Son günlerde ülke
çapında yaşanan olaylar, hisseden ve ülkesini seven her insana
‘Bir Başkadır Benim Memleketim’
dedirtecek şekilde gelişiyor ve insan bu büyük ulusun,
‘Çılgın Türkler’ adlı romanda da çok net
bir şekilde anlatıldığı gibi Kurtuluş Savaşı ruhunun nasıl
ortaya çıktığını gayet iyi kavrayabiliyor, hatta bu ruh
ölmediği için de sevinç duyuyor…
Anadolu'nun ve binlerce yıldır Anadolu’da ikamet eden özgün
nitelikli, gizemli Türk insanının öyle verimli
hasletleri var ki… Tarihimiz ruhsal açıdan çok gelişmiş
bu tip örneklerle dolu. Merhamet,
hoşgörü, misafirperverlik, insan sevgisi, insanla hemen
kaynaşmak gibi ruhsal dünyaya dönük, hümanist yönlerimiz;
Anadolu topraklarının bölünmez bütünlüğü söz konusu olunca
da hemen devreye giriyor ve DNA kayıtlarımızdaki bilgileri yeniden hatırlatırcasına
küçük bir kurtuluş savaşı örneğine dönüşüveriyor. Sadece biraz kıvılcım, sevgi ve adalet dolu
yüreklerdeki tüm ateşi bir anda yakıveriyor… Binlerce,
milyonlarca insan, bir bayrak altında tek bir yürek gibi
çarparak, insana “Bir Başkadır Benim
Memleketim” dedirtiyorsa, bunun ardında Anadolu
Medeniyetleri’ne binlerce yıldır layıkıyle beşiklik etme
özelliğini ve bu zengin mozaikli kültür harmonisine ait
Anadolu gerçeğini de
göz ardı etmemek gerek…
Türk insanının en belirgin taşıdığı özellik, duyular dışı
algılamayla ilgili kodlarına ait özellikleridir ama bu özgün
hasletler pek halka mal olmamıştır o yüzden de bilinmez. Ancak
ezoterik araştırmacıların dikkatinin çekildiği bir konu olarak
gizli kalmıştır. Bu psişik özellikli kodlar mükemmel bir
şekilde hiçbir bozulmaya ve eksilmeye yer bırakmadan göçlerle
Anadolu topraklarına yeniden getirilmiş. Demek ki, Anadolu
halkının tarihsel süreç içinde kalıtımsal olarak içinde
taşıdığı en büyük nitelik psişik nitelik. Bu toprakların
insanları gerçekten de psişik varlıklar hatta onlara psişik
dönüştürücüler de diyebiliriz.
Orta Asya’dan gelen Şamanik kökenli bir bilgi akışının
izlerini bu nedenle çok rahat taşıyor ve aktarıyorlar… Başka
bir ifadeyle, Anadolu insanları asıl iç yüzleri ruhsal dünyaya
dönük yaşarlar. Bizim iç yüzümüz sürekli şekilde ruhsal
dünyaya dönüktür. Çünkü doğamızda, taşıdığımız DNA’larımızda
bu yönümüz gelişmiştir. Bu DNA kayıtları bize anavatanımız
Mu’dan, Uygur akımından intikal eden bir vazife mirasını da
soyut bir etki olarak taşır. Bu toplumun vazifesi, Mu’da ve
Atlantis’te olan kadim bilginin, kendisinden sonraki büyük
insanlık ailesine bilgi intikali olarak geçişini sağlamaktır.
Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli gibi üstün ruhsal
niteliklere haiz kişilerin bu topraklarda doğması ve evrensel
bilgilerini yine bu topraklarda yeşertebilmeleri de bu
nedenlerden ötürü tesadüf değildir. Merhamet, hoşgörü,
sevebilme gücü ve sezme yeteneğinin gücü de aynı nedenlere
bağlıdır.
Göç yollarıyla Dünya’nın hemen hemen her yöresinden Anadolu’ya
göçüp gelmiş atalarımızın bizlere aktarmış oldukları genetik
kodun niteliği soyut bir nitelik; o nedenle de sözcüklerle ve
tanımlamalarla ne kadar anlatılabilir ki? Belki sadece
hissedilebilir ve yaşanabilir.. Buna
en iyi örnek son günlerde yaşanan bir anda tek vücut olabilme,
inanılmaz bir kenetlenme yaşayabilme özelliğidir.
