Hiç bir
ağaç, insanlık tarihinde zeytin ağacı kadar kutsal kabul
edilmemiş ve üstüne bu kadar efsane yaratılmamıştır. Dini
kitaplar insanlık için zeytinin önemini vurgularlar.
Mitolojik öykülerde zeytin, zeytin ağacı ve zeytinyağı kutsaldır.
Antik çağa ait sağlık kitaplarında en çok
zeytinin adı geçer, çağa ait paraların çoğunda
bir bereket sembolü olarak zeytin dalı vardır, paradan önce
zeytinyağının adı ”sıvı altın”dır… Akıl ve
zaferin, zeytin dalı barışın, zeytinyağı da saflık ve
sadeliğin sembolü olmuştur. Zeytinyağı ayrıca
“huzur”, "bereket", "yardımseverlik",
“evrensel iyilik” "barış ve birliktelik"
kavramlarının simgesi olarak da benimsenmiştir. Antik çağda
yeşil zeytin dalı, diğer yeşil bitkiler gibi “Ölümsüzlük
ve Yeniden Doğuş” simgesi sayılmıştır.
Efsaneye
göre Havva ile birlikte yasak meyveyi yiyerek cennetten
kovulan Adem, Tanrı’dan kendisini ve tüm insanlığı bağışlamasını
diler. Oğlu Şit’i cennet bahçesine gitmesi için görevlendirir.
Cennet bahçesinin bekçiliğini yapan melek, Şit’in duası
üzerine ona üç tohum verir. Melek, bu tohumları babası
Adem öldüğünde onu toprağa gömmeden ağzına yerleştirilmesi
gerektiğini söyler. Adem kısa süre sonra ölünce, Hebron
Vadisi’ne gömülürken ağzına bu üç tohum konulur ve gömüldüğü
yerde üç ağaç yeşerir; zeytin, sedir ve servi. Bu ağaçlar
Tanrı ve insan arasında barışı sağlamıştır.
Tüm
kutsal kitaplarda zeytin ağacı kutsallığın, bolluğun,
adaletin, sağlığın, zaferin, refahın, bilgeliğin, aklın
ve arınmanın sembolüdür.
Kutsal
kitaplarda geçen Nuh efsanesine göre yarattığı Ademoğlu’nun
yeryüzüne kötülük tohumları saçtığını gören Tanrı,
onu bir tufanla cezalandırmaya karar verir. Ve Nuh’a bir
gemi yapmasını, bu gemiye tüm hayvanlardan bir erkek bir dişi
almasını söyler. Büyük tufan başladığında bu gemide
olan canlılar hariç, yeryüzü üzerinde yaşayan her şey
silinir. Tufan bittiğinde Nuh, suların çekilip çekilmediğini
anlamak için güneşin battığı yere doğru bir güvercin
salar. Nuh’un gemisine bir zeytin dalıyla geri dönen güvercin,
büyük sel felaketinin sona erdiğini belli eden bir işaret
sayılmıştır.
Kuran-ı
Kerim’de zeytin kelimesi 4 Surede 6 kez geçer. (Tin Suresi,
Nur suresi, En’am suresi, Nahl Suresi) Tin Suresi; “İncire
ve Zeytine ant olsun” diye başlar.
İbranice
yazılmış ilk İncil kitabı olan Hakimler kitabında geçen
bir öyküde, ağaçların kendilerine kral seçmek için ilk
olarak zeytin ağacına başvurduklarından bahseder. Kral
olması için seçilen zeytin ağacı Allah’ın ve insanın
övdüğü zeytinyağından vazgeçmek istemez ve kral olmayı
rededer.
Mısır
mitolojisine göre bundan binlerce yıl önce tanrıça İsis,
Mısırlı’lara zeytin ağacının nasıl yetiştirilip,
ondan nasıl faydalanacaklarını öğretir. Onlar için
zeytin, tanrısal erdemlere işaret eder. Tutankamon’un başındaki
zeytin dallarından oluşan taç, adaletin tacıdır. Güneş
Tanrısı Râ’ya, zeytin dalları sunan III.Ramses :
“Senin şehrin Heliopolis’i zeytin ağaçlarıyla süsledim.
