Görünenin ardındaki görünmeyeni
yani ruhsal yönümüzü yüzyıllardır görmezden gelen gezegen
sakinlerimiz bu eksiğini büyük bir gerilimle tamamlamaya
çalışıyor. Sevgi, şefkat, paylaşım, yardımlaşma ve dayanışmayı
unuttuğumuz için uyarıcı senaryolarla;
‘önce insan’
olduğumuzu anımsamaya çalışıyoruz..
Ne kadar gelişmiş bir teknolojiye sahip olursak olalım, ruhsal
yasaların işleyişine öncelik tanımadığımız sürece de bu yıkım
devam edeceğe benzer. Ruhsal tıkanıklıkların aşılmasının tek
çaresi sarsıcı ve şok edici olaylarla gerilimler yaşamak
olmamalı!
Sevgi,
şefkat, paylaşım, yardımlaşma, dayanışma, dostluk, kardeşlik,
birlik duygusuna ne oldu?
Sevgiyle,
yumuşaklık, uyum ve esneklikle de pek çok şeyi aşabilir ve
değişim yaşayabiliriz. Yeniden yapılanma için yıkımın bu kadar
sert ve maddi düzeyde olması da gerekmiyor. Binlerce yıldır
oluşturduğumuz değerleri tamamen yok etmeye çalışarak bir yere
varamayız ki! Tüm o değer yargıları da bizleri bugünlere
taşıdıkları için kıymetli ve gerekli. Sadece
zarif ve yumuşak bir biçimde enerjinin seviyesini esneklik ve
uyumla yükseltmemiz de mümkündür. Tüm karşılaştıklarımızı sert
ve katı bir şekle sokmak bizim seçimimiz oluyor, ister
istemez.
" Bizler
kendi yeni dünyalarımızı
oluşturanlarız. "
Değişim
bizim dışımızda tüm hızıyla zaten sürüyor. Uyanık, esnek ve
uyumlu bir zihinle, günlük yaşamda karşılaştığımız sıradan
gibi gözüken olayların, gizli dilini çözmek aslında hiç de zor
değil. Sadece biraz dikkat gerektiriyor. ‘Aaa
bu olay çok zorlayıcı, nereden çıktı, hiç sevmedim,
yapmayacağım işte’
demek yerine, biraz daha
yumuşak ve esnek bir şekilde, yüreğimizdeki şefkat ve
merhameti önce kendimize uygulayarak,
‘sevmedim, ama madem beni
zorluyor, öyleyse, dur bakayım bu olay benden ne istiyor,
hangi yanımı değiştirmeye yarayacak, bir araştırayım’
diyebilmek zaten gerçek bir esneklik ve uyum çalışmasıdır ve
günlük yaşamın sıradan, yatay olayları arasında kaybolmayı
engeller.
Günlük
yaşamdan kaçmadan, her olayla iç içe ama daha yukarıdan,
kartal bakışı ile dikeyde yaşayan bir gözlemci olmak ve yaşama
dikey bir bakış açısı ile katılmak, insan onuruna ne de
yakışır değil mi ?!...
Uyum
ve esneklik
Bireysel gelişim adına yapılacak uyum ve esneklik
çalışmaları; dikey plan çalışmalarının bir bölümü olmasının
yansıra, aynı zamanda bizlerin tekamül/evrim
planında da ana bir hedeftir. İçinde bulunduğumuz her türlü
şart ve koşula uyumlanabilmek
demek zaten dikey durmak demektir.Yani
ruhsal değerlere bağlı ve bir teslimiyet hali içinde olmak
daha da ötesi yüksek bir anlayış demektir.
Nedir
dikeyde yaşamak?
Dikey
yaşamak;dünya yani madde
tesirleriyle değil de evrenin
kozmik tesirleriyle beslenmek ve varolmak
demektir.Yani ruhsallığa açık olmak,yüzünü ruhsal dünyaya
dönmek, ruhsallığı unutmadan çalışmak ve ruhsallıktan
beslenmek demektir. Daha açıkçası, bize en büyük hazzı ve
mutluluğu veren şeylerin; şan, şöhret, para, madde hırsı,
sahip olmak tutkusu olmaması demektir.
Gerçek bir dikey yaşam uygulaması neticesinde zaten
geleceğimiz nokta maddi planın tesirlerinden etkilenmediğiniz
nokta olacaktır. Bir manada
gerçekleri gördüğümüz şuurumuzun giderek ve giderek daha açık
olacağı noktadır. Şimdi buraya doğru ilerlerken; her varlık
kendi planı dahilinde uyum ve
esneklik çalışmaları yapar. Zaten yeryüzüne
gelmemizin de manası budur.
Burada içinde bulunduğumuz şart ve koşullara
uyumlanarak esnemek, bakışımızı
yükseltmek, kalıplarımızı kırmak, giderek yükselerek incelmek,
büyümek, genişlemek. Ve en
nihayetinde evrensel bir bakışa sahip olabilmek.
İşte
insanoğlunun gerçek amacı… |