Bakmayın
siz İstanbul’un bir alışveriş merkezi olarak dünya’yı
şaşırtmasına ve çılgın bir alışveriş tutkusu içinde kavruluyor
görüntümüze… Yabancı ülkelere benzemek arzusunun, yıllardır her şeyi
dışarıdan almak zorunda olmak gibi basit bir kompleksin
tatminidir yaşanan. Öyle derin manevi hasletlere sahip bir
ulusun çocuklarıyız ki biz; bugün de yarın da birleştiricilik,
birlik ve beraberliği tesis konusunda diğer ulusları
şaşırtacak çok şey yapacağız. Gazetelerin yazdığı
‘Dünyayı Şaşırtan Diyalog Yemeği'
bile gelecekte yapacağımız öncü
birleştirici faaliyetler yanında hafif kalır. Yeter ki
bizlerde birey olarak bu yönümüzü uyandırma gayreti içinde
olalım, hep şoklarla uyanmak zorunda kalmayalım…
Ülkemiz için 2008 yılı astrolojik açıdan tarihe geçecek bir dönemeç yılı olarak
belirgin özellikler taşıyor. Türkiye’nin burcu Akrep yükseleni
de Yengeç. Yükselen burç (Birinci
Ev) halkın genel durumunu, halkın özelliklerini temsil eder ve
bir bütün olarak milleti tanımlar. Doğum haritasındaki Yengeç
konumu ülkemizin hepimizin bildiği gibi bir kurtuluş savaşı ve
travmalar altında kurulduğunu, toplum şuurunu, mücadeleyi-savunmayı
ve koruyucu muhafazakar yönleri temsil ediyor.
Şimdilerde Doğu ve Batı arasında yeni bir sentez ve konum
almak zorunda olduğumuz özel bir dönemden geçmekteyiz. Bazı
gazete yazarlarının ikinci Cumhuriyet adını verdikleri bu
döneme astrolojik açıdan bakacak olursak bu tanımın aynı
benzer şartların vuku bulması açısından bir gerçeklik
taşıdığını, hem içeride hem dışarıda değişecek pekçok şeyin
olduğunu söyleyebiliriz.
Ülkemiz
yeni döneme şimdilerde başladı bile... Değişim ve reform
uygulamaları 2008 yıllında da devam edecek.
İçinde bulunduğumuz günler,
kararlı davranmanın, realist olmanın ve detayların önem taşıdığı günler…
Başak burcuna giren Satürn sert ve disipline edici etkisi ile
bizi ülke olarak kararlar almaya zorlamakta. Eylül'den
itibaren bu etkileri somut olarak yaşamaktayız.
Bu kararlar Türkiye’nin Doğu ve Batı
arasındaki dengesini de değiştirecek hatta bize bağlı olarak
olumlu veya olumsuz yönde yenilenecek tarzda olabilir. Bu
nedenle akılcı, mantıklı ama bir o kadar da çözüme yönelik
kararlar almamız gerekecek. Bu açıdan verilecek
kararların ülkemizin geleceği açısından çok hayati olduğunu
söylemek sanırız fazla abartı olmayacaktır.
Ülkemizin özel konumu coğrafi ve politik açıdan olduğu kadar
ruhsal açıdan da bir köprü
görevi görme niteliği taşıyor ve şimdi bu köprü konumunun
yeniden tanımlanması ve yeni vizyonlar şeklinde ortaya
konması da gerekiyor. Bu nedenle riskler de çok yüksek ve bizler
Kelebek Etkisi’nin ne anlama geldiğini bilenler olarak,
üzerimize düşen toplumsal bilinç uyanıklığının farkındayız
değil mi? Bir tek kişi ne yapabilir ki? Dememeniz için aşağıda
satırları yeniden okumakta yarar var:
”Sizin buradaki
gelişiminizin bir yansıması hangi sahillere hangi dalgaları
götürür hiç bilinmez, kelebek etkisi diye anlatılmak istenen
şey de budur. Evrenin küçük bir köşesinde küçücük bir
kelebeğin kanat çırpması, evrenin bambaşka bir köşesinde çok
büyük dalgalarla bambaşka bir olaya neden olabilir. Süre gelen
halkaları izlerseniz, o olayın da nasıl geliştiğini bulma
şansınız olabilir. Bu da sebep-sonuç yasasıdır. Küçücük bir
hareket, küçücük bir ivme birbirine bağlı halkalar nedeniyle
çok bambaşka bir olaya dönüşebilir. O yüzden sizin buradaki
gelişiminiz ve ortak şuur alanına ilkeler ve prensipleri
korumak doğrultusunda yaptığınız yayınlar, hiç tanımadığınız
gezegenin bambaşka bir ucundaki bir varlığa çok faydalı
etkilerde bulunabilir ve onun gelişimine katkıda bulunabilir.”
|