“Gül
solup da bahçesi harap olduktan sonra, gülün kokusunu
nerden duyabiliriz? Gülsuyundan dediler.” Mesnevi Cilt
1,677
Günümüzde
sadece bir süs bitkisi olarak kullanılan gül, insan belleğinde
“sevgi ve güzelliğin” sembolü olarak yer alır. Dünya
üzerinde insanın binlerce yıllık tarihinden bahsedilirken
gül, taşların üzerine 60-70 milyon yıllık imzalar bırakmıştır.
Moleküler biyologlara göre ise gülün yaşı, 200 milyon yıldır.
Anavatanı Orta Asya olup, 5000 yıl önceki kil tabletlerinde
adı geçmektedir.
Kadim
zamanlarda, antik çağdan itibaren pek çok ezoterik
gruplarda, İslamiyet ve Sufizm’de, Hristiyanlık’ta,
Kabalizm’de, Mısır ve Çin’de gül, güçlü bir sembol
olarak kullanılagelmiştir. (bknz. http://www.astroset.com/bireysel_gelisim/sembol/s21.htm
)
Gülün ilaç
olarak kullanımı, MS 1.yüzyıla kadar dayanmaktadır. Bu yüzyılda
yaşamış olan Dioscorides’in, “Materia Medica” adlı
eserinde, daha sonraları ise 11. Yüzyılda İbn-i Sina’nın
kitaplarında, gülsuyunun hem ruha hem de akla ve beynin çalışma,
algılama gücüne olan etkileri vurgulanmıştır.
Osmanlı hekimleri
gülü, farklı şekillerde hazırlayarak ilaç olarak kullanmışlardır:
Gül
Macunu: Gülün şeker veya balla kaynatılmasıyla hazırlanır.
Mide ve karaciğer koruyucusu olarak, aynı zamanda
yemeklerden sonra sindirimi kolaylaştırmak için tavsiye
edilirdi.
Gül
Yağı: Gülün, zeytinyağı ve susam yağı ile
bekletilmesiyle hazırlanır. Gül İksiri de denilirdi. Deri
hastalıkları ve eklem ağrılarında sürülerek kullanılırdı.
Gül
Suyu: Güllerin, imbiklerde damıtılması ile elde
edilir. Osmanlı hekimlerine göre gülsuyu, ruhsal ve
duygusal yapıları dengeleyici, beyni ve aklı güçlendirici,
beden ve yaşam kuvvetini artırıcı etkilere sahiptir. Baş
ağrısı, mide bulantısı, göz kanlanması ve deri rahatsızlıklarında
kullanılırdı.
Son yıllarda yapılan
bilimsel çalışmalar, özellikle kokulu Isparta Gülünün
(Rosa Damescena) ilaç değerinde olduğunu kanıtlamaktadır.
Gülün içindeki terpen, gilikozit, flavonoid ve antisiyonin
maddelerinin insan sağlığı üzerinde faydalı etkileri
olduğu tespit edilmiştir. Farmakolojik etkisine bakıldığında
ise; hipnotik, analjezik, kas gevşetici, solunum düzenleyici,
ateş düşürücü, mikroplara karşı ve antioksidan
etkisinin önemi vurgulanmıştır.
Günümüzde çoğunlukla
kozmetik sektöründe kullanılan gül ürünleri, Dr. Leslie
S.Baumann 2011 yılında yapmış olduğu çalışmasına göre,
gelecek yıllarda kozmetik alanında daha da etkili olacağı
yönündedir. 1979 ve 2003 yıllarında yapılan iki önemli
araştırma, güldeki polifenol bileşiklerinin güneşin
zararlı olan UVA ışınlarını önleyici ve koruyucu etkisi
olabileceğine dairdir.
2010 yılında yapılan
bir diğer araştırma, özellikle akneye sebep olan
propionibacterium bakterisine, gülün antibakteriyel etkisi
olduğunu, 2009 yılında, 40 gönüllü üzerinde yapılan çalışma
da, gül uçucu yağının deri üzerine sürülerek stres ve
depresyona olan olumlu etkileri olduğu raporlanmıştır.
