Doğal Yaşam

WWW.ASTROSET.COM

 

ÖLMEZ AĞAÇ ZEYTİN

Doğanın Döngüsünün, Yaşamın ve Sonsuzluğunun Simgesi

  Hiç bir ağaç, insanlık tarihinde zeytin ağacı kadar kutsal kabul edilmemiş ve üstüne bu kadar efsane yaratılmamıştır. Dini kitaplar insanlık için zeytinin önemini vurgularlar. Mitolojik öykülerde zeytin, zeytin ağacı ve zeytinyağı kutsaldır. Antik çağa ait sağlık kitaplarında en çok zeytinin adı geçer, çağa ait paraların çoğunda bir bereket sembolü olarak zeytin dalı vardır, paradan önce zeytinyağının adı ”sıvı altın”dır… Akıl ve zaferin, zeytin dalı barışın, zeytinyağı da saflık ve sadeliğin sembolü olmuştur. Zeytinyağı ayrıca “huzur”, "bereket", "yardımseverlik", “evrensel iyilik” "barış ve birliktelik" kavramlarının simgesi olarak da benimsenmiştir. Antik çağda yeşil zeytin dalı, diğer yeşil bitkiler gibi “Ölümsüzlük ve Yeniden Doğuş” simgesi sayılmıştır.

  Efsaneye göre Havva ile birlikte yasak meyveyi yiyerek cennetten kovulan Adem, Tanrı’dan kendisini ve tüm insanlığı bağışlamasını diler. Oğlu Şit’i cennet bahçesine gitmesi için görevlendirir. Cennet bahçesinin bekçiliğini yapan melek, Şit’in duası üzerine ona üç tohum verir. Melek, bu tohumları babası Adem öldüğünde onu toprağa gömmeden ağzına yerleştirilmesi gerektiğini söyler. Adem kısa süre sonra ölünce, Hebron Vadisi’ne gömülürken ağzına bu üç tohum konulur ve gömüldüğü yerde üç ağaç yeşerir; zeytin, sedir ve servi. Bu ağaçlar Tanrı ve insan arasında barışı sağlamıştır.

  Tüm kutsal kitaplarda zeytin ağacı kutsallığın, bolluğun, adaletin, sağlığın, zaferin, refahın, bilgeliğin, aklın ve arınmanın sembolüdür.

  Kutsal kitaplarda geçen Nuh efsanesine göre yarattığı Ademoğlu’nun yeryüzüne kötülük tohumları saçtığını gören Tanrı, onu bir tufanla cezalandırmaya karar verir. Ve Nuh’a bir gemi yapmasını, bu gemiye tüm hayvanlardan bir erkek bir dişi almasını söyler. Büyük tufan başladığında bu gemide olan canlılar hariç, yeryüzü üzerinde yaşayan her şey silinir. Tufan bittiğinde Nuh, suların çekilip çekilmediğini anlamak için güneşin battığı yere doğru bir güvercin salar. Nuh’un gemisine bir zeytin dalıyla geri dönen güvercin, büyük sel felaketinin sona erdiğini belli eden bir işaret sayılmıştır.

  Kuran-ı Kerim’de zeytin kelimesi 4 Surede 6 kez geçer. (Tin Suresi, Nur suresi, En’am suresi, Nahl Suresi) Tin Suresi; “İncire ve Zeytine ant olsun” diye başlar.

  İbranice yazılmış ilk İncil kitabı olan Hakimler kitabında geçen bir öyküde, ağaçların kendilerine kral seçmek için ilk olarak zeytin ağacına başvurduklarından bahseder. Kral olması için seçilen zeytin ağacı Allah’ın ve insanın övdüğü zeytinyağından vazgeçmek istemez ve kral olmayı rededer.

  Mısır mitolojisine göre bundan binlerce yıl önce tanrıça İsis, Mısırlı’lara zeytin ağacının nasıl yetiştirilip, ondan nasıl faydalanacaklarını öğretir. Onlar için zeytin, tanrısal erdemlere işaret eder. Tutankamon’un başındaki zeytin dallarından oluşan taç, adaletin tacıdır. Güneş Tanrısı Râ’ya, zeytin dalları sunan III.Ramses : “Senin şehrin Heliopolis’i zeytin ağaçlarıyla süsledim. O zeytin ağaçları ki, meyvelerinden halis zeytinyağı elde edilir. Bu zeytinyağı, senin tapınağını aydınlatan kandilleri besleyen yağdır.”der.

