Astroloji ve Mutluluk
"Bireysel Gelişim ve Mutluluk"
üzerine yazılanların bugünlerde daha çok okunmasının,
konuşulanların büyük bir dikkatle dinlenmesinin nedeni
gezegenimizi saran mutsuzluk dalgalarının bizi bir salgın
hastalık hızıyla etkisi altına almaya başlamasından başka ne
olabilir ki?...
Hayatımızın
gerçek amacı mutluluğu aramak olmasa bile mutluluğun herkesçe
farklı tanımları olduğu ve farklı mutluluk anlayışları
olduğunu gözlemlememek de mümkün değil ! O nedenle mutluluğa
giden yolda ilk basamak,
‘Bireysel
Gelişim’
basamağıdır. Kendini tanımayan, ne aradığını bilmeyen insan ne
bulduğunu anlamaz ki… Gerçek
mutluluğa ulaşmak Batı’da her zaman ulaşılmaz, anlaşılmaz, ele
geçmez bir şey gibi görülmüştür. Doğu ise bu konuda her zaman
daha esnek ve rahat davranmış, mutluluğun 8 doğruluk
basamağında, insanın içinde daha doğrusu kendinde olduğunu
işaret eden ruhsal öğretileri ile bizleri kendimizi aramaya
çağırmışlardır.
Varlığımızın esas anlamı elbette salt mutluluk olamaz, çünkü
Doğu’nun kadim Çin öğretilerinin temelini oluşturan Yin Yang
felsefesi, yaşamın mutlulukla mutsuzluk, siyahla beyaz
gündüzle gece arasında gidip gelen bir denge içinde olduğunu
anlatır. Ve gerçek mutluluğun aydınlanmadan geçtiğini savunur;
aydınlanamayan insan mutlu olmayı da bilemez ve mutlulukları
çok gelip geçicidir. Aydınlanma Batı’da anlaşıldığı gibi
sürekli mutluluk ve gülümseyen bir yüz demek değildir.
Aydınlanma günlük yaşamın içindeki tüm devinimlere
‘evet’ deme gücüdür ama bu evetin ardında bireyin kişisel mutluluğu
için kendine has ödülleri de saklıdır. Bir zen deyişinde
aydınlanma için şunlar söylenir ve ne kadar da anlamlıdır.
Shogen sorar;
“Aydınlanmış kimse ne diye ayağa kalkıp anlatamaz kendisini ?
Konuşmak için ille de dil gerekmez.” Mumon
’un yorumu; Shogen çok açıkça anlatmış ama kaçınız anladı dediğini
? Her kim anladığını sanırsa, gelsin yanıma, indireyim koca
sopamı başına. Tabii, altın gerçek mi değil mi, ateşten
geçirerek anlaşılır. Aydınlanma bir ayak kımıldatsa, taşardı
koca derya; Ve başını bir eğse, görürdü tüm evreni. Nasıl
dursun bir yerde böyle kimse… Başkası tamamlasın bu şiiri.”
Mutluluk
için neye ihtiyaç var?
Mutlu olmak için pek
çok şeye ihtiyacımızın olduğunu düşünebiliriz ama ihtiyaç
duyduğunuz o şeylerin çoğunun aslında doğuştan sahip olup
sonradan kaybettiğimiz şeyler olduğunu pek fark edemeyiz her
zaman! Her insanı mutlu edecek öğeler, hobiler, çıkış
noktaları zaten kendi haritasında saklıdır.
Hayat kalitemizi bozan güncel sorunlardan çoğunun kaynağı
mutsuzluğumuzdur; Uyku sorunları, yorgunluk yakınmaları,
çarpıntı atakları, mide-bağırsak spazmları, kas ve eklem
ağrılarımızın, göğüs sıkışmaları ve nefessiz kalmalarımızın,
kırgınlık ve alınganlıkların, hiddet ya da öfke patlamalarına
kapılmamızın, eşimize, işimize, arkadaşımıza bile güvensizlik
duymalarımızın, endişe ve korkularımızın arkasında çoğu kez
mutsuzluk sorunu yatmaktadır.
