Ezoterizm ve Gizemcilik

WWW.ASTROSET.COM

SPİRİTÜEL GÜNEŞ " SİRİUS"

Ezoterik olarak Sirius Güneşin kalbidir.

  Pırıl pırıl parlayan Sirius Yıldızı, geceleri gökyüzündeki bu en parlak ışıklı işaret kulesi, tasavvur edilmesi imkansız ihtişamıyla işaretler vererek çağrısını gönderiyor. Bu yıldızın, Mısırlılar ve Sümerliler de dahil olmak üzere pekçok kadim halk tarafından Tanrı ve Tanrıça statüsüne konulması şaşırtıcı değil. Modern astronomi bu parlak komşumuzun sırlarını açığa çıkardıkça, ona Yıldız Tanrı ismini vermenin doğru olduğunun kanıtları da ortaya dökülüyor.

  Galaksinin doğası ve özellikle de manyetik alanı hakkında daha fazla bilgiye sahip oldukça, yıldızlardan gelen enerji akımlarının belli yönlerde; içine dahil oldukları galaktik kolda yukarı veya aşağı yönde hareket ettiklerini öğreniyoruz. Yıldızlar diğerlerine polarize olurlar; ister pozitif ister negatif, bazıları enerji alır, bazılarıysa enerji gönderir ve hepsi de manyetik alan hatlarının (çizgilerinin) yolunda hareket ederler.

  Son bulgular, bizlerin Güneş Sistemimizin içinde bulunduğu bölümde Sirius’tan aşağı yönde olduğumuzu göstermektedir. Eğer Tanrı yaşam (enerji) ve ışık getirense, Sirius bu tanımlamaya uymaktadır;  çünkü O, son derece yüklü parçacıklardan oluşan enerjisini, manyetik alan hatlarıyla  bütün sistemimize aktarmaktadır. Bizler gerçekten de Sirius’tan enerji alıyoruz! Acaba kadim rahipler bunu anladıkları için mi bu yıldıza “Tanrı” adını verdiler?

  Bizim güneşimiz “ışık taşıyan” ve “yaşam getiren” sıfatlarını açıkça haketmektedir çünkü güneş sisteminde onun güçlendirici ışınları olmasaydı hiçbir yaşam varolamazdı. Ama görkemli güneş bile Sirius Yıldız Sistemiyle kıyaslayınca sönük kalıyor. Sirius Sistemi’nde iki yıldızın varlığından haberdarız ve muhtemelen bir üçüncü yıldız daha var. En büyük olan, tüm gökyüzündeki en parlak yıldız olarak bizlerin gördüğü, Sirius A’dır; bu yıldız, bizim güneşimizden 10 kat daha fazla parlaktır ve kütle olarak üç Güneşe eşdeğerdir. Sirius B, bir beyaz cüce yıldızdır ve çıplak gözle görülmez. Sirius B, bizim güneşimizin toplam kütlesinin hemen tamamını dünyanın sadece dört kat daha büyüğü kadar katlayabilecek ölçüde bir kütleye sahiptir.

  Beyaz cüce yıldızlar aslında son derece yoğundur,  Sirius B’nin yüzeyi elmastan 300 kat daha serttir ve iç yapısı elmastan 3000 kat daha fazla bir yoğunluğa sahiptir. Kendi ekseni etrafında dakikada yaklaşık 23 kere döner ve etrafında devasa büyüklükte manyetik alanlar üretir. İki yıldız birbirleri etrafında döner ve düzenli olarak parçacık alışverişinde bulunur. Büyük yoğunluğu ve manyetik alanı nedeniyle Sirius B aslan payını almakta, kendisinden daha büyük olan evsahibi cismi Sirius A’dan gazları ve materyalleri emmektedir. Belirgin bir biçimde olağanüstü bir yıldız sistemi olarak Sirius B, inanılmaz miktarlarda bir enerjiyi dışarıya vermekte ve bizim güneşimizse ona kıyasla cılız ve önemsiz kalmaktadır.

