Bizler düşüncelerimizi, dolayısıyla yaşamımızıda yönlendirip
duran bir tesirler (etkiler) ağının içinde yaşıyoruz. Bu
etkiler pozitif ya da negatif oluşlarına ve kaynaklarına göre
farklılıklar gösterirler. Etkilerin ya da diğer adıyla
tesirlerin kaynaklarını temel olarak ikiye ayırabiliriz; “yatay”
tesirler ve “dikey”
tesirler. Yaşanan her olayın ve
üretilen her düşüncenin neden olduğu bir enerji yayılımı
vardır ki; bu yayılım değdiği her kişi üzerinde çeşitli
etkilere neden olur. Bu etkileri “yatay
tesirler” olarak adlandırabiliriz. Aslında bu sözettiğimiz
yayılımın etkilerini günlük yaşamda pek çok kez deneyimler ama
üzerinde fazla durmadığımız için genelde unutur gideriz.
Örneğin kendimizi çok mutlu hissettiğimiz bir an yanımızdaki
arkadaşımız aniden şöyle der, “Tanrım, kendimi çok mutlu
hissediyorum!”. Ya da tam tersine mutsuz olduğumuzda da bunun
etrafımızdakileri etkilediğine şahit olmuşuzdur. Bazı insanlar
bizimle etkileşime girdiğinde (ki bu sadece yanımızdan geçip
gitmesinden ibaret bile olabilir) bizde “cesaret” veya
“yapabilirim!” hissi uyandırıp ufkumuzu genişletirken diğer
bazıları da bizde “değersizim”, “ben yapamam” veya “güzel
değilim” gibi hisler uyandırabilir. Birilerinin bize bunları
hissettirmesi için yüksek sesle söylemesine gerek yoktur,
düşünce alanında bunların yerinin olması yeter. Tek tek
insanların yaydıkları tesirler olduğu gibi, birbirine benzer
alanlara sahip kişilerin bir araya geldiklerinde
oluşturdukları tesir alanları da vardır ki bunlar tek tek
bireylerin oluşturduğuna göre çok daha güçlü tesir yani etki
alanlarıdır. Ayrıca, negatif enerjilerin bir araya gelmesinden
oluşan negatif tesir alanları olduğu gibi pozitif enerjilerin
bir araya gelmesiyle oluşan pozitif tesir alanları da vardır.
Örneğin bir yerde grup şifası yapılıyorsa, orada bu konuda
yetenek ve yetki sahibi kişilerin oluşturduğu bir pozitif alan
vardır. Çünkü burada ortak niyet “iyileştirmektir” ki bu da
“pozitife, aydınlanmaya ve aydınlatmaya” hizmet etme niyeti
demektir.
Bizler bu alanların içinde
bulunmaya birçok zaman mecbur olabiliriz; örneğin çalışmak
zorundayızdır ve kalabalık işyerlerinin alanları birçok zaman
pozitif değildir. Bizler evimizde ya da huzurlu bir ortamda
kendimizi ne kadar olumlu hissetsek de bu alanların içine
girdiğimizde bütün o olumlu düşüncelerimiz negatif yönde
değişme eğilimine girebilir. Çünkü o ortama adım attığımızda
görünmeyen bir ağın etkileşim ortamına da adım atmış oluyoruz.
Peki zamanımızın çok önemli bir bölümünü geçirdiğimiz bu alan
içinde kendimizi korumanın bir yolu yok mudur?
Bunun cevabı evettir. Kendi
alanımızı koruyabilir, hatta bu çabayı gösterdiğimizde
çevremizdeki negatifliği de dönüştürmede etkin olabiliriz. Ama bu, öncelikle bu tür ortamlarda bize dışarıdan gelen
tesirleri (etkileri) fark etmeyi ve bunlardan korunmak için de
ısrarlı bir çalışma sürdürmeyi, sözkonusu tesir akışlarına
karşı “uyanık” olmayı gerektirir. Örnek vermek gerekirse,
içine girdiğimiz bir alan bize diyelim ki kendimizi “işe
yaramaz” hissettiriyor, bu durumda bilmeliyiz ki bu gerçek bir
bilgi değildir. Evrende işe yaramayan hiçbir varlık yoktur.
Öyleyse bu doğru olmayan akışı içimize almamak, onu dışarıda
tutmak öncelikli hedefimiz olmalıdır. Böyle bir tesir bazen
bize korku hissi verebildiği gibi çirkin olduğumuzu,
yeteneksiz olduğumuzu da hissettirebilir, durdurucu, bloke
edici bir etkide bulunabilir ve bunların farkına varmadan etki
alanına dahil olmak da bize olumsuz sonuçları beraberinde
getirecektir, çünkü kendimizi “işe yaramaz” hissetmek
verimliliğimizi kısıtlayacaktır.
Böyle durumlarda işimize yarayacak bir yöntem olarak,
bu hissin bize dışarıdan gelen bir düşüncenin tesiri olduğunu
ve “gerçek olmadığını” fark ettikten sonra, gelen tesirin
doğru olan şeklini kendimize hatırlatmayı seçebiliriz. Örneğin
“işe yaramazsın” gibi bir tesir bize geldiyse o anda kendi
zihnimize dönüp “ben gerçekten işe yarar biriyim” diyebiliriz.
“sen yapamazsın!” düşüncesini izleyen bir tesir bize ulaştıysa
bunu fark ettiğimiz an kendimize dönüp “gerçekten
yapabilirim!” diyebiliriz. Henüz yapmayı denemediğinize göre o
işi yapıp yapamayacağınızı kim bilebilir ki?
Bu tür alanlara girmeden
önce (örneğin çalışıyorsak sabah evden çıkmadan önce) hiçbir
negatif tesiri içine almayan ışıktan bir koruyucu tulumu
giydiğimizi zihnimizde canlandırmak, çıktığımızda da
tulumumuzu da çıkarıp bir köşeye koymak bir yöntem olabileceği
gibi, sabahları yapacağımız beş dakikalık bir meditatif
çalışma da güne başlarken çok daha güçlü, esnek, pozitif ve
enerjik olmamızı sağlayacak, bu tür uygulamaların başarı
oranını da yükseltecektir.
Günlük hayatta
etkilendiğimiz yatay tesirlerin yanı sıra evrenden bize
sürekli olarak akan tesirler de vardır ve bunları “dikey
tesirler” olarak adlandırabiliriz. Bu tesirleri
alabildiğimizde anlayışlarımızda ve hislerimizde bir
“yükselme” hali yaşarız. Dolayısıyla dikey tesirler pozitife
yönelten, bilgi yüklü enerjiler taşırlar. Bu tesirlere
kendimizi açık tutmak bizleri yenilenmeye ve şuurlanmaya
yöneltecektir. Kendimizi dikey tesirlere açmanın yolu ise hem
kendi yarattığımız, hem de dışarıdan bize gelen, aşağı çeken,
bloke edici, durdurucu türdeki düşünce ve tesir karmaşasından
kendimizi korumaktır. İçsel bir sükuneti sağlayabildiğimizde
evrenden sürekli olarak bize gelen dikey tesirleri içimize
alabilmemiz de kolaylaşacak, bu da yaşamımıza (ve bizden
yayılan tesirlerin etkilediği insanların yaşamlarına) çok daha
fazla uyum ve yenilenme getirmenin yolunu bize açacaktır.
|