Zamanın bizim
bildiğimizin dışında aktığı sihirli bir dağın ardında sihirli
bir ev vardı. Bu sihirli eve herkes alınmazdı. Alınacaklar
listesini sadece bu evin sahibi hazırlar ve sihirli evde
sadece özgürlük yolcuları ağırlanırdı… Ben
valizimi hazırlayayım da bir özgürlük yolculuğuna çıkayım
sonra da sihirli dağın ardındaki evde
özgürlüğüme ulaşayım demenizin yeterli olmadığı bir
evdi o…
Öncelikle
içinde bulunduğunuz dünyanın bir hayal dünyası olduğunu
ve yaşamın günlük
aldatmacalarından sıkıldığınızı artık onların sizi
oyalayamadığını, kandıramadığını fark etmeniz gerekiyordu… Sonra yüreğinizin
derinliklerinde evrene yeni bir pencereden bakmak
dileğinizin güçlü olması
gerekiyordu. Dağların ardında ne olduğunu öğrenme
ihtiyacının da… Hem de öyle az buz
değil insanı yollara düşürecek kadar güçlü olması…
Değişme ve değiştirme gücünüz de
olmalıydı yani bildiğiniz alıştığınız sahillerden ayrılma yeni
sulara açılma gücüydü bu. Açık denizlerde martılarla baş başa
ve tek başına durabilme cesaretiydi aynı zamanda.
Ancak bütün bunlardan daha
da önemlisi ev
sahibinin sizi seçmesi gerekiyordu, tüm bu özelliklere sahip
olup ta seçilemeyen yada bu özellikleri taşımamasına rağmen
seçilenlerde yok değildi bu eve..
Eve girmekle iş bitmiyordu
tabii sonsuz odası olan bu sihirli evin bir ayrı özelliği daha
vardı ve siz bu gerçeği yeni öğreniyordunuz.
” Her şey sizin bakış açınıza
göre
durmadan değişiyordu.”
Camdan bir bakıyordunuz sonsuz bir
deniz az sonra yeniden bakıyordunuz, sizi oradan alıp
götürecek bir sandal… Ya da yorulduğunuzu düşünüyorsanız
dinlenecek bir iskemle…
Daha
önce dış dünyada yaşarken hiç bilmediğiniz, hiç dikkat
etmediğiniz farklı gerçekler bu evde sürekli
yaşanıyordu. Sihirli evin
misafirleri önce bu algı değişikliğinden ve yeni karşılarına
çıkan gerçeklikten çok rahatsız olurlardı. Aralarında
sık sık toplanır bu durumla nasıl
baş edeceklerini konuşup çözüm ararlardı…
Ama sonra tek çözümün insanın düşünce gücünde olduğunu anlar ve
rahat ederlerdi. Bu gerçek sihirli evde yaşamalarını
kolaylaştırırdı. Misafir öncelikle,
her insanın kendi yaşam tablosunu elleriyle çizen bir ressam
olduğunu anlardı. Eğer çok isterse tablosundan okyanus
sularını taşırabileceğini öğrenir önce bundan korkar, ölümcül
bir kaygıya kapılır sonra da yavaş yavaş
bu yeni gerçekliği sevmeye
başlardı.
Bir
ağacın yeryüzünün taa merkezine
inen kökleri gibi hissederdi kendini. Bir ağaç gibi kökü
yerde, dallar gibi de başı göklerde olmanın
gerçek anlamı sihirli evde
anlaşılırdı…
Tabii doğrusunu söylemek
gerekirse sihirli evde her şey öyle
kolay değildi. Tüm gerçek diye bildiğiniz şeylerin
avuçlarınızın arazından eriyip gittiğini görmek öyle herkesin
dayanacağı bir şey değildi ama insanlar yine de sihirli dağın
ardındaki sihirli
eve kabul edilen insanlara
gıptayla bakarlar bazen onların yerinde olmak isterler bazen
de çekinirlerdi. Oysa
sihirli evin misafiri kendini
bekleyen tehlikeleri iyi bilirdi. Bu sonsuz gibi gözüken
odalarda kaybolmak onun en büyük korkusuydu.
Sihirli ev sakinlerine evin
içinde kaybolmasınlar ve özgürlük kapısını açsınlar diye evin
sahibinin koyduğu işaretler vardı. Ancak ev o kadar geniş ve
odalarda o kadar fazlaydı ki zaman içinde bu işaretleri bile
kaybetmek olasıydı. Yaşamı yeniden kucaklamak ve sevinçle
özgürlüğe, gitmenin tek şartı vardı. Evin içindeki sayısız
odada fazla oyalanmadan gerçek özgürlük kapısını bulmak.
Misafir sonunda bunu öğrendiğinde misafir olmaktan çıkıyor,
özgürlük yolcusuna dönüşüyordu.
Bunu
sağlamanın tek yolu ise; öğrenme isteğinin hiç yok olmaması ve
bilgiyi seçtiğinin bilincinde olmaktı.
Bu nedenle sihirli evde arkadaşlık bağları çok güçlüydü,
arzusu sönmekte olanlar için, en yakın arkadaşları
hemen toplanır, enerjilerini bir
araya getirir ve onun arzusunu tazelerler, yürümekte oldukları
yolu birbirlerine hatırlatırlardı.
İşte bulutların ardındaki
sihirli evde bunlar yaşanıyor ve aslında hepimiz bu sihirli
evi ziyaret edeceğimiz günü bekliyoruz.
Sihirli evin çıkış kapısı da var elbette ve bu kapıdan
çıkışımızın, özgürlüğümüze ulaşmamız anlamına geleceğini
biliyoruz... |