Tasavvuf ya da Sufizm en kısa tanımıyla kişinin öz
benliğini aramak için çıktığı yolculuğun adıdır.Tasavvuf
Yolu, tanımlarla gösterilecek bir yol değildir çünkü bir
mistiğin ya da yolcunun varmayı amaçladığı, dile
getirilmeyecek o ‘Hakikat’, bildiğimiz herhangi bir algılama
yolu ile anlaşılamaz, açıklanamaz. Ancak gönül bilgeliği,
gnosis (marifet) bazı yönlerini görebilir. Duyguya, yada akla
dayanmayan bir iç yaşantıdır bu. Allah’ ı arayan kişi,
“Son Hakikat” yoluna girdi mi bir kez, iç aydınlığıdır
artık ona yol gösterecek olan. Kendini, bu dünyaya bağlayan
bağlardan kopardıkça, ya da, Sufilerin dediği gibi gönül
aynasını parlattıkça, söz konusu aydınlık, daha da göz
kamaştırıcı olur. Aşk ile İrfanın kendisini ileteceği
“via illuminata”ya (aydınlar yoluna), ancak uzun bir arınma
döneminden geçtikten sonra varabilir. Oradan, tüm
mistiklerin en son hedefi “unio mistica”ya (Mistik
Birlik-Bedri Ruhselman’ın tanımıyla Ünite’ye)
erecektir. Buna, islam tasavvufunda sevilene kavuşma denir.
Spiritüel öğretilerde ise ‘Birlik Bilincine’ ulaşma
olarak tanımlanır. Birlik bilincine ulaşan kişi, bir plan
organizasyonu içinde benlik kaygısı olmadan, Bütün’ün
Hayrı için çalışır ve plan ruhuyla, bağlı olduğu
grubun ortak şuuruna uygun hareket eder. Kendi bireyselliği
olsa da bu bireysellik, öne çıkmak ihtiyacı duymayan, evren
ahengiyle birlikte akıp giden bir bireysellik olduğundan
evrenle uyumu, hiyerarşi ile olan uyumu harikuladedir,
istenen de budur,
herkesin birgün geleceği noktada da budur…
Tasavvuftakı
bir diğer karşılığı da, Allah ile yarattıklarının özdeşliğini
gizleyen “bilgisizlik örtüsü”nün kaldırılması anlamına
da gelir…. Evrensel Bilgelik Yoluna giren ya da girmek
isteyen herkes için geçerli olan aşamalar vardır ve bunların
atlanarak bir yere varılması mümkün değildir. İnisyasyona
tabii olan herkes tek tek bu aşamalardan geçmek zorundadır.
İslam Tasavvufu-Sufizm bu dört aşamayı kapılar olarak
anlatır.
Tasavvuftaki
açılması gereken bu dört kapı sırayla şunlardır:
1.Şeriat
2.Tarikat 3.Maarifet 4.Hakikat
1-Şeriat
Kapısı:
Dinin ahkamını,
emirlerini-yasalarını bilmek, ona uymak, iyiliği emretmek,
kötülükten uzak durmak kapısıdır.
2-Tarikat
Kapısı:
Ruhsal yolcunun bir yola
girme çabasını ve nefsi terbiye etme yöntemlerini öğreten
kapıdır. Hakkı zikrettikçe, andıkça, İlahi İrade
Yasalarının işleyişine nüfuz etmeye başladıkça, kendi
içindeki İlahiliği de farketmeye ve yasalarla uyumla yaşamanın
uygulamalarını yapmaya başlar.
3-Maarifet
Kapısı:
Marifet Kapısı, gönül
yolunda en yüce düzeye ulaşma, tanrısal gizlere(sır) erme
kapısıdır. Bu aşamada “arifler”le özdeşleştirilir.
Su gibi arılık aranılır.
Maarifet
Kapısında öğrenilecek olan bilgiler şunlardır:
1.
Edepli olma: Ahlâk
ve toplum ilkeleri temel alınır. Eline, diline, beline sahip
olamak anlayışı yaşama geçirilir. Kötü hal ve
hareketlerden uzak durmak amaçlanır.
2.