O zeytin ağaçları ki, meyvelerinden halis zeytinyağı elde
edilir. Bu zeytinyağı, senin tapınağını aydınlatan
kandilleri besleyen yağdır.”der.
Eski
Yunan ve Roma Uygarlıklarında kutsal bir aileden gelmiş
olmanın işareti bir zeytin ağacının altında doğmuş
olmaktır. Çünkü Zeus’un ikiz çocukları Apollon ve
Artemis’in zeytinlikte doğmuştur. Yine efsaneye göre, bu
uygarlıklar ölülerinin sayısı kadar zeytin ağacı
dikerler. Yunan mitolojisinde zeytin ağacıyla ilgili en
bilindik hikaye Parthenon’un alınlığında bulunan
kabartmalarda bulunur. Öyküye göre; Atina’yı kimin
koruyacağını belirlemek isteyen Zeus, Tanrılar
Meclisi’ni toplar. Alınan karara göre, kente en değerli
armağanı veren tanrı, Atina’nın koruyucusu olacaktır.
Denizler, depremler ve atlar tanrısı Poseidon meclise savaşlarda
çok işe yarayacak bir at sunar. Athena, mızrağının ucunu
toprağa saplar ve topraktan ince dallı, koyu yeşil yapraklı
ve yeşil meyveli bir ağaç çıkar ve şöyle der: ”Bu ağaç
büyüyüp yüz yıllarca yaşayacak, meyvesinin yağı tüm dünya
tarafından aranır hale gelecek, gölgesiyle insanları
serinletecek, odunuyla ısıtacaktır.” Yarışı Athena
kazanır ve ağaç Akropolis’e dikilir. Bir süre sonra ise
Poseidon’un Atina’ya hakimi olamamasına içerlenen oğlu
Halirrothios, zeytin ağacını kesmek için elindeki baltayı
sallar fakat balta ters döner ve Halirrothios’un kafasını
keser.
Antik
Yunan’da zeytin ağacına verilen önem kanunlarla bir kez
daha vurgulanmıştır. Antik çağın yedi büyük
bilgesinden biri olarak kabul edilen Atina’lı devlet adamı
Solon’un koyduğu kanuna göre zeytin ağacı kesenlerin
cezası ölümdü. Milattan önce 8. yüzyılda yaşayan
Homeros’un destanlarında zeytin ağacına ilişkin zengin
tasvirler mevcuttur. Homeros’un gölgesinde oturduğu zeytin
ağacı, yaşlı bilgenin kulağına şöyle fısıldar:
“Herkese
aitim ve kimseye ait değilim, siz gelmeden öncede buradaydım,
siz gittikten sonrada burada olacağım.”
Antik
çağda yapılan olimpiyatlarda ve savaşlarda kahramanlık gösterenler
sadece zeytin ağacının dallarından örülmüş çelenklerle
ödüllendirilir, başları zeytin dallarıyla taçlanır ve içi
zeytinyağı dolu amfora hediye edilirdi.
Yeryüzünde
yetişen ilk ağaç zeytin ağacıdır. Atina şehrini
Athena’nın zeytin ağacı korur. Allah, Kuran-ı Kerim’de
”zeytine and olsun” der. Sezar’ın adaletinin simgesi
olan tacı zeytin dalındandır. Büyük bilge Solom’un
kanunlarında zeytin ağacı kesmenin cezası ölümdür.
Zeytin ağacı akıl ve zaferin, zeytin dalı barışın,
zeytinyağı da saflık ve sadeliğin sembolüdür. Zeytin ağacının
hasatı, kararmanın kabuktan meyve etine geçtiği dönemde,
yani Kasım ayında yapılır.
