Doğal Yaşam

WWW.ASTROSET.COM

Bilim ve Şifa

 Aart Jurriaanse
Çeviren: Işık UÇKUN

  Aşağıdaki makale, enerjinin ve eterik bedenin ruhsal şifadaki rolüne ve şifacı ile hasta arasındaki Sevgi Enerjisi’nin önemine ilişkindir.

  Akademik ve teknik olarak ele alındığında günümüzde tıp bilimi; teşhis koyma, ameliyat ve diğer uygulamalar konusunda oldukça ilerlemiş durumdadır. İnsan bedeni ile ilgili bilgiler ve bedenin hem içsel hem de dışsal, yani fiziksel uyaranlara verdiği tepkiler ve rahatsızlıklar da oldukça dikkat çekicidir.

  Tıp bilimi, insanın görünmeyen yanı konusunda şimdiye dek şuursuzluğu nedeniyle duyarsız kaldığı için çalışmalarında kendi kendini sınırlamış, engellemiştir.
  Tıp, fizik bedenin üzerinde oluştuğu, adeta fizik ötesi bir iskelet niteliğine sahip ve dolayısıyla da sağlığını sürdürmesinde önemli bir rol oynayan
eterik bedenin [1] varlığından şimdiye değin habersizdi. Şüphesiz, sağlık bilimciler insanın fizik bedenine ilişkin sahip oldukları kapsamlı bilgilerine rağmen, geçmişte hastalıkların nedeni açıklanamayan özellikleri ve hastalarının yine bu açıklanamayan nedenlerden ötürü çok çeşitli reaksiyonlar vermeleri, ayrıca bunların devamında da ne gelişmenin ne de gerilemenin sağlanabildiği sayısız vaka karşısında pek çok kez şaşırmaktan öteye gidememiştir. Sadece bir parça fark edebildikleri ve gerçekte pek çok şikayetin nedeninin altında yatan gerçek, eterik bedenin yaşadığı uyumsuzluk süreci olmuştur.

  Eterik Beden
 
Günümüzde kabul görmeye başlayan bir gerçek olan eterik bedenin varlığı ile birlikte tıp bilimi, hastalık ve tedaviye olan tutumunda tamamen yeni bir yaklaşımın eşiğinde bulunuyor. Bununla beraber, “
elektromanyetik alan” adı ile anılan eterik bedenin neden olduğu sonuçları ve bu görünmeyen bedenin bütün fiziksel varoluşun temelini oluşturduğunu, ayrıca fizik bedeni sadece kuşatmakla yetinmeyip aynı zamanda her an ona nüfuz etmekte olduğunu tamamen fark edebilen sağlık bilimcilerin sayısı çok azdır.

  Her bir eterik bedenin tüm eterik sistemin sadece küçük bir unsuru olduğu ve dolayısıyla da bu sisteme derinden bağlı olduğu da farkına varılamayan bir gerçektir. Bununla beraber, bu yeni araştırma alanının öncüleri hem kendi düşüncelerini bu tartışma ortamında güçlendirmek hem de süptil bedenin oynadığı önemli rol konusunda diğer sağlık bilimcileri ikna edebilmek için daha fazla destekleyici kanıtlara ihtiyaç duymaktalar. Bu elektriksel alanın dış kaynaklardan gelen tüm enerjilerin bir ileticisi olduğu gibi, bir insan varlığının içsel bünyesinde meydana gelen ve dönüştürülerek çevreye yayılan güçler için de bir kanal rolü oynadığı farkedilmelidir.

  Geleceğin tıbbı bu nedenle eterik beden ve hatta içerdiği eterik merkezler üzerinde çalışmak ve onu daha iyi anlayabilmek için daha çok çaba gösterecektir. Eterik merkezler ve endokrin sistem arasında yakın bir ilişki vardır. Bunun sonucu olarak da, endokrinologlar, eterik vasıtayla endokrin sistem ve kan dolaşımı arasındaki ilişkinin farkına vardıklarında, geçmişte karşılaşılan sorunlarının pek çoğunun nedenlerine dair çok daha açık fikirlere sahip olacaklardır.

  Tamamen fiziksel boyutu açısından ele alınırsa, tıp biliminin insanın başarabileceklerinin sınırlarına yaklaşmakta olduğu söylenebilir. Ancak neyse ki yeni açılımların ve elde edilen yeni başarıların sonu gelmiyor ve bugünlerde geleceğin şifacısının önünde yeni manzaralar açılıyor. Şifacı şimdi, bilime büyük oranda örtülü kalmış olan yeni bir alanda ilerleme noktasında bulunuyor. İnsan eylemlerinin tüm alanını aydınlatan daha güçlü bir ışığın gelişiyle ve insanın giderek artan anlayış yeteneğiyle görünmeyen gerçeklikler de açılacaktır. Bu da, tıp bilimi için büyük bir avantajın ispatı olacak, kendini bu alana adamış fedakar uygulamacıya, nedenler dünyasına daha da yakın olma imkanı verecektir.

  Günümüzde tıp biliminin tüm çabaları fiziksel hayatı uzatmaya odaklanmış durumda. Bununla beraber, fiziksel hayatın ikinci derece öneme sahip olduğunun fark edileceği günler çok da uzak değil. Fizik bedenin sadece ruhun bazı deneyimleri edinmesini yarayan bir kanal ve madde dünyasında sadece bir ifadenin enstrümanı olduğunu fark ettiğinde insanın tutum ve davranışları da radikal bir değişime uğrayacaktır. Bu yüzden, geleceğin tıp bilimi, hastalıkların önlenmesinde temel çabalarına odaklanacak ve böylelikle kendi enstrümanını da sağlıklı ve verimli kılacaktır. Sonrasında ise, doğa kendi sürecinin sonuna geldiğinde ve ruh, uğruna bedenlendiği görevini tamamladığında özgürlüğünü isteyecektir.
  Şifacı bu aşamayı da farketmeli ve o andan itibaren bir kenara çekilerek, hayatı yapay olarak geri kazanmaya çalışmak yerine, amacını tamamlayabilmesi için doğanın yolundan çekilmelidir.

  Hastalık, insan sisteminin kombine fonksiyonlarında bir dengesizliğin olduğunu ifade eder. Kökenleri gezegenin doğasına ait olan ve insanlığın tamamının neden olduğu savaşlar ve kazalar sonucunda oluşan sistem bozuklukları ve öldürücü salgın hastalıkların haricindeki tüm fiziksel rahatsızlıkların nedeni öncelikle eterik merkezlerden yayılan ters etkilerde aranmalıdır. Bu hayati önemdeki enerji odaklanmaları, madde ötesindeki ile maddi olan arasındaki çok ince hatlar olan nadis’in [1] aktivitesini etkileyecektir; bu da devamında sinir sisteminin altında yatan endokrin bezlerini ve kan dolaşımını etkileyecek ve bunların hepsi birden insanın sağlık durumunu etkileyecektir.

  Geleceğin Şifası
 
Geleceğin temel şifa tekniklerinden birisi, şifacının belli enerjileri saptadığı amaçlara nasıl yönlendireceğini öğrenmesini gerekli kılacaktır. Bunu yaptığında şifacı eterik düzeyler üzerinde belli bir ölçüde kontrol kazanacak ve bu da onun fiziksel bozuklukları iyileştirebilmesini mümkün kılacaktır. Dolayısıyla şifa sadece fiziksel bir doğadan kaynaklanmak zorunda değildir. Çoğu zaman psişik yenilenme fiziksel iyileşmeye paralel, otomatik olarak gerçekleşecektir.

  Gerçek bir ezoterik şifacı, hastalarının madde ötesindeki durumundan haberdar olacağı bir safhaya ulaşacaktır. Artan hassasiyetiyle hastanın ihtiyaçlarını ve durumunu süptil olarak algılayabilir hale gelecektir. Bu koşullar altında tepkileri de otomatik ve sezgisel olmakla birlikte bu tepkiler aynı zamanda daha güvenilir de olacaktır. İdeal bir şifacı ne sadece içsel ne de sadece dışsal unsurlara dayanmalıdır. Temel olarak, bilimsel ve teknik bir modern bilim bilgisine sahip, nitelikli ve sadık bir tıp uygulamacısı olduğu gibi, iyi bir psikolog ve aynı zamanda da eterik dünyanın enerjilerinden nasıl yararlanacağını bilen bir ruhsal şifacı olmalıdır.

  Yukarıda bahsettiğimiz nitelikler tek bir kişide nadiren bulunur, dolayısıyla farklı eğilimlerdeki şifacılara çabalarını birleştirmeleri ve fiziksel, psişik ve zihinsel şifacıların çabalarını hastanın iyileşmesi adına bir araya getirdikleri gruplarla birlikte çalışmaları tavsiye edilir.