Bencillik, kin ve garezden korkma ve uzak durma: Tarikattan
marifete geçen kişinin bu makamdan düşme endişesini taşıyarak
korkuya kapılması, kendine yönelik eleştirileri sürekli
canlı tutup özünü bencillikten, kin ve garezden uzak
tutmasıdır. Engelleyici bir korkunun kuşatıcılığında
her vicdanın sesi dinlenerek, kendini yoklayarak, eksiklerini
saptama ve geleceğe daha arınmış olarak çıkma çabasının
eksilmemesidir.
3.
Perhizli olma: Hiçbir
şeyde aşırı olmamak, aşırıya kaçmamak, ulaşılan
manevi aşamanın verdiği sarhoşluktan korunmak, bu duyguyu
yanlış algılayıp kendini yitirmemek ve mahrem olan şeylerden
uzak durmaktır.
4.
Sabır gösterme ve yetinme: Bir
olgunluk evresi olarak algılanan bu makamda; Tanrı’dan başkasına
yakınmamak, kutsal gerçeğe giderken aceleci olmamak, taşkınlık
yapmamak, ölçülü olmak, mürşidin verdiği kadarıyla
yetinmek, nefsine uyup mürşidinden kaldıramayacağı
isteklerden bulunmamaktır.
5.
Utanma: Yakışıksız
davranışlardan ve uygunsuz işlerden kaçınmak, kınanma,
ayıplanma kuşkusuyla bir şeyi yapmaktan ya da yapmamaktan sıkılmak.
6.
Cömert olma: Bilgisini
ehlinden esirgememek, bilgisinden layık olanı yararlandırmak,
bunu ibadetin bir gereği olarak algılamak ve bu yolla insanın
kendisini arı kılmasıdır.
7.
Bilim öğrenme: Tarikat
yolunda gönül yoluyla önce kendini, sonra kendi özünde
Tanrı’yı bulmak, sezgisel aklını kullanarak kesin
bilgiye ulaşmaktır.
8.
Gösterişsiz yaşama: Kişinin
kendisine hiçbir varlık tanımaması, teslim olması, uzlaşması,
yola, yolun kurallarına tam olarak uyması ve bağlanmasıdır.
9.
Arif olma(marifet/ hüner): Tanrı’nın
gönül bilgisi, duyarlığı, derinliği yoluyla kendi özüyle
bütünleşmesine izin verdiği ve kişinin kendi varlığını
görebilmesi lütfunu sağladığı, kendi özünü tanıma
tadının zevkini verdiği biçimindeki yüksek olgunluk aşamasına
ulaşmasıdır.
10.
Özünü bilme: Son amaç
“alem- i ekber”de bulan ve küçük evren (mikro kozmos)
olarak algılanan insanı tanımak, bu yolla son amacını
“alem- i asgar” (makro kozmos)da bulan ve büyük evren
olarak algılanan alemin farkına varmak, bu bağlamda Tanrı’nın
bütün sıfatlarının insanda ortaya çıktığının ayırımına
ermektir.
4-Hakikat Kapısı:
Hakikat Kapısı, doğrudan
Tanrı vergisi olarak kalbe, gönülde doğan anlam, sezgi ve
bilginin inmesi demektir. İlham, yalnızca arınmış gönüllere
iner. İlhamda aldanma ve yanılma olasılığı yoktur. Kamil
insan olma yolculuğunun sonuncusu ve yetkinliğe varma aşamasıdır.
Bu evrede Hakk’tan halka inilir, yararlı işler yapılır.
Düşünce aktarımında son derece cesur ve kararlı bir
tutum sergilenir.
Hakikat
kapısının makamları şunlardır:
1.
Toprak (tûrab) olma: Herkesin
“ayak toprağı” anlamında alçak gönüllü olmak, Tanrı’dan
gelen her şeyi gönül hoşluğuyla karşılamak, Tanrı’nın
hoşnutluğunu, onayını kazanmak, kendini yol kurallarına bırakmak
ve teslimiyete ermektir.
2.
Tüm insanları bir görme: İnsanlar
arasından din, dil, ırk ve mezhep ayrımı yapmamak ve tüm
insanların inançlarına hoşgörüyle bakmaktır.
3.
