Pırıl pırıl parlayan Sirius Yıldızı, geceleri gökyüzündeki bu
en parlak ışıklı işaret kulesi, tasavvur edilmesi imkansız
ihtişamıyla işaretler vererek çağrısını gönderiyor. Bu
yıldızın, Mısırlılar ve Sümerliler de dahil olmak üzere pekçok
kadim halk tarafından Tanrı ve Tanrıça statüsüne konulması
şaşırtıcı değil. Modern astronomi bu parlak komşumuzun
sırlarını açığa çıkardıkça, ona Yıldız Tanrı ismini vermenin
doğru olduğunun kanıtları da ortaya dökülüyor.
Galaksinin doğası ve özellikle de manyetik alanı hakkında daha
fazla bilgiye sahip oldukça, yıldızlardan gelen enerji
akımlarının belli yönlerde; içine dahil oldukları galaktik
kolda yukarı veya aşağı yönde hareket ettiklerini öğreniyoruz.
Yıldızlar diğerlerine polarize olurlar; ister pozitif ister
negatif, bazıları enerji alır, bazılarıysa enerji gönderir ve
hepsi de manyetik alan hatlarının (çizgilerinin) yolunda
hareket ederler.
Son bulgular, bizlerin Güneş Sistemimizin içinde bulunduğu
bölümde Sirius’tan aşağı yönde olduğumuzu göstermektedir. Eğer
Tanrı yaşam (enerji) ve ışık getirense, Sirius bu tanımlamaya
uymaktadır; çünkü O, son derece yüklü parçacıklardan oluşan
enerjisini, manyetik alan hatlarıyla bütün sistemimize
aktarmaktadır. Bizler gerçekten de Sirius’tan enerji alıyoruz!
Acaba kadim rahipler bunu anladıkları için mi bu yıldıza
“Tanrı” adını verdiler?
Bizim güneşimiz “ışık taşıyan” ve “yaşam getiren” sıfatlarını
açıkça haketmektedir çünkü güneş sisteminde onun güçlendirici
ışınları olmasaydı hiçbir yaşam varolamazdı. Ama görkemli
güneş bile Sirius Yıldız Sistemiyle kıyaslayınca sönük
kalıyor. Sirius Sistemi’nde iki yıldızın varlığından
haberdarız ve muhtemelen bir üçüncü yıldız daha var. En
büyük olan, tüm gökyüzündeki en parlak yıldız olarak bizlerin
gördüğü, Sirius A’dır; bu yıldız, bizim güneşimizden 10 kat
daha fazla parlaktır ve kütle olarak üç Güneşe eşdeğerdir.
Sirius B, bir beyaz cüce yıldızdır ve çıplak gözle görülmez.
Sirius B, bizim güneşimizin toplam kütlesinin hemen tamamını
dünyanın sadece dört kat daha büyüğü kadar katlayabilecek
ölçüde bir kütleye sahiptir.
Beyaz cüce yıldızlar aslında son derece yoğundur, Sirius
B’nin yüzeyi elmastan 300 kat daha serttir ve iç yapısı
elmastan 3000 kat daha fazla bir yoğunluğa sahiptir. Kendi
ekseni etrafında dakikada yaklaşık 23 kere döner ve etrafında
devasa büyüklükte manyetik alanlar üretir. İki yıldız
birbirleri etrafında döner ve düzenli olarak parçacık
alışverişinde bulunur. Büyük yoğunluğu ve manyetik alanı
nedeniyle Sirius B aslan payını almakta, kendisinden daha
büyük olan evsahibi cismi Sirius A’dan gazları ve materyalleri
emmektedir. Belirgin bir biçimde olağanüstü bir yıldız sistemi
olarak Sirius B, inanılmaz miktarlarda bir enerjiyi dışarıya
vermekte ve bizim güneşimizse ona kıyasla cılız ve önemsiz
kalmaktadır.