Mutsuzluk
bulaşıcı mıdır?
Mutsuzluk
bulaşıcı bir hastalık gibidir. Hastalığın kişisel olmaktan
çıkıp toplumsal bir sorun haline dönüştüğünü düşünenlerin
sayısı haklı olarak her gün artmaktadır. Kavgacı, gürültücü,
suç oranı yüksek, yardımlaşma, şefkat, hoşgörü oranı düşük bir
toplum haline gelmemizin sebebi mutsuzluk ve kendine
yabancılaşmadır. Aşktan, dostluk ve arkadaşlıktan,
sevgi, başarı, takdir ve iltifattan çok çelme takmayı,
kazıklamayı, kıskançlık, düşmanlık, kin, nefret ve aşağılamayı
daha çok kullanmamızın nedeni de büyüyen toplumsal huzursuzluk
ve mutsuzluktur. Oysa gezegenimizin içinde bulunduğu dönem ve
"astrolojik"
kesişmeleri açısından da toplumsal nitelik kazanan
huzursuzluklarımızdan ve mutsuzluklarımızdan yeni kazanımlar
elde etme imkanımız vardır. Daha doğrusu tüm bunların kendi
özümüze, benliğimize dönmek, unutmuş olduğumuz manevi
değerlerimizi yeniden anımsamak için olduğudur. Ne kadar çabuk
uyanır ve derlenip toparlanırsak o kadar zaman kazanır ve boşu
boşuna yolu uzatmamış oluruz. Konunun sosyolojik yanı bizim
işimiz değil ama astrolojiyi de yakından ilgilendiren bireysel
gelişim yönü bir hayli önemlidir.
Aslında biz
Türkler toplum olarak, özellikle yoğun duygusallığımız ve
sevme kapasitemizin gücüyle orantılı şekilde mutlu
olmaya hazır bir toplumuz. Duygusal, heyecanlı,
hareketli ve inançlı bir toplumuz. Ama, yazık ki
hayatımızdan memnun değiliz! Eğer mutluluk ölçümü yapılabilse
ülke olarak çok arka sıralarda yer bulabileceğiz. 20-30 yıl
öncesine oranla refah düzeyimiz, sağlık sistemimiz, yaşam
kalitemiz daha iyi gibi görünüyor ama kişisel ve toplumsal
mutsuzlukta en üst noktalardan birindeyiz. Çünkü bizde henüz
‘Bireysel Gelişim’
kavramı önem kazanmadı;
herkesle birlikte mutlu olup yine herkesle birlikte mutsuz
olacağımızı zannedebiliyoruz. Oysa insan belli bir gelişim
aşamasına geldiğinde kendi kararları ve seçimleri konusunda
bireysel de davranabilmelidir ki, asıl rengi, kokusu, tadı
belirmeye başlasın. Sürü psikolojisi belirli bir yere
kadar yararlıdır ama bir aşamadan sonra bireye zarar vermeye
başlar.
Neden yaygınlaşıyor?
Mutsuzluğun dalga dalga yayılmasının pek çok sebebi var.
Bakın Zen Bilgeliği, zen deyişlerinde bunun için neler diyor;
"Sakin
ve barış dolu bir zihinsel durumu koruyabilirseniz, sağlığınız
kötü iken de mutlu biri olabilirsiniz. Olağanüstü zengin biri
de olsanız, yoğun bir öfke ve hiddet anında sahip
olduklarınızın tümünü kırıp atmak da isteyebilirsiniz. O anda
elinizdeki zenginliklerin hiçbir anlamı yoktur. Büyülü bir
refah örtüsünün altında, hayal kırıklığına, gereksiz
kavgalara, uyuşturucu ve alkol bağımlılığına kadar götüren
ciddi ruhsal huzursuzluk vardır. Varlığın, zenginliğin,
aradığınız tatmini ve neşeyi getireceğinin garantisi yoktur.
