Ezoterizm ve Gizemcilik

WWW.ASTROSET.COM

 

Yaşam İksiri

James Cowan
Çeviren:Okay AÇIL

  157 yılında bir gün, kısa süre önce Hindistan kıyılarındaki Goa’ya ulaşmış olan Portekizli bir tüccar, çarşıda amaçsızca dolaşırken, bulunduğu bölgenin valisiyle olan tüm işlerini tamamlamış ve gemisinin demir almasını bekliyordu. Şimdiye kadar seyahati oldukça karlı geçmiş; bir Malezyalı tüccardan aldığı karanfil, küçük hindistan cevizi ve karabiberden oluşan kargosunu almadan önce tüm malzemelerini satabilmişti. Bu aldıklarını Lizbon’a geri döndüğünde büyük bir kârla satmayı umuyordu. Gemisi bir ya da birkaç günden önce demir almayacağından, tüccar antika değeri olan eşyalar bulmak umuduyla yöresel pazarda biraz zaman geçirmeye karar verdi. Derken nasıl olduysa kendini, kitapları bambudan yapılmış ince levhalar üzerine yazılmış ve her levhanın ortasından geçen bir parça iplik ile birbirine tutturulduğu kitap dükkanına benzeyen bir yerde buldu.

  Satıcı, pagan metni olduğunu reddettiği ve kısmen resimlendirilmiş olan Mahabharata’dan bir hikaye ile onun ilgisini çekmeye çalıştı. Birkaç farklı belgeye daha baktıktan sonra, tüccarın gözü, üzerinde pagan metinleri arasına dağıtılmış birkaç küçük fil resmi bulunan bir bambu kitaba takıldı. Satıcıya bu kitabın konusunun ne olduğunu sordu. Satıcı ‘Filler efendim; ve elbette sonsuz yaşamın sırrı’ diye cevapladı sakin bir tonla.

 Merakı daha da artan tüccar toplam iki *Venedik Dükası’na (*Venediklilerin altın sikkeleri, ÇN) bu belgeyi almayı kabul etti. Ancak bir şartla; satıcı, tüccarın gemisi Lizbon’a gitmek üzere limandan ayrılmadan önce kitabı Portekizceye çevirecek bir çevirmen bulacaktı. Tüccar bu belgeyi bu fuar şehrinin antika meraklılarından birine satmayı planladığından, kitabın konusunun Portekizceye çevrilerek muhtemel alıcısı için anlaşılır bir hale getirilmesi faydalı olacaktı. Bu sırada kitap satıcısı günün ilk ışıklarında tüccarın kaldığı hana, gerekli çevirileri yapmak üzere Portekiz diline aşinalığı olan bir bilgin göndermeye ikna oldu.
  ‘Gelirken parşömen ve yeterli miktarda kalem ucu getirmeyi unutmasın’ diye ekledi tüccar, satıcıya iki Venedik Dukasını uzatırken.

FİL ÜZERİNE İNCELEME

  Ertesi sabah bilgin tüccarın kaldığı hana gitti. Kısa bir süre sonra tüccar, arkasında liman manzarası olan açık pencerenin önüne oturmuş, kalem uçları masanın üzerinde hazır bekliyordu. Kalem uçları, özenle taranmış tüyleri ile yelkenleri direklerine sarılı yüzen gemilere o kadar çok benziyordu ki... Bilgin sabırla ve arasıra da kuvvetli olmayan Portekizcesinin elverdiği ölçüde, tüccarın teşviğiyle “Fil Üzerine İnceleme”nin oldukça iyi bir kopyasını çıkarabilmişti.

Fil, dört ayaklı hayvanların en büyüğüdür. Bacaklarının alt kısmında ayak bilekleri ve ayaklarında beş tane ayrık olmayan ayak parmağı vardır. Burnu ya da hortumu çok uzundur ve fevkalade kıvrımlı bir forma sahiptir, öyle ki hortumunu tıpkı insanları ellerini kullandığı gibi kullanabilmektedir. Hortumunu ağzına götürerek beslenebilmekte ve bir şeyler içebilmektedir. Onunla bakıcısını sırtına kaldırabilmekte ve ağaçları köklerinden sökebilmektedir.