Sirius’ta, normal fazları sırasında bile, çok büyük miktarda
bir elektriksel enerji üretilir, ve bu da onu uzayın bir küçük
köşesinin en enerji yüklü, pozitif noktası haline getirir. Bu
belki size fazla ilginç gelmiyor olabilir ama bunların olduğu
zamanlar sıradan zamanlar değildir. Her 49.9 yılda bir bu
sistemdeki iki yıldız, Sirius A ve Sirius B, yörüngelerinin
elverdiği kadar yakın birer noktaya gelirler ve aralarında dev
manyetik fırtınalar meydana getirirler. Onlar birbirlerine
yaklaştıkça, gelgit güçleri daha güçlendiği için yıldızların
her ikisi de daha hızlı dönmeye başlar ve en sonunda bir
çarpışma sesi ortaya çıkar, ki aslında bu sırada birbirleriyle
bazı parçalar fırlatıp almaktadırlar. Bir dev elektrik türbin
motoru düşünün, bükülüyor ve dönüyor olsun ve milyarlarca
voltluk elektrik üretiyor olsun. Bu enerji en sonunda serbest
kalır ve manyetik alan hatlarından güneşe akar, güneş de bir
lens gibi onu tüm gezegenlere aktarır.
Peki bu dünyadaki yaşam için neyi ifade eder? Daha önce
1944’te bu meydana geldiğinde insanlık tarihte görülen en
büyük çatışmaya maruz kaldı; İkinci Dünya Savaşı meydana
geldi. Bundan hemen hemen 50 sene sonraysa tekrar gerçekleşti,
Haziran 1993’te.
Tibetli üstat Djwhal Khul, Alice Bailey kitaplarının yazarıdır
ve 20. Yy’ın erken dönemlerinde Sirius Sistemi’nin dünyamıza
etkileri hakkında bilgiler verdi. İkinci Dünya Savaşındaki
dünya krizinden hangi güçlerin sorumlu olduğu kendisine
sorulduğunda, bir numaralı sebebi söyledi; yani “Sirius’taki
manyetik güç fışkırmasını”, ve bunun güneş sistemimizde ve
özellikle de dünyamızda etkilere neden olduğunu anlattı.
Siriusyen enerjilerin insanlık için hem en iyi hem de tıpkı
dünya savaşında da görüldüğü gibi en kötü olanı tetiklediğini
bildirdi. Acaba Mısır’ın ve Sümer’in kadim rahipleri de bu
düşünceyi paylaşıyor mu?
Sirius’un dünyamız için Tanrı gibi bir rol oynaması konusu
yeni bir durum değil. Bir Afrika Kabilesi olan Dogonlar,
binlerce yıl boyunca görünmeyen yıldız Sirius B’ye tapındılar
ve Sirius Sistemi’nden gelen varlıklar tarafından ziyaret
edildiklerini iddia ediyorlar. Dinsel öğretilerinde, yıldızı
“muazzam derecede ağır, görünmez, çok küçük ama buna rağmen
son derece güçlü” olarak kabul ediyorlar. İki yıldızın
yörüngelerine ilişkin anlayışları ise modern astronomik
bulgularla tam olarak kesiştiği gibi, bu tür ölçümleri yapmak
için gereken cihazın icat edilişinden binlerce yıl önce bu
bilgiye sahiplerdi. Görülemeyen bir yıldız olan Sirius B’nin
büyüleyici gücünü farkedebilme yetenekleri gerçekten dikkate
değer. (Bu konuda daha geniş bilgi almak için Robert Temple’ın
Sirius Gizemi isimli kitabından faydalanabilirsiniz).
www.astroset.com/bireysel_gelisim/ezoterizm/sirius.htm
Sirius, kadim Mısırlılarca gökyüzünün en önemli yıldızı olarak
kabul ediliyordu ve astronomik olarak Mısırlıların tüm dini
sistemlerinin temeliydi. Sirius’un gökyüzündeki hareketleri
Mısır takvimini belirliyordu. Sirius’un helyak yükselişi
(Sirius’un güneşin ışıkları tarafından 70 gün boyunca
gizlenmesinin ardından tekrar görünür hale gelmesi) Mısır
yılının başlangıcını belirler ve aşağı yukarı olarak Nil’in
taşma zamanıyla da çakışır. Bunlar şenlik ve kutlamalarla altı
çizilen temel olaylardır.
Gılgamış
Destanı
Mısırlılardan daha önceye dayanan Sümer Uygarlığına ait bir
destan olan Gılgamış Destanı’nda kahraman karşı konulmaz bir
şekilde bir “ağır yıldız”a çekilir; yıldız o kadar ağırdır ki
ne kadar çaba gösterilse de yerinden kaldırmak mümkün
değildir. Bu yıldız gökyüzünden ona gelir ve etkili bir öze
sahip olarak tanımlanır, bu yıldız Göklerin Tanrısı’dır.