Diğer yandan eğer içsel niteliğe, sakin-dingin bir ruha ve
içinizde belirli bir dengeye sahipseniz dışsal olanaklarınız
eksik olsa bile mutlu ve neşeli bir yaşam sürmeniz mümkündür." Mutsuzluk virüsünü yaygınlaştıran nedenlerin en önemlisi
doyumsuzluk ve başkalarının yaşamlarına özenmek gibi
görünüyor. Erich From’un “Olmak ya da sahip olmak”
adlı eserinde belirttiği gibi,
olan ile yetinmemek, olgunlaşmak yerine sahiplenmeye
öncelik vermek, eskilerin deyimi ile hırsın aklın
önünde gitmesi en önemli
sorundur. Daha büyüğünü, yenisini, hızlısını, güçlüsünü,
farklısını istemek mutluluğun önündeki en büyük engel değil de
ne? Oyuncaklarını yarıştıran büyük çocuklara döndürdü bu
tüketim toplumu bizi!...
Ne
yapabiliriz?
Mutlu olmak her geçen gün biraz
daha zorlaşıyor. Mutluluk daha huzurlu ve doyumlu, küçük
şeylere sevinmeyi bilen insanların; yaşama yolculukları
olmaktan çıkıp, ulaşılması güç bir tepe, geçilmesi olanaksız
bir çöl haline getirilmeye çalışılıyor ve bu maksatlı bir
yöntem izleme şekli. Öyleyse bizde bu maksatlı yöntemlere
karşı durma yollarını neden aramayalım? Bu yöntemde bizlerin
günlük yaşam ile ilgili hırsları kullanılıyor çünkü hiç
doymayan bir hırsımız, tüketmek ve birbirimizle yarışmak
konusunda hiç yorulmak bilmeyen bir egomuz var ve bu yönümüzü çoktaaan nitelik değerlerinin önüne geçti bile. Günümüzde
artık şu soru daha önemli "kaç para?" Yani niteliği tanımlayan
ne, nerede, nasıl soruları yerine sadece nicelik belirten
tanımlamalar var. ‘Kaç paralık adamsın ki” gibi… Kaç tane?
Kaça aldın? Kaça verdin? gibi…
Mutlu olmak için biraz yavaşlayıp, soluklanıp, gülün,
kirazın, baharın ve aşkın tadına daha çok bakmalıyız. Kötüyü
unutmalı, iyiye sarılmalı, birbirimize daha çok yaklaşmalı,
yaslanmalıyız. Birbirimize ve hayata daha çok inanmalı,
güvenmeli, paylaşmalıyız. Kızmamalı, öfkelenmemeli,
darılmamalıyız.
Yaşamaktan daha çok hoşlanmalı,
"keşke"lere ,"oysa"lara
"ben"lere daha az takılmamalıyız. Pişman olmamalı, pişmanlık
duyacağımız şeyleri yapmamalıyız. Geride kalan keyifsiz,
neşesiz ve acılı zamanlara takılıp kalmamalı, üzülmemeli,
yanmamalıyız.
Yaşayan ve var olan her şeye hayranlık duymalı,
kucaklamalıyız. Daha az istemeli, daha çok vermeli, daha az
küsüp daha çok sevmeliyiz. Üzüntüleri fazla uzatmamalı,
hükmünü icra ettikten sonra o üzüntüyü zarifçe bir köşeye
bırakmalı, hatta ondan hızla uzaklaşmalı, kendini bilmeli,
fazlalıklarımızı atıp hafiflemeli, köşelerimizi,
sivriliklerimizi törpülemeliyiz. Yani Bireysel Gelişimimizin
yaşamımızdaki raflarını değiştirmeli, ön sıralara almalıyız.
Olumlu düşünmeli, güzel ve hoş şeyler düşlemeli, zihnimize
bize iyi ve güzel gelecek beklentiler yüklemeliyiz. Sosyal
ilişkilerimizi geliştirip güçlendirmeli, aidiyet duygusuna
önem vermeli, inanç dünyamızı güçlendirip geliştirmeliyiz.