  Eski Yunan ve Roma Uygarlıklarında kutsal bir aileden gelmiş olmanın işareti bir zeytin ağacının altında doğmuş olmaktır. Çünkü Zeus’un ikiz çocukları Apollon ve Artemis’in zeytinlikte doğmuştur. Yine efsaneye göre, bu uygarlıklar ölülerinin sayısı kadar zeytin ağacı dikerler. Yunan mitolojisinde zeytin ağacıyla ilgili en bilindik hikaye Parthenon’un alınlığında bulunan kabartmalarda bulunur. Öyküye göre; Atina’yı kimin koruyacağını belirlemek isteyen Zeus, Tanrılar Meclisi’ni toplar. Alınan karara göre, kente en değerli armağanı veren tanrı, Atina’nın koruyucusu olacaktır. Denizler, depremler ve atlar tanrısı Poseidon meclise savaşlarda çok işe yarayacak bir at sunar. Athena, mızrağının ucunu toprağa saplar ve topraktan ince dallı, koyu yeşil yapraklı ve yeşil meyveli bir ağaç çıkar ve şöyle der: ”Bu ağaç büyüyüp yüz yıllarca yaşayacak, meyvesinin yağı tüm dünya tarafından aranır hale gelecek, gölgesiyle insanları serinletecek, odunuyla ısıtacaktır.” Yarışı Athena kazanır ve ağaç Akropolis’e dikilir. Bir süre sonra ise Poseidon’un Atina’ya hakimi olamamasına içerlenen oğlu Halirrothios, zeytin ağacını kesmek için elindeki baltayı sallar fakat balta ters döner ve Halirrothios’un kafasını keser.

  Antik Yunan’da zeytin ağacına verilen önem kanunlarla bir kez daha vurgulanmıştır. Antik çağın yedi büyük bilgesinden biri olarak kabul edilen Atina’lı devlet adamı Solon’un koyduğu kanuna göre zeytin ağacı kesenlerin cezası ölümdü. Milattan önce 8. yüzyılda yaşayan Homeros’un destanlarında zeytin ağacına ilişkin zengin tasvirler mevcuttur. Homeros’un gölgesinde oturduğu zeytin ağacı, yaşlı bilgenin kulağına şöyle fısıldar:

“Herkese aitim ve kimseye ait değilim, siz gelmeden öncede buradaydım, siz gittikten sonrada burada olacağım.”

  Antik çağda yapılan olimpiyatlarda ve savaşlarda kahramanlık gösterenler sadece zeytin ağacının dallarından örülmüş çelenklerle ödüllendirilir, başları zeytin dallarıyla taçlanır ve içi zeytinyağı dolu amfora hediye edilirdi.

  Yeryüzünde yetişen ilk ağaç zeytin ağacıdır. Atina şehrini Athena’nın zeytin ağacı korur. Allah, Kuran-ı Kerim’de ”zeytine and olsun” der. Sezar’ın adaletinin simgesi olan tacı zeytin dalındandır. Büyük bilge Solom’un kanunlarında zeytin ağacı kesmenin cezası ölümdür. Zeytin ağacı akıl ve zaferin, zeytin dalı barışın, zeytinyağı da saflık ve sadeliğin sembolüdür. Zeytin ağacının hasatı, kararmanın kabuktan meyve etine geçtiği dönemde, yani Kasım ayında yapılır.

  Zeytinin adı kutsal kitaplardan gelmektedir. İbranice “zeyt” sözcüğü Arapça’da “ez-zeyt” e dönüşmüş ve bu söz Türkçede zeytin olarak kullanılmıştır. Batı’da kullanılan “olive” sözcüğünün kökeni olan “ela” sözcüğünün temelinde ise eski bir Anadolu halkı olan Luwiler’in etkisi büyüktür. Luwiler zeytine “ela” diyorlardı. Bugünkü Aliağa Körfezi’nin bulunduğu yere antik çağda “Elaeia Körfezi” yani Zeyindağı Körfezi deniliyordu. Bugün İspanyolcada bulunan “elaaara”, Latincede “olea” veya “olivum” sözcüklerinin ve en genel adı ile “olive” nin kökeninde aslında hep Luwiler vardır.

