Sembolizm

WWW.ASTROSET.COM

KAR KRİSTALİ ve KARDELEN

  Mistisizm fizik evrende varolan herşeyin ruhsal bir karşılığı olduğunu öğretir. Tıpkı bir gözyaşı damlasının insanın duygularının tezahürü oluşu gibi, tıpkı kızgınlığın bastırılmış öfkenin dışavurumu olduğu gibi fiziksel fenomenler ruhsal bir realitenin tezahürüdür.

  Kar, enerji kanalının sembolüdür; o, bizimle görsel imajlar yoluyla konuşan ve bu şekilde onu anlamamızı sağlayan İlahi Ses’in sembolüdür. Mistisizmde kar; tezahür eden kozmik enerjinin, etrafını aydınlatan psişemizin arayüzlerinin temsilidir.

  Su bütün formlarıyla bir bilgi sembolüdür. Aşağı inen su, yüksek bir seviyeden daha alt bir seviyeye, öğretmenden öğrenciye aktarılan bilgiyi sembolize eder. Kozmik bir düzeyde yağmur ve kar, ilahi enerjinin bize yüksek bir düzlemden akışının farklı yönlerini yansıtır.

  Aşağı inen su, bu şekilde tanrısal enerjinin bize akışını ve maddi varoluşumuzla tanrısal enerjinin kendisi vasıtasıyla etkileştiği kanalı tanımlar. Eğer su; yani ilahi bilgelik sürekli akıyor olsaydı, en sonunda tamamen her yeri doldurur ve başka hiçbir varoluşa izin vermeyecek şekilde bir tıkanıklığa yolaçardı. Dolayısıyla su çeşitli ölçülerde akarak aktarılanların içselleşmesine de izin verir. Bazen su yağmur olarak akar, bazen de çeşitli derecelerde donar ve kar, dolu ve sulu kar oluşuma neden olur ki bunlar öğretmenin akışın görüntülenebilmesi için onu formlara dönüştürerek öğrencinin içine alabilmesini ve özümsemesini sağlaması için gereklidir.

  Yahudi sembolizminde karın nümerik karşılığı 333’tür, ilk harf olan alefin üç katı olarak kabul edilir. Yağmur, kara nispetle ilahi terimlerde daha çok yeri olan bir aktarımdır. Kabul edildiği şekilde yağmur damlalar halinde düşerek belli bir seviyede daralmayı temsil eder ama adeta bir bilgi sicimi gibi sürekli akarak akışkanlığını korur ve toprak tarafından kolayca emilir.

  Buz sembolizmini inceleyecek olursak, bu daha çok hassas olanların algılayabileceği türde bir aktarımdır. Bilgi katılaşmış, sıkıştırılarak daha yoğun bir hale getirilmiştir öğrenci bu şekilde onu içselleştirebilecektir. Akış durmuş ve katı bir forma dönüşmüştür, böylece öğrenci sürekli yeni düşünce akışlarının altında kalmamaktadır. Kar, sıvı haldeki su ve katı haldeki buz arasındaki bir ara haldir. Bunun ruhsal anlamda taşıdığı imaları değerlendirebilmek için, karın özelliklerini incelememiz gereklidir.

  Bir kar kristali oluşabilmek için en az iki unsura ihtiyaç duyar. Soğuk havaya ilave olarak su damlacıklarına ve bir çekirdeğe de gereksinimi vardır. Çekirdek, tozdan, minerallerden ve havadaki mikroskobik parçacıklardan oluşur. Bir kar kristali suyun bu mikroskobik parçacıkların etrafında şekillenmesi ve soğuk havanın da onu buz kristallerine dönüştürmesiyle oluşur. Böylelikle karın iki bileşimi vardır: su ve toprak; toprak kısmı parçacıklar, su kısmı da damlacıklardır. Toprak maddi dünyadır, hiçbir tanrılık farkındalığı olmadan su, hiçbir kabın olmadığı ilahi enerji bilgisidir. Böylelikle kar, yarı göksel yarı dünyevi haliyle bu iki dünya arasında mükemmel bir aracılık sağlar.

