Kutsal
Kitap'ta Adem’in derin uykuya daldığı yazıyor ama artık uyandığını hiçbir yerde
yazmamışlar!
Özünde Adem’in uykuya dalmasını izleyen
tüm olaylar onun rüyasının bir parçasıdır. Metapsişik açıdan
Adem hepimizi simgelemektedir. Bizler de derin bir uykudayız.
Bireyler olarak, uluslar ve gezegen olarak geldiğimiz yeri
unuttuk, kim olduğumuzu ve nereye gittiğimizi unuttuk.
Kendimize yarattığımız sorunlara dürüstçe baktığımızda, bir
zamanlar geleceğimizi oluşturan görüntüleri kaybettiğimizi
görürüz. Mutlu bir rüya olarak başlayan şey sanki artık bir
kabusa dönüşmüş gibi. Korkunun kemikli parmaklarında oynattığı
karanlık gölgelerde debelenip duran bizlere, sorunlarımızın
labirentinden kaçacak yer yok gibi görünüyor. Uykumuzun
ağırlığı, altın kökenimizin üzerine karanlık perdelerini
kapatmış. Ne var ki kabusların sonu hep uyanıştır… Kabus
sadece siz içindeyken boğucu görünür, gözlerinizi açtığınız
anda ise “hiçbirşey”e
dönüşür.
Bazen uyanış yumuşaktır, hafif ve kolay
olur. Ama genelde ürkütücüdür, sarsıcıdır. Eğer kendimizi
güçsüz, küçük ve sevilmeyen biri gibi hissettiğimiz acı veren
bir rüyalardan birindeysek uyanmak için silkelenmeye değmez
mi?
Korkunun Kalesi
Her misafir ruh, eski dünyasını koruyan
duvarların çatırdamaya başladığı zamanı yaşamalıdır. Er ya da
geç, hayatın denemeleri zırhımızı kaldırmayı başaracaktır ve
bu gereksiz kabuklardan kurtulma hali gerçekten harikadır
çünkü aslında olmadığımız bir şeyin ardına saklanmaktan,
kapasitemizin çok daha altında bir hayat sürmekten daha büyük
bir trajedi yoktur. Evren bize sürekli kim olduğumuzu ve asıl
amacımızı hatırlatmaya çalışıyor. Eğer ruhumuzun çağrısına
uygun olmayan bir hayat sürüyorsak, içsel rehberimiz gerçek
yolumuza geri dönene kadar bizi rahat bırakmayacaktır. Sonunda
öyle bir an gelecek ki, artık savunmalarımız sığınağımız
olmaktan çıkacak. Dehşet içinde fark edeceğiz ki bizi
karanlıkta bırakan savunmalarımızmış! Kendimizi korumak adına
zorlayıp durmaktan sonunda yorulacak, kendimizle başkalarının
yürekleri arasında yarattığımız duvarlarla bastırıldığımızı ve
kısıtlandığımızı hissedeceğiz. Savunmalarımız, saklarken
kaybettiğimiz sevginin yanında öyle değersizdir ki… Huzurumuza
mal olacak olan “korkudan
kalemizi” korumaya devam
edemeyiz. Acıyı yüreklerimizden uzak tutmak için gösterdiğimiz
çabalarla sevinci de engelliyoruz aslında. Ve sonunda özgürlüğümüzü ilan etme,
gerçek kimliğimiz için duruşumuzu ortaya koyma zamanımız
gelir. İşte o zaman “şimdidir”.
Artık küçüklüğümüzün göstergesi olan giysileri bir kenara
fırlatma ve gerçek büyüklüğümüzün hakkını veren giysileri
giyme zamanımız geldi. Bizleri kimliğimize uygun bir saygınlık
içinde yaşatacak gücü kendimize çağırmalıyız.
Uyanma aşamasına
ilk kez geldiğim zaman sanki bütün dünyam yıkılıyormuş gibi
hissettim. Zamanımı, dikkatimi ve enerjimi adadığım her şey
birden anlamsızlaştı. O ana değin uğruna yaşadığınız
değerlerin artık gerçek görünmediğini fark etmek çok ürkütücü
ve sinir bozucu olabiliyor. Artık önceden vaktimi geçirdiğim
arkadaşlarımla iletişim bana eskisi gibi keyif vermemeye
başladı. Bu çalışmayı neden yaptığımı merak eder olmuştum.