Elinden geleni esirgememe: Verici
olmak. Elinden gelen bir hizmeti, yardımı vermekten,
yapmaktan kaçınmamaktır.
4.Kimsenin
ayıbını görmeme: İnsanların
iyi, yararlı ve üretici yanını yakalamak; insanların
kusurlarını, ayıplarını örtücü olmak, onları büyütmekten,
yaymaktan kaçınmaktır.
5.
Tevhid anlayışında olma: Bütün
varlık türlerinin Tanrı’da “bir” olduğuna inanmak,
Tanrı’dan başka varlık tanımamak, Tanrı’nın birliğine,
Peygamberlerin Tanrı’nın “velileri” olduğuna inanmak,
Tanrı’nın görüntüsü durumundaki tüm canlı-cansız
varlıkları sevmek ve bunu bir ibâdet olarak algılamaktır.
6.
Vahdet-i Vücut anlayışında olma: Tanrı’ya
yakın olmak, Tanrı’yla bir olmak ve Tanrı-Evren-İnsan
üçlüsünden oluşan “Birliği” Tanrı olarak algılamaktır.
Ruhçuluk yani Spiritüel Realitede bu Vahdet kavramı, Bedri
Ruhselman’ın İlahi Nizam ve Kainat adlı eserinde de
belirttiği gibi Ünite olarak ele alınmaktadır. Bir de bu açıdan
ele alırsak, daha derli toplu bilgi ve anlayışlara ulaşabiliriz.
Ünite, çok yüksek, hatta o madde kainatinın en ince
nitelikli bir ortak psişik alanı oluyor. Eskiler buna
‘evren ruhu’ da demişlerdir.
Elbette
buna idrak vahdeti yani birliği de denilebilir.Buradaki en
yeni bakış açısı ünite’nin, bir nevi planın madde
kainatındaki varlığı olmasıdır.İşte vahdet-i vücutçuların
veya eski panteistlerin evreni tanrı olarak görmeleri bu algıdan
kaynaklanıyor. Ünite yani bütünsel varlıkla sezgisel
kanalla temas etmeleri durumunu tanrıyla birleşmek zannetmişler.
Halbuki Yaratanla temas etmek, onu idrak etmek imkansızdır.
Böyle olursa tekamül biter. Tekamül biterse sonsuzluk
ortadan kalkar. Sonsuzluğun olmadığı bir yerde de zaten
Yaratandan bahsedemezdik. O halde Yaratan bize göre sonsuz
olduğundan tekamül de sonsuzdur.
7.
Anlamı bilme, sırrı öğrenme: Gönül
sezgisi yoluyla duyular üstü bilgiye ulaşmak, marifete
ermek; batın ve tarikat bilgisini özümsemek ve hakikate
ermek; nefsin isteklerinden sıyrılıp derin düşünceye
dalarak, “Tanrı evi” olarak tanımlanan gönülde ortaya
çıkan örtülenmiş (gayb durumunda) şeylerin, yani Hakk’ın
örtülediği ancak halka bildirmediği şeylerin ayrımına
varmak, sırra ermek; ulaştığı anlamı, erdiği sırrı,
ehil olmayandan sakınmaktır.
8.
Seyrü sülüğünü tamamlama: Seyru Süluk
aşamaları sıralamasında son evre olarak benimsenen ve Tanrı’dan
halka dönmek olarak algılanan “seyri anillah” (Tanrı’dan
yolculuk) aşamasını tamamlayıp gerçekle gerçek olmaktır.
9.
Gerçeği gizlememe: Sohbette,
muhabbette hakikat sırrını Hakk’tan halka taşımak; inançtan
akla atlamak ve aklın öncülüğünde kamil toplumu
yaratmaya koyulmaktır.
10.
Müşahede (Gözlemleme): Tanrısal
sırları ve tecellileri seyretmek, bu yolla tanrısal alemi görmek;
her an “Tanrı evi” olarak algılanan gönülde Tanrı ile
söyleşide bulunmak; tarikat ulularını övmek ve onlara bağlılıklarını
bildirmektir.