 

Ağzının her iki yanında, iki büyük fildişinin yanı sıra yemeğini çiğneyebileceği dörder tane dişi bulunmaktadır. Erkek fillerin fildişleri dişilerinkinden daha büyüktür. Dişiyle çiftleştikten sonra, ona bir daha asla dokunmadığı söylenmektedir. Erkek filler 120 yıl ve daha fazla yaşamaktadırlar. Bu sure dişilerinkinden üç kat fazladır. Nehirleri çok  sever, soğuktan nefret ederler ve  asla eşlerinden başkasıyla çiftleşmezler.

 

Eğer dışarıdan biriyle karşılaşırlarsa, derhal onun önüne geçer ve evin yolunu gösterirler. Savaşlarda cesur olsalar da, yaralanmış olanlara büyük saygı gösterirler ve onu sırtlarında taşıyarak savaş alanından uzaklaştırırlar. Arpa suyu ile evcilleştirilebilecekleri söylenmektedir.

  Bilgin tüm gün ve gece çalıştı. Farklı türlerdeki filleri, ortalama boylarını ve renklerini, derileri, kulakları ve çok değerli fildişleri gibi detayları not etti. Gün ağardığında, yorgunluktan bitap düşmüş olsa da, parşömen üzerindeki her kelimeyi sanki yüksek sanatsal değeri olan bir nakış gibi, dikkatle işliyordu.

Filler, kanları soğuk olduğu için onu içmeyi isteyen ejderhalar ile sürekli bir savaş içindedirler. Bir fili yakalamak için ejderha pusuya yatmalı ve onlardan birinin geçmesini beklemelidir. Çok uzun olan kuyruğunun yardımıyla, filin kalınlaşmış deriden oluşan arka ayaklarını çevreler ve onu olduğu yere hapseder. Sonra ejderha ateş püskürten kafasını filin hortumuna zorla sokar ve hayvanın kanını emerek bayılmasına sebep olur. Fil yere düşer, düşerken ejderhayı da ezer. Ejderhanın gövdesi yarılır ve hem filin kanı hem de Ejderhanın kanı toprağa dökülür. Böylelikle filin soğuk kanı ejderhanın sıcak kanı ile karışır ve “*zincifre (*simyada insanın mükemmelleşme potansiyelinin sembolü, Ç.N.) ya da “ ejder kanı”nı meydana getirir.

 

Bu, eski zaman bilgelerine göre ‘Ölümsüz Hayatın Kutsal İksiri’nden’ başka bir şey değildir. Ejderha’nın kanından bir yudum alma, insana yaşın çok az önem arz ettiği bir düzeye erişme umuduyla ölümü arama uğraşlarından vazgeçme cesareti bahşedecektir. Fillerin ölümsüzlüğüne kavuşan biri, ki bu zincifrenin eterik nefesinden başka bir şey değildir, kendini sonsuza dek bu nazik hayvanlara borçlu hissedecektir.

  Bilgin işini tamamladığında, daha sabahın erken saatleri olduğu halde, ona sanki bir asır geçmiş gibi gelmişti. Sabahın erken saatlerinde uykuya dalan ve daha ancak uyanan yorgun tüccar için ‘Ejder Kanı’nın’ gücüne ait bu olağanüstü durumun ortaya çıkması büyük bir sürpriz olmuştu. Çok açıktı ki bu kadim pagan metni, okült bilginin zengin damarlarından biriyle bağlantı kuruyordu. Tüccar, kazanç sağlamak amacıyla yola çıkmış olsa da, artık ebedi yaşamın sırrının koruyucusu haline geldiğini fark etti bir anda. ‘Böyle bir şeyi nasıl satarım’ dedi kendi kendine. Birkaç altın uğruna ebedi yaşamın sırrını Lizbon’daki bir antika meraklısına nasıl satardı? Bu doğru gelmiyordu.

  ‘Farkına vardın,’ dedi bilgin, son kalem ucunu yere koyup kanlanmış gözlerini ovarken, ‘bu belge bundan sonra dünya için hem bir tehlike hem de bir *ifşaattır. (*açığa vurma, Ç.N.) Şu bir gerçektir ki, uzun yıllar boyunca kenara atılmış ve öylece duran bir kitap içerisinden çıkan bazı kelimeler bir yandan zehirlerini akıtırken, bir yandan da iyileştirici özellikleri açığa çıkmaktadır. Şimdi biliyoruz ki, filler bilge varlıklardır ve ebedi yaşamın sırlarını taşımaktadırlar. Bu yüzden bizler onların bilgeliklerinden payını alabilmek için kanlarını emen ejderhalar olmuyor muyuz?’