İnanç insanoğlunun en büyük desteğidir. İnanç önce kendine
inanmaktan başlar, varoluşa kadar yükselir ama her aşamada
inancın önemi yadsınamaz. İnanmazsak yapamayız, belimiz baştan
bükük olur.
En zor zamanlarda bile "Bu da geçer" deyip dik durmayı
becerebilmeliyiz. Kendimize ve ailemize zaman ayırmalı,
bireysel gelişimimizi sürdürmeyi bir yaşam felsefesi haline
getirmeliyiz.
Astroloji mutsuzluğa engel olur mu?
Kendimizi daha iyi tanımak için karşımıza
çıkan fırsatları tepmemeli, sezgilere, karşılaşmalara ve
yaşamımızda olup biten olaylara karşı daha hassas ve daha
duyarlı olmalıyız. Bu konuda terapilere katılmaktan,
alternatif tıbbın olanaklarından yararlanmaktan ve
Astrolojinin bize sunduğu kendini tanıma fırsatından
yararlanmalıyız. Astroloji kendi bütünlüğü içinde
yaşamımızın küçük bir modelidir ve neden böyle bir yaşamımız
olduğuna dair temel nedenleri aydınlatma gücü olan kadim bir
disiplindir. Bu temel verilerin özünde de insanın dengesi,
özgürlük alanları ve belki de henüz fark edemediği yaratıcı
kapasitesi yer alıyor. Yani olası potansiyel gücü. Yaşamımızdaki bazı baskın olay ve kişilerin nedenlerini
araştırmaya başladığımızda, metafizik ve astrolojinin verdiği
yanıtları göz ardı etmemiz pek mümkün gibi görünmüyor.
Doğum haritası
Astrolojinin en önemli görevi,
“Özgür Seçimler”
imizde bize destek olmak, doğum haritamızı inceleyerek, uygun
zaman-mekan şartlarını araştırmaktır. Özgür iradeden ziyade
özgür seçimler olduğu için seçimlerimiz yaşamımızı çepeçevre
saran sınırlarla belirlenir. Zeka-sezgi-akıl üçgenini de
harekete geçirerek, yeni seçimleri tam gerektiği anda ve
gereken yerde yapabilmek bir yetenektir. Kör atışı yapmayı
zaten herkes biliyor. Önemli olan insanın kendi yaşamına sahip
çıkması ve hak ettiğini düşündüğü olanaklarla karşılaşması ya
da kendi yaşam planını ilgilendirmeyen olasılıklar için boşu
boşuna üzülmemesi az kazanç değildir.
Olası seçimlerimiz ve
Astroloji
Olası
seçimler özgürlüğümüz her zaman vardır ve yeni olasılıklarla
bizi bekler. Astrolojiden de destek alarak, daha mutlu, daha
başarılı ve bizi biz olarak daha fazla tanımlayan; özgür
seçimlerimizle yaratılmış bir yaşamı sevinç içinde, hüznünü ve
kederini de reddetmeden dolu dolu yaşamak, bu gezegene doğan
her insanın doğuştan hakkıdır. Doğum haritası ve yaşam planının
sınırladığı alanlar zaten baştan bellidir. Ama ya sonra özgür
seçimle yaratılacak alanlar… İşte önemli olan o alanları doğru
tespit edip, huzur ve mutlulukla yürümek!… Başarıyı kaçınılmaz
kılmak… Neyi, neden, niçin, nasıl, nerede yapacağını bilen ya
da bilmek isteyen insan özgürlüğe giden yolda yeni bir kapının
önünde sayılır. Tek yapacağı şey biraz
cesaretle kapıyı aralamak ve başını hafifçe ileriye doğru
uzatıp bakmaktır. Göreceği şey, bu gezegende sadece ona ait
olduğundan, gerekenleri yapmanın vereceği huzur ve mutluluğu
başka hiçbir şeyin vermesi de mümkün gözükmemektedir... |