  Dört mevsim gelir geçer ama dallarında gri, yeşil, gümüş yaprakları dökülmeden durur. Akdeniz'i, Ege'yi, güneyi sever. Kendine özgü hafif kokulu, küçük, narin, sarı ve beyaz çiçekleriyle karşılar baharı. Yaz aylarında çiçekleri meyveye durur. Sonra yaz geçerken meyveleri irileşir, olgunlaşır. Hasat zamanı, sonbahardır. Çok çok uzun ve verimli bir ömrün sonunda boşalan gövdesi kurur ama köklerinden yeşeren sürgünler yeniden yeni bir ağaca dönüşür.

  Boyu 2- 10 metre arasında değişen ancak 15-20 metreye kadar da çıkabilen bir bitkidir. Meyveleri önceleri yeşilken ekim-kasım aylarında morarıp olgunlaşır. Genellikle 300-400 yıl gibi uzun ömürlü bir ağaç olan zeytinin 2000 yıl yaşayanları olması onun olasılıkla kuraklıktan etkilenmeyen bir bitki olmasındandır.

  Antik çağda zeytinyağının önemli bir kullanım alanı da tıptır. Koslu Hipokrates (M.Ö. 460-377) ve Pergamonlu Galenos’un önerdiği ilaçlar arasında zeytinyağı da yer almaktadır. Galenos’un zeytin ile ilgili görüşü mideyi güçlendiren ve iştah açan bir gıda olduğu şeklindedir. Ona göre zeytinin çeşitli şekillerde hazırlanan biçimleri vardır ancak mideyi güçlendiren ve iştah açan özelliğe uygun olan çeşidi sirke içinde saklanan zeytindir.

  Zeytinyağının tıp ile ilişkili bir diğer kullanım alanı ise masajdır. Celsus’un sağlık ile ilgili bir aktarımı zeytinyağının bu alandaki kullanımı hakkında da fikir vermektedir. “Hem dinç, hem de kendisinin efendisi olan sağlıklı bir insan, zorunlu kurallara bağımlı olmamalıdır ve ne tıbbi bir bakıcıya, ne bir masöre ne de bir yağlayıcıya ihtiyacı vardır”. Bu aktarımdan da anlaşıldığı gibi antik dönemde masaj, sağlık için gerekli görüldüğünde önerilen yöntemlerdendir. Masaj yapılırken yağ kullanımı ise işlemi kolaylaştırmakta ve hastayı rahatlatmaktadır.

  Antik dönem tıbbı değerlendirildiğinde zeytinyağının merhem gibi ilaçların hazırlanmasında kullanıldığı, yara ve yanıkların tedavisinde ya da çeşitli işlemler sırasında kayganlaştırıcı olarak uygulandığı düşünülmektedir.

İlk Zeytin Yetiştiriciliği

  Kökü tarih öncesine dayanan yabani zeytin ağacının kaç bin yaşında ve anayurdunun tam neresi olduğu konu­sunda arkeobotanikçiler, tarihçiler ve arkeologlar arasında bir görüş bir­liği olmamakla beraber,  pek çok kaynakta,  Zeytinin ilk anayurdunun Mezopotamya, Güneydoğu Anadolu (Mardin, Maraş ve Hatay üçgeni) olduğu yazmaktadır. Oradan da Akdeniz ve Hazar havzasına, Ege Adaları, Yunanistan ve İspanya’ya yayıldığı tahmin edilmektedir.

  Uluslararası saygınlığa sahip Dünya Zeytin Ansiklopedisi yazarı M. Blazquez ise "Zeytin yetiştiriciliği yaklaşık altı bin yıl önce Anadolu` da başlamıştır" görüşünü savunuyor ve bu bölgede eski dönemlerde yaşamış halklar içinde yalnızca Asur ve Babillerin zeytincilikle ilgili bilgi sahibi olmadıklarına dikkat çekiyor. 

  Ama zeytini ilk ehlileştirenler, üzüm, incir, nar, hurma gibi birçok meyva ağacının ilk yetiştirildiği uygarlıklar beşiği Ön Asya`da, Suriye ve İran`ın kesiştiği yayda oturanlar olsa gerek: Persler, Mezopotamyalılar ve büyük bir olasılıkla, Akdeniz`in doğusundan içeride Mezopotamya`ya kadar yayılan Suriyeli ve Filistinliler. Nitekim, Yakın Doğu`da zeytin yetiştirildiğine ilişkin en eski kalıntıların İsrail ve Ür­dün`de kalkolitik döneme (M.Ö. 3700-3200) kadar gitmesi de bu tezi güçlendiriyor.

