CERN'de
“ışık hızından hızlı bilgi hızı ve zamandan bağımsız
foton telepatisi” bulundu ancak açıkça söylenemedi.
Fiziksel amaç belli iken metafiziksel sonuç ilginç oldu.
Deney Cenevre'de ve
ondan sırasıyla 7,3 km ve 4,5 km uzaklıktaki Bernex ve
Bellevue kentleri arasında yapıldı.
Deney şunu göstermiştir: aralarında 10 km'den fazla bir
uzaklık bulunan bu iki foton, her an birbirlerinin tıpatıp
aynı davranışları gösterirler; şöyle ki fotonlardan
biri aynadan geçmişse, ötekine de yansır. Atom altı parçacık
fiziğinde 3 farklı yerde yapılan bu deneyde parçacıkların
birbiriyle bağlantılı olduğu ve aralarında eş zamanlı
ilişkisi olduğu ortaya çıkmıştır, aynı manyetik alanda
olan parçacıklar binlerce kilometre ötede de olsa aynı şekilde
hareket ediyorlar. Atom altı parçacık fiziğinde, farklı
yerde yapılan deneylerde, parçacıkların birbiriyle bağlantılı
olduğunu ortaya çıkarmış. Bu deney de ışık hızından
daha hızlı bir hızın olduğunu ortaya koymakta. Söz
konusu deney, birbirlerinden uzak olan iki fotonun, bir iletişim
halinde olduklarını göstermek amacıyla yapılmıştı. Bu
deneyden hareketle teorik fizikçiler, “Bilgi ışıktan hızlı
gidiyor” tezini geliştirdiler. Bu tez ise nedensellik
ilkesini altüst ediyor yani bilimde olağanüstü değişimler
var, çoğunu da biz bilmiyoruz, halka belli bir aşamadan
sonra iniyor bu bilgiler…
İLAHİ NİZAM
VE KAİNATTA MANYETİK ALANLAR
İlahi Nizam ve Kainat adlı eserin 80 inci sayfasında Dr.
Bedri Ruhselman manyetik alanlar konusundan metafizik bir
dilde bu konudan da söz etmiştir: “Varlık aşamasındaki
bir beden de bir organizmadır. Bunun da kendisini oluşturan
parçacıkları arasında organlaşmalar ve sistemleşmeler
vardır. Daha doğrusu bunlar, varlıkların manyetik alanlarıdır.
Bu ikincil tesirler, ruhların bireysel ve toplumsal tekamül
ihtiyaçlarına göre ünite’nin tayin ve takdiri gereğince,
doğrultularında en küçük bir sapma bile olmaksızın tam
zamanında, gereği kadar ve ayarlı olarak hedeflerine ulaşırlar.
Hiçbir zaman başları boş olmayan bu tesirler kendileri için
uygun görülüp belirlenmiş hedeflere, bir sürü yönetim,
denetim ve yardım mekanizmalarına tabi tutularak ulaştırılırlar.
Bunlar, çoğu kez aralarında binlerce çatışma, çarpışma,
çekişme ve bozuşma gibi uyumsuzluk ve bozgunculuk manzarası
gösterirlerse de bu durum bir dış görünüştür. Aslında
bütün bunlar tekamül zorunluluklarını yerine getirmek için
meydana gelen düzenlerin ve mekanizmaların teknik icapları
ve insanları aldatıcı zıt görünüşleridir.”
DNA’NIN
ETKİSİNİ DEVAM ETTİREN ELEKTROMANYETİK DALGALAR
Hem bilimsel araştırmaların hem de metafizik olarak İlahi
Nizam ve Kainat’ın anlattığı gibi, gözle görülemeyen
ama var olan, DNA’nın etkisini devam ettiren
elektromanyetik dalgalar var ise ki, bilim de kanıtladı var;
herşey, her türlü gelişim ve etkileşim insan ve varlıkların
biomanyetik alanıyla ve bu alanlar aracılığıyla var
oluyor; öyleyse atomaltı dünyamızda herşeyi birbirine bağlayan,
gözle görülemeyen bir rezonans alanı var. Dolayısıyla
bizden çıkan her düşünce bir alan oluşturuyor, dış dünyamızdaki
kişi veya durumlarla rezonans içine giriyor ve düşüncemizin
rezonansına uygun kişi veya durumları kendine çekiyor.
BENZER
BENZERİ ÇEKER!