Zeytinin
adı kutsal kitaplardan gelmektedir. İbranice “zeyt” sözcüğü
Arapça’da “ez-zeyt” e dönüşmüş ve bu söz Türkçede
zeytin olarak kullanılmıştır. Batı’da kullanılan
“olive” sözcüğünün kökeni olan “ela” sözcüğünün
temelinde ise eski bir Anadolu halkı olan Luwiler’in etkisi
büyüktür. Luwiler zeytine “ela” diyorlardı. Bugünkü
Aliağa Körfezi’nin bulunduğu yere antik çağda “Elaeia
Körfezi” yani Zeyindağı Körfezi deniliyordu. Bugün İspanyolcada
bulunan “elaaara”, Latincede “olea” veya “olivum”
sözcüklerinin ve en genel adı ile “olive” nin kökeninde
aslında hep Luwiler vardır.
Dört
mevsim gelir geçer ama dallarında gri, yeşil, gümüş
yaprakları dökülmeden durur. Akdeniz'i, Ege'yi, güneyi
sever. Kendine özgü hafif kokulu, küçük, narin, sarı ve
beyaz çiçekleriyle karşılar baharı. Yaz aylarında çiçekleri
meyveye durur. Sonra yaz geçerken meyveleri irileşir,
olgunlaşır. Hasat zamanı, sonbahardır. Çok çok uzun ve
verimli bir ömrün sonunda boşalan gövdesi kurur ama köklerinden
yeşeren sürgünler yeniden yeni bir ağaca dönüşür.
Boyu
2- 10 metre arasında değişen ancak 15-20 metreye kadar da
çıkabilen bir bitkidir. Meyveleri önceleri yeşilken
ekim-kasım aylarında morarıp olgunlaşır. Genellikle
300-400 yıl gibi uzun ömürlü bir ağaç olan zeytinin 2000
yıl yaşayanları olması onun olasılıkla kuraklıktan
etkilenmeyen bir bitki olmasındandır.
Antik
çağda zeytinyağının önemli bir kullanım alanı da tıptır.
Koslu Hipokrates (M.Ö. 460-377) ve Pergamonlu Galenos’un önerdiği
ilaçlar arasında zeytinyağı da yer almaktadır.
Galenos’un zeytin ile ilgili görüşü mideyi güçlendiren
ve iştah açan bir gıda olduğu şeklindedir. Ona göre
zeytinin çeşitli şekillerde hazırlanan biçimleri vardır
ancak mideyi güçlendiren ve iştah açan özelliğe uygun
olan çeşidi sirke içinde saklanan zeytindir.
Zeytinyağının
tıp ile ilişkili bir diğer kullanım alanı ise masajdır.
Celsus’un sağlık ile ilgili bir aktarımı zeytinyağının
bu alandaki kullanımı hakkında da fikir vermektedir. “Hem
dinç, hem de kendisinin efendisi olan sağlıklı bir insan,
zorunlu kurallara bağımlı olmamalıdır ve ne tıbbi bir
bakıcıya, ne bir masöre ne de bir yağlayıcıya ihtiyacı
vardır”. Bu aktarımdan da anlaşıldığı gibi antik dönemde
masaj, sağlık için gerekli görüldüğünde önerilen yöntemlerdendir.
Masaj yapılırken yağ kullanımı ise işlemi kolaylaştırmakta
ve hastayı rahatlatmaktadır.
Antik
dönem tıbbı değerlendirildiğinde zeytinyağının merhem
gibi ilaçların hazırlanmasında kullanıldığı, yara ve
yanıkların tedavisinde ya da çeşitli işlemler sırasında
kayganlaştırıcı olarak uygulandığı düşünülmektedir.
İlk Zeytin Yetiştiriciliği
Kökü
tarih öncesine dayanan yabani zeytin ağacının kaç bin yaşında
ve anayurdunun tam neresi olduğu konusunda arkeobotanikçiler,
tarihçiler ve arkeologlar arasında bir görüş birliği
olmamakla beraber, pek çok kaynakta, Zeytinin ilk
anayurdunun Mezopotamya, Güneydoğu Anadolu (Mardin, Maraş
ve Hatay üçgeni) olduğu yazmaktadır. Oradan da Akdeniz ve
Hazar havzasına, Ege Adaları, Yunanistan ve İspanya’ya
yayıldığı tahmin edilmektedir.
