Yaşamlarımız görünmez insanlarla doludur. Bununla fiziksel
olmayan varlıkları ya da herhangi bir mistik ya da psişik
fenomeni kastetmiyorum. Bununla, arkadaşım Robin’in söylediği
gibi “İşleri çalışır hale getiren ama işler görüldükten sonra
tepeden bakılan ya da değer verilmeyen” insanları
kastediyorum. Onlar, örneğin Chicago Müzikali’ne ait bir resim
alırken görmezden geldiğimiz ve yanlarından geçip gittiğimiz,
hatta orada olduklarını hiç bilmediğimiz Bay veya Bayan
Cellophane’ler.
Peki kim bu
insanlar? Onlar restoranlardaki garsonlar, alışveriş
merkezlerindeki satış elemanları, giysilerimizi temizleyen
veya sokakları süpüren erkekler ya da kadınlar, taksi veya
otobüs şoförleri, marketlerde rafları düzenleyen görevliler…
Belki siz de onlardan biri olabilirsiniz.
En büyük
çocuklarım onlardan biriydiler. Bir oğlum yıllarca garson
olarak çalıştı, diğeri ise bir mağazada satış elemanı oldu, en
büyük kızımsa bir restoranda hosteslik yaptı. Her biri bu
işlerde çalışırken pek çok kişiyle karşılaştılar, ama
çoğunlukla sadece çalıştıkları şirketin bir parçası, birer
menüyü ya da hesabı getirme aracı olarak görüldüler.
Ben
çocukken, babam Birleşmiş Milletler Ordusu’nda görevliydi ve
ailem babamın görev yeri olan Morocco’ya taşınmıştı. Yerel
pazarlarda alışveriş yapmak genellikle bütün gün süren bir
işti, pazarlık etmekse istisna değil bir kuraldı. Özellikle
kilim veya mücevher gibi özel mallar için alışveriş etmede
sosyal iletişim kurmak son derece önemliydi. Babamın dükkan
sorumlusu ile çay içmesini ve mallar için pazarlık ederken bir
yandan da adamla karşılıklı olarak birbirlerinin aileleri
hakkında sorular sormalarını, hava durumunu tartışmalarını,
toplumun koşulları hakkında yorumlar yapmalarını beklerken
duyduğum sabırsızlığımı hala unutmadım. Bu durum iki saati
rahatlıkla bulabilirdi. Babam buna bayılırdı, bense eve dönüp
oyuncaklarımla oynamayı isterdim!
Ama
büyüdükçe babamın ve dükkan çalışanlarının yaptıkları şeyin
değerini giderek daha iyi anladım. Onlar birbirlerine sadece
bir müşteri ve tüccardan daha fazla değer veriyorlardı.
Birbirlerine insan olarak değer veriyorlardı.
Geçen gün
izlediğim Dragnet televizyon şovunda Jack Webb Çavuş Friday
rolünde, hikayesini anlatmayı biraz uzatmaya çalışan bir
tanıkla röportaj yaparken çavuş birden şöyle dedi: “Sadede
gelin bayan, sadede gelin”. Başka bir deyişle “Kısa kes ve
bana sadece istediğim kısmını ver” diyor. Modern dünyanın
hızlılığında bu aynı zamanda hayata nasıl yaklaştığımızı
gösteriyor. Genellikle insanların anlatma ihtiyacında
oldukları hikayeleri dinlemeye zamanımız, daha doğrusu
sabrımız yok. Bütün gün sürecek bir işe dönüştürmek için
manava gezmeye gitmeyi istemiyoruz.
Oysa bu
şekilde sadece sonuç kısmıyla ilgilenmek bizi “Görünmez
İnsanlara” dönüştürebilir, yani sadece belli bir amaç
olduğunda hatta birçok zaman olsa bile görünür olmadığımız bir
duruma dönüşmemiz mümkün.
Yakın zamanda verdiğim bir
seminerde bir katılımcı şöyle söyledi “Aramızda karşılıklı
sevginin olduğu ilişkiler kurabilsek dünyayı
değiştirebilirdik”. Gerçekten de yapabilirdik. Sevginin ilk ve
en basit anlamı farkındalıktır; bu da sadece diğer insanın
durumuna da değer vermek ve onu canlı hikayelerle dolu bir
dünyanın merkezinde duran bir insan olarak görmek ve
onurlandırmak demek.
Her insan diğer bağlantılara uzanan yüzlerce bağlantının bağı
demek ve o yüzlerce bağlantı da pek çok başka bağlantılar
demek, bunun sonucu da tüm insanlığı kapsayan bir bir ağın
oluşması demek. Kalbimin, zihnimin, kelimelerimin,
eylemlerimin bir insana dokunuşu o ağın içine ve o ağ
vasıtasıyla pek çoklarına yansıyacak ve kimbilir onların
etkileri de ne kadar uzağa gidecektir. Hiç
bilemeyeceğimiz, tahmin bile edemeyeceğimiz şekillerde
etkileşimler yaratabiliriz.
