Hayatın
bir tanımı da içsel ilişkilerin dışsal ilişkilere sürekli
olarak uyumlandırılmasıdır. Doğru dengelemelerle mükemmel
hayata ulaşmak mümkündür. Hayat
ölümden tek bir şaşmaz sınavla ayrılır ki o da büyümedir.
Bizler büyümeyi tekamül etmeden ya da bir (ruhsal) açılma
yaşamadan algılayamayız. Hayatın daha düşük formlarında büyüme
sadece formun değişimlerinde görünür haldedir ve bu
değişimlere mutlaka yoğun deneyimler eşlik etmelidir.
Tekamül felsefesinde kullanılan “çevreye
uyumlanma” ifadesi de bu
düşünceyi taşır. Kuşların ya da böceklerin kullanma
zorunluluğu olmadığından dolayı kanatlarını kullanamaz hale
gelişinin de onun deneyimlerine ya da kendi türünün
deneyimlerine yenilerini kattığı kabul edilebilir, böylece
dünyaya bağlı bir canlı olmasıyla elde ettiği bilgiye havaya
ait bir canlı olarak edindiği bilgi eklenmektedir. Ya da bir
resmi ele alın, bu resmin tekamül açısından sınırları çok
geniş olmasın. Bireylere ayrı ayrı baktığımızda kişisel
özelliklerin ve kapasitelerin zorunluluklar sayesinde
geliştiğini görüyoruz. Örneğin, bir çocuk ya da adam kör oldu
diyelim, içinde kaldığı durumun getirdiği zorunluluk sayesinde
bu kişi gözleriyle görebilen normal bir insanın algılayamadığı
şekilde nesneleri dokunarak algılayabilme kabiliyetini
geliştirecektir. Burada kişi deneyimlerine, algılama gücünü
geliştirmiş birinin bakışıyla yenilerini katmıştır. Bu iki
durumda, içsel ilişkilerin sürekli bir adaptasyonunu veya
gelişerek hayat itilimini geniş bilgiye ulaşmada bir araç olan
dışsal ilişkilere yansıttığını görüyoruz.
Bir tohum kendi başına bir mahsulü meydana getiremez. Bunu
yapmak için tohum bir bitki olarak kendi içinde saklı olan
hayati itilimi dışa vurmalıdır. Büyümeyi sağlayan itici gücü
veren içsel ilişkiler aynı zamanda türün, çeşidin ve cinslerin
temel özelliklerini de belirlerler ve bu içsel ilişkiler
iklim, toprak ve mevsim gibi dışsal ilişkilere de sürekli ve
ahenkli bir biçimde adapte edilmelidir. İçsel ve dışsal
ilişkilerin adaptasyonu sürekli ve ahenkli olmalıdır. Bir
bitkinin büyümesi sırasında onun varolmak için gösterdiği
çabalar, hayat itilimine dair sahip olduğu her güç onun
gövdesinde, dallarında, yapraklarında ve çiçeklerinde fiziksel
olarak mutlak bir sıra ile tezahür etmekte ve ardından da
kendi hayatının meyveleniş döngüsünde yeniden tohum olarak içe
dönmesiyle süreç sonlanmaktadır.
Üretilen tohumun sonraki bitkilere hayat vermesinde etkili
olacak olan büyüklüğü ve kalitesi tamamen ve her zaman
fiziksel tezahürünün mükemmelliğine bağlıdır, başka bir
deyişle dışsal ilişkilere bağlıdır. Eğer bahçıvan veya yırtıcı
bir hayvan ya da bir böcek dalların veya yaprakların
gelişimini engellerse hasat yapılamayacak, tohum
oluşamayacaktır. Orijinal tohumun içindeki hayat itilimlerinin
tek kanıtı olarak bir çıplak sap çıkacaktır ortaya.
Aynı zamanda hayatın dışsal tezahürleri de dışsal ilişkilerin
hatalı işleminin içsel ilişkilere etkisini aşırı bir fiziksel
büyüme ile gösterecektir çünkü bütün hayati impulslar ölen
bitkilerin üretilmesi sırasında telef olmuştur. Dolayısıyla
içerideki hayati impulslarla dışarıdaki maddi tezahürler
arasında mükemmel bir denklik sağlanmadan, eşit bir dengelenme
olmadan ya da içsel olanla dışsal olan arasında ahenkli bir
ayarlama olmadan verim elde edilemeyecektir.