  Bir öğretmen kendi bilgi seviyesinin ve anlayışının çok altındaki bir öğrencisine bir şey anlatmak durumunda kaldığında, suyun olduğu gibi akmasına izin vermez, bilginin bu durumda mecazlara bürünmesi ve hızının ayarlanması gerekir. Öğrencinin yeni bir kavramı anlayabilmesi için öğretmenin örnekler, anekdotlar, hikayeler , kıyaslar kullanarak bir referans noktası yaratması gerekir. Dolayısıyla kar kristali, öğrenciye anlayacağı dilde ve derece derece, adım adım bilgi vermeyi temsil eder.

  Kar nazik ve sessiz bir biçimde yağar; böylelikle bize başkalarını ve kendimizi eğitme sürecimizde nezakete ihtiyacımız olduğunu öğretir. Eğer yıkıcı bir şekilde eğitmeye kalkarsak, bu hiç durmayan yağmur yağması gibi ekinleri suların basmasına ve yokolmalarına neden olacaktır. Dünyada yağmur yağdığında bilim, yağmurun başlangıçta kar kristalleri halinde düştüğünü söyler. Yani kar kristalleri ilk nazik adımın sembolüdür.

  Karın duruluğu ve beyazlığı bizi cezbeder. Sabah kalktığımızda karın saflığını hissederiz, karın beyaz örtüsü tüm kirlilikleri örter. Kar aynı zamanda büyük bir eşitleyicidir, bir bina ne kadar büyük olursa olsun bir araba ne kadar pahalı olursa olsun hepsi eşit olarak karla örtülür. Kar yaşamın saf olmayan yanlarını örterek bize kendi saflığımızı hatırlatır.

  Kar, bizimle konuşan gökyüzüdür; bizimle saflık vasıtasıyla konuşur, nazikçe ve aşama aşama, kendi terimlerimizle bize konuşur. Kar, yeryüzü ve gökyüzü arasındaki ara safhadır. Her hava koşulu bize bir mesaj, bir ders verir; ister yağmur olsun, ister kar, buz, ister dolu olsun… Sonuçta amaç karın eriyerek suya dönüşmesidir. Kar bir kez yağdığında ve her yeri kapladığında biz onun erimesini isteriz. Bir ruhsal eğitim sürecinde öğrenci bir durma ihtiyacı duyar ki bu suyun donmasıdır ama belli bir noktada erimek ve sistemimize katılmak zorundadır, çünkü böylelikle gelişmemizi sağlayacaktır.

Kardelen

  Kardelen, saflığın, alçakgönüllülüğün ve umutun sembolüdür. Hıristiyanlıkta Hz. Meryem’in ve Meryem Yortusu’nun temsilidir.

  Hz. Meryem yortusu, kadim bir festivaldir ve kışın orta noktasını işaret eder; bahar ekinoksu ile en kısa gün arasındaki yolun yarısıdır. Bu yortu, Hz. Meryem’in, oğlu İsa’nın doğumunun ardından gerçekleştirdiği kabul edilen 40 gün süren arınma ritüelinin kutlanması adına yapılan bir festivaldir. O gün de Hz. İsa’nın Mabede sunuluşunu hatırlarlar. Yahudi bebeğin doğumundan sonraki kırkıncı günde onu mabede almak Kudüs'te bir gelenekti.

  Erken Hıristiyan dönemlerde, bu gün “Işık Şöleni” olarak adlandırılırdı ve kış devamında baharı getirdiğinden “yaşam veren güneşin gücünün artışı” kutlanırdı. Kutlamalarda mumlar yakılırdı, bu da İsa’nın dünyayı aydınlatmasının bir sembolüydü.

Kardelen Efsaneleri

  Bir efsaneye göre kardelen, Adem ve Havva Aden bahçesinden kovulduktan sonra umudun sembolü olmuştur. Havva soğuk kışların biteceğinden umudunu kesmek üzereyken bir melek belirir. Melek bazı kar kristallerini kardelen çiçeklerine dönüştürür ve böylece kışların en sonunda yerini bahara bıraktığını ispatlar.