Uluslararası
saygınlığa sahip Dünya Zeytin Ansiklopedisi yazarı
M. Blazquez ise "Zeytin yetiştiriciliği yaklaşık altı
bin yıl önce Anadolu` da başlamıştır" görüşünü
savunuyor ve bu bölgede eski dönemlerde yaşamış halklar içinde
yalnızca Asur ve Babillerin zeytincilikle ilgili bilgi sahibi
olmadıklarına dikkat çekiyor.
Ama
zeytini ilk ehlileştirenler, üzüm, incir, nar, hurma gibi
birçok meyva ağacının ilk yetiştirildiği uygarlıklar beşiği
Ön Asya`da, Suriye ve İran`ın kesiştiği yayda oturanlar
olsa gerek: Persler, Mezopotamyalılar ve büyük bir olasılıkla,
Akdeniz`in doğusundan içeride Mezopotamya`ya kadar yayılan
Suriyeli ve Filistinliler. Nitekim, Yakın Doğu`da zeytin
yetiştirildiğine ilişkin en eski kalıntıların İsrail ve
Ürdün`de kalkolitik döneme (M.Ö. 3700-3200) kadar
gitmesi de bu tezi güçlendiriyor.
Bu
halklar, tarım ve ticarete yatkınlıkları ve becerileriyle
yabani zeytin, (delice zeytini) ağaçlarını aşıladılar.
Onlara iyi bakarak, daha sık yapraklı ve daha çok yağ
veren bir kültür bitkisine dönüştürdüler, çoğalttılar
ve önce Akdeniz kıyı şeridi boyunca geliştirdiler, sonra
da başka yerlere yaydılar.
Zeytinin
bir kültür bitkisine dönüşmesi, M.Ö. 4000`lerde gerçekleşti.
Ancak, meyvasının sıkılıp yağının çıkarılması,
zeytinyağının yaygınlaştırılması için yaklaşık
1500-2000 yıl daha gerekecekti.
Doğal Tıpta Zeytin ve Zeytinyağının
Yeri
Eski
dönemlerin aksine daha çok “içimizi” koruduğuna inanılan
ve bu nedenle sofrada sıkça tüketilmeye çalışılan
bitkisel bir yağdır. Eski Roma’da yalnızca kralların ve
imparatorların yağla meshedilmesi ve naaşın yağla yıkanması
geleneğinden gelen; bugün artık diğer tüm yağlar içinde
“en sağlıklısı” olarak ünlenen zeytinyağının ve
zeytinin çeşitli yaralanmalarda ve iltihaplarda kullanıldığı
bilinmektedir. Bu açıdan halk tıbbı alanında tedavi edici
özelliğiyle ön plana çıkar. Kuşaktan kuşağa sözlü
olarak aktarılan ve “kültürel evrensel”dir. İnsanın
doğaya ilk tepkilerinden birini temsil eden ve hastalığı
tedavi etmede çeşitli bitkiler, madensel ve hayvansal
maddelerden yararlanan “doğal halk tıbbı”, hastalık
tedavisinde dinsel ritüeller, kutsal sözler ve benzeri işlemlerden
de yararlanmıştır.
Pek
çok kaynakta zeytin ve zeytinyağı gibi, özellikle Anadolu
halkının tedavi yöntemlerinde gündelik olarak sıkça başvurduğu
çeşitli şifalı bitkiler, halk ilaçları ya da doğal ilaçlar
adıyla sınıflandırılmıştır. Tedavi amaçlı kullanılan
bitkiler daha toplanma aşamasında iken bazı özelliklere
dikkat edilir. Şifalı otların toplanması ve kurutulması,
geleneksel olarak yılın belli dönemlerinde yapılır. Dini
bayramlar, ayın gökyüzündeki çeşitli pozisyonları ve yıldızlarla/burçlarla
ilgili farklı zamanlar, bitkilerin toplanma dönemlerini
belirler. Bitkileri toplamak, belli bir bilgi gerektirdiği için
tarihsel olarak bu işi kendine meslek edinenlerin -genellikle
kadınların- varlığı da çeşitli kaynaklarda
belirtilmektedir.