Gılgamış’ın, büyük gemisi Argo’da yoldaşları olan 50 kürekçisi
vardır, (Argo takımyıldızı Canis Major’un sınırındadır, Sirius
da buradadır). Bu unsurlar Sirius B’nin hemen hemen tam bir
tanımını içermektedir: Olağanüstü ağırlıkta, yerçekimi
açısından güçlü, konsantre edilmiş süper yoğun bir maddeden
(öz olarak) oluşan bir yıldız ve onunla bağlantılı bir 50
sayısı (yıldızın yörüngesel periyodunu tanımlıyor).
Dünyasal Değişimler
Güneş sistemmiz normalden daha fazla elektriksel enerji alırsa
ne olur? Diyelim ki Dünya dönen bir topaç ve bu topaçın
üzerinden bir elektrik akımı ya da rüzgar üzerinden boylu
boyunca geçerse ne olur? Doğal olarak hızlanır. Modern bilim
dünyanın dönüş hızının 3.5 milyon yıl önce kayalarda 19 saatte
değiştiğini, yani yüksek bir hızda döndüğünü doğrulamaktadır.
Bu, alarm anlamına gelecek kadar yüksek bir hız. Peki bundan
daha hızlı dönen bir küreye ne olur? Kutuplar düzleşmeye
(yassılmaya) başlarken orta kısım, yani ekvator şişmeye
başlar.
Bu da denizleri baskılayarak su altındaki kara kütlelerinin
deniz seviyesine yükselmesine neden olur.
Dönme aynı zamanda dünya ekseninin güçlü bir şekilde
titreyerek dünyanın bazen bir tarafa yatmasına neden olur.
Bilimadamları bunun en az 9 kez olduğu bir zamanda dünyanın 51
derece eğildiğini söylüyorlar (şu anki eksen eğikliğimiz 23
derece). Bu olduğunda, ekvatordaki kara kütlesi şu anda kuzey
kutbunun olduğu yere geliyor ve bu da Alaska’da neden Amerikan
timsahı fosillerinin bulunduğunu açıklıyor. Dünyanın
hızlandığı her sefer, ayın ilave bir jeofiziksel yükselmeye
neden olarak çekme yaratması nedeniyle yeniden yavaşlamak
zorunda kalır.
Djwhal Khul ayrıca Dünya’nın ekseninin doğuya eğilimindeki
belirli temel değişimlere dikkati çekiyor… Yükselme,
karışıklık ve tufan her zaman için, dünya ekseninde böyle
büyük değişimlerden önce meydana gelir. Kuhl aynı zamanda
gezegenin inisiyasyon içinde olduğunu, büyük eksen değişiminin
de bunu vurguladığını ve tam olarak kendini yeniden
kutuplaştırdığını ortaya koymaktadır. Milenyumun son on
yılında depremlerin ve volkanik aktivitelerin arttığına
ilişkin öngörüsü bugünkü dünya sismologları tarafından da
onaylanmaktadır.
Sismik aktivite, son üç ya da dört yılda ani bir yükseliş
gösterdi. Kaliforniyalı bilimadamları, “şu an belirli
alanlarda daha önce hiç kaydedilmediği kadar daha fazla
depremin görüldüğünü (örneğin L.A. gibi) belirtmektedir”.
Pekçok volkanik patlama bu zaman periyodunda meydana geldi,
önce Aziz Helen Dağı 1988’de patlamasının ardından savaş
çıktı, Fuji Dağı’nda patlama ve Penatubo’nun katılımı da buna
dahildi.
Kurtuluş
Sirius aynı zamanda da kurtuluşla da ilişkilendirilmektedir.
Aslında, kadim öğretilere göre, özgürlük kavramının kendisi
insan şuurunda bu yıldız sisteminin etkisi nedeniyle
yeralmaktadır. İlginç bir şekilde, her yıl güneşimiz Sirius’la
14 derecelik açıyla yengeç burcunda birleşmektedir ve bu
kavuşum tarihi 4 Temmuz olan Amerika’nın kurtuluş gününe çok
yakındır. Bastil Günü, Fransız Kurtuluş gününe eşdeğer bir
tarihtir ve 14 Temmuzdadır. Kanada ise İngiltere’den kurtuluş
tarihini 1 Ağustosta kutlar, o güne Egemenlik Günü adını
verirler. Venezuela’nın Bağımsızlık Günü 5 Ağustos olarak
görülür, Arjantin’inki ise 9 Ağustosta kutlanır. Irak’ın
Özgürlük Günü ise yeni Koalisyon Devleti kontrolü ele
geçirdiğinde 28 Haziran 2004’te, ilan edildiğinden iki gün
önce meydana gelmiştir.
1993-1994’te, Sirius A ve Sirius B’nin “büyük kavuşum”u
gerçekleşti ve bu da dünyamızda bir özgürlük dalgasının silip
geçerek Avrupa’da komünist rejimin yıkılmasıyla ve Rus
halkının sert çizgili komünist partiden kurtulmasıyla
sonuçlandı. Soğuk Savaşın bitmesiyle Berlin Duvarı yıkıldı… bu
olaylar Sirius üzerindeki manyetik yoğunluğun son haddine
gelmesiyle eşzamanlı olarak ortaya çıktı. Bir bağlantı var mı?
Belki de.
Dünyamızdaki koşullar yukarıda tanımlandığı kadar ani
gelişmeyebilir, yine de, bazı temel düzenlemeler olacak gibi.
Atmosferimizden içeri giren partiküller bombardımana
tuttuğunda her yerde renkli ve hareket eden ışıklar
görülebilir. Jeomanyetik alanımızdan çok fazla ilave elektrik
akımı geçebilir ve bu akım herhangi bir şeyle temas ettiği
anda bu büyük elektrik şoklarıyla sonuçlanabilir. Tıbbi
araştırmalar, güneşteki güneş parlaması aktivitesi sırasında
artan duygusal ve mantal dengesizlikler tespit etmişlerdir.
(Bkz. Robert Becker’in Cross Currents
isimli eseri)
Bu durumda, güneş de dönüş hızını artırmaya eğilim
göstereceğinden, güneşin manyetik alanı da genişleyecek ve bu
da devamında geniş güneş parlamaları yaratacak ve bu da dünya
hava durumu düzenini ve muhtemelen Dünyadaki tüm yaşam
fazlarını etkileyecektir. Artık eskiden olduğu gibi
*Van Allen
Kuşağının korumasına sahip değiliz
(*Dünyanın manyetik
alanının bir bölümü).
Tarihte ilk kez, Sirius Enerjilerini bu kuşağın yön
değiştirici (koruyucu) mekanizması olmadan alacağız.
Gelecek bizim için neyi barındırıyor olursa olsun, büyük bir
değişimin dünyamız ve uygarlığımız için yakın olduğunu söyleme
cüretini göstermekte bir sakınca görmüyorum. Sessizlik ve
güvenlik arayanların bunları bulma konusunda zorluk
çekecekleri bir zaman geliyor; en azından dışsal olarak. Dengeli
ve tutarlı kalabilme konusunda başarısız olmamak için içinize
bakın. Ruhla, yüksek benlikle kendimizi, herşeyi yeniden
düzenlemek adına bundan daha iyi bir zaman asla olmadı…
Sessizliğin doruk noktasında rahatlama vardır.
Evrenin yeni bir resmi oluşuyor, büyük bir kozmik dayanışma ve
bağlılık resmi. Kozmosun kendisinden son elektrona kadar, tüm
evren spiraller içinde spirallerden, manyetik alanların
içindeki manyetik alanlardan oluşan bir kompleksten oluşuyor.
Yıldızlar birbirleriyle karşılıklı olarak bağlantılıdır,
aralarında sürekli olarak parçacık ve gaz alışverişi olur;
bütün bunlar bir galaktik bedenin manyetik alan çizgilerinden
veya kanallarından akarlar. Bilimadamları galaksinin
spiralleşmiş alan çizgilerinin ayrılarak galaksilerarası
alanda ayrı ayrı yeralmasını ve en sonunda da başka
galaksilere bağlanmasını çok büyük bir ihtimal olarak
görüyorlar. Acaba bu enerji filizleri (spiraller) yıldızdan
yıldıza, galaksiden galaksiye vb yayın yapıp duran galaksinin
sinir sistemi mi? İnsan merak ediyor.
Denise St. Deniz
|