi birlikte prensipler
bilimini oluşturan ve de kadim çağların ezoterik(1)
ortodoksisi (dinde doğru, orta yol) diye adlandırılabilen
saf ve yüce doktrinlerin kalesi olma rolünü oynamıştır.
Tarihin bu inişli çıkışlı olaylarının ortasında Mısır,
okült teolojisinin esasını ve ruhban sınıfının egemenliğine
dayalı organizasyonunu, dıştan bakıldığında insana çok
tanrıcılık gibi gelen zahiri bir puta taparlık görünümü
altında muhafaza etmiştir.
Dünya hakimiyetini Siyah Irk’ın ardından ele geçirmiş
olan güneyli Kızıl Irk, Yukarı Mısır’ı ana sunak
haline getirmişti. Mısır’daki kutsal doktrinlerin ilk ve
esrarengiz inisiyatörü olan Hermes-Tot(İdris) adı, Ari döneminin
çok öncelerinde Etiyopya ve Yukarı Mısır havalisinde yaşamış
olan Beyaz ve Siyah ırk’ın karışımından oluşma barışçı
bir melez toplumla ilişkilidir. Hermes adı, Manu ve Buda
gibi bir türü, bir cinsi ifade eden bir addır. Aynı anda
hem bir insanı, hem bir kastı ve hem de bir Tanrı’yı
dile getirmektedir.
İnsan
Hermes, Mısır’ın yüce inisiyatörüdür; kast olarak, okült
geleneklerin mutemet muhafızları olan ruhban tabakasıdır;
Tanrı olarak ise, ilahi varlıklar ve inisiyatörlerle bir
tutulan Merkür gezegenidir; kısaca belirtmek gerekirse,
Hermes, semavi inisiyasyonun(2)
dünya ötesine ait bölümünü yönetmektedir. Dünyanın
spiritüel düzeninde bütün olup bitenler, birbirine, görünmez
bir ipi andırır nitelikteki gizli ilintiler yardımıyla bağlıdırlar.
Hermes adı, bunları özetleyen bir tılsım, bunları çağrıştıran
bir sihirli sestir. Saygınlığı da bundan kaynaklanmaktadır.
Mısırlıların öğrencileri olan Grekler ona, üç kere büyük
anlamına gelen Trismegistus adını da eklemişlerdir, çünkü
o hem kral, hem yasa koyucu ve hem de rahip telakki
edilmekteydi. O, rahipliği, yargıçlığı ve krallığı
tek bir yönetici kurumun uhdesinde bir araya getiren bir
devri başlatmıştır. O çağlarda ne papirüs vardı ne de
fonetik yazı; ama kutsal resim yazısı çok öncelerden beri
bilinen bir şeydi; ruhban takımının bilimi sütunlara ve
mahzen duvarlarına hiyerogliflerle yazılmaktaydı. Büyük
bir gelişim göstermiş olan bu bilim daha sonraları
mabetlerin kütüphanelerine intikal etmiştir. Hermes’in okült
bilimine ilişkin kırkiki kitabı mevcuttur.
Hermes’in öğrettiği felsefe yalnız zekice bir
entelektüel egzersiz olmayıp, zihni derin bir meditasyon
halinde Tanrı üzerinde odaklamayı temel alır. Böylesine
saf olan felsefe, sadece görüşlerden ibaret düşüncelerin
üstüne çıkarak doğrudan evren’in Zihni’ni
deneyimlemeyi konu eder. Tanrı vergisi bir armağan olan
kendi küçük zihinlerimizi kullanarak Kozmos’u şahane bir
düzen içinde yaratan ve varlığını sürdüren Büyük
Zihin’i tanır hale gelebiliriz.
Hermes için spiritüel felsefe, bugün sıklıkla gözlenildiğinin
aksine bilime karşı değildir. Spiritüel felsefeyi öğrenen
kişi, bilime, bir tür kendini Tanrı’ya adama tarzı
olarak bakar. Doğal dünyanın gizlerini anlamak yoluyla
Yaratıcı’ya karşı bir huşu ve saygı hissiyle kendinden
geçer. Evrenin kusursuz düzenini takdir eder, sanki her
melodisi şahane bir ahengi yaratacak şekilde ustaca bir
araya getirilmiş muazzam bir senfoniyi dinliyor gibidir.