Tarih Boyunca Zeytinyağının Kullanıldığı
Diğer Alanlar
Bugün
zeytin ile ilgili elimizde bulunan belgelere bakıldığı
zaman, zeytinyağının ağırlıklı olarak dini ayinlerde arınma
ve kutsama maksadıyla kullanıldığı göze çarpıyor.
Eloisis şenlikleri bunun en belirgin örnekleridir. Eski Mısırda
da firavunların mezarına zeytinyağı koymuşlardır.
Romalılarda
kutsal ekmeğin saklandığı mihrabın aydınlatılmasında
zeytinyağı kullanımı şarttı.
Yahudilerin
Antlaşma sandığı da zeytinyağı ile kutsanmıştır.
Yetki güç ve bilgeliğin simgesi olarak kralların başına
sürülmüş bu gelenek günümüzde Avrupa krallarının taç
giyme törenlerinde hala sürdürülmektedir.
Zeytinyağı
yiyecek olarak kullanılmasının yanında tarih boyunca
sabun, aydınlatma, kozmetik, ilaç ve takı yapımında da
kullanılmıştır. Sabun Osmanlı devrinde genel olarak
zeytinyağı ve prina yağından (zeytin küspesi) yapılırdı.
Girit, Ayvalık, Edremit, Midilli, İzmir, Cunda ve Urla
Osmanlı İmparatorluğu’nun geleneksel sabun üretim
merkezleriydi.
Zeytinyağı
günümüzde de yaygın olarak kullanılan bir sabun
maddesidir. Eski Yunan’da zeytinyağına hoş kokan
baharatlar karıştırılıp, güzellik merhemleri yapılmış,
uzun yolculuğa çıkanlar tabanlarına yara olmasın diye
zeytinyağı sürmüş, güreşçiler ve koşucular ise yarışma
öncesi adalelerini yumuşatmak için zeytinyağı kullanmıştır.
İspanya’da
1. Dünya Savaşı sıralarında zeytinyağı tütsülenerek
dumanı buruna çekilmekte baş ağrısında, öksürük
tedavisinde, bazı deri hastalıklarında ve zehirlenmelere
karşı tedavi amacı ile kullanılmıştır. Yine zeytinyağı
kaynar suya damlatılıp içilerek mide hastalıklarının
tedavisinde kullanılmış, yılanların eve girmesini önlemek
amacıyla zeytin keseler içinde evlere asılmıştır.
Tarih
öncesi çağlarda yapay aydınlatmada, yanma süresinin uzun
olması nedeniyle saf zeytinyağı kullanılmıştır.
“Sıvı Altın”nın Faydaları
Zeytin,
besleyici değeri çok yüksek olan bir meyvadır. Protein,
karbonhidrat, kalsiyum, demir, magnezyum, fosfor, çinko,
selenyum, tuz, B1, B2, B3, B5, D, E, K vitaminleri,
beta-karoten, doymamış yağlar ve antioksidanlar içerir.
Zeytinyağının
bilinen birçok faydası vardır:
Günde
2 kaşık zeytinyağı alanlarda koroner kalp hastalığı
riskini azalttığı bilinmektedir.
Yüksek
tansiyon, trigliserit ve kolesterol düşürücüdür (iyi
kolesterol HDL’yi yükseltip kötü kolesterol LDL’yi düşürücü
özelliği vardır).
İçerdiği
A ve E vitaminleri ve doymamış yağ asitleri nedeniyle
kalp-damar hastalıklarını önleyici, kalbi destekleyici,
kanser engelleyici olarak kabul edilir.
Kan
dolaşımı rahatsızlıkları zeytinyağıyla beslenenlerde
az görülür.
Zeytinyağı, Omega-6 yağ
asidinin, omega-3 yağ asidine oranını da düzenlemektedir.
