Günlük yaşamın gürültüsü ve patırtısı
içinde sık sık kim olduğumuzu ve gerçek amacımızın ne olduğunu
hatırlamayı unutuyoruz. Basamak basamak ve binbir zorlukla
çıkılan bu gizemli yaşam merdiveninde çıkışın zor inişin ise
çok kolay olduğu gerçeği nedense çıkıveriyor aklımızdan. Oysa
günlük yaşamda ruhsallığı yaşabilmek, uygulama yapmaktan
kaçınmamak bizleri, bilgelik yolculuğunun doğal yaşam
öğrencileri haline getiriyor, ruhumuza hiç tahmin
edemeyeceğimiz zenginlikler katıyor. Yaşamın kendisi başlı
başına bir yolculuk, bir okul ve her anı çok değerli adeta
mistik bir ritüel. Gelişim basamaklarını hızla çıkmamıza
yardım edecek, yaşam adı altında bize tanınan bu şansın
önemini her zaman yeterince fark ediyor muyuz acaba?
Günümüz insanı bilgelik,
erdem, dürüstlük, doğallık, saflık
sevgi,
saygı, merhamet, şefkat
gibi bizi insan yapan gerçek ruhsal değerlerden yoksun
yaşamaya ve bu değerlerden de giderek de kopmaya başladığı
için depresyon, anksiyete, panik atak ve her çeşit nevroz,
anlamsızlık duygusu, kişisel değer yitimi gibi nevrotik
olgularla daha sık karşılaşmaya başladı.
Hepimiz aynı
gezegeni, dünya adlı aynı gemiyi paylaştığımızdan insanlık
ailesinin, barış, saygınlık, gerçek içsel özgürlük gibi temel
kavramları günlük yaşamına yerleştirip yerleştiremeyeceği
konusu üzerinde sık sık düşünmeli, başkalarını da bu konuları
düşünmeye davet etmeliyiz.
Bireysel Uygulamalar Çağı
Bilgi çağı yerini bireysel uygulamalar çağına çoktan terk etti
bile! Bu geçiş fark edilmediği için bireyler kendi içlerindeki
çatışmalarla başa çıkabilecek yollardan hala yoksunlar çünkü
aldığımız bilgileri bireysel olarak uygulamanın ne kadar
önemli olduğunu bir türlü fark edemiyoruz. Ruhsallıkla ilgili
konular hakkında bilgilenmek, okumak ve konu hakkında çeşitli
konuşmalar dinlemek ya da toplantılara katılmanın yeterli
olduğunu zanneden eski kalıplara ait bir zihniyete sahibiz.
Ama uygulama yapmanın önemini fark edersek gelişim ve değişim
ile yani pratik yapmak suretiyle, bize sürekli kendini içten
içe hatırlatan isteklerimiz için akıllıca ve etkili bir takım
çözümler üretebiliriz.
Hepimiz yeni yaşam
deneyimlerine açılacağımız özel bir döneme astrolojik veriler
ve gezegen enerjileri açısından da girdik, bu yeniliklere
adapte olmak için yeni pencere ve yeni bakışa ihtiyacımız var.
Eski uygulamalar
günümüzde kullanılmaya başlanan kristal enerjilerin gelişimi
ve yayılımı açısından çok yetersiz. Bu enerjiler derin anlamda
insanlığa yardım, sosyal vicdan ve insanların yüksek
ideallerini harekete geçiren yüksek farkındalıklar içeriyor.
Ve aynı zamanda; dünya işlerinin illüzyonuna kapılmadan,
kendi içsel deneyimlerimizin alanına bağlı kalarak, bu süreç
için gerekli yetenekleri edinip yolumuza çıkabilecek ve
çabamızı engelleyebilecek koşulları ortadan
kaldırabileceğimizi de işaret ediyor. Bu dönemin enerjileri
uygun olduğu için evrensel büyük resmi kendimiz için
kişiselleştirme çabası içine girebilir, bunu kendi kişisel
inanç ve deneyim filtrelerimiz aracılığı ile istersek
gerçekleştirebiliriz.
Günümüzde varolan kanal (ruhsal bağlantı) akımları, bize yakın
ya da yeni olan çeşitli dış kaynaklardan durmadan gelmekte,
naif, uyarıcı ve olumlu etkilerini dileyen herkese de
iletmekte… Enerjileri doğru kullanmak açısından çeşitli
gruplara girip çıkan bireylerin, grup mantalitesi içerisinde
düşünce dalgalarının birbirine karışabileceğini göz ardı etmememeleri
onlar için daha faydalıdır.
