Metafizik / New Age

WWW.ASTROSET.COM

 

GERÇEK ZANNETTİĞİMİZ

  Bazen yaşamın içinde çok karışıkmış gibi görünen olaylar vardır. Ama aslında onu karışık yapan, içinden çıkılmazmış gibi yapan kendimizden başkası değildir. Düşüncelerimiz, endişelerimiz, korkularımız olaya eklendiği zaman karışıklık başlar. Çünkü onlar karışınca bazen doğru bildiklerimizi bile yapamaz hale geliriz. 
  Aslında cevabı biliyor olmamıza rağmen, duygularımıza yenik düşeriz. İçimizin gerçek sesi yerine, duygusal yanımızı ön plana çıkararak hareket ederiz. Oysaki o duygu girdapları, zaten çoğu zaman karışıklığı yaratan şeyin ta kendisidir. Belki de, onları kenarda tutarak karışık diye nitelendirdiğiniz herhangi bir olaya baktığınızda meselenin çok basit, çözümün ise çok kolay olduğunu görebiliriz. Korku ve endişelerimizden uzaklaştığımızda, o çözümü uygular hale gelebiliriz.

  Aşırı duygusallıkta bir çeşit zafiyettir aslında. Çünkü bizi bizden, gücümüzü içimizden, mantığımızı aklımızdan alır. Tamamen onun kontrolü altında hareket etmeye başlarız. O esaret altında gerçekten yapmamız gerekenleri yapmakta zorlanır ve gecikiriz. Ve biz geciktikçe de işler olduğundan daha karışık görünmeye başlar.
  Oysa evren bizlere çözemeyeceğimiz problemler vermez. Sonuçlara götürmeyen nedenlerle karşılaştırmaz. Her şeyin bir nedeni, her nedenin bir sonucu, her sonucunda birbiriyle ilişkisi vardır. Bir hareket, diğer bir hareketten etkilenerek meydana gelir ve o da yeni bir hareketi oluşturur. Çünkü her şey birbiri için vardır ve birbirine hizmet eder. Bu evrenin en yüksek vazifesidir.
  Karşımıza gelen zor olayların çoğu zaman zor oluyor olmasının sebebi, bu neden-sonuç ilişkisinden bağımsız düşünüyor olmamızdır. Hangi olayın, hangi olayı tetiklemesi sonucu bugün içinde bulunduğumuz duruma gelmişizdir? Bunu hiç sorgulamayız...! Sadece esareti altında olduğumuz duygularımızla; üzülerek, öfkelenerek, kontrolümüzü kaybederek hareket ederiz.
  Kendimizi o duygusal zafiyetten arındırdığımız anda, önümüzde bekleyen problemin hemen yanı başında çözümünün de durduğunu görebiliriz. Aslında o hep orada duruyor,sadece biz onu görmeyi seçiyor ya da seçmiyoruzdur.
  Tamamıyla duyguların kontrolü altında hareket etmek, bizi güçsüzleştirmekten ve gerçekleştirmek istediğimiz şeyleri geciktirmekten başka bir işe yaramayacaktır. Çünkü o duygu girdabına kapılarak, onlara tutunup hareket etmeye çalıştıkça; karmaşık diye nitelediğimiz olaylar daha da karmaşık, daha da içinden çıkılmaz hale gelecektir.  

  “ Varlığın içsel donanımını keşfedebilmesi, evrenle olan gerçek bağını görebilmesi için pek çok tekamül evresinden geçmesi gerekmektedir. Oldukça kaba, kalın ve yoğun bir enerji alanı olan madde enerjisinden sıyrılarak, giderek incelip hafiflemek ancak bu süreçlerin sonunda gerçekleşebilir. Bu kaba madde enerjisinin tesiri altındayken, varlığın kendi varoluş maksadının bilgisine vakıf olması pek olasılık dahilinde değildir. Yaşamakta olduklarının gerçek amaçlarını ve nedenlerini çözebilmesi çok kolay değildir. Çünkü içinde bulunmakta olduğu yoğun ve baskın alan, onun evrenle olan ilişkisini sınırlandırıp, kısıtlamaktadır. Böylece o alanın gerçekliklerini gerçek, bilgisini bilgi, gereklerini gereklilik gibi görmesine neden olmaktadır.
  Ancak bu tekamül evrelerinin ardından başlayan süptilleşme sürecinde, bu kaba ve yoğun alanın zaman içinde sırasıyla terk edilmesinden sonra, varlık nihayet evrenle olan gerçek ilişkisini fark etmeye başlar. Ve yavaş yavaş ‘asıl olanın’ gerçek bilgisine doğru bir yolculuğa çıkar. Orada keşfedecekleri daha çok, kendisinin asıl kaynakları, varoluşunun maksadı, evrenin gerçek nicelik ve nitelikleri gibi şeyler olacaktır. Bir önceki tekamül evresinde, terk etmiş olduğu yoğun madde alanlarının esareti olmadan, bu defa yeniden kendini var etme imkanına ve deneyimine sahip olacaktır.
  Ve gelmiş olduğu bu yeni şuur hali ile üzerindeki o sınırlı ve kısıtlı alanlardan kurtulmak suretiyle; evrendeki nice geniş deneyimlere, yepyeni bilgilere, başka başka gerçekliklerin imkanlarına doğru açılma olanağı bulacaktır.”
 

