SEVGi insanların ruhunda saklı olan bir
enerjidir. Bir insan hayatında, sevgi, enerjilerin en
esaslısı, en güzeli, en değerlisi ve hayırlısıdır diyebiliriz.
Bununla beraber insanlar her zaman bu becerilerini ideale
yakın bir değerde kullanamamaktadır. Yani birbirlerini
gerektiği gibi sevemiyorlar. Fakat nasıl oluyor da insan
ruhunun böyle en hayırlı bir becerisi olan sevgi kaynağından
insan, bol bol yararlanamıyor? Bir insan için sevgisizlik,
bütünüyle doğa dışı ve bir hastalık halidir. Oysa ki her
hastalığın etkenini arayıp bulmak ve onu ortadan kaldırmak,
insanın öz varlığına karşı yapmakla yükümlü bulunduğu büyük
vazifelerinden birini oluşturur.
Sevgi ve sevgisizlik ruhsal bir olay olduğuna göre,
sevgisizliği meydana getiren sebeplerin de ruhta aranması
gerekir. Öyleyse, önce niçin sevemediğimizin nedenlerini
araştıralım:
Burada yapacağımız psikolojik analizin uzun ve sıkıcı
olmaması, herkesin kolayca izleyebilmesi için psiko analitik
bir yol izleyeceğiz. Tekamül ve mutluluğumuzun düşmanı olan bu
hastalık etkenini okuyucularımızla birlikte rahat rahat
araştırıp bulmaya çalışacağız. Bu da kendi kendimize
soracağımız bu konuyla ilgili bazı soruların yine kendi
kendimize vereceğimiz cevaplarını ortaya koyarak mümkün
olacaktır.
S -
Niçin sevemiyorum?
C -
Çünkü insanlar sevilmeye layık değildir.
S -
İnsanlar niçin sevilmeye layık değil?
C- Çünkü
insanlar kötüdür.
S -
İnsanlar niçin kötüdür?
C -
Çünkü insanlar kötülük yapıyor.
S -
İnsanlar neden kötülük yapıyor?
C -
Çünkü insanlar nefsaniyet ve bencilliklerini üstün tutuyorlar.
S -
İnsanlar neden nefsaniyetlerine düşkün ve bencildir?
C -
Çünkü insanların maddeye gereğinden fazla bağlı bulunmaları ve
maddesel kazançlarını amaç edinmeleri; ne pahasına olursa
olsun bu kazançları elde etmek içgüdüsünün kendilerinde
doğmasına neden oluyor. Bu da onları bencil ve nefsaniyet
düşkünü yapıyor.
S -
Bencillik ve nefsaniyet düşkünlüğü yüzünden, başkalarına
kötülük yapmayı göze alan, başkalarının malına, canına,
varlığına göz diken insan, aslında kazanır mı kaybeder mi?
C -
Hiçbir şey kazanmaz. Kazandığını sandığı maddeler aslında
günlük şeylerdir. Buna karşın onun büyük kayıpları vardır.
Çünkü Evrende egemen olan
Sebep-Sonuç Yasası gereğince, iyi ya
da kötü hiçbir hareket sonuçsuz kalmaz. İyi hareketlerin
kesinlikle iyi, kötü düşünce ve hareketlerin de kesinlikle
kötü sonuçları er geç ortaya çıkmak zorundadır. Bu nedenle,
başkaları hakkında kötü şeyler düşünen ve kötülük yapmaya
kalkışan bir insanın günün birinde yaptığı kötülüğün acı
sonuçlarıyla karşılaşması onun kaderi olacaktır.
S - Kötü
hareketlerin, kötü sonuçları olduğu halde, bir insan
başkalarına karşı nasıl oluyor da kötülük yapmayı
düşünebiliyor?
C - Önce
o insan, görgü ve deneyimsizliği yüzünden maddesel isteklerini
karşılarsa mutlu olacağını sanıyor ve huzurunu, mutluluğunu
yalnız maddesel hazların çekiciliğine bağlanmış olan
nefsaniyetini tatmin etmekte arıyor. Oysa ki, böyle hareket
etmekle, iki tarafı açık bir silindiri doldurmak için sürekli
olarak onun ağzına su akıtan bir insanın durumuna düştüğünü
fark edemiyor. Ayrıca, yaptığı işin niteliklerine uygun olan
karşılığı, kesinlikle alacağını da idrak edemiyor. Örneğin
yolu çatallaşan bir insan, önüne çıkan iki yoldan, kendi görüş
ve kanılarına uyan; rahat, kolay ve sevinçli olanın yönünü
tutar. Kendisi için, sonu bilinmeyen, güç ve tatsız sandığı
yola elbette arkasını çevirir. Oysa ki o insana önceden, o
rahat sandığı yolun karanlık çıkmazlar da sona erdiğini ve yarı
yolda, bir sürü tehlikeli canavarın yol kestiğini anlatmak
mümkün olsa, buna karşın öteki yolun ilk güçlükleri aşıldıktan
sonra, çok ferahlık verici nurlu alanlara insanı ulaştıracağı
ona gösterilebilse kuşkusuz o, ikinci yolu kararlılıkla
seçecekti.
S - Bana
yapılan kötülük, bana gerçekten zarar verebilir mi?
C -
Maddesel olarak zarar verebilir. Maddesel zarar, maddenin
kaybı ile ifade edilir. Oysa, dünya hayatının amacı tekamül
olduğuna göre ve tekamülde de maddesel kayıplarla
karşılaşmanın gerekli ve ilerletici bir araç olduğu gerçeğini
kabul ettiğimize göre; maddesel zararlarımız, onlardan
yararlanabilirsek, her zaman ruhumuzun yükselmesini ve dünyaya
gelişimizin yüksek ve ilahı amaçlarının gerçekleşmesini
kolaylaştıracaktır. Böyle olursa, maddeleri kaybettikçe ve bu
kayıplar karşısında sabredip isyan yollarına sapmadıkça,
maddesel olarak yapılacak özverilerle yükselmenin mümkün
olabileceğine inanarak hareket ettikçe, ruhumuz büyük değerler
kazanacak ve büyük yararlar elde edeceğiz. Bu durumda bize
kötülük yapan bir insan, aslında bilmeden bu şekilde hareket
etmiş ve aslında iyilik yapmıştır. Fakat o insan, yine kendi
mutluluğunu bulmak umuduyla bilmeden nefsaniyetine yenik
düşerek, bana karşı maddi zarar verici bir iş yapmış olmakla
da gelecekteki kendi hayatını kötüleştirmiş ve vicdanı
tarafından işkenceye mahkum edilmiştir. Özetle o zavallı,
kendi iyiliğini yanlış yollarda araması sonucunda, bilmeden
benim iyiliğim için kendisini, daha doğrusu ruhunun huzurunu
feda etmiştir.
S -
Bilerek ya da bilmeyerek bana iyilik yapmış ve bu yüzden de
kendi ıstırabını hazırlamış olan bir insana gizli düşmanlık ve
kin mi beslerim, yoksa onu sever miyim?
C -
Tabii ki severim, hatta bilmeden benim yüzümden çekmiş olduğu
ya da çekeceği sıkıntıların hafifletilmesi için elimden gelen
yardımı da yapmakta hiç kararsızlık göstermem. Yani bana
bilmeden iyilik yapan deneyimsiz bir dostuma ben, bilerek
iyilikle karşılık vermeyi bir vicdan borcu olarak kabul eder
ve bu borcu seve seve ödemeye çalışırım. |