  Bu halklar, tarım ve ticarete yatkınlıkları ve becerileriyle yabani zey­tin, (delice zeytini) ağaçlarını aşıladılar. Onlara iyi bakarak, daha sık yapraklı ve daha çok yağ veren bir kültür bitkisine dönüştürdüler, çoğalttılar ve önce Akdeniz kıyı şeridi boyunca geliştirdiler, sonra da başka yerlere yaydılar.

  Zeytinin bir kültür bitkisine dönüşmesi, M.Ö. 4000`lerde gerçekleş­ti. Ancak, meyvasının sıkılıp yağının çıkarılması, zeytinyağının yaygınlaş­tırılması için yaklaşık 1500-2000 yıl daha gerekecekti.  

Doğal Tıpta Zeytin ve Zeytinyağının Yeri

  Eski dönemlerin aksine daha çok “içimizi” koruduğuna inanılan ve bu nedenle sofrada sıkça tüketilmeye çalışılan bitkisel bir yağdır. Eski Roma’da yalnızca kralların ve imparatorların yağla meshedilmesi ve naaşın yağla yıkanması geleneğinden gelen; bugün artık diğer tüm yağlar içinde “en sağlıklısı” olarak ünlenen zeytinyağının ve zeytinin çeşitli yaralanmalarda ve iltihaplarda kullanıldığı bilinmektedir. Bu açıdan halk tıbbı alanında tedavi edici özelliğiyle ön plana çıkar. Kuşaktan kuşağa sözlü olarak aktarılan ve “kültürel evrensel”dir. İnsanın doğaya ilk tepkilerinden birini temsil eden ve hastalığı tedavi etmede çeşitli bitkiler, madensel ve hayvansal maddelerden yararlanan “doğal halk tıbbı”, hastalık tedavisinde dinsel ritüeller, kutsal sözler ve benzeri işlemlerden de yararlanmıştır.

  Pek çok kaynakta zeytin ve zeytinyağı gibi, özellikle Anadolu halkının tedavi yöntemlerinde gündelik olarak sıkça başvurduğu çeşitli şifalı bitkiler, halk ilaçları ya da doğal ilaçlar adıyla sınıflandırılmıştır. Tedavi amaçlı kullanılan bitkiler daha toplanma aşamasında iken bazı özelliklere dikkat edilir. Şifalı otların toplanması ve kurutulması, geleneksel olarak yılın belli dönemlerinde yapılır. Dini bayramlar, ayın gökyüzündeki çeşitli pozisyonları ve yıldızlarla/burçlarla ilgili farklı zamanlar, bitkilerin toplanma dönemlerini belirler. Bitkileri toplamak, belli bir bilgi gerektirdiği için tarihsel olarak bu işi kendine meslek edinenlerin -genellikle kadınların- varlığı da çeşitli kaynaklarda belirtilmektedir.

Tarih Boyunca Zeytinyağının Kullanıldığı Diğer Alanlar

  Bugün zeytin ile ilgili elimizde bulunan belgelere bakıldığı zaman, zeytinyağının ağırlıklı olarak dini ayinlerde arınma ve kutsama maksadıyla kullanıldığı göze çarpıyor. Eloisis şenlikleri bunun en belirgin örnekleridir. Eski Mısırda da firavunların mezarına zeytinyağı koymuşlardır.

  Romalılarda kutsal ekmeğin saklandığı mihrabın aydınlatılmasında zeytinyağı kullanımı şarttı.

 Yahudilerin Antlaşma sandığı da zeytinyağı ile kutsanmıştır. Yetki güç ve bilgeliğin simgesi olarak kralların başına sürülmüş bu gelenek günümüzde Avrupa krallarının taç giyme törenlerinde hala sürdürülmektedir.

  Zeytinyağı yiyecek olarak kullanılmasının yanında tarih boyunca sabun, aydınlatma, kozmetik, ilaç ve takı yapımında da kullanılmıştır. Sabun Osmanlı devrinde genel olarak zeytinyağı ve prina yağından (zeytin küspesi) yapılırdı. Girit, Ayvalık, Edremit, Midilli, İzmir, Cunda ve Urla Osmanlı İmparatorluğu’nun geleneksel sabun üretim merkezleriydi.

  Zeytinyağı günümüzde de yaygın olarak kullanılan bir sabun maddesidir. Eski Yunan’da zeytinyağına hoş kokan baharatlar karıştırılıp, güzellik merhemleri yapılmış, uzun yolculuğa çıkanlar tabanlarına yara olmasın diye zeytinyağı sürmüş, güreşçiler ve koşucular ise yarışma öncesi adalelerini yumuşatmak için zeytinyağı kullanmıştır.