Bununla beraber, Hermes bu spiritüel felsefenin günün
birinde yitirileceğine veya bozulacağına dair kehanette
bulunur. Bizim eski geçmişimizden seslenerek bugün içinde
bulunduğumuz zor durumu olağanüstü bir şekilde tanımlar.
Hayat hakkında hiçbir mistik anlayışa sahip olmayan zeki
ve entelektüel kişilerin öğretileri saf felsefenin yerini
almıştır. İnsanlar evreni bir harikalar kaynağı olarak görmekten
vazgeçmişlerdir ve artık onu, Tanrı’nın eseri diye saygıyla
karşılamamaktadırlar. Ruhsallık, bilim tarafından ilkel
batıl inanç gibi kabul edilerek gözden uzak tutulmaya başlanmıştır.
Kadim Mısırlıların engin bilgeliği ölü bir din olarak düşünülmekte
ve arkeoloji açısından merak uyandırmaktan öteye geçememektedir.
Hermes, bir zamanlar ruhsallığın vatanı olan Mısır’ın
tanrılar tarafından terk edilmiş metruk bir yer olacağını
haber vermiştir. Gelecek kuşaklara duyduğu şefkat yüzünden,
Hermes bilgeliğini kitaplara yazar ve bunların saklanmasını
ister.
Mısır
göklerin bir suretidir ve
Kozmos tümüyle burada ikamet eder,
Burasıdır mabedi;
Ama tanrılar yeryüzünden gidecekler
Ve gökyüzüne dönecekler,
Ruhsallığın eski vatanını geride bırakarak
Mısır terk edilmiş ve ıssız kalacak,
Tanrıların mevcudiyetinden yoksun.
Hermes bilgeliğini dramatik bir mistik vahiyden alır. Zihni
uyanık bir vaziyette, yine de sakin ve boşalmış olarak,
Tanrı’nın onunla konuştuğunu duyar. Hermes, gerçekliğin
hakiki yapısının kendisine gösterilmesini ister ve birden
önünde her şey değişmeye başlar. Sırlarla dolu bir
vizyon görerek dünyanın yaratılışına tanık olur. Bu
vizyonun entelektüel açıdan anlaşılmak gibi bir maksadı
yoktur, sadece rüyada görülen hayaller tarzında tefekkür
edilecektir.
Hermes’in ilk tecrübesi herşeyi kucaklayan tanrısal Işık’la
ilgilidir; o izlerken bu ışık, hareketsiz kalamayan karanlık
bir suya benzeyen bir gölge düşürür. Sonradan kendisine söylendiğine
göre, bu Işık, Tanrı’nın Zihni’dir ve karanlık
sular, Tanrı’nın evreni biçimlendireceği sınırlandıracağı
potansiyeldir.
Bu yaratılışın ilk eylemi hakkında mistik bir
vizyondur ve modern bilimsel Bing Bang teorisine insanı
hayrete düşürecek kadar benzemektedir. Bir ışık ve
enerji patlaması yavaş yavaş soğuyarak simsiyah bir uzay
rahmine dönüşür, güneşler ve gezegenler ve en sonunda
bizler bunun içine doğarız. Bu doğuş, her doğuş gibi,
sancılıdır ve Hermes çalkantılı derinliklerden anlaşılmaz
bir ıstırap çığlığı işitir. Işık o zaman kaotik
suları yatıştıran bir Kelam söyler. Bu Kelam, kaosun içinden
yapılaşmış bir evreni organize eden bir taslak gibidir.
Modern bilim ona temel Doğa Yasaları diyebilir. Bu Kelam,
Tanrı’nın Zihni’ndeki ilk fikirdir ve her şey ondan türemiştir.
Yaratılışın sırlarına inisiye olan Hermes, Yüce
Varlık’tan tanrısal misyonunu alır. Ona söylediğine göre,
karanlıkta yaşayanları ancak bu Bilgi kurtarabilir. Hermes
bütün insanlık için bir ruhsal rehber olmak zorundadır.
Dipnotlar:
(1) Kişisel deneyle sağlanan içsel bilgi, herkese anlatılamayan,
üçbuut dışı bir mekan ve zamandan gelen şuurlu etkilerin
meydana getirdiği bilgi topluluğu. Çağımızda ezoterizm,
inisiyelerin ilhamlı bilgilerine dayalı bir felsefedir.
(2) Ezoterik bilgide birçok şey gizli tutulur. Bu gizli
tutulan şeylerin açıklandığı sınırlı sayıdaki
kimselere inisiye denir. İnisiyeyi yetiştiren inisiyatördür.
|