 Grup şifasında amaç şu fonksiyonları koordine etmektir:

  • İlahiyatçı, akademik doktor, endokrinolog ve cerrah
  • Psikolog, nörolog ve psikiyatrist
  • Çeşitli niteliklerde mantal (zihinsel) şifacılar. Bunlar genelde “Yeni Düşünce İşçileri” olarak sınıflandırılırlar
  • İnsanların ruhlarına ulaşmayı amaç edinen eğitimli ezoterik (içrek) kişiler

  Hastanelerin bu tıbbi tedavilerin çeşitli safhalarını mükemmel bir işbirliği içinde yapılabilmesine elverdiği zamanların geleceği tahmin edilmektedir.

  Enerjinin Yedi Işını’nı düşündüğümüzde İkinci ve Yedinci Işınlar “şifa ışınları” olarak tanımlanmaktadır ve bu ikisi içinde de en önemli rolü oynayan ikinci ışın’dır. Bu nedenle de, bir kural olarak doğal şifacılar “ikinci ışın ruhları” olarak tanımlanmaktadır, bununla birlikte, işlerinde başarıya ulaşabilmeleri büyük oranda kendilerini bu yolda eğitmelerine bağlı olacaktır.

  Doğal yeteneğin etkili bir pratik ifadeye dönüşmesi böyle bir kendini adama haliyle gerçekleşir. Her inisiye otomatik olarak bir ruhsal şifacıya dönüşür çünkü enerjileri yönlendirmeyi öğrenmektedir; bunun altında yatan düşünceyse şudur; “enerji düşünceyi izler. Yolunda ne kadar ilerleyebilirse merkezlerin giriftliği ve enerjilerin, güçlerin yönlendirmesiyle şuurlu olarak o kadar az ilgilenecek, bunun yerine sezgisel olarak hissedecek ve doğru fonksiyonu otomatik olarak gerçekleştirecektir.

 Her ne kadar ilk safhalarda ustalıktan yoksun da olunsa, etkin bir zihinsel kontrole erişen ve kişisel olmayan bir insan sevgisinden ilham alan her kişi bir süre sonra hizmet etme dürtüsüyle harekete geçecek ve devamında da şifacıya dönüşecektir. Bir şifa grubuna katılmak ve nitelikli bir liderin rehberliği altında deneyim edinmek, üretken bir çalışma yapma olanağını artıracaktır. İlave olarak, bir grubun birlikte gösterdiği çabalarla doğal olarak tek başına çalışanlara göre çok daha güçlü enerjiler üretilecektir.

  Yeni Çağ’da şifacının çalışması, günümüz doktorlarının çalışmalarına göre çok daha basit olacaktır. Şifacı için vazgeçilmez olansa, daha sonra hastalarına aktaracağı Sevgi Enerjisi’nden bolca beslenmesidir. Sevgi Enerjisi’nin güçlü, şifa veren nitelikleri genellikle fark edilmez ve dolayısıyla da ihmal edilir. Şifacının hastaya olan yaklaşımı ve onunla olan ilişkisi bu yüzden öncelikle sevgiyle ve iyi niyetle gerçekleşmelidir, bu yaklaşımla, daha yüksek şifa enerjileri için kanal görevini üstlenme yolu açılacaktır.

   Geleceğin şifacısı daha az detaylı bir akademik ve teknik bilgiye gereksinim duyacaktır çünkü nitelikleri daha esaslı bir doğaya ait olacaktır. Enerjilerle ve bunların dağıtım noktalarıyla, yedi merkezle ilgilenecek, hastalıklı organların detayları ile çok fazla uğraşmayacaktır. Dolayısıyla da fonksiyonları akademik eğitime dayalı olmaya nazaran büyük oranda sezgisel ve ruhtan ilhamlanan türden olacaktır.

(1)     Eter: Duyularla algılanmayan, atmosferin ötesindeki uzayı dolduran süptil madde, esir. Bu süptil (seyyal) maddeden, tartılamayan cevherden yapılmış olduğu varsayılan bir tür koruyucu alana eskiler esiri beden demişlerdir. (Ansiklopedik Metapsişik Terimler Sözlüğü, Ruh ve Madde Yayınları, 1989, E. Arıkdal)

(2)     Nadis: Prana enerjisinin akış kanallarına verilen ad.

Yayın Tarihi: 26.Mayıs.2008

 

© Astroset 2004-2010