  İspanya’da 1. Dünya Savaşı sıralarında zeytinyağı tütsülenerek dumanı buruna çekilmekte baş ağrısında, öksürük tedavisinde, bazı deri hastalıklarında ve zehirlenmelere karşı tedavi amacı ile kullanılmıştır. Yine zeytinyağı kaynar suya damlatılıp içilerek mide hastalıklarının tedavisinde kullanılmış, yılanların eve girmesini önlemek amacıyla zeytin keseler içinde evlere asılmıştır.

  Tarih öncesi çağlarda yapay aydınlatmada, yanma süresinin uzun olması nedeniyle saf zeytinyağı kullanılmıştır.

“Sıvı Altın”nın Faydaları

  Zeytin, besleyici değeri çok yüksek olan bir meyvadır. Protein, karbonhidrat, kalsiyum, demir, magnezyum, fosfor, çinko, selenyum, tuz, B1, B2, B3, B5, D, E, K vitaminleri, beta-karoten, doymamış yağlar ve antioksidanlar içerir.

Zeytinyağının bilinen birçok faydası vardır:

Günde 2 kaşık zeytinyağı alanlarda koroner kalp hastalığı riskini azalttığı bilinmektedir.

Yüksek tansiyon, trigliserit ve kolesterol düşürücüdür (iyi kolesterol HDL’yi yükseltip kötü kolesterol LDL’yi düşürücü özelliği vardır).

İçerdiği A ve E vitaminleri ve doymamış yağ asitleri nedeniyle kalp-damar hastalıklarını önleyici, kalbi destekleyici, kanser engelleyici olarak kabul edilir.

Kan dolaşımı rahatsızlıkları zeytinyağıyla beslenenlerde az görülür.

Zeytinyağı, Omega-6 yağ asidinin, omega-3 yağ asidine oranını da düzenlemektedir. Bu oranlardaki dengesizlik, hastalıklar ve kanser de dahil olmak üzere, kalp ve bağışıklık sistemi ile ilgili birçok hastalığın ilerlemesine neden olur. Düzenli kullanıldığında zeytinyağının, kalbe, diyabete, aşırı şişmanlığa, hücre yaşlanmasına, safra kesesi taşlarına ve son yapılan araştırmalarda prostat, kalınbağırsak (kolon), meme kanserlerinde korunma sağladığı bilinmektedir.

Zeytinyağı, yaşlanmanın hem genel olarak doku ve organlar, hem de beyin fonksiyonları üzerinde ki etkilerini geciktirmektedir. Osteoporozu ve Alzheimerdeki hafıza kaybını önlemeye yardımcı olmaktadır.

Zeytinyağı, AIDS hastalığının nedeni olan HIV mikrobuna karşı savaşmaktadır. Enfeksiyonun tüm vücuda yayılmasını engeller. Granada'daki bilim adamları yaptıkları çalışmada, zeytinyağı kullanımının, AIDS mikrobu olan HIV'in yayılmasını %80 seviyesinde azalttığını gösterdiler.

Zeytinyağında bulunana linoleik asit, prostaglandin denilen ve insan hücrelerinde bulunan, vücudun kendini yenilemesinde önemli yeri olan maddenin üretimini sağlar. Özellikle sinir hücrelerinin gelişmesinde rol oynar.

Zeytinyağı, iyi bir laksatiftir. Sürekli kabızlık çekenlere, sabahları aç karnına bir bardak suyla, 2 kaşık zeytinyağı almaları önerilmektedir.

Zeytinyağ, çocuk gelişiminde hayati önem taşıyan yağ asitlerini, anne sütüne eş miktarda içerir. Zeytinyağında bulunan oleik asit, annesini emerek beslenen bebeğin sinir dokularının gelişimi açısından çok faydalıdır. Günde birkaç damla zeytinyağı, bebeğin gelişimine büyük katkı sağlar.

Vücuttaki tutulmaları azaltmak için, zeytinyağlı masajlar yapılır. Zeytinyağı tortusu, siyatik, mafsal ağrılarına, sürülürse iyi gelir. Zeytinyağı, romatoid artritleri önlemeye yardımcı olur.

Zeytin ağacının yaprakları da, mikrop öldürücü, ateş düşürücü, yatıştırıcı, kan şekerini ve yüksek tansiyonu düşