Tekrardoğuş konusundaki en temel tartışmalardan biri, bütün
bilgimizin bizlere kavrayış, neden veya içgüdüden çok deneyim
yoluyla geldiğidir. Benliğin kendini fark etmek ya da
şuurlanabilmek için gösterdiği çaba hayata ait bütün formları
ortaya çıkarmaktadır. Bu kendiliğinden yaratılan imajlar
sürekli değişen derecelerde aydınlatılmakta ve daha iyi bir
ifade olduğu düşünüldüğünden “şuur
halleri” adı verilmektedir. Böylelikle Yüksek
Benlik bir tezahür ağı içinde yayılır, bu tıpkı örümceğin
kendi içinde sınırlandığı, hapsolduğu bir ağı örmesi gibidir,
örümceğin istediği an kendi yarattığı bu ortamından çekilerek
özgürlüğünü kazanacağı mutlak bir gerçektir. Bütün
yaratılanlarda özgürlük demek olan bir Yüksek Benlik mevcuttur
ve yeterince uzağa taşınabilen tüm düşünceler aynı hedefe
ulaşırlar: Kaynağa…
Bizler de
bazen sessizce bizi saran Işığı görmemek için, bir tür
bilmemek isteğinden dolayı maksatlı olarak kendi kendimizi
körleştirmiyor muyuz, hatta gören gözümüzü bilerek kapatıp
üzerimize bir örtünün örtülmesine neden olmuyor muyuz? Yine de
tamamen karanlığa girmemiz mümkün olabilir mi? Çünkü irademiz
örtülü kalmayı seçse bile varlığımızın saklı derinliklerindeki
ışık parıldamaktadır ve er ya da geç bizler onun gücünü fark
edebileceğiz. Bu, kontrol sahibi olan İlahiliktir ve asla
tamamen kaybolmaz, çünkü her yaratılanda evrensel kıvılcım
bulunur ve varlık bu nihai farkındalıktan asla kaçamaz çünkü
her imaj kendi derinliklerindeki ilahi hayat kıvılcımında
yeralan “gerçeği” barındırır.
Şiirin,
sanatın, dinin ve felsefenin tüm gerçek yorumları ideal olana
yöneliktir. Tüm sanatsal üretimler imaj yaratmaktan başka
nedir ki… Peki bu imajlar nereden gelmektedir? İmajlar yok
olmazlar. Birbirlerini iter ve çekerler ve etraflarındaki
ortamı özümsedikçe büyürler ve kendi kaynaklarındaki hayatı
emdikçe Gerçek Benlik onlara tamamen nüfuz edecek ve
kaderlerini gerçekleştirebileceklerdir. Ölümsüz bir kökenleri
vardır ve her varlığın evrende kendine ait bir yeri vardır.
İyi kavranabilmiş bir bilgi olarak,
“asla
sonu gelmeyenin ardında değişmez, renksiz, Saf Öz Olan, Ebedi
Tanık”
vardır;
bizler hepimiz onun içinde yaşar, hareket eder ve varlığımıza
sahip oluruz.
|