Bahsedilen tüm araştırmalarda,
Isparta Kokulu Gülü yani Rosa Damescena ya da Gül-ü
Muhammedi adı verilen, ilaçsız ve kimyasalsız yetiştirilen,
geleneksel usullerle damıtılan güller kullanılmıştır.
ESANS
YAĞLAR, HASTALIKLAR VE FREKANSLAR
Biyofotonik alanında
öncü bir fizikçi olan Alman doktor Fritz Albert Popp, bütün
canlı hücrelerin ışık saçtığı ve ışığın kaynağının
DNA olduğuna dair olan araştırmalarına göre; DNA sadece
tek frekans değil, birden çok frekans yayınlayabilmekte ve
hem organizmanın içinde hem de dışında foton alışverişi
olmaktaydı.
1920 yılında Dr.
Raymound Rife, belli frekansları kullanarak virüs ve
bakterilerin yok edilebileceğini buldu.
Nikolas Tesla,
insan vücudunun yaydığı frekanslara, karışan dış
frekansları yalıtabilirsek, hastalıklara karşı bağışıklığın
artacağını savunmuştu.
İsviçreli
radyolog Bjorn Nordenstrom, 1980’li yıllarda bir tümörün
içine elektrot yerleştirilerek doğru akım verildiğinde tümörün
eridiğini bulguladı.
Dr. Robert
O.Becker, “The Body Electric” adlı kitabında insan vücudunun
elektriksel frekanslarını belgeledi.
Araştırmalar, her
canlının ölçülebilir bir frekansa sahip olduğunu
belgeliyor. Geçen yüzyılın başlarında Amerikalı Dr.
Bruce Tainio, insanların ve gıdaların biyofrekanslarını
ölçen bir alet geliştirdi. Esans yağlar konusunda uzman
olan Dr. Gary Young yardımıyla frekanslar ve hastalıklar
arasındaki ilişkiyi ve esans yağların insan vücudunun
frekansları üzerindeki etkileri konusunda çalışmalar yaptılar.
Sonuçlar hayli şaşırtıcı ;
Canlıların
Ölçülen Frekansları(Mhz)
İnsan Beyni |
72-90
|
Sağlıklı insan
bedeni
|
62-68
|
Soğuk Algınlığı |
58
|
Grip Belirtileri
|
57
|
Kandida Enfeksiyonu
|
55
|
Kanser |
42
|
Ölüm Başlangıcı
|
25
|
----------------------------------
|
|
İşlenmiş/Konserve
Gıda
|
0
|
Kuru Otlar |
12-22 |
Taze Otlar
|
20-27
|
Esans Yağlar
|
52-320
|
Gül |
320
|
Günlük
|
147
|
Lavanta
|
118
|
Alman Papatyası
|
105
|
Melissa |
102
|
Sandal Ağacı |
96
|
Nane
|
78
|
William Hanck’ın
“History of Essential Oils” adlı makalesinde, uçucu yağların
enerjileri konusunda bilgi verilmiş, gül yağının 320 Mhz
frekansıyla “Türk Gül Yağı”
adıyla en yüksek titreşime sahip esans yağ olduğu
kayıtlarında yer almıştır. Tainio ve Young adlı
bilim insanları, yaptığı testlerde olumsuz düşüncenin
insan frekansını 12 Mhz düşürdüğü, olumlu düşünmenin
ise 10 Mhz kadar yükselttiğini bulgulamışlardır. Dua
etmek, meditasyon yapmak da frekansı 15 Mhz kadar yükseltmektedir.
Kanıtlar gösteriyor
ki, esans yağlar kişinin frekansını yükseltmede önemli
bir rol oynamaktadır. 78 Mhz’in altındaki esans yağlar vücudun fiziksel
yapısını dengelerken, yüksek frekanslı Gül yağı
duygusal ve ruhsal seviyeleri denge getirmekte etkili olmaktadır.
Bu nedenle, tamamlayıcı tedavilerde de “Kalp Çakrası”
esansı olarak kullanılmaktadır.
Bir esansı kokladığımızda,
beynimizin “amigdala” denilen bölümü etkilenir ki
amigdala, hafızanın ve duyguların saklanıp, serbest bırakıldığı
yerdir.
Gül kokulu, yüksek
frekanslı günler dilerim …
|