Ne zaman
düşüncelerimizi insanın zihni ve karakteri için mümkün olan
değişimlere, büyümeye, henüz kullanmadığı güçlere,
henüz ona bilinmez olan özelliklere çevirsek kalbimizi bir
hüzün kaplar. Çünkü insan bildiğinden daha büyüktür. Kişinin,
üzerine aldığı işlerde başarılı olmasını sağlayan şeyin azim
ve özen olduğunu anlaması için çok da uzaklara gitmesi
gerekmiyor. Bu ticaret ve sanayi alanlarında da, sanat veya
eğitim alanlarında da böyledir. Dünyada nadir de olsa
örneklerini gördüğümüz başarılı kişiler tüm hayatları
boyunca, ilk çocukluklarından ve gençliklerinden başlayarak
azim ve iradenin ön planda olduğu özenli çaba
harcamışlardır. Büyük kurumlar, dernekler, organizasyonlar ve
sanayi teşebbüsleri bu tip erkekler ve kadınlar tarafından
yönetilirler. Bu insanlar, içlerindeki en yüksek ışığı
izlerler ve insan ırkı için birer fayda, kendilerini
izleyenler için birer yardımcı ve destek olurlar.
Yine de
insanlar yeterince hızlı ilerleyemiyor, giderek daha da
gelişmiş yöntemler kullandığı halde bireysel olarak yüksek
bilgiye, bilgeliğe ve erdeme erişemiyor. Ya peki daha yüksek
bir felsefeyi, bilgelik ve teozofiyi bilselerdi ne olurdu?
Gerçekte,
insan ruhunun olasılıkları çok büyüktür ve bizlerin
algılayabileceğinden çok daha derindir. Bunlara erişmek için
insanın kendini bilmesi, nereden geldiğini ve kaderini
öğrenmesi gereklidir. Ruhun ölümsüzlüğünün bilgisi, ölüm
sırasında etin (bedenin) eski giysilerini çıkarıp atmak ve
devamında bir süre dinlenmenin ardından belirlenmiş olan
saatte yeni giysileri giymek, böylece bitmemiş çaba ve
isteklerin devam etmesini sağlamaktır. Bu, evren yasalarının
adaletinin kesinliğiyle birlikte gerçek işleyişin, insanın
hayatında yeni bir umut yeni bir sevinç yaratmasının da temel
ilkesidir.
Bunun doğal
sonucu şudur ki, insan kendi kaderinin yaratıcısıdır ve ne
ekerse onu biçecektir. Böylelikle hayatının tüm akışı
etkilenecek, değişecek, çabaları giderek yoğunlaşacak ve
daha yüksek ideallere yönelecektir. Hayatın amacına ve
anlamına yönelik düşünceleri son derece genişleyecektir.
Giderek kendini ruhsal bir varlık olarak görmeye
başlayacaktır.
Bu büyük
gerçekler şunlardır:
İnsan her zaman
olduğu ve hep olacağı gibi ölümsüzdür; İlahi Yasa hem merhametli hem de adildir;
Mevsimleri düzenleyen O’dur, gezegenlere kendi yollarında
rehberlik eden, okyanusun dalgasında med-ceziri, dünya
hayatının gel-git’lerini yaratan, insana üzüntü ve mutluluk
güçleri üzerinde çalışması için özgür irade veren ve kendi
hayatının, kendi kaderinin modelini örmesini sağlayan O’dur.
Bütün bunlar insanın önünde hayal bile etmediği olasılıkları
açar ve hayatının tamamını yeni bir anlamla doldurur.
İnsanın
kendi doğasına ilişkin bilgisi ve ilahi güçleri ne kadar büyük
olursa, kendi kaderini yakalayabilmesi için göstereceği çaba da
o kadar büyük olacaktır. Bu bilgiyle birlikte insan, normalde
çağlar boyu sürecek bir işi başarmak için gereken araç ve
yöntemleri çok küçük bir enerji harcayarak ve kısa bir süre
içinde oluşturacaktır. |