Kişisel benliklerimizin özde birlik ilkesi taşısa da şimdilik ayrı
olduğunun farkına varılması ve geleceğin sesine kendi
açımızdan kulak verilmesi
uygulamalarımız açısından bizler için son derece önem taşıyor. Bir başkasına iyi gelen bir uygulama veya bilgi
akışı size hiç iyi gelmeyebilir, böyle durumlarda dikkatli
olup iç sesinizi dinlemek çok yararı olacaktır.
Bizim
gerçek kişisel ihtiyaçlarımızı iyi tespit etmek için karşımıza
çıkan bilgileri ve uygulamaları büyük bir dikkatle ve
enformasyonla, gerçek bilgi edinimi ve erdem arasındaki farkı açıkça
anlamaya çalışarak irdeleyebilir,
kişisel
yaşantımız için yepyeni bir başlangıç yapabiliriz.
Astrolojik olarak, 2012’ li
yıllardan sonra tam anlamıyla başlayacak olan bu olumlu
yükseliş etkileri; yüreğimizi sevecenliğe açacak. Günlük
yaşamdaki bilinçle her zaman algılanması mümkün olmayan bu
derin sezgisel açılım, ilham, bağlılık ve birleştiricilik içeren bir farkındalığın yüksek katmanlarını açığa çıkararak
bize farklı bir görüş ve anlayış sunacak ama bu farkındalığı
taşımaya ve bu yüksek enerjileri dönüştürmeye hazır olmayı
başarmamız ve uygulama yapmamız gerekiyor.
Bir gece yatıp uyuyacağız
sonra biz hiç farkında olmadan DNA’larımızda oluşacak bazı
değişimlerle ertesi sabah kendimizi yenilenmiş ve psişik
yetenekleri açılmış olarak bulacağımızla ilgili pek çok bilgi
dolaşmakta çevremizde, bu tip hiçbir bilgiye itibar etmemek
gerekiyor. Tam tersine oluşacak tüm değişimler için bizim
kişisel uygulamaları bilinçle ve farkındalıkla yapmamız
bilinçlenmemiz, şuurlu ve idrakli adımlar atmamız, kendi
kararlarımızı kendimizin vermesi gerekiyor.
Yüksek enerjiler, dünyasal
yaşamın yoğun düzlemiyle karşılaşınca, kişiler yeterince
hazırlıklı değillerse kaos, kafa karışıklığı, amaç ve odak
sapması zayıflık veya çaresizlik gibi yan etkiler de ortaya
çıkarırlar. Değişim günleri kaos günleridir, hiçbir şey güllük
gülistanlık bir ortamda gelişmez. Çeşitli realiteler ve
anlayışlar içe içe geçmiş halkalar gibi işlev görürler.
Aralarında yumuşak geçişler vardır. Bir sabah uyandığımızda
kendimizi tamamen değişmiş bulmamız tatlı bir hayaldir. O
nedenle uygulamalar aracılığıyla içsel canlılığı korumak,
olumsuz etkiler karşısında hemen bezginliğe kapılmamak bir
psişik koruma uygulamasıdır.
Günlük yaşam içerisinde
elimizden geldiği kadar iç sesimizi duyar halde kalmalı,
ruhumuzun iyileştirici ve şifalı etkileriyle ile bizi yeni
sahillere taşımasına yardımcı olmalıyız. Farkında olmamız
gereken şey aslında hiçbirşeyin göründüğü gibi
olmayabileceğidir, gündelik ve iş hayatında şefkatli,
tedbirli, kendinden gereksiz yere fazla emin ve acele
çıkarımlar yapmayan, sürekli kendini haklı görme eğiliminden
uzak durabilen insanların başarılı olacağı bir enerji
sirkülasyonun, bir metaforun tam ortasında yaşıyoruz o nedenle
de eski yanıtlar karşılık bulmuyor, kaos giderek artıyor…
Hergün karşılaşmaya
başladığımız bu yeni enerjiler ve yeni olaylar aslında içsel
gücümüzü mükemmele taşımak, içimizde acı çekmemize neden olan
katı noktaları aşmak için bize verilmiş fırsatlar. Bu
yapamadıklarımızın hepsi bizim hassasiyet duymamızı engelleyen
unsurlar. Sevecen bir yüreğe özenen, affetmeyi öğrenmek
isteyen, kendine ve başkalarına karşı nazik ve cömert
davranan bir insanın kristal enerjilere adapte olmamasına
imkan var mı?...