              Her son yeni bir başlangıçtır
  Yeni çağ
hafiflemek demektir. Üzerimizdeki tortulardan kurtulmak, asıl varlığımıza daha da yaklaşmak, nihayet evrenin dilini anlamaya başlamak demektir. Yani gözlerimizin, suretini değil aslını görmesi demektir.

  Gerçek sandığımız şeylerin ne kadarı gerçekten gerçek? Değerli dediğimiz şeylerin ne kadarı gerçekten o değere sahip? Değerliye yüklediğimiz anlamlar, çoğunlukla maddeden, şan şöhretten geçiyor. Zengin olmak, ünlü olmak, en güzel olmak yaşamın gayesi, hedefi haline geliyor. Maddeye sahip olduğunuz oranda güç sahibi, otorite sahibi hatta saygınlık sahibi oluyorsunuz. O kadar ki, o maddeyi hangi yollarla ele geçirmiş olduğunuzun bile bir önemi kalmıyor. Alın teriyle kazanılmış gerçek hak mıdır, değil midir kimsenin gözü görmüyor.
  Bu maddenin gücüdür. Kapılan içinde uzunca bir yoldur. Çık çıkabilirsen içinden, uğraş dur. Çünkü maddeye sahip oldukça üzerimize, gözlerimize bir kat daha perde iner, kabuklarımız birer kat daha kalınlaşır.

  Eskiden erenler, ermeye dağlara çıkar kendilerini ararlardı. Her şeyden arınıp, kendi özlerine, Tanrı’larına bir kat daha yaklaşmak için türlü sıkıntılara katlanırlardı. Onları gören halk da, saygıyla onları izler, sözlerine itimat ederlerdi.
  Şimdilerde bilginin, bilgeliğin bile kısadan bir yolu, bir fiyatı var. En çabuktan nasıl ererim formülleri, eh formüle göre de bedelleri var elbette. Kendini Tanrı yoluna adamış Yunus’ların ise sadece adı var, o da duymak isteyene. 
  Ne zor iştir kendinden geçip de, gerçeğe doğru yürümek. O kabukları bir bir aşıp da, içerdekine varmak.
Eski doğu öğretilerinde, her bir değere varabilmek için yıllar, onun karşılığı da ömürler verilirdi. Ne bir acele, ne de bir telaş içinde olmadan ince ince işlenirdi bilgiler. Ta ki, en derinlere nüfuz edene kadar.
  Şimdiyse, birkaç ay içinde belli başlı kurslara gidip, birkaç kitap okuyarak her şeye sahip olmak mümkün. Zahmetsiz ve kolay yoldan, sadece bedelini ödeyip tüm zamanların sırlarına ulaşmak mümkün. Tüm bunlar bir sonun başlangıcı aslında. Yozlaşan değerler, kaybolan nizamlar, yitirilen manevi ilkeler başka neyin habercileri olabilir ki?  

  Sonun yaklaştığını değil, bizzat onun içinde bulunduğumuzun ifadesinden başka bir şey değil bu göstergeler. Ancak her son yeni bir başlangıç demektir. Ve bu da eski ve dejenere olmuş bir çağın kapandığını, yepyeni bir çağın başlayacağını işaret ediyor. Gözlerimizin suretini değil, aslını göreceği yepyeni bir çağ...

 
 

© Astroset 2004-2010