Bana eskiden keyif veren sosyal
uğraşların artık bana verdiği hiçbirşey yoktu. Uğruna çaba
gösterdiğim amaçlarımın çoğunun artık benim için değerli
olmadığını hissediyordum. Tüm “amaç” kavramım tamamen
değişmişti. Artık daha yoğun ve daha güzel bir şeyin tadını az
da olsa almıştım ama bunu hayatımın sürekli bir unsuruna nasıl
dönüştürürdüm, onu bilemiyordum. Bazen kendimi çıldıracak
kadar kaybolmuş hissediyordum, bunlar ruhumun karanlık
geceleriydi. Eğer siz de böyle bir geceden geçiyorsanız, bilin
ki bu ıssızlık yolculuğunuzun çok önemli, yararlı ve gerekli
bir parçası. Bir tarla ekilmeden önce toprak, yeni tohumlardan
önce tersyüz edilmeli, işlenmeli ve düzeltilmelidir, aksi
halde fideleri yabani otlar sarar. Tıpkı yeni ve gösterişli
bir bina inşa edilmeden önce o parseldeki eski, köhnemiş ve
gereksiz yapıların temizlenmesi gerektiği gibi.
Yeni ve daha iyi olanın hayatımıza
girmesi için boşluklar yaratmalıyız. Her ne kadar kontrol
bizde değilmiş veya kendimizi aşan güçlere tabiymişiz gibi
görünse de, unutmayalım ki üzerimize çektiğimiz olaylarda
almamız gereken bir bilgi var. Olan her şey öğrenmek, büyümek
ve iyileştirmek için. Tanrı’nın varlığı gerçek, yalnız
olmadığımız da. İçinde bulunduğumuz zaman bizleri imana, her
şeyin bir şekilde en iyi olana hizmet ettiğini bilmeye
çağırıyor. Dağılıp giden dünyanız değil, yanılsamalarınız.
Tanrı’nın dünyası asla yıkılamaz çünkü Tanrı’nın dünyası
sevgide kurulmuştur, sevgi tüm evrende yıkılmaz tek enerjidir.
Hayal kırıklığına uğramış gibi hissediyorsanız korkmayın;
hayal-kırıklığı demek hayal dünyasının sona ermesi demektir.
Hayal dünyasının sona ermesi herkesin başına gelebilecek en
iyi şeydir. Bu, yanlış olan bir şeyin çözülmüş ve onun
ardındaki gerçeğin artık keşfedilebilir hale geldiği anlamına
gelmektedir. Gerçek her zaman şifa vericidir. Acı verici
olanlar yalnızca yanılsamalardır. Dolayısıyla mutlu olun,
hatta gurur duyun, çünkü hayallerinizi yıkıp yerlerine gücü ve
bilgeliği koyabilecek cesareti gösterdiniz. Acılarımız ve
sıkıntılarımız Altın Buda’nın zırhını yontmak gibidir. Zırh
düşecek, altın ortaya çıkacaktır. Değersiz imajlar dağılacak,
hazine açığa çıkacaktır. Bu, örtmenin sonu, aydınlanmanınsa
başlangıcıdır. Böyle bir doğumda sevinç duymaya hakkımız
çoktur.
Huzur
Bir kez uyanmaya başladığınızda, bir daha
asla yeniden uykuya dalamazsınız. Belki bir iki kısa şekerleme
yapılabilir ama dağcı bir kez zirveyi gördükten sonra onu
hiçbirşey doruğa ulaşmaktan alıkoyamaz. Artık geri dönmek için
çok fazla ilerideyiz. Fantezilerimizin pekçoğunu ve gereksiz
isteklerimizi sona erdirdik. Sığ rüyalarımız yüzünden
takıldık, boş umutlara ve heyecanlara kapıldık, yoldan
çıkarıldık ama bu koku artık eskisi gibi başımızı döndürmüyor.
Artık ünlülerden bile daha çok huzura ihtiyacımız var.
Kendiniz gibi olmaya çalışmak demek,
zayıflık yerine güçlülük ruhu içinde yaşamak demektir,
savunmaları sürdürmek için gürültü koparmak yerine huzuru
sürdürmek, korkunun kabusu yerine sevgi gerçekliğini istemek
demektir, ki bunları yapıyoruz. Artık bize ait olmayan
hayaller için yaşamanın yükünden kurtulma zamanımız geldi.
Zırh giymek korunmak içindir, genişlemek için değil. Dünya üzerinde, erkek ve kadınların
özgürlük istemek için adım attıkları bir çağda yaşıyoruz.
İnkar edilemeyecek, bastırılamayacak ya da tersine
döndürülemeyecek büyük bir uyanış dalgası var. Genişlemeye
yönelenler, kendilerinden çok daha büyük bir Güç tarafından
yetkilendirilmiş ve yükseltilmişlerdir. Buna direnenler ya da
ters çıkanlar ise daha derin bir savaşın içine
yuvarlanmaktadırlar. Sevgi ve korku arasında seçim yapmamız ve
birinin gerçeğini, diğerininse gereksizliğini farketmemiz
gerekir.
Arayanlara huzur
gelmelidir. İsteyenlere güç verilmelidir. Kollarını almak için
açmış herkese sevgi şifa getirmelidir. Uyanma vakti gelmiştir.
|