Tek yanlı bir varoluşla devrenin tamamlanması mümkün olamıyor.
Evrende her şey mutlak bir ahenk sayesinde işliyor.
İster içsel ister dışsal olsun gerçek bir izolasyonun
varolması mümkün değildir. Varoluşun tüm formları birbirine
bağımlıdır. Her
gezegen kendi devresini tamamlar ama bunu diğer gezegenlerin
etkilerinden bağımsız olarak yapamadığı gibi güneşin
etkisinden bağımsız yapması da mümkün değildir. Herhangi bir
gezegenin sadece kendi siklusunu sürdürmeye kalkması, hatta
güneşin etkileri altında bunu yapmaya kalkması anlamsızdır.
İnsanda da aynı
değişmez yasayı görüyoruz. İnsanın fiziksel yapısında hücreler
koloniler oluşturmada ayrı ayrı fonksiyon görmekte ve ayrıca
her koloni bedenin ayrı fiziksel fonksiyonlarının bütünlüğünü
sağlamada kendi çalışmasını ayrı olarak
sürdürmektedir. Bu ilişkilerin ahengi bozulduğu taktirde beden
büyüyemez ve hatta canlılığını sürdüremez. Doğa herhangi bir
bozulmanın ya da hatanın ortaya çıktığı her yerde mükemmel bir
ahengi yeniden oluşturmanın yollarını arar, bunun için,
bütünle ahenkli olmayan hücreyi veya hücre kolonilerini
savurup atmayı dener. Bunun yapılamadığı durumlarda ise sonuç
hastalık, çürüme ve ölümdür. Evrensel ahenk yasası, dışsal ya
da fiziksel ilişkilere uygulandığında eşit oranda içsel ya da
nedensel ve gerçek ilişkilere de uygulanmalı ve böylelikle
büyüme ya da değişim için, başka bir deyişle hayatın kendisi
için bir gereklilik olmalıdır.
İçsel
ilişkilerin birbirlerine uyumlanmasının gerekliliği, ayrıca
dışsal ilişkilerin birbirlerine ve içsel olanın dışsal olana
varoluşun tüm formlarında gerçek olarak uyumlanmasının
gerekliliği, ister bitki ister hayvan hayatının ya da güneş
sisteminin güçleri olsun, insanlar arasındaki ilişkilere de
uygulandığı gibi tüm ırka da uygulanmalıdır. Birbirimizden
ayrı ve bağımsız yaşayabileceğimizi söylemek doğanın bütün
yasalarına aykırı olmakla kalmaz, aynı zamanda kendi
kardeşlerimize karşı da bir suç unsuru teşkil eder. Ahenk
mükemmel bir yasadır. Uyumsuzluk ya da ahenk eksikliği ise
suçtur. Bireyin her teşebbüsü, bu birey ister bir hücre olsun,
ister bir insan ya da gezegen olsun, bireyselliğini ister
fiziksel ister ruhsal veçhesinde parçası olduğu bütünden ayrı
sürdürmek için ya da kendini, kendi başına bir yasa olduğu ya
da olabileceği düşüncesini taşıması, fiziksel bedendeki bir
hücrenin benzer bir çabayı gösterdiğinde uğradığı cezanın
aynısını getirmelidir. “İnsanlığın
yararı için çalışmak ilk adımdır”
der sessizliğin sesi.
Kötü adamdan ya da aptal adamdan ayrı durabileceğinizi hayal
etmeyin. Onlar, arkadaşınızdan ya da üstadınızdan daha düşük
seviyede de olsa sizsiniz. Ama eğer herhangi bir kötülükten ya
da insandan ayrı olduğunuz düşüncesinin içinizde büyümesine
izin verirseniz bu karma yaratmanıza neden olarak o insana ya
da şeye sizi bağlar, ta ki ondan izole olmadığınızı fark
edinceye kadar. Unutmayın ki dünyanın günahları ve utançları
sizin de günahlarınız ve utançlarınızdır, çünkü siz de onun
bir parçasısınız; dolayısıyla sizin karmanız da büyük karmanın
ayrılmaz bir parçasıdır.
|