  Bilginin bilmece gibi konuştuğuna inanan tüccar, buna rağmen onu onayladığını gösterir şekilde başını salladı. Ejderha Kanı’ndan “zincifre”; yani ebedi yaşam için fil kanından beslenen mistik yaratıklar olarak bahsedilmesi gibi ifadeler tüccara doğunun ünlendiği fantastik kavramlara ait gibi geldi. ‘Dünya gerçekle fanteziyi karıştırmadan da yoluna devam edebilir’ diye karar verdi kendi kendine. Ancak bilgin ona usulüne uygun olarak kelimelerle kaplı bir deste parşömen sayfasını takdim edip, başını öne eğerek selam vererek, ayrılmak üzere yazı malzemelerini topladığı halde, ona son bir soru sormaya karar verdi.      

  ‘Bu doğru mu?’ diye sordu, ‘yani bir fildişinin yaşlanmanın ürünü olduğu, ya da belki had safhadaki başka türlü bir hal ve gidişin eseri olduğu gerçek mi?”

  ‘İkisi de’ diye yanıtladı bilgin, eskimiş kalem uçlarını çantasına doldururken. ‘Ejderha ile olan ölüm kalım mücadelesinde, fil geçmişte yapmış olduğu karşılaşmalarda edindiği bilgilere güvenir. Böyle had safhada sempati uyandırma yeteneği sözkonusu olduğunda, karışık ve uzun bir soyağacı var demektir. Sempati, gördüğünüz gibi aynı kandan olanların farkedilmeleri için olmazsa olmazlardandır. Ebedi yaşam ve dolayısıyla filin dişinin muhtemel uzunluğu, ancak bir başkasıyla bir araya gelme kararına bağlı olarak gösterilen mutlak bir cesaretin sonucu olabilir. Hayvanlar arasında yalnızca fil ile ejderha kan kardeşleridir. Onlar, hayatlarını bir ejderha kanı olarak ifade etmenin yolunu ararlar, ki bu da kişisel formlara ait beklenmedik olaylar olmaktan çok, ebedi hayatın “zincifresidir”. İşte fildişini bizim gibi insanlar için değerli bir nesne haline getiren de bu, çünkü bu olağanüstü büyüklükteki filin bedeniyle karışan ejderin donup kalan nefesini sembolize ediyor. Bizler bu zıtların birliğini yüceltenleriz, öyle değil mi? Sıcak ve soğuk kanları ılıklaştırmak da bence fildişinin pürüzsüz kıvamını (uyum) yaratmanın bir başka bir yolu.

 

  Bilgin ayrıldıktan sonra, tüccar pencerenin önünde durdu ve arkasındaki limanda demirlemiş olan gemilerden oluşan küçük filoya uzun uzun baktı. Biliyordu ki kendi gemisi de orada bir yerdeydi, gövdesi suyun içine batmış, bekliyordu. Günün ilerleyen saatlerindeki med-cezirde, değerli yükü ile birlikte Eski Dünya’ya doğru geri dönmek üzere denize açılacaktı.

  Sonra birden, geminin baharatlar ya da fildişlerinden de daha büyük değeri olan bir objeyi taşımak üzere olduğunu farketti. "Fil Üzerine İnceleme", yaşam iksirinin gizli formülünü içinde taşırken, şüphesiz ki, uzun eve dönüş yolunda onu muson rüzgarlarından ve korsanlardan koruyacaktı. Ve eğer, korumazsa da, ona hiç beklemediği bir şeyi belki temin edebilirdi; ejderhaların ve fillerin, ebedi savaşlarda karşılaşmaya devam ederek kanlarının birbirine karışıp, kalanlar üzerinde de ebedi hayatın kurulmasını mümkün kıldığı bilinmeyen bir ülkeye seyahat etmesini sağlardı belki de. Biliyor ki, zincifre, bundan böyle yaşam nedeni olduğu kadar, sahip olduğu kırmızı tonu ile favori rengi olarak da kalacaktı.

Yayın Tarihi: 26.Kasım.2007

 

© Astroset 2004-2010