Bu oranlardaki dengesizlik, hastalıklar ve kanser de
dahil olmak üzere, kalp ve bağışıklık
sistemi ile ilgili birçok hastalığın ilerlemesine
neden olur. Düzenli kullanıldığında zeytinyağının, kalbe, diyabete,
aşırı şişmanlığa, hücre yaşlanmasına, safra
kesesi taşlarına ve son yapılan araştırmalarda prostat,
kalınbağırsak (kolon), meme kanserlerinde korunma sağladığı
bilinmektedir.
Zeytinyağı,
yaşlanmanın hem genel olarak doku ve organlar, hem de beyin
fonksiyonları üzerinde ki etkilerini geciktirmektedir. Osteoporozu ve Alzheimerdeki hafıza
kaybını önlemeye yardımcı olmaktadır.
Zeytinyağı, AIDS hastalığının
nedeni olan HIV mikrobuna karşı savaşmaktadır. Enfeksiyonun
tüm vücuda yayılmasını engeller. Granada'daki bilim
adamları yaptıkları çalışmada, zeytinyağı kullanımının, AIDS
mikrobu olan HIV'in yayılmasını %80 seviyesinde
azalttığını gösterdiler.
Zeytinyağında
bulunana linoleik asit, prostaglandin denilen ve
insan hücrelerinde bulunan, vücudun kendini
yenilemesinde önemli yeri olan maddenin üretimini sağlar.
Özellikle sinir hücrelerinin gelişmesinde rol oynar.
Zeytinyağı,
iyi bir laksatiftir. Sürekli kabızlık çekenlere,
sabahları aç karnına bir bardak suyla, 2 kaşık
zeytinyağı almaları önerilmektedir.
Zeytinyağ,
çocuk gelişiminde hayati önem taşıyan yağ
asitlerini, anne sütüne eş miktarda içerir. Zeytinyağında
bulunan oleik asit, annesini emerek beslenen bebeğin
sinir dokularının gelişimi açısından çok faydalıdır.
Günde birkaç damla zeytinyağı, bebeğin gelişimine büyük
katkı sağlar.
Vücuttaki
tutulmaları azaltmak için, zeytinyağlı masajlar
yapılır. Zeytinyağı tortusu, siyatik, mafsal ağrılarına,
sürülürse iyi gelir. Zeytinyağı, romatoid artritleri
önlemeye yardımcı olur.
Zeytin
ağacının yaprakları da, mikrop öldürücü, ateş düşürücü,
yatıştırıcı, kan şekerini ve yüksek tansiyonu düşürücü,
iştah açıcı, idrar söktürücü özelliklere sahiptir.
Şeker
hastalığına zeytin yaprağı önerilirken; Oleuropein adlı
maddeden hareketle vücudumuzda oluşan eleanolic asit, virüs
ve mikrop yok edici ve AIDS’i önleyici özelliği
vurgulanmaktadır .
Doğu
Akdeniz’in doğal bitki örtüsü olan zeytinin,
Akdeniz’in kültür bitkisi halini alması binlerce yıllık
bir süreçtir. Bu dönüşüm sırasında zeytin coğrafyanın
doğal bir parçası iken kültürün de önemli bir parçası
halini almıştır. Zeytin ve zeytinyağı, geçmişte olduğu
gibi günümüzde de halk tıbbı pratikleri içinde önemli
bir kullanım alanına sahiptir.
Prof.Dr. Ahmet AYDIN Diyor ki :
Temel
olarak üç çeşit zeytinyağı vardır; Natürel, rafine ve
bunların karışımı olan Rivyera.
1-Natürel
Zeytinyağları: Bunlar zeytin ağacı meyvesinden, doğal özelliklerini
değiştirmeyecek bir sıcaklıkta sadece mekanik veya
fiziksel işlemler uygulanarak elde edilen, berrak, yeşilden
sarıya değişebilen renkte, kendine özgü tat ve kokuda
olan doğal halinde gıda olarak tüketilebilen yağlar.
