Aşağıdaki makale, enerjinin ve eterik bedenin ruhsal şifadaki
rolüne ve şifacı ile hasta arasındaki Sevgi Enerjisi’nin
önemine ilişkindir.
Akademik
ve teknik olarak ele alındığında günümüzde tıp bilimi; teşhis
koyma, ameliyat ve diğer uygulamalar konusunda oldukça
ilerlemiş durumdadır. İnsan bedeni ile ilgili bilgiler ve
bedenin hem içsel hem de dışsal, yani fiziksel uyaranlara
verdiği tepkiler ve rahatsızlıklar da oldukça dikkat
çekicidir.
Tıp
bilimi, insanın görünmeyen yanı konusunda şimdiye dek
şuursuzluğu nedeniyle duyarsız kaldığı için çalışmalarında
kendi kendini sınırlamış, engellemiştir. Tıp, fizik
bedenin üzerinde oluştuğu, adeta fizik ötesi bir iskelet
niteliğine sahip ve dolayısıyla da sağlığını sürdürmesinde
önemli bir rol oynayan
eterik bedenin
[1]
varlığından şimdiye değin
habersizdi. Şüphesiz, sağlık bilimciler insanın fizik bedenine
ilişkin sahip oldukları kapsamlı bilgilerine rağmen, geçmişte
hastalıkların nedeni açıklanamayan özellikleri ve hastalarının
yine bu açıklanamayan nedenlerden ötürü çok çeşitli
reaksiyonlar vermeleri, ayrıca bunların devamında da ne
gelişmenin ne de gerilemenin sağlanabildiği sayısız vaka
karşısında pek çok kez şaşırmaktan öteye gidememiştir. Sadece
bir parça fark edebildikleri ve gerçekte pek çok şikayetin
nedeninin altında yatan gerçek, eterik bedenin yaşadığı
uyumsuzluk süreci olmuştur.
Eterik
Beden
Günümüzde kabul görmeye başlayan bir gerçek olan eterik
bedenin varlığı ile birlikte tıp bilimi, hastalık ve tedaviye
olan tutumunda tamamen yeni bir yaklaşımın eşiğinde bulunuyor.
Bununla beraber, “elektromanyetik
alan” adı ile anılan eterik
bedenin neden olduğu sonuçları ve bu görünmeyen bedenin bütün
fiziksel varoluşun temelini oluşturduğunu, ayrıca fizik bedeni
sadece kuşatmakla yetinmeyip aynı zamanda her an ona nüfuz
etmekte olduğunu tamamen fark edebilen sağlık bilimcilerin
sayısı çok azdır.
Her bir
eterik bedenin tüm eterik sistemin sadece küçük bir unsuru
olduğu ve dolayısıyla da bu sisteme derinden bağlı olduğu da
farkına varılamayan bir gerçektir. Bununla beraber, bu yeni
araştırma alanının öncüleri hem kendi düşüncelerini bu
tartışma ortamında güçlendirmek hem de süptil bedenin oynadığı
önemli rol konusunda diğer sağlık bilimcileri ikna edebilmek
için daha fazla destekleyici kanıtlara ihtiyaç duymaktalar. Bu
elektriksel alanın dış kaynaklardan gelen tüm enerjilerin bir
ileticisi olduğu gibi, bir insan varlığının içsel bünyesinde
meydana gelen ve dönüştürülerek çevreye yayılan güçler için de
bir kanal rolü oynadığı farkedilmelidir.
Geleceğin tıbbı bu nedenle eterik beden ve hatta içerdiği eterik
merkezler üzerinde çalışmak ve onu daha iyi anlayabilmek için
daha çok çaba gösterecektir. Eterik merkezler ve endokrin
sistem arasında yakın bir ilişki vardır. Bunun sonucu olarak
da, endokrinologlar, eterik vasıtayla endokrin sistem ve kan
dolaşımı arasındaki ilişkinin farkına vardıklarında, geçmişte
karşılaşılan sorunlarının pek çoğunun nedenlerine dair çok
daha açık fikirlere sahip olacaklardır.
Tamamen
fiziksel boyutu açısından ele alınırsa, tıp biliminin insanın
başarabileceklerinin sınırlarına yaklaşmakta olduğu
söylenebilir. Ancak neyse ki yeni açılımların ve elde edilen
yeni başarıların sonu gelmiyor ve bugünlerde geleceğin
şifacısının önünde yeni manzaralar açılıyor.
