Kendi hastalıklarımızı kendimizin yarattığını kabul edebilme
yeteneği, psişik korunmanın ve şifa tedavisinden neler
beklediğimizin tek göstergesidir. Pek çok kimse
şifadan bir mucize bekler ve bir kerede iyileşemeyince hayal
kırıklığına uğrar. Bu tip insanlar mucize tedaviler için büyük
miktarda para ve zaman harcayıp, kendi içlerine bakmak için zaman
ayırmayanlardır. Bu şartlar
altında şifacı ne yaparsa yapsın, iyileştirme kısa süreli olacak.
Hastanın şikayetleri kısa bir süre sonra tekrar nüksedecektir.
Tedaviler yardımcıdır; kesin iyileşmeyi sağlayan şey ise, bizim
kendi kendimizi bir psişik koruma içine almamız yani koruyucu
kanatlarımızı üzerimize açıp, hastalığın kökeni ile yüzleşme
cesaretini göstermemizdir.
Sonuca ulaşmak, huzur halinin içimize işlemesine izin vermek,
sağlığımız için sorumluluk duymaya açık olmak ve bu huzuru sürdürmek
için istekli olmak, gerçek anlamda bir insanın kendi kendini psişik
koruma altına alması anlamına gelir. Şifanın en ilginç yönü sorunun
içsel nedeninin hasta tarafından bilinmiyor olmasıdır. Bu yüzden
klasik tıp her zaman başarılı olamamakta, hastalıklar sık
sık tekrarlamakta ve müzmin hale
gelmektedir. 20
yada 30 yıl aynı ilaçları kullanmadan
bir adım bile atamayan milyonlarca insan yaşıyor çevremizde.
“Benim şu
hastalığım var”
diyor insan ve onu iyileşmez olarak kabul edip, ölünceye kadar aynı
ilaçları değiştirerek, sürekli almaya
devam
ediyor.
İnsanın
yapısında ise öyle büyük bir giz ve güç saklı ki, her yaşayan insan,
tüm hastalıklarını kendi kendine iyileştirme donatısına doğuştan
sahip… Eski şaman kabilelerinde, şaman-iyileştirici bu büyük gerçeği
bildiği için, hastalığın kökenini öğrenir ve iyileştirmeyi, o kişinin
enerji bedenleri üzerinde yapardı ki, bu tip bir şifa, şifanın
özüdür. İyileşmenin öncelikle enerji bedenler üzerinde
gerçekleştirilmesi, o iyileşmenin fiziğe çok rahat inmesini
sağlardı. Ama
aynı zamanda hasta ile yüz yüze konuşup,
ona bazı ot tedavileri de verip, hangi davranış ve düşünce
kalıplarının bu hastalığa neden olduğunu anlatırlardı ki, şifa
almak isteyen kişi, aynı kalıp davranışları ya
da düşünceleri sürdürmesin. Hastalığın ona sunduğu bu büyük fırsatı
kaçırmasın…
Bu açıklamalar
elbette insanda ve evrende saklı bir potansiyel olarak hep varolan
mucizeye karşı değildir. Mucizeler hep vardı, hep var olmaya da
devam edecek. Amaç beklentileri her zaman mucizeye yönlendirmemek
ama mucizeden ümidini kesmek de hiçbir insana iyi gelmez. Çünkü
insan ümit ettiği sürece yaşar.
Hepimizin karşılaşmayı umduklarımızla ilgili pek çok ümidimiz
vardır. Ve o hedefe ulaşmak için de ümitler bize kanat hızı verir.
Zaten
dikkat edilirse, ümitli insanların olumlu ve çabuk toparlanan
kişiler olduğu görülür.
Mucize
iyileşmeler genellikle hasta ilerlemeye gerçekten hazır olduğunda,
içsel streslerinden kurtulmuş olduğunda ve geriye sadece
düzeltilmesi gereken küçük bir fiziksel dengesizlik kaldığında
gerçekleşebilir. Böyle bir duruma tanık olmak gerçekten de çok
güzeldir. Ancak bu çok ender olur. Deneyimler bize,
böyle ani iyileşmeler olabilse de şifanın
akümülatif bir süreç olduğunu öğretir. Bedendeki rahatsızlık,
çabucak iyileştirilebilen basit bir baş ağrısı olarak kendini
gösterebilir ama derinlerde yatan iç çatışmalarının bir
göstergesidir. Fiziksel iyileşme için bu çatışmaların dengelenmesi
gerekecektir.
|