Ama burada
mesele bu şekilde bir etki yaratmak değildir. Mesele, önümüzde
duran diğer insanla sevgi dolu bir ilişki yaratmak, onları
görünmeyen birer yaratıktan gerçek, mevcut birer insana
dönüştürmek. Tanrı bu bağlantılarda açığa çıkabilir.
Pek çok
hikayeyi hatta belki hiçbirini dinleyebilecek enerjiye ve
zamana sahip olmayabilirim. Ama önemsemeye ve değer vermeye
dayalı bir enerji bağlantısı yaratmak benim sadece bir anımı
alır. Bununla birlikte bu ömür boyu bir arkadaşlık kurmak gibi
bir şey değil ama burada yaptığınız şuursuzluğu şuura,
önemsemezliği önemsemeye, görünmezliği farkındalığa
dönüştürmektir.
Bu, çift
yönlü işleyecektir. Bazı dükkanlarda satış görevlisi olarak
çalışan bazı arkadaşlarımız var. Otomatik pilota geçmenin;
yani gülümseyen ve hoşa giden bir maske takıp müşteriyi
bununla karşılamanın oysa tam olarak orada bulunmamanın çok
kolay olduğunu söylüyorlar. Ayrıca müşteri de onları tamamen
“orada” olarak görmüyor ya da onlarla ilgilenmiyor, yani her
iki tarafta da bir şuursuzluk, oynadıkları rollerin içinde
kaybolmuş gerçek insanlar var. Ama taraflardan biri mevcut,
karşısındakine karşı farkındalıklı bir tavır içinde, düşünceli
olduğunda, her iki taraf da daha yüksek bir farkındalığa
çekilmiş oluyorlar. Her iki taraf da an içinde daha şuurlu,
daha canlı hale geliyorlar ve bunun etkileri insanın bütün bir
gününü değiştirebiliyor.
Bir
görevli, bir kasa görevlisi veya garson bana sadece müşteri
gibi değil sıradan davranışının dışında bir tavırla
yaklaştığında enerjimin ne kadar yükseldiğini biliyorum. Böyle
bir nezakete her zaman karşılık vermeye çalışırım. Bir
gülümseme, nazik bir söz, bir olumlama veya onlar için bir iyi
dilek dileyerek bunu yaparım ve bunların her birini yapmak çok
kolaydır. Ve önümde duran bu insanı sadece bir görevin ya da
rolün uzantısı olarak değil gerçek bir insan olarak farketmek
için gereksinim duyduğum enerji bana diğer eylemlerime
taşıyacağım bir farkındalık yükselmesi sağlayacaktır.
Bu konu
bana bir arkadaşımın anlattığı bir hikayeyi çağrıştırıyor. Bir
keresinde bir fast-food restoranında öğle yemeği yemek
için durmuştu. Acelesi vardı ve zihni o gün yapması gereken
belki yüz farklı işle doluydu. Bununla beraber garson kız
siparişini almak için geldiğinde ona karşı gerçekten orada
olarak çok neşeli davrandı, enerjisi, bir sonraki müşteriyi
değil, onu tam bir insan olarak görmekte ısrarlıydı, öyle ki
arkadaşım zihninde dönüp duran her şeyi bir kenara bırakıp
gerçekten ona baktı. Bana şöyle dedi: “Bana bir insan olarak
duyduğu sevgiyi gözlerinde görebiliyordum. Benim için tamamen
oradaydı ve o an birden Tanrı’nın görünmesini yaşadım.
Tanrı’nın bana olan sevgisinin daha önce hiç hissetmediğim
gibi içime aktığını hissettim ve orada o fast-food
restoranında sevinç içinde ağlamaya başladım! Ne yediğimi hiç
hatırlamıyorum ama tam üç gün devam eden bir kutsanma hissi
yaşadım, çünkü garson kız kendi varlığının gücüyle beni
kendime çağırmıştı”.
Birbirimize
böyle varlıklarımızı tanıma hediyeleri sunabiliriz ama bunun
için öncelikle birbirimizi görmeye ihtiyacımız var.
Birbirimize rolleri görmeden, beklentileri, üniformaları
görmeden, anı değil birbirimizi görerek yaklaşmalıyız.
Başkalarının bizim varlığımızda görünmez olmalarına izin
vermememiz gerekir. Bunu yaptığımız zaman kutsamalar akar. Bu
belki bize arkadaşıma olduğu kadar keskin hiçbirşey
yaşatmayabilir ama dünya o zaman biraz daha güzel, biraz daha
şuurlu, biraz daha sevilen ve sevgi dolu bir yer olacaktır.
Görünmez
olanı, sevgiyi görünür hale getirmek, bir dünyayı değiştirme
yoludur.
|