Demek ki, bizden yayılan düşünceler bir tür manyetik alan
oluşturuyor, hatta kaderimizi genel değişmez çizgilerinin dışında, bu manyetik
alanın gücü ile olumlu ya da olumsuz anlamda bozabiliyor ya
da yeniden daha olumlu şekilde oluşturabiliyoruz. Bazıları
buna kuant alan diyor. Böylelikle “Benzer benzeri çeker”
yasasına göre, dış dünyamızdaki kişi veya durumlarla,
bu yasaların nasıl işlediğini doğal olarak tam bilmediğimiz
için rezonans yasasını harekete geçirerek yani
o
kişi ya da olaylar dizisi ile karşılıklı titreşme haline
geçerek, bir aktivasyon alanı oluşturuyoruz ki, anlamamız
gereken ne ise onu anlayalım ve kişisel ya da toplumsal
tekamülümüz adına o süreci tamamlayalım.
İlahi Nizam ve Kainat kaderi, o insanın etrafında oluşan
olayların vazife planları tarafından meydana getirilmesi
olarak anlatmakta…Yani olayları biz çekiyoruz anlamı var
satırlarda… Sufiler der ki: “Herkese Gelmez Bela, Erbab-ı
İstidat Arar.”
PİRAMİTLERLE
REZONANS ETKİSİ ARASINDAKİ BAĞLANTI
Herhangi
bir alanda yoğunlaşmak o alanda bir rezonans yani aktivasyon
gücünün arttırılmasına yarayan ortam yaratır. Eski çağlarda
piramitler bu işi görürdü, evrensel geometriye uygun
olarak kare bir temelin üzerine oturtulmuş olan piramitler
ve piramitlerin üstündeki kristaller hem o bölgenin hem de
başka şu anda yerleri bilinmeyen ley hatları üzerindeki
alanlarla da titreşerek, gezegenin enerjisinin yükseltilmesine
neden olur böylelikle bilinçlerin yükselmesine destek
verilirdi ama şimdi yeni bir çağdayız, biz de çok
ilerledik ve geliştik, piramitten ve piramitin tepesindeki
kristalden yükseltici enerji almamız gerekmiyor çünkü
bizim bedenimiz bir piramit etkisi taşıyor, beden bir torus,
sürekli kendinden enerji üreten muhteşem bir yaşam çiçeği
( flower of life) dönem gereği biz kendi bedenlerimizde bu yüksek
enerjileri üretmek, kristalleştirmek ve yaymak konumundayız,
özellikle ruhsal öğretilerle uğraşmış, bu tip spiritüel
bilgilere tüm yaşamlarını vermiş insanlar titreşimleri yükseltmek
daha yüksek enerjili bir aktivasyon alanı yaratmak için yoğunlaşırlarsa
bir rezonans etkisi yaratırlar; rezonans aktivasyon gücünün
titreşimler aracılığıyla arttırılması ise bu önce
insanın kendinden ve kendi bedeninden başlar. Leonarda da
Vinci’nin saklı yani gizli geometriyi, altın oran konusunu
ve daha pekçok derin bilgiyi bilmesinden kaynaklanarak çizdiği
insanın altın oranını ifade eden resmi derin bir bilgiyi
ifade eder.
ALTIN ORAN
"...Eğer uygulama veya işlev unsurları açısından hoşa
giden ya da son derece dengeli olan bir forma ulaşılmışsa,
orada Altın Sayı'nın bir fonksiyonunu arayabiliriz... Altın
Sayı, matematiksel hayal gücünün değil de, denge yasalarına
ilişkin doğal prensibin bir ürünüdür."
Mısır'daki piramitler, Leonardo da Vinci'nin Mona Lisa adlı
tablosu, ay çiçeği, salyangoz, çam kozalağı ve parmaklarınız
arasındaki ortak özellik nedir?
Bu sorunun cevabı, Fibonacci isimli İtalyan matematikçinin
bulduğu bir dizi sayıda gizlidir. Fibonacci sayıları
olarak da adlandırılan bu sayıların özelliği, dizideki
sayılardan her birinin, kendisinden önce gelen iki sayının
toplamından oluşmasıdır.
Fibonacci
Sayıları:
0,
1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55, 89, 144, 233, 377, 610, 987,
1597, 2584, ...
Fibonacci sayılarının ilginç bir özelliği vardır.
Dizideki bir sayıyı kendinden önceki sayıya böldüğünüzde
birbirine çok yakın sayılar elde edersiniz. Hatta serideki
13. sırada yer alan sayıdan sonra bu sayı sabitlenir. İşte
bu sayı "altın oran" olarak adlandırılır.
