Renklerle şifa, çok eski dönemlerden beri kullanılan şifa
yöntemlerinden birisidir. Renk tedavisi, aslında tıbbi bir
yöntemdir, çünkü renkler belirli bir titreşim frekansı
taşırlar. Sağlığımız ve organlarımızın dengede olması,
organlarımızın kendilerine özgü bir titreşim frekansı içinde
bulunmalarını gerektirir. Hastalık sırasında bu
“özgün titreşim”
hali sapmalar gösterir.
Nasıl bio manyetik etkiler dengeler kurarak, sonunda şifa
bulan tedaviler yapıyorsa, renklerde taşıdıkları ya da
yayınladıkları titreşim
frekansıyla organizmada tedaviler yapabilmektedir. Renk
tedavisi, hastalığı meydana getiren titreşimleri değiştirerek
organizmanın normal işlevine kavuşmasını sağlar. Titreşimlerin
düzensizleşmesinin temelinde ise negatif düşünce ve heyecanlar
yatar.
Negatif düşünceleri
pozitifleştirmekte pek çok etken vardır ve
bunlardan biri de renklerdir.
Renklerin bedenimiz
üzerindeki etkilerine geçmeden önce,
Çakralardan
söz etmek yerinde olacaktır. Bedenimiz üzerinde çakralar
olarak bilinen yedi temel enerji merkezi vardır ve bu yedi
temel enerji merkezine karşılık gelen özel bir renk de
mevcuttur. Bu enerji merkezleri, hormonsal salgı bezlerinin ve
büyük sinir ağlarının üzerinde ya da çok yakınında olup
belirli noktalarda omurgayla kesişirler.
Chakra
sözcüğü Hint kökenli bir
kelime olup, tam olarak
“ateş çarkı”
anlamına gelmektedir.
BİRİNCİ ÇAKRA:
Kök merkez anlamına gelir, kuyruk sokumuyla ve üreme
organlarıyla bağlantılıdır. Beşeri potansiyelimiz, temel
yaşamsal ihtiyaçlarımız, ilkel ya da içgüdüsel yönlerimizle
ilgilidir. Kök çakranın rengi
kırmızı’dır.
İKİNCİ ÇAKRA:
Omurga
bölgesinde lumbar bölgesinde kesişir, dalak, böbrek ve
pankreas meridyenleri ile bağlantılıdır. Bu şakraya karın
çakrası da denir. Bedendeki şuursuz faaliyetler, cinsel
dürtüler ve otomatik güdüsel ilişkilerle ilgilidir. Bu
çakranın rengi
turuncu’dur.
Bu iki
çakrada da en güçlü ve en sorunlu
cinsel bağımlılıktan üreyen, karmanın tohumları
saklanmaktadır.
ÜÇÜNCÜ
ÇAKRA:
Solar
pleksus, güneş sinir ağı adıyla da bilinir. Bu şakra
böbreküstü bezler, adrenaller, mide ile ilişkili
meridyenlerle bağlantılıdır.
Başkalarına hükmetme, ben merkezci duygular, kendi kendine
eşkoşmayla ilgili olan bu çakrada
duygulara ve imajinasyona bağımlılıktan üreyen karmanın
tohumları saklanmaktadır. Bu çakranın rengi ise
sarı’dır.
DÖRDÜNCÜ ÇAKRA:
Kalp
çakrası olarak da bilinir. Burada sevgi ve şefkatle ilgili
tohumlar saklıdır. Bedenimizdeki timüs bezi, dolaşım sistemi,
kalp adalelerinin meridyenleri bağlantılıdır. Bu çakranın
rengi de
yeşil’dir.
BEŞİNCİ ÇAKRA:
Boğaz
çakrası olarak bilinir. Bedenimizde tiroit beziyle
bağlantılıdır. İletişim, ifade ve yüksek düşünsel süreçlerle
ilgilidir. Burada arınmayla ilgili karma tohumları saklanır.
Bu şakra solunum sistemi ve deriyi kontrol eder. Bedenimizdeki
bağlantılı meridyenleri, akciğerler ve kalbe giden
adalelerdir. Rengi ise
acık mavi’dir.
ALTINCI
ÇAKRA:
Üçüncü
göz ya da alın çakrası olarak da bilinir. Bu şakra hipofiz
beziyle, salgılarla bağlantılıdır. Yüksek düzeyde kendi
kendinin farkında olma, içsel vizyon, mutluluk, neşe, zihin
gücüyle ilgilidir .Bilimsel
araştırma, ruhsal uygulamalar ve bilgelik tohumları bu şakra
da saklanmaktadır.Beyin ve tüm vücut sisteminin yönetici
kanalıdır. Aynı zamanda idrar kesesi ve ince bağırsak
meridyenleriyle bağlantıdır.Bu
çakranın
rengi
çivit mavi’sidir.
YEDİNCİ ŞAKRA:
Başın tepesindedir ve tepe çakrası olarak da bilinir.
Epifiz beziyle bağlantılı olan bu
şakra, kendini bilme, en yüksek şuurluluk ya da
aydınlanma ile ilgilidir.
Mor,
bu çakranın rengidir.
Her çakra, varlığımızın büyüme ve sağlığını
da kapsayan çeşitli
fonksiyonlarını kontrol eden hormonsal sistemdeki bir salgı
beziyle yakından bağlantılıdır. Bu salgı bezlerinin
fonksiyonlarındaki ağırlaşma ya da tıkanmalar, hayata
bakışımız, ruh halleri ve davranışlar
üzerinde etkiler meydana getirmektedir. Salgı bezleri
beyine ve buradan da varlığımızın
duygusal, zihinsel ve spiritüel yönlerine bağlıdır. Bu
durumda çakralar, fizik bedenimizde bulundukları yerlerdeki
meridyenleri, kendileriyle ilişkili olan duygusal ya da
zihinsel hallere bağlayan iletkenler gibidirler. Bu,
zihin ve beden arasındaki direkt
ilişkinin bir örneğidir. |