Şifacı şimdi, bilime büyük oranda
örtülü kalmış olan yeni bir alanda ilerleme noktasında
bulunuyor. İnsan eylemlerinin tüm alanını aydınlatan daha
güçlü bir ışığın gelişiyle ve insanın giderek artan anlayış
yeteneğiyle görünmeyen
gerçeklikler de açılacaktır. Bu da, tıp bilimi için büyük bir
avantajın ispatı olacak, kendini bu alana adamış fedakar
uygulamacıya, nedenler dünyasına daha da yakın olma imkanı
verecektir.
Günümüzde
tıp biliminin tüm çabaları fiziksel hayatı uzatmaya odaklanmış
durumda. Bununla beraber, fiziksel hayatın ikinci derece öneme
sahip olduğunun fark edileceği günler çok da uzak değil. Fizik
bedenin sadece ruhun bazı deneyimleri edinmesini yarayan bir
kanal ve madde dünyasında sadece bir ifadenin enstrümanı
olduğunu fark ettiğinde insanın tutum ve davranışları da
radikal bir değişime uğrayacaktır. Bu yüzden, geleceğin tıp
bilimi, hastalıkların önlenmesinde temel çabalarına
odaklanacak ve böylelikle kendi enstrümanını da sağlıklı ve
verimli kılacaktır. Sonrasında ise, doğa kendi sürecinin
sonuna geldiğinde ve ruh, uğruna bedenlendiği görevini
tamamladığında özgürlüğünü isteyecektir. Şifacı bu aşamayı da
farketmeli ve o andan itibaren bir kenara çekilerek, hayatı
yapay olarak geri kazanmaya çalışmak yerine, amacını
tamamlayabilmesi için doğanın yolundan çekilmelidir.
Hastalık,
insan sisteminin kombine fonksiyonlarında bir dengesizliğin
olduğunu ifade eder. Kökenleri gezegenin doğasına ait olan ve
insanlığın tamamının neden olduğu savaşlar ve kazalar
sonucunda oluşan sistem bozuklukları ve öldürücü salgın
hastalıkların haricindeki tüm fiziksel rahatsızlıkların nedeni
öncelikle eterik merkezlerden yayılan ters etkilerde
aranmalıdır. Bu hayati önemdeki enerji odaklanmaları, madde
ötesindeki ile maddi olan arasındaki çok ince hatlar olan
nadis’in [1] aktivitesini etkileyecektir; bu da
devamında sinir sisteminin altında yatan endokrin bezlerini ve
kan dolaşımını etkileyecek ve bunların hepsi birden insanın
sağlık durumunu etkileyecektir.
Geleceğin Şifası Geleceğin
temel şifa tekniklerinden birisi, şifacının belli enerjileri
saptadığı amaçlara nasıl yönlendireceğini öğrenmesini gerekli
kılacaktır. Bunu yaptığında şifacı eterik düzeyler üzerinde
belli bir ölçüde kontrol kazanacak ve bu da onun fiziksel
bozuklukları iyileştirebilmesini mümkün kılacaktır.
Dolayısıyla şifa sadece fiziksel bir doğadan kaynaklanmak
zorunda değildir. Çoğu zaman psişik yenilenme fiziksel
iyileşmeye paralel, otomatik olarak gerçekleşecektir.
Gerçek
bir ezoterik şifacı, hastalarının madde ötesindeki durumundan
haberdar olacağı bir safhaya ulaşacaktır. Artan hassasiyetiyle
hastanın ihtiyaçlarını ve durumunu süptil olarak algılayabilir
hale gelecektir. Bu koşullar altında tepkileri de otomatik ve
sezgisel olmakla birlikte bu tepkiler aynı zamanda daha
güvenilir de olacaktır. İdeal bir şifacı ne sadece içsel ne de
sadece dışsal unsurlara dayanmalıdır. Temel olarak, bilimsel
ve teknik bir modern bilim bilgisine sahip, nitelikli ve sadık
bir tıp uygulamacısı olduğu gibi, iyi bir psikolog ve aynı
zamanda da eterik dünyanın enerjilerinden nasıl
yararlanacağını bilen bir ruhsal şifacı olmalıdır.