  Bir diğer efsaneye göre; günümüzden yıllarca önce birbirini çok seven iki çiçek varmış. Bunlardan erkek olan, sevgilisini o kadar çok seviyormuş ki, baharda açtıklarında diğer çiçeklerden onu kıskanıyormuş. Buna dayanamayan erkek çiçek, baharda binlerce çiçeğin içinde açmak ve kalabalığın içinde kaybolmak yerine kışın dondurucu soğuğunda açarak, canından çok sevdiği sevgilisini daha fazla görmeyi hayal etmiş. Yine bahar gelmiş tüm çiçekler toprağı yedi renge boyamış. Erkek çiçek, kışın kurduğu hayallerini anlatmış. Dişi çiçek de sevgilisinin fikirlerini çok beğenmiş ve bir dahaki sefere hiç kimsenin açmaya cesaret edemediği, kışın dondurucu soğuğunda açmak için sözleşmişler. Bahar bitmiş, yaz geçmiş ve kış gelmiş. Sevgilisine kavuşma hayalleri ile yerinde duramayan erkek çiçek, karın bir yorgan gibi kapladığı toprağı delerek yeryüzüne çıkmış.

  Bembeyaz karlar içinde o renkleriyle göz kamaştıran sevgilisini aramış, aramış, aramış... Ama bulamamış. Ümidini yitiren erkek çiçek bir süre sonra üzüntüsünden boynunu eğmiş ve soğuğun şiddetine daha fazla dayanamayarak hayatını kaybetmiş. İşte o günden sonra aşkı için kışın dondurucu soğuğuna bile aldırmadan karların içinde açan çiçeğe kardelen ve ona sadık kalmayıp aldatan sevgiliye de hercai adı verilmiş.

  Boynu bükük kardelen çiçeğinin hikayesi böyle başlıyor. Bu hikaye insanları çok etkilemiş olacak ki, o günden sonra kardelen ve hercai adına sayısız şiirler yazılmış ve şarkılar bestelenmiş. Bilimsel adı Galanthus olan kardelen ismi, Yunanca gala=süt, anthos= çiçek kelimelerinden türetilmiş bir isim olup süt gibi beyaz anlamında kullanılmakta. Eski çağ bilginlerinin kardelene süt çiçeği adını vermelerinin sebebiyse, onun o yıllarda bilinen en beyaz çiçek olmasından kaynaklanıyor. Rengi ve görünüşü nedeniyle kardelen, her zaman saflığı, temizliği sembolize etmiştir. Bu nedenlerle, çeşitli yabancı dillerde saflığın çiçeği, gelin çiçeği gibi isimlerle anılmıştır. Cesaret ve aşkın sembolü olan kardelenin bir efsanesi daha vardır…

Minik Kardelenin cesareti

  Kardelen çiçeği, etrafındaki dostlarının anlatımıyla güneşe aşık olur. Aslında hayatında güneşi hiç görmemiştir. Çünkü bilir ki güneşi gördüğü an canından olacaktır. Ama bu aşk içinde öyle büyür öyle büyür ki artık dayanılmaz bir hal alır ve Tanrıya dua eder,bana bir defacıkta olsun güneşi görmeyi nasip et diye.

  Ve bir gün dayanamaz Tanrı'ın huzuruna çıkar ve şöyle der; "Tanrım güneşi görmem için bana izin ver."

  Tanrı ona şöyle seslenir; "Ey kardelen bilmez misin ki sen narin bir çiçeksin ve güneşle karşılaştığın an canından olabilirsin. İyi düşün sana 2 gün mühlet veriyorum, ya güneş ya canın."

  Kardelen Tanrının huzurundan ayrılır ve düşünür. Ama içindeki güneş sevdası adeta onu içten içe kemirir. 2.günün sonunda Tanrının huzuruna çıkar ve şöyle der; "Bu aşk beni öyle büyüledi ki güneşi görmek için can atıyorum.

Tanrı ona; "Cesaretini taktir ederim ey kardelen ama bir yandan da üzülürüm, çünkü canından olacaksın." der ve kardelen güneşi görmenin aşkıyla tutuşurken karın üstüne çıkmaya karar verir. Tam o beyaz karın içinden kafasını çıkardığı an güneşi görür, ama ona daha önce söylendiği gibi canından olur.

  Bu olay herkesin kalbinde yer eder. Herkes çocuklarına ve torunlarına bu olayı anlatır, nasihatte bulunurlar.

  Eğer günün birinde aşık olursan, birini çok seversen KARDELEN gibi cesaretli ol. Eğer KARDELEN kadar cesaretin yoksa sakın aşık olma!

Kaynakça:

An Illustrated Encyclopedia of Symbols, J. C. Cooper, Thames&Hudson

www.meaningfullife.com

www.denizce.com

www.projectbritain.com

Yayın Tarihi: 06.08.2013

 

© Astroset 2003-2013