Ayna
Sembolü:
İslam
Tasavvufunda ve ezoterik öğretierde çok kullanılan ayna
sembolü, insanın kendini araması, kendini arama yolculuğu,
Hakikati kendi içinde araması, önceden dışarıda aradığı
en büyük sırrın, hakimiyet asasının, bilgelik anahtarının
kendi içinde olduğunu farketmesi, İlahi İrade’nin yansıdığı
yeri, içindeki “spiritüel tesir” kanalını keşfetmesi
ve kendi içine dalarak hakiki benliğini, yüksek benliğini
bulması olarak ele alınır.
Rüya ve
vizyonlarında ayna sembolünü görenler, geçmiş ve geleceğin
yansımasını da görmüş olurlar, ayna gerçekleri yansıtır,
insanın kendisiyle yüzleşmesini işaret eder. Aynada gördüğünüz
şey, büyük olasılıkla kendinizsiniz, fakat bilinçaltınızın
gördüğü şekilde, bu nedenle sizi şaşırtabilir;
kendinizi tanımak istiyorsanız bu görüntüyü ciddiye
almalısınız, şuuraltında kendinizle ilgili bir kayıt
var, beğendiğinizse kalsın beğenmiyorsanız o kaydı
sildirmek için regresyon terapisine başvurun.
Ayna aynı
zamanda insanın kendini görme biçimini; başkalarının onu
görmesini istediği biçimi ya da yaşamda oynadığı rolü
de temsil edebilir. Er ya da geç, yaşamınızı, tavırlarınızı,
inançlarınızı, değerlerinizi, ilişkilerinizi, ve davranışlarınızı
daha önemli bir şeyin üzerine, varlığınızın gerçek
merkezine dayandırmak isteyebilirsiniz; bu da gerçek benliğinizi
bulmak ve “yazgı”nızı gerçekleştirmek anlamına
gelir. Belki rüyadaki aynada yaptığınız da budur, çeşitli
açılardan kendinize bakmak, kendinizi tanımak…
Dört
Kapı ile ilgili Mevlana meseli:
Öğrencilerinden
biri Mevlana'ya sormuş;
Efendim,
bu 4 kapı meselesini ben pek anlayamıyorum. Bana
anlayabileceğim bir lisanla anlatır mısınız?
Şimdi
bak, karşı medresede dersini çalışan dört kişi var ve
hepsi rahlelerine eğilmiş. Sen git bunların hepsinin
ensesine bir şamar at, sonra gel sana anlatayım. Öğrenci
gitmiş, birincinin ensesine bir tokat atmış. Tokadı yiyen
derhal ayağa kalkıp arkasını dönmüş ve daha kuvvetli
bir tokatla Mevlana'nın öğrencisini yere yıkmış. Öğrenci
dayağı yemiş, geri dönecek ama hocasına itaat var.
Yaradana güvenip ikinciye de bir tokat atmış. O da
derhal ayağa kalkıp elini kaldırmış. Tam tokadı
vuracakken vazgeçip yerine oturmuş. Öğrenci devam etmiş,
üçüncüye de bir tokat atmış. Üçüncü şöyle bir
kafasını çevirip baktıktan sonra çalışmasına devam
etmiş. Dördüncü, tokadı yemesine rağmen hiç oralı bile
olmadan çalışmasına devam etmiş.
Öğrenci
Mevlana'ya dönmüş, olanları anlatmış. Mevlana;
İşte
sana istediğin örnekler.... Birinci, şeriat kapısını geçememiş
biri idi. şeriatta kısasa kısas olduğu için, tokadı
yiyince kalktı, a ynısını sana iade etti. İkinci, tarikat
kapısındadır. Tokadı yiyince o da kalktı, tam tokadı iade
edecekti ki, tarikat öğretisinde verdiği söz aklına
geldi. "Sana kötülük yapana bile iyilik yap".
Onun için döndü, oturdu. Üçüncü, marifet kapısına
kadar gelmiştir. İyinin ve kötünün tek Yaradandan geldiğini
bilir, inanır.
Yaradan bu kötülüğe hangi iblisi alet etti
diye merakından şöyle bir dönüp baktı. Dördüncü,
hakikat kapısını da geçmiştir. İyinin ve kötünün tek
sahibi olduğunu ve aynı olduğunu bilir.
Onun için dönüp
bakmadı bile...
www.astroset.com
|