Altın Oran sayısı kozmik geometri, titreşimler ve rezonans
etkisi için de geçerlidir…İnsan öyle muhteşem bir yapı
ki, dilerse; konsantre olursa, yoğunlaşırsa kendi bedeninde
ve ruhunda yarattığı rezonans etkisiyle kadim mısırda
piramitlerin oluşturduğu dönüştürücü etkiyi
yaratabilir, üstelik bu bir grup olursa yayılacak olumlu
yükseltici, bilinç dönüştürücü etki bir o
kadarda artar… Adına LightWorker (Işık İşçisi) denilen
sıradan görünümlü ama arınmış yapılı insanlar farkında
olarak bazen de farkında olmayarak harikulade bir enerjinin
yaratımına neden olmakta, yeni ve olumlu enerji kapılarının
açılmasını, o minicik yüreklerindeki sevgiyle
tetiklemekteler…
Kadim mısır uygarlığı bu oranları nereden biliyordu? Bu
soruların yanıtları henüz bulunamadı maalesef… Örneğin
Keops
piramidi 38"10' lık bir üçgeni oluşturacak biçimde
inşa edilmiştir. Yüzey eğimi 51"50' lık bir açıdır. Piramidin gerçek ölçüleri
şunlardır: AB=146.6088m BC=115.1839m AC=186.3852m’dir. BC
kenar uzunluğunun yarısıdır. Çevre uzunluğu BC x 8 dir.
0.618034 x 8 = 4.9443 Piramidin yüksekliği 0.78615 in bir çemberin
yarıçapı olduğu kabul edildiğinde bu çemberin uzunluğu
(çevresi) yine 4.9443 olacaktır. Şu sonuca varılır: Büyük
Piramit, yatay
düzlemde sahip olduğu çevre uzunluğunun aynısına
düşey düzlemde daire olarak ta sahiptir.
TİTREŞİMLERİMİZ
ENERJİMİZİN KUVVET ALANIDIR
Titreşimlerimiz enerjimizin kuvvet alanıdır, heyecanlar bu
titreşimin seviyesini ve gücünü düşürür. O yüzden
inisiyatik okullarda, öğrencinin heyecanlarını ve
duygusallığını kontrol altında tutması istenir ve bu
konuda sürekli uyarı alınır. Aşırı heyecan her anlamla
enerjimizin titreşimlerini bozar, heyecanın pozitif ya da
negatif olması hiç farketmez, hayatta da dikkat ederseniz;
başarılı insanlar genellikle heyecanlarına yenilmeyen
sakin ve soğukkanlı insanlardır, bu özellik onların
durumu kontrol altında tutmalarına neden olur.
Kendi varlığımızı, ailemizi, en yakınlarımızı ya da
ülkemizi tehdit altında hissettiğimizde, üzülmek ya da
heyecanlanmak yerine titreşimleri belli bir noktada sabit
tutmayı ve düşüncelerimiz aracılığıyla bir dönüşüm
alanı yaratmayı başarırsak, başkalarının da güçlenmesine
katkıda bulunur ve evrenle uyumlu olan düzgün, doğru yayınlar
oluşmasına neden oluruz… Gereken yükseliş ivmesinin ve
kudretinin oluşmasına yardım etmenin ya da diğer adıyla
katkıda bulunmanın tek çaresi budur…. Sağduyunun ve
objektif olmanın insan üzerindeki olumlu ve yararlı
etkilerine, şimdi bu açıdan bakınca, daha da derin
anlamlar bulmanın mümkün olduğunu da görüyoruz…
ÇEVREMİZLE
SÜREKLİ İLETİŞİM HALİNDEYİZ
Bizler çevremizle ve Evrenle sürekli bir iletişim içindeyiz.
Yani
hepimiz titreşiyoruz, yayın halindeyiz. Bu alışveriş
manyetik ve enerjetik olarak gerçekleşiyor. Son zamanlarda
gerçekleştirilen bilimsel çalışmalar, bedeni terkederek
aniden başka bir yerde ortaya çıkan fotonları ölçmeyi başardı.
Fotonların
ortaya çıkış yerleri düşüncelerin nasıl ve nereye
projekte edildiğine göre değişiyordu. Çalışmalar, sözkonusu
fotonlara niyet yüklendiğini dahi gösterecek kadar ileriye
götürülebildi. Örneğin anksiyete halindeki bir süjeye
sakinleştirici düşünceler projekte edildiğinde, testin süjesinin
kalbi ve solunum oranları ve diğer belirtiler ani bir şekilde
düştü. Yani bilim karartılmış bir odayı terkeden
fotonları ölçtü ve gördü, ve aynı zamanda niyet yüklenmiş
enerjinin sonuçlarını da gördü ki; bu da düşüncenin ve
niyetin enerjisini, gücünü ispatlıyordu. Fotonlar ışıktır.
Yani minik ışık parçacıkları bizler farkında bile
olmadan düşünce ve duygularımızı sürekli olarak Evrene
taşıyor. Olumlu olmak, pozitif bir yaşam oluşturmaya çalışmak
sanırım herşeyin tek çözümü… Mikrokozmos olan
bizlerin makro ile ve yıldızlarla tek
gerçek bağlantısının sevgi olması ne hoş, ne
anlamlı, ne kadar hümanist… Evrenin bu sessiz ve sözsüz
dili zaman zaman hepimizi günlük yaşamın şu acılı ve
dar sınırlarının dışına taşırıyor…
F.A www.astroset.com
|