Yukarıda
bahsettiğimiz nitelikler tek bir kişide nadiren bulunur,
dolayısıyla farklı eğilimlerdeki şifacılara çabalarını
birleştirmeleri ve fiziksel, psişik ve zihinsel şifacıların
çabalarını hastanın iyileşmesi adına bir araya getirdikleri
gruplarla birlikte çalışmaları tavsiye edilir.
Grup şifasında amaç şu
fonksiyonları koordine etmektir:
-
İlahiyatçı,
akademik doktor,
endokrinolog ve cerrah
-
Psikolog, nörolog ve psikiyatrist
-
Çeşitli niteliklerde
mantal (zihinsel) şifacılar. Bunlar genelde “Yeni
Düşünce İşçileri” olarak
sınıflandırılırlar
-
İnsanların ruhlarına ulaşmayı amaç edinen eğitimli ezoterik
(içrek) kişiler
Hastanelerin bu tıbbi tedavilerin çeşitli safhalarını
mükemmel bir işbirliği içinde yapılabilmesine elverdiği
zamanların geleceği tahmin edilmektedir.
Enerjinin Yedi Işını’nı düşündüğümüzde İkinci ve Yedinci
Işınlar “şifa ışınları”
olarak tanımlanmaktadır ve bu ikisi içinde de en önemli rolü
oynayan ikinci ışın’dır. Bu nedenle de, bir kural olarak doğal
şifacılar “ikinci ışın ruhları”
olarak tanımlanmaktadır, bununla birlikte, işlerinde başarıya
ulaşabilmeleri büyük oranda kendilerini bu yolda eğitmelerine
bağlı olacaktır.
Doğal
yeteneğin etkili bir pratik ifadeye dönüşmesi böyle bir
kendini adama haliyle gerçekleşir.
Her inisiye otomatik olarak bir ruhsal şifacıya dönüşür çünkü
enerjileri yönlendirmeyi öğrenmektedir; bunun altında yatan
düşünceyse şudur; “enerji
düşünceyi izler.” Yolunda ne
kadar ilerleyebilirse merkezlerin giriftliği ve enerjilerin,
güçlerin yönlendirmesiyle şuurlu olarak o kadar az
ilgilenecek, bunun yerine sezgisel olarak hissedecek ve doğru
fonksiyonu otomatik olarak gerçekleştirecektir.
Her ne
kadar ilk safhalarda ustalıktan yoksun da olunsa, etkin bir
zihinsel kontrole erişen ve kişisel olmayan bir insan
sevgisinden ilham alan her kişi bir süre sonra hizmet etme
dürtüsüyle harekete geçecek ve devamında da şifacıya
dönüşecektir. Bir şifa grubuna katılmak ve nitelikli bir
liderin rehberliği altında deneyim edinmek, üretken bir
çalışma yapma olanağını artıracaktır. İlave olarak, bir grubun
birlikte gösterdiği çabalarla doğal olarak tek başına
çalışanlara göre çok daha güçlü enerjiler üretilecektir.
Yeni
Çağ’da şifacının çalışması, günümüz doktorlarının
çalışmalarına göre çok daha basit olacaktır. Şifacı için
vazgeçilmez olansa, daha sonra hastalarına aktaracağı Sevgi
Enerjisi’nden bolca beslenmesidir. Sevgi Enerjisi’nin güçlü,
şifa veren nitelikleri genellikle fark edilmez ve dolayısıyla
da ihmal edilir. Şifacının hastaya olan yaklaşımı ve onunla
olan ilişkisi bu yüzden öncelikle sevgiyle ve iyi niyetle
gerçekleşmelidir, bu yaklaşımla, daha yüksek şifa enerjileri
için kanal görevini üstlenme yolu açılacaktır.
Geleceğin
şifacısı daha az detaylı bir akademik ve teknik bilgiye
gereksinim duyacaktır çünkü nitelikleri daha esaslı bir doğaya
ait olacaktır. Enerjilerle ve bunların dağıtım noktalarıyla,
yedi merkezle ilgilenecek, hastalıklı organların detayları ile
çok fazla uğraşmayacaktır. Dolayısıyla da fonksiyonları
akademik eğitime dayalı olmaya nazaran büyük oranda sezgisel
ve ruhtan ilhamlanan türden olacaktır.
|