  Sirius’ta, normal fazları sırasında bile, çok büyük miktarda bir elektriksel enerji üretilir, ve bu da onu uzayın bir küçük köşesinin en enerji yüklü, pozitif noktası haline getirir. Bu belki size fazla ilginç gelmiyor olabilir ama bunların olduğu zamanlar sıradan zamanlar değildir. Her 49.9 yılda bir bu sistemdeki iki yıldız, Sirius A ve Sirius B, yörüngelerinin elverdiği kadar yakın birer noktaya gelirler ve aralarında dev manyetik fırtınalar meydana getirirler. Onlar birbirlerine yaklaştıkça, gelgit güçleri daha güçlendiği için yıldızların her ikisi de daha hızlı dönmeye başlar ve en sonunda bir çarpışma sesi ortaya çıkar, ki aslında bu sırada birbirleriyle bazı parçalar fırlatıp almaktadırlar. Bir dev elektrik türbin motoru düşünün, bükülüyor ve dönüyor olsun ve milyarlarca voltluk elektrik üretiyor olsun. Bu enerji en sonunda serbest kalır ve manyetik alan hatlarından güneşe akar, güneş de bir lens gibi onu tüm gezegenlere aktarır.

  Peki bu dünyadaki yaşam için neyi ifade eder? Daha önce 1944’te bu meydana geldiğinde insanlık tarihte görülen en büyük çatışmaya maruz kaldı; İkinci Dünya Savaşı meydana geldi. Bundan hemen hemen 50 sene sonraysa tekrar gerçekleşti, Haziran 1993’te.

Tibetli üstat Djwhal Khul, Alice Bailey kitaplarının yazarıdır ve 20. Yy’ın erken dönemlerinde Sirius Sistemi’nin dünyamıza etkileri hakkında bilgiler verdi. İkinci Dünya Savaşındaki dünya krizinden hangi güçlerin sorumlu olduğu kendisine sorulduğunda, bir numaralı sebebi söyledi; yani “Sirius’taki manyetik güç fışkırmasını”, ve bunun güneş sistemimizde ve özellikle de dünyamızda etkilere neden olduğunu anlattı. Siriusyen enerjilerin insanlık için hem en iyi hem de tıpkı dünya savaşında da görüldüğü gibi en kötü olanı tetiklediğini bildirdi. Acaba Mısır’ın ve Sümer’in kadim rahipleri de bu düşünceyi paylaşıyor mu?

  Sirius’un dünyamız için Tanrı gibi bir rol oynaması konusu yeni bir durum değil. Bir Afrika Kabilesi olan Dogonlar, binlerce yıl boyunca görünmeyen yıldız Sirius B’ye tapındılar ve Sirius Sistemi’nden gelen varlıklar tarafından ziyaret edildiklerini iddia ediyorlar. Dinsel öğretilerinde, yıldızı “muazzam derecede ağır, görünmez, çok küçük ama buna rağmen son derece güçlü” olarak kabul ediyorlar. İki yıldızın yörüngelerine ilişkin anlayışları ise modern astronomik bulgularla tam olarak kesiştiği gibi, bu tür ölçümleri yapmak için gereken cihazın icat edilişinden binlerce yıl önce bu bilgiye sahiplerdi. Görülemeyen bir yıldız olan Sirius B’nin büyüleyici gücünü farkedebilme yetenekleri gerçekten dikkate değer.
(Bu konuda daha geniş bilgi almak için Robert Temple’ın Sirius Gizemi isimli kitabından faydalanabilirsiniz).
www.astroset.com/bireysel_gelisim/ezoterizm/sirius.htm

  Sirius, kadim Mısırlılarca gökyüzünün en önemli yıldızı olarak kabul ediliyordu ve astronomik olarak Mısırlıların tüm dini sistemlerinin temeliydi. Sirius’un gökyüzündeki hareketleri Mısır takvimini belirliyordu. Sirius’un helyak yükselişi  (Sirius’un güneşin ışıkları tarafından 70 gün boyunca gizlenmesinin ardından tekrar görünür hale gelmesi) Mısır yılının başlangıcını belirler ve aşağı yukarı olarak Nil’in taşma zamanıyla da çakışır. Bunlar şenlik ve kutlamalarla altı çizilen temel olaylardır.

  Gılgamış Destanı

  Mısırlılardan daha önceye dayanan Sümer Uygarlığına ait bir destan olan Gılgamış Destanı’nda kahraman karşı konulmaz bir şekilde bir “ağır yıldız”a çekilir; yıldız o kadar ağırdır ki ne kadar çaba gösterilse de yerinden kaldırmak mümkün değildir. Bu yıldız gökyüzünden ona gelir ve etkili bir öze sahip olarak tanımlanır, bu yıldız Göklerin Tanrısı’dır. Gılgamış’ın, büyük gemisi Argo’da yoldaşları olan 50 kürekçisi vardır, (Argo takımyıldızı Canis Major’un sınırındadır, Sirius da buradadır). Bu unsurlar Sirius B’nin hemen hemen tam bir tanımını içermektedir: Olağanüstü ağırlıkta, yerçekimi açısından güçlü, konsantre edilmiş süper yoğun bir maddeden (öz olarak) oluşan bir yıldız ve onunla bağlantılı bir 50 sayısı (yıldızın yörüngesel periyodunu tanımlıyor).

  Dünyasal Değişimler

  Güneş sistemmiz normalden daha fazla elektriksel enerji alırsa ne olur? Diyelim ki Dünya dönen bir topaç ve bu topaçın üzerinden bir elektrik akımı ya da rüzgar üzerinden boylu boyunca geçerse ne olur? Doğal olarak hızlanır. Modern bilim dünyanın dönüş hızının 3.5 milyon yıl önce kayalarda 19 saatte değiştiğini, yani yüksek bir hızda döndüğünü doğrulamaktadır. Bu, alarm anlamına gelecek kadar yüksek bir hız. Peki bundan daha hızlı dönen bir küreye ne olur? Kutuplar düzleşmeye (yassılmaya) başlarken orta kısım, yani ekvator şişmeye başlar. Bu da denizleri baskılayarak su altındaki kara kütlelerinin deniz seviyesine yükselmesine neden olur.

  Dönme aynı zamanda dünya ekseninin güçlü bir şekilde titreyerek dünyanın bazen bir tarafa yatmasına neden olur. Bilimadamları bunun en az 9 kez olduğu bir zamanda dünyanın 51 derece eğildiğini söylüyorlar (şu anki eksen eğikliğimiz 23 derece). Bu olduğunda, ekvatordaki kara kütlesi şu anda kuzey kutbunun olduğu yere geliyor ve bu da Alaska’da neden Amerikan timsahı fosillerinin bulunduğunu açıklıyor. Dünyanın hızlandığı her sefer, ayın ilave bir jeofiziksel yükselmeye neden olarak çekme yaratması nedeniyle yeniden yavaşlamak zorunda kalır.

  Djwhal Khul ayrıca Dünya’nın ekseninin doğuya eğilimindeki belirli temel değişimlere dikkati çekiyor… Yükselme, karışıklık ve tufan her zaman için, dünya ekseninde böyle büyük değişimlerden önce meydana gelir. Kuhl aynı zamanda gezegenin inisiyasyon içinde olduğunu, büyük eksen değişiminin de bunu vurguladığını ve tam olarak kendini yeniden kutuplaştırdığını ortaya koymaktadır. Milenyumun son on yılında  depremlerin ve volkanik aktivitelerin arttığına ilişkin öngörüsü bugünkü dünya sismologları tarafından da onaylanmaktadır.

  Sismik aktivite, son üç ya da dört yılda ani bir yükseliş gösterdi. Kaliforniyalı bilimadamları, “şu an belirli alanlarda daha önce hiç kaydedilmediği kadar daha fazla depremin görüldüğünü (örneğin L.A. gibi) belirtmektedir”. Pekçok volkanik patlama bu zaman periyodunda meydana geldi, önce Aziz Helen Dağı 1988’de patlamasının ardından savaş çıktı, Fuji Dağı’nda patlama ve Penatubo’nun katılımı da buna dahildi.

  Kurtuluş

  Sirius aynı zamanda da kurtuluşla da ilişkilendirilmektedir. Aslında, kadim öğretilere göre, özgürlük kavramının kendisi insan şuurunda bu yıldız sisteminin etkisi nedeniyle yeralmaktadır. İlginç bir şekilde, her yıl güneşimiz Sirius’la 14 derecelik açıyla yengeç burcunda birleşmektedir ve bu kavuşum tarihi 4 Temmuz olan Amerika’nın kurtuluş gününe çok yakındır. Bastil Günü, Fransız Kurtuluş gününe eşdeğer bir tarihtir ve 14 Temmuzdadır. Kanada ise İngiltere’den kurtuluş tarihini 1 Ağustosta kutlar, o güne Egemenlik Günü adını verirler. Venezuela’nın Bağımsızlık Günü 5 Ağustos olarak görülür, Arjantin’inki ise 9 Ağustosta kutlanır. Irak’ın Özgürlük Günü ise yeni Koalisyon Devleti kontrolü ele geçirdiğinde 28 Haziran 2004’te, ilan edildiğinden iki gün önce meydana gelmiştir.

  1993-1994’te, Sirius A ve Sirius B’nin “büyük kavuşum”u gerçekleşti ve bu da dünyamızda bir özgürlük dalgasının silip geçerek Avrupa’da komünist rejimin yıkılmasıyla ve Rus halkının sert çizgili komünist partiden kurtulmasıyla sonuçlandı. Soğuk Savaşın bitmesiyle Berlin Duvarı yıkıldı… bu olaylar Sirius üzerindeki manyetik yoğunluğun son haddine gelmesiyle eşzamanlı olarak ortaya çıktı. Bir bağlantı var mı? Belki de.

  Dünyamızdaki koşullar yukarıda tanımlandığı kadar ani gelişmeyebilir, yine de, bazı temel düzenlemeler olacak gibi. Atmosferimizden içeri giren partiküller bombardımana tuttuğunda her yerde renkli ve hareket eden ışıklar görülebilir. Jeomanyetik alanımızdan çok fazla ilave elektrik akımı geçebilir ve bu akım herhangi bir şeyle temas ettiği anda bu büyük elektrik şoklarıyla sonuçlanabilir. Tıbbi araştırmalar, güneşteki güneş parlaması aktivitesi sırasında artan duygusal ve mantal dengesizlikler tespit etmişlerdir. (Bkz. Robert Becker’in Cross Currents isimli eseri)

  Bu durumda, güneş de dönüş hızını artırmaya eğilim göstereceğinden, güneşin manyetik alanı da genişleyecek ve bu da devamında geniş güneş parlamaları yaratacak ve bu da dünya hava durumu düzenini ve muhtemelen Dünyadaki tüm yaşam fazlarını etkileyecektir. Artık eskiden olduğu gibi *Van Allen Kuşağının korumasına sahip değiliz (*Dünyanın manyetik alanının bir bölümü). Tarihte ilk kez, Sirius Enerjilerini bu kuşağın yön değiştirici (koruyucu) mekanizması olmadan alacağız.

  Gelecek bizim için neyi barındırıyor olursa olsun, büyük bir değişimin dünyamız ve uygarlığımız için yakın olduğunu söyleme cüretini göstermekte bir sakınca görmüyorum. Sessizlik ve güvenlik arayanların bunları bulma konusunda zorluk çekecekleri bir zaman geliyor; en azından dışsal olarak. Dengeli ve tutarlı kalabilme konusunda başarısız olmamak için içinize bakın. Ruhla, yüksek benlikle kendimizi, herşeyi yeniden düzenlemek adına bundan daha iyi bir zaman asla olmadı… Sessizliğin doruk noktasında rahatlama vardır.

  Evrenin yeni bir resmi oluşuyor, büyük bir kozmik dayanışma ve bağlılık resmi. Kozmosun kendisinden son elektrona kadar, tüm evren spiraller içinde spirallerden, manyetik alanların içindeki manyetik alanlardan oluşan bir kompleksten oluşuyor. Yıldızlar birbirleriyle karşılıklı olarak bağlantılıdır, aralarında sürekli olarak parçacık ve gaz alışverişi olur; bütün bunlar bir galaktik bedenin manyetik alan çizgilerinden veya kanallarından akarlar. Bilimadamları galaksinin spiralleşmiş alan çizgilerinin ayrılarak galaksilerarası alanda ayrı ayrı yeralmasını ve en sonunda da başka galaksilere bağlanmasını çok büyük bir ihtimal olarak görüyorlar. Acaba bu enerji filizleri (spiraller) yıldızdan yıldıza, galaksiden galaksiye vb yayın yapıp duran galaksinin sinir sistemi mi? İnsan merak ediyor.

Denise St. Deniz

http://www.souledout.org/cosmology/cossynthreflects/sirius.html

Yayına Hazırlayan: Astroset Araştırma Grubu
Konuyla ilgili diğer yazımız: www.astroset.com/bireysel_gelisim/newage/newage91.htm

Yayın Tarihi:29.Haziran.2012

 

© Astroset 2003-2012