Değişimi
gerçekleştirebilmek, bu çağın kristal enerjilerine adapte
olmak, ruhsallığı günlük yaşamla birleştirebilmek için
kendimize sorabileceğimiz bazı sade ama anlamlı soruları şöyle
sıralayalım:
“Neredeyiz,hangi noktada durmaktayız? Biz kimiz
gerçekte, Ne yapıyoruz? Ne gibi işlerle uğraşıyoruz? Sanal
dünyada değil gerçek dünyada, günün yoğunluğu içinde
zihnimizden neler geçiyor?
Zihinsel
olarak neler ile uğraşıyoruz? Elimiz değil, ruhumuz, zihnimiz,
konsantrasyonumuz nerede? Kim olduğumuzu ve nasıl bir şey
yapmak için dünyaya gelmiş olduğumuzu, bu dünyadaki amacımızın
ve kendimiz adına vazifemizin ne olduğunu hiç düşündük mü? Biz niye
varız? Şu anda niye yaşıyoruz? Dünya adı verilen bu gezegende
ne arıyoruz ya da ne bulmaya geldik?
Günün
yoğunluğu içinde zihnimiz ne tür aktivitelerde bulunuyor?
Örneğin 24 saatin kaç saatini şu düşünce ile, kaç saatini bu
düşünce ile geçirip, acaba ne kadarını bize yararlı olacak
uygun düşüncelerle geçirmekteyiz çünkü biz ne düşünürsek oyuz,
düşünceleremiz bizim her şeyimiz, bizi yarınlara taşıyacak en
büyük yardımcımız düşüncelerimiz. Düşüncenin
ne olduğu ve önemi hakkında yeterince bilgili miyiz? “
gibi bazı temel soruları
kendimize yönelterek değişimi ve yenilenmeyi başlatabiliriz.
Hergün bize sonumuzun yakın
olduğunu, nerede, ne kadar türün yok olmakta olduğundan
bahseden birçok haberle karşılaşıyoruz. Hepimizin kolektif
bilincinde artık var olan bir olgu bu. Tam anlamıyla olayın ne
ölçüde vahim olduğundan pek emin değiliz ama pek çoğumuz bir
değişim geçirmekte olduğumuzun da farkındayız. Farkında
olduğumuz ya da olmak zorunda olduğumuz bir başka gerçek de,
materyal olan şeylere olan bağlılıklarımızı işte tam da bu
zamanda tekrar sorgulamamız gerektiği ile ilgili. Aşırı
tüketim yapma alışkanlığından mümkün olduğunca uzaklaşmak bu
dönem enerjilerine çok uygun bir eylem. Her günümüzü sanki bu
yeryüzünde son günümüz gibi yaşayarak ve hiç ölmeyecek gibi
davranarak geçirebilsek yani aktif ve uygulamacı olursak ne
çok şeyin değiştiğine önce kendimiz şahit olur, üstelik hiç te
sanıldığı kadar zor da olmadığına dair bir güven de
oluşturabiliriz. Bizi zor günler bekliyor gerçekten ama her
zaman ve şartta alınacak tedbirler ve o zor şartları da bir
yaşam pratiği haline çevirecek güç insanoğlunda saklı
potansiyel bir güçtür. Potansiyel güçlerimizin tıpkı
bilgisayarlarımız gibi kullanılır halde olması için çevrimiçi
yani eylem halinde olması gerekiyor. Ancak eylem halinde
enerjiler dönüşüme uğruyor, ister zihinsel ister fiziksel
eyleme geçmeyen aktivite gerçek olamıyor sanal
kalıyor. İdraklenmek ve şuurlu davranabilmek için yoğun bir
etki bombardımanı altındayız bu konuya daha değişik bir açıdan
ele almak için aşağıdaki alıntıyı dikkatli okumakta yarar var.
M.T.İ.
A ve Bilyay mütevvefa başkanı Üstad Ergün Arıkdal’ın bundan 13
yıl önce günümüz için söylemiş olduğu şu sözler hepimiz için
hala düşündürücü ve güncel :
“Önümüz
oldukça sıkıcı günlerle dolu. Ülkemizin, daha doğrusu
insanımızın idraklenebilmesi, uyanabilmesi; ruhen daha atak,
daha çevik bir hâle gelebilmesi için bir hayli yoğun etkiler
altında kalmış durumdayız. Gördüğünüz gibi, basının ve diğer
görsel araçların verdikleri bilgilere göre, gerçekten de
ülkemiz tam bir kuşatma altındadır. Bu kuşatma maddî ve manevî
bir kuşatmadır. Gerek yakın komşularımız, gerekse uzak
komşularımız sürekli bir şekilde, farkında olmadan, sanki
kendilerinin menfaatlerini takip eden, koruyan bir tutum
içerisindeymiş gibi görünmelerine rağmen, aslında maddi ve
manevi bir kuşatma oluşturmaktalar. Onların, şuursuzca
yaptıkları bütün bu faaliyetlerin kendilerine göre bir
hedefleri var; ama o hedef asıl hedef değil. Bizim için, bizim
adımıza birer hedef tayin etmişler, "Şunu şöyle yapalım, bunu
böyle yapalım, şunların şusuna mani olalım" diyorlar, ama
aslında bütün bunların hepsinin, uyumakta olan bu ülke
insanının uyanmasına yardım etmek için birer küçük dürtü veya
uyarı mekanizmasından ibaret olduğunu bilmiyorlar.
Elbette ki
bu uyarı mekanizması fizik şartlar içerisinde kendine has
birtakım davranışlar gösterecektir. Elbette ki elem çekilmeden
herhangi bir mutluluğa ulaşmanın mümkün olmadığını hepimiz
biliyoruz. Bu bakımdan çok dikkatli ve çok hassas bir şekilde
yaşamak zorundayız. Hareketlerimize, sözlerimize,
düşüncelerimize ve kararlarımıza çok dikkat etmemiz lâzım. Çok
ağır bir epröv lâbirentinin içerisinden geçiyoruz. Bu, her
tarafı kapalı bir lâbirent; sağında solunda çıkmaz yollar var
veya daha başka bir yere çıkacağını ümit ettiğimiz koridorlar,
dönüp dolaşıp bizi gene aynı yere getirmektedir. Ve nitekim
biz bu dönüp dolaşıp aynı yere gelmeyi ülke insanları olarak
sürekli yaşıyoruz. Çıkar koridorlar zannettiğimiz, bizi
selâmete götüreceğini zannettiğimiz yerlere doğru
saldırıyoruz. Fakat bir de bakıyoruz ki, ayağımızın altındaki
toprak yine aynı toprak, yine aynı taşın üzerine basıyoruz.
Herhangi bir yere gitmemiz söz konusu bile olmamış.
Çok
materyalize olmuş, çok maddeleşmiş ve bu maddeleşmeyi
gerçekten bir ideal hâline, özenti hâline getirmeye çalışmış,
kendi iç varlığından koparılmaya çalışılmış bir toplum hâli
içindeyiz. Gerçekten öz varlığımızdan koparılmaya
çalışılıyoruz. Her bakımdan, ekonomik olarak, siyaset olarak,
kültür olarak, ahlâkî değerler olarak ve inanç olarak, özden
uzaklaştırılmaya çalışma operasyonu sürekli devam ediyor.
Kendi özümüzden, kendi öz varlığımızdan koparılmaya, atılmaya,
dağıtılmaya doğru, gayet sistemli bir şekilde yapılan bir
mücadele söz konusu.
Bütün
bunlara karşı yine de biz Birleştirici Yüce Anadolu
Hizmeti'mizi, Yüce Anadolu Vazifesi'mizi yapmak hususunda
bütün gücümüzü, bütün idrakimizi kullanmak zorundayız.
İnsanlık muvacehesinde elde edilmiş değerlere ve hükümlere
karşı bir tahammülsüzlük ve bir adaptasyon yoksulluğu
çekiyoruz. Uyum sağlamakta sertleşmiş bir elâstikiyetimiz var.
Gayet zor bir şekilde bir şeylere adapte olmaya çalışıyoruz.
Ve o adapte olduğumuz yerdeki bilgiyi aldıktan sonra tekrar
kendi iç varlığımıza, kendi özümüze dönmemiz gerekirken bir
türlü dönemiyoruz. Böyle, çok zor esniyoruz ve bu bize, çok
büyük bedellere mal oluyor.”
Sonuç
olarak diyebiliriz ki, günlük yaşamda ruhsallık varılacak yeni
bir sahil, yeni bir yaşam anlayışı, yeni bir umut demektir ve
pratik uygulama gerektirir.
|