Çoğu
insan özgürlüğü yanlış anlıyor, hatta bazen onu doğru olarak
anlayan kimseyle henüz karşılaşmadığımı düşünüyorum. Tüm evren
Mutlak Yasalar’dan ibarettir.
Özgürlük eylemlere ancak yasalar kapsamında olduğu sürece
serbestlik sağlar.
Gerileyen, gelişmemiş olan, dar zihinli ancak sayıca daha
fazla olanlar için özgürlük düşüncesi, yasalardan kaçmak
demektir ki bu elbette imkansızdır. Tüm dünyevi
zenginliklerden daha değerli olanı özgürlüktür; acı çekerken
kendini sıkmaktan ve kilise kurallarının darlığından
özgürleşmek; davranışlarda özgürleşmek, kılık kıyafette,
eşyada özgürleşmek; yerli modaların dayatmalarından ve
saçmalıklarından özgürleşmek, siyasi partilerin
gösterilerinden ve siyaset kurallarından tamamen özgürleşmek
ve hepsinden iyisi, hemen her birimizin özgürlük kavgası yapıp
durduğumuz halde esiri olduğumuz kusurlu alışkanlıkların,
nefsin zorba egemenliğinden tamamen özgürleşmektir.
Böyle
bir serbestlik anlayışıyla gerçek demokrasiye, onun
yüksekliğine ulaşabilir miyiz? Bizler doğumdan ölüme kadar,
her hareketi ve zamanın her dakikasını kapsayan karşı konulmaz
yasalara tabi olduğumuz halde bir paradoksun eseri olarak
bundan kaçıp özgür iradeye sığınmaya çalışırız. Oysa
tuhaf da görünse bizler özgürlüğe sadece yasaların bilgisiyle
ve onlara üstü örtülü bir boyun eğişle erişebiliriz. İnsan
iradesinin, insanın özgür ruhunun önemi sözlere sığmayacak
kadar büyüktür. Ancak yasaları anlayarak ve onlara uyarak
gerçek özgürlüğe ulaşılabilir. Çünkü, Özgürlük Yasası en
mutlak ve yüksek olandır.
Sığ anlayışlarda
özgürlük; kendini tüm yasalardan, tüm kısıtlardan muaf tutmak
olarak görülmektedir. Bilge olanlar ise tam tersine bunda
yasaların yasasını görmektedir, yani şuurlu iradenin veya
insanın bir parçasının; tüm zamanlar boyunca varolmuş, tarihte
yer etmiş, ölümsüzlüğün ispatı olan, tüm nesnel dünyaya ahlaki
bir amaç ve insanlığa saygınlığını veren; evrensel, ebedi, ve
şuursuz olanla birleşmesini görmektedirler.
|