İçimizdeki şifacıyı uyandırırken,
psişik korunma yöntemlerini öğrenerek kendimize uygun bir psişik
koruma uygulamamız çok önemlidir. Özellikle psişik yetenekleriniz
varsa yada altıncı hissinizin güçlü
olduğunu düşünüyorsanız, pek çok dış etkiye açıksınız demektir. İçimizdeki
sağlık ya hastalık hissisinin ortaya
çıkışı bizim yaşam anlayışımıza ve endişelerimize bağlı. Bize göre
gelecek hep ıstıraplarla doludur. Acılar ve ölüm vardır. Bu nedenle
de endişe duymak ve gelecekten korkmak doğaldır ve böyle düşünmek
genele ait bir alışkanlıktır. Zaten herkes böyle düşünüyor, bir
türlü zihnen sağlıklı bir birey olamıyor.
Yaşamın geçici
olduğunu, aslında karşılaştığımız sevindirici
ya da acı verici her şeyin de geçici olduğunu kabul etmek, bu
endişenin üstesinden gelmek için tek yoldur. Sahip
olabileceğimiz en pozitif yaklaşımdır. Bu, bizi yaşamın ezici
baskısından kurtaran çok keyifli bir kabulleniştir. Kendimize soru
soralım, göreceğiz ki, biz soru sormaya cesaret edince doğal bir
psişik koruma oluşturuyoruz kendimize ve güçleniyoruz.
Dilerseniz öncelikli sorumuz
‘maddesel başarılar mı daha önemlidir yoksa yüreğimizi derin
sevgilere açık tutmak mı’
olsun ya da
"başkalarının bizim
hakkımızda söyledikleri mi önemlidir yoksa varlığımızdaki şefkat
gücünü geliştirmek mi?" diyelim. Ve
içimizden yanıtlayalım. Kimsenin duyması da gerekmez, yanıtı biz
bilelim,yeter!
Yaşamın uzun
ya da kısa olması, onun derinliği ve
anlamı ile kıyaslandığında ne kadar önemli olabilir ki? Çok uzun bir
ömrümüz de olabilir ama sığ ve derinliksizsek, duyarlığımız ve
insan sevgimiz bir nedenle artmıyorsa, biz o yaşam için gerçekti
diyebilir miyiz?
Aslında
her şey yüreğimizin sesini dinleyebilme yeteneğimize bağlıdır.
Yürek sesi duymayan
birinin, psişik yetenekleri gelişkin olsa ne olur? Olsa
olsa, bu yeteneği başkaları üzerinde güç
denemesi yapmakta kullanır.
Kızılderililerin
beyazlar için söylediği şu söz çok düşündürücü değil mi?
“Beyaz adam, yüreği
yerine beyniyle düşünüyor.”
Yüreğin sesini dinlemek
ya da onunla düşünmek bilgeliğe açılan
ilk kapıdır. Ve hiç kimse bu kapıdan geçmeden
bilgelikten söz edemez. Beynimiz ve aklımız, mantıklı ve rasyonel
davranabilir. Ama yüreğimiz iç sesimizin işitildiği yerdir ve
beynimizi mantığın ve rasyonelliğin gerekli olduğu alanlarda
kullanıp, yürek sesini daha fazla dinlersek, çok şey kazanırız. Bu
derin hissediş, tıpkı bir zamanlar çok satanlar listesindeki bir
kitabın adı gibi bir şeydir;
“Yüreğinin Götürdüğü Yere Git !”
|