Natürel
zeytinyağlarının da asitlik derecesine göre üç çeşidi
vardır;
a)
Natürel Sızma Zeytinyağı: Kokusu ve tadında kusur
olmayan, serbest asitlik derecesi (oleik asit cinsinden) en çok
% 1 olan natürel zeytinyağı. Meyvenin bütün vitamin ve
minerallerini içeriyor. Natürel sızma zeytinyağı her tür
yemeklere uygun olmakla beraber salatalar için ideal. En
pahalı zeytinyağı budur.
b) Natürel
Birinci Zeytinyağı: Kokusu veya tadında çok hafif kusurları
bulunabilen, serbest asitlik derecesi en çok % 2 olan
natürel zeytinyağı.
c) Natürel
İkinci Zeytinyağı: Kokusu veya tadında tolere edilebilen
kusurları bulunan, serbest asitlik derecesi (oleik asit
cinsinden) en çok % 3.3 olan natürel zeytinyağı.
2- Rafine
Zeytinyağı: Zeytin ham yağının yapısında değişikliğe
yol açan metotlarla (yüksek basınç, yüksek sıcaklık)
rafine edilmesi sonucu elde edilen, sarının değişik tonlarında
rengi olan kendine özgü tat ve kokuda bir yağ. Serbest
asitlik derecesi en çok % 0.3 ‘tür. Bu yağ daha çok kızartma
yağı olarak kullanılıyor.
3- Riviera
Zeytinyağı: Rafine zeytinyağı ile doğal halinde gıda
olarak tüketilebilecek natürel ikinci zeytinyağlarının
karışımından oluşan, yeşilden sarıya değişen renkte,
kendine özgü tat ve kokuda bir yağdır. Serbest asitlik
derecesi en çok % 1.5‘dir. Zeytinyağının canlı ve
kuvvetli kokusuna pek alışık olmayanlar bu tip zeytinyağını
tercih ediyor.
Sızma ve Riviera zeytinyağı arasında
ne fark var?
Sızma
zeytinyağı, zeytinlerin taş baskısı ile elde
ediliyor. Bu nedenle vitamin ve diğer besleyici unsurları
zarar görmüyor. Riviera zeytinyağında ise, mevcut
zeytinden maksimum yağı çıkartmak için yüksek sıcaklık
ve basınç uygulanıyor. Bu durumda fiyat ucuzluyor ama
zeytinyağının bütün olumlu özellikleri de nerdeyse yok
oluyor hatta zararları da oluyor.
Zeytinyağı alırken nelere dikkat
etmeliyiz?
Zeytinyağı
alırken en dikkat edilecek unsur zeytinyağının karışık
(tağşiş) olup olmaması. Zeytinyağı en çok ayçiçeği,
kanola ve mısır yağları ile karıştırılıyor. Böylesi
tağşişlere marketlerde de rastlanabiliyor. Ama daha çok
yol kenarlarında yağ satanlara, denetimden uzak yerlerde
rastlanıyor.
Adi
plastik kaplarda tutulan zeytinyağı, plastik hammaddesini
kolaylıkla çözebilir ve temelde petrol ürünü olan bu
maddeler ciddi kanser riski taşıyor. Zeytinyağı hassas, güneş
ışığı ve ısıya fazla tahammülü yok. Tercihan cam şişede,
ışık geçirmemeli, ağzı sıkıca kapatılmış ve her
kullanımdan sonra kapatılabilecek şekilde kapak takılmış
olmalı.
Son
söz şair Arif Damar’ın dizelerinden:
Yaşamak
sadece sevmektir, inan bana.
Sevmeyenler dünyamızda yaşamıyor.
Yaşamak suda, toprakta, insanlarda görünerek;
bir “Zeytin Ağacı” gibi.
Bir Zeytin Ağacı gibi, ne güzel
denize yakın olacaksın,
uzayan dallarında, yapraklarında ışık
ta derinlerde köklerin.
Bir
zeytin ağacı gibi, bin yıl severek
yaşamak her gün…
|