Günün Penceresi

WWW.ASTROSET.COM

HAYAT SEVİNÇTİR

Herbert Coryn
Çeviren: Işık UÇKUN
Yayın Tarihi: 12.Mayıs.2009
http://www.theosociety.org

  “Hayat sevinçtir” sözünün ve düşüncesinin herkesin kabul ettiği türden bir gerçeklik olmadığı göze çarpan bir olgudur. Her ne kadar herkes bunu bilse de, on kişiden dokuzu doğruluğuna itiraz edecektir. Çünkü onlar hayatı, olaylarla karıştırıyorlar. Oysa hayatın sahibi insandır, olaylar sadece onun arkasında açılan birer manzara olmaktan ibarettir. Ayrıca herkes şunu bilir ki insan ne kadar hayat doluysa kendini de o kadar sever. İnsanın duyduğu sevinç, içinde hissettiği hayatla orantılıdır. İnsanın olaylardan duyduğu zevk veya acı ise olayların, hissettiği canlılığı artırmasından ya da azaltmasından kaynaklanır.        

  Duyarlılık önce hayatı kendi derinlerinden çağırır, ardından elde ettiğinde ise onu boşa harcar. İnsanlar onu çağırma eylemini bilir, arar ve hayatlarına alır; sonrasında ne yapacaklarını ise ya tam bilemezler ya da hiç bilemezler. Sevinç duyar ama bundan dolayı bir tepki vermeyi unuturlar. Dolayısıyla da pek çok enkarnasyon (doğum yoluyla yeniden yaşam bulmak) boyunca kötü alışkanlıklar edinirler ve bunları büyük zorluklar yaşamadan aşamazlar ya da aşamayacaklarını düşünürler ki bu da aynı şey demektir.

  Sevinç arayışı gerçekte hayatın arayışıdır ve belirli koşullar altında tamamen yerinde bir davranıştır. Sevinç kelimesinin anlamı doğrudan ifade edildiğinde, duyulan sevinç bir tepki yaratmıyorsa ve bir acı tat vermiyorsa yerinde bir davranış olarak kabul edilir. Hayat açısından bakarsak da, hayat boşa harcanmak için çağrılmıyorsa uygun bir davranış olarak kabul edilir, yani bu eylem ölüme doğru bir adım değilse doğru kabul edilir. İster fiziksel, ister ruhsal olsun sevinç, kalpte varolan şuurun parıldayan hali olarak ortaya çıkar.

  Hindular en yüksek hali tek bir bileşik kelimeyle ifade ediyorlar; Sat-chid-ananda; ve bu "şuurlu olmak sevinçtir" anlamına geliyor, ama bence onlar dünyada sıradan bir hayat sürerken bunu sürekli kılma olasılığını fark etmemiş olmalılar.

  Sevinç hissetmek için olaylara bağımlı değiliz. Eğer öyle olursak bize sevinç getiren olay bittiğinde de üzüntü duymamız gerekir. Sevincin pek çok tonu vardır ve bunların hepsinin sesinin duyulması gerekir, yoksa araç, yani insan yorulacaktır. Kalpte sevinç ışığının parlaması diğer insanlarda da bu hissi uyandıracak ve onlar da kendi notalarıyla buna yanıt vereceklerdir. Etki bizden yayılır, tekrar bize döner ve tekrarlanan etkiler diğer insanları da tetikleyerek kendilerini zenginleştiren daha da güçlü duygular oluşturmalarına neden olur.

  Eğer bir insan sadece düşük seviyeli kişisel doğasının sesini yansıtıyorsa yani duygusallık arıyorsa, bedeni bundan yorulacaktır; kendini sürekli alt seviyeli kanaldan besleyecek ve sonunda ruhsal açıdan bir aptala dönüşecektir.

  Olaylardan bağımsız bir şekilde kalpte sevinç yaratmak, “hayat sevinçtir” diye düşünmek olumlu bir eylemdir. Belki denemelere rağmen uzun süre başarılı olunduğu görülmeyebilir ama her gün yeniden denedikçe bir güç birikmesi gerçekleşir ve bir gün kişi bu gücün kendisinde ne kadar çoğaldığını fark eder, kalbi sanki içinde altından bir alevi barındırıyor gibi hissetmeye başlar. Bu altından aleve benzeyen sevinç belki birkaç dakika içinde kaybolabilir ama eğer devam ederse bir süre sonra kalıcı olmaya başlar ve hayattaki bütün görevlere parıltısını katar. Her ne kadar sadece o birkaç dakika boyunca kişiliğin ötesine geçmiş de olsa (giderek kendisinin de Tanrı-Ruhu olmaya başladığı düşünüldüğünde) ruhun neye benzediğini, dünya kalbinin nasıl bir şey olduğunu hissetmeye başlaması açısından önemlidir.

  Eskiden “Tanrı geometrik hesaplarla çalışır” diye bir söz vardı. Bu dünya zihniydi. Dünya kalbi tüm üretken sevgide enerji yüklenirdi ve geometri O’nun enerjisinin, şartları belirleyici formuydu. İster formu en son çalışın ya da yok sayın, insan en sonunda her ikisine de erişecektir. Bilgelik, sevgi ve sevinç bizlerin erişmek istediği üçlü olmalıdır, hayat bunların hepsini kapsar.

 
 

© Astroset 2004-2010