İnsan sağlığı ve
dinginliği, enerji alanları ile çok yakından bağlantılıdır.
Eğer insan sağlıksızsa, bu
sağlıksızlık kendini, bir şifacının içsel-ruhsal gözüyle;
öncelikle enerji akışının dengesizleşmesi veya durgunlaşmış
enerjinin akışı kesmesi ve koyulaşmış renkler şeklinde
gösterir. Sağlıklı
insan parlak renkler ve dengeli bir enerji akışı yaşar. Enerji
bedenlerin gösterdiği renkler ise hastalıklara göre değişir.
Kalıcı iyileşme için,
Şifacının psişik
yetenekleri ile tespit ettiği
“Duyular
Dışı Algılama”
adı da verilen yöntemle elde ettiği verileri; tıpta ve
psikolojik danışmanlıkta da kullanılmalıdır. Ve bu tür
tıp-psikoloji ve alternatif ya da
daha doğru bir deyimle tamamlayıcı tıp merkezlerinin oluşması,
yeni bir anlayışın, yeni bir düşünce sisteminin, değişimin ve
hep sık sık sözü edilen Yeni Çağın
da müjdecisidir.
Şifa-Terapi-Sözel Bilgilendirme
süreci, kalıcı iyileşme için çok önemlidir. Kişi önce
hastadır, tıbba müracaat etmelidir, eder. Kısa bir süre için
iyileşir ama kendisinde o hastalığa neden olan yönü
değiştiremediği ya da bir terapi
uygulanamadığı için yine hastalanır. Alternatif Tıbba yani
Tamamlayıcı Tıbba, şifacıya veya
bioenerji uzmanına danışır. Şifacı
enerji bedenindeki sorunu görür ve enerjisini
yenilemesine yardımcı olur. Ama tam iyileşme olmamıştır. Son
aşamada da sözel bilgilendirme-terapi gereklidir. Bu terapinin köklü çözümler
üretebilmesi için de bir doğum haritası-kişilik analizi-
kullanılamayan potansiyel-bastırılmış duyguların
tespiti gerekir. İyileştirme için
DDA ve Psikolojik Danışmanlık ya
da diğer adıyla Terapi elele yürürse, hasta çok kısa bir
sürede kendini iyileştirecek gücü toplar. Ve
zihinsel-fiziksel-ruhsal bir değişime uğradığı için de bir
daha kolay kolay hastalanmaz.
MORFOGENETİK ALANLAR Şifanın
nasıl bir iyileştirme süreci olduğunu iyi anlamak için alan
konusuna, bilimsel açıdan da yaklaşım önemlidir.
A
New Science of Life (Yeni Bir
Yaşam Bilimi)
adlı kitabında
Rupert
Sheldrake,
tüm
sistemlerin bilinen enerji ve madde faktöründen başka, bir de
görünmeyen enerji alanları tarafından organize edildiğini
söylüyor. Bu alanlar etkin alanlar; form ve davranış için
şablon olarak görev yapıyorlar. Bu alanların, bizim
bugün anladığımız ve kullandığımız
enerjinin bildik anlamıyla, pek alakası yoktur; çünkü
morfogenetik alan kavramının
etkileri, normalde bildik enerjiye uygulanan zaman ve mekan
sınırlarının çok ötesine uzanmaktadır.
Bu
hipoteze göre, bir türün üyesi bir davranışı öğrendiği zaman,
türün etkileme alanı, yavaş da olsa değişmektedir. Eğer
davranış türler tarafından yeterince uzun süre tekrarlanırsa,
bunun
“morfik rezonansı”
bütün türü etkiler. Sheldrake
buna, morf (form) ve
genesis (var
edilmek) köklerine dayanarak
“morfogenetik
alan”
adını veriyor. Bu alanın hareketi, zaman ve mekanda
“uzaktan etkide
bulunmayı”
anlatıyor.
Zamanın dışındaki fiziksel evren yasaları ile şekillenen form
yerine, zaman içindeki morfik
rezonansla bağlantılı formlar arasındaki iletişim anlatılmak
isteniyor. Yani morfik alanlar
zaman ve mekan içinde çoğalıp yayılabilirler ve geçmiş
olayları, ya da diğer tüm olayları
etkileyebilir. Bunun bir örneğini,
Lyall
Watson’un
kitabı
Lifedite:
The Biology
of Conssciouness’ta (Yaşam Gel-Giti:Şuurun
Biyolojisi), artık
“Yüzüncü Maymun İlkesi”
diye bilinen örnekte
anlattıklarında bulabiliriz. Konuyla yakından ilgilenenlerin bu
kitabı okumaları çok yararlıdır.
Türkçesi:
Lyall Watson Ölüm Yanılgısı-Altın
Kitap.Yayınevi
Watson, bir maymun
grubunun yeni bir davranışı öğrenmelerinden sonra, aralarında
olası bir
‘normal’
(yani bizim beş duyu ile
normal diye tanımladığımız) iletişim yolu bulunmayan diğer
adalardaki maymunların bu yeni davranışı sergilemeye
başladıklarını bulmuştu. Bu çağa damgasını basan öncü
spiritüel bilim adamlarından biri
olan Dr. David
Bohm’un
Revisions
dergisinde belirttiğine göre de, benzer şeyler kuantum fiziği
için de söylenebilmekte.
Einstein-Podosky-Rosen
deneyine göre, birbirinden uzak parçacıklar arasında noktasal
(mekansal) olmayan süptil
bağlantılar vardır. Demek ki, sistemde bir bütünlük söz konusu
ve biçimlendirici alan, sadece parçacığa atfedilemez. Bu
biçimlendirici alan kavramı ancak bütüne atfedilebilir.
Öyleyse, birbirinden uzak parçacıklara olan şeyler, diğer
parçacıkların biçimlendirici alanlarını da
etkileyebilmektedir. Aynı örneği sadece parçacık için değil
insan için de verebiliriz. Parçacık düzeyindeki bu
etkileşimin insanla olan
bağlantılarını araştıran yine ünlü bilim
kadını
Danah
Zohar
Kuantum
Benlik (Danah
Zohar-Sarmal Yayıncılık)
adlı
kitabında kuantum düzeyde insan
davranışlarını ve atom altı parçacık düzeyinde birbirimizi
nasıl olumlu ya da olumsuz
etkilediğimizi ele almakta… Bohm’a
göre, “evreni yöneten sonsuz
kanunlar fikri artık geçerli olamaz çünkü bizzat zaman
gelişmiş olan gerekliliğin bir parçasıdır.”
Aynı yazıda,
Rupert Sheldrake şöyle bir
sonuca varıyor:
“Yeni düşüncelere ve böylece gerçekleştirilen yeni bütünlere
yol açan yaratıcı süreç; yeni bütünlerin doğmasına yol açan
yaratıcı gerçekliğe benzer. Yaratıcı süreç, önceden ayrı olan
şeylerin bir araya bağlandığı daha karmaşık ve daha yüksek
düzeyli bütünlerin art arda gelişmesi gibi de görülebilir.”
Çok Boyutlu Gerçeklik Bir başka fizikçi,
Jack
Sarfatti
Psychoenergetic
Systems’de
(Psikoenerjetik Sistemler)
şunu belirtir:
“Işık ötesi bağlantının varoluş şekli, bir üst gerçeklik
yoluyladır.”
Psiko enerjetik
adlı araştırmasında, bizim gerçekliğimizin
“üstündeki” düzeyde
“şeylerîn” daha birbirine bağlantılı ve olayların daha
“ilişkili” olduğunu önermektedir. Buradaki “şeyler”de,
yine bir üst gerçeklik sayesinde daha da çok karşılıklı
bağlantıdır.
Demek ki, bir üst gerçekliğe
erişerek, anında bağlantının nasıl işlediğini anlayabilmemiz
mümkün olabilir.
Holistik
Şifa
Fizikçilere göre,
maddenin yapı taşlarından ziyade,
ayrılamaz bir bütün halindeki evrenden söz edebiliriz;
birbiriyle karşılıklı ilişkili, birbirinin içine dokunmuş
engin bir olasılıklar ağından… Bohm’un
çalışmaları gösteriyor ki, tezahür etmiş evrenimiz bu bütünden
çıkar. Bizler bu bütünlüğün ayrılamaz parçaları olduğumuza
göre, bütünsel oluş haline girebilir, bütünle titreşebilir ve
evrenin herkesi her yerde iyileştirebilecek yaratıcı
güçleriyle bağlantıya geçebiliriz. Bazı
şifacılar, bir dereceye kadar Kozmos ve Hasta ile kaynaşarak
ve olayla bir bütünlük kurarak bunu başarabilmektedirler.
Öyleyse iyi şifacı olmak için de bütünsel bakış ve anlayış
gerekiyor. Yani siz olaylara, kendinize, diğerlerine ve
varoluşa ne kadar bütünsel yaklaşırsanız o kadar iyi enerji
transferi yapar, iyi tanı
koyarsınız. Aksi takdirde tanılarda bir tamlık olması biraz
zor gözüküyor.
Şifacı Olmak Şifacı olmak, sevgiyi ve
kendimizi her şifa çalışmasında, evrensel anlamda, tekrar
tanımlayabildiğimiz deneyimler kazanarak ilerlemek demektir.
Evren ile aynı bütünün parçaları olduğumuzu hissetmek ve
herkesin de o bütünden kaynaklandığını bilerek yaratıcı gücü
paylaşmak… Şifacı olmak
ya da şifayı anlamak istiyorsak,
Newton fiziğindeki ayrı parçacıklar üzerine kurulu eski
görüşlerimizden kurtulmak ve enerji alanımızı kullanabilmek
için bütünsellik kavramını sindirmek zorundayız. Eğer bu
bütünsellik kavramını yaşamımızla bütünleştirebilirsek
fanteziyi de daha geniş bir gerçeklikten ayırt edebiliriz. Enerji
alanlarımızı kabul eder etmez, şuurumuzun genişlemesine daha
yüksek frekanslar ve daha büyük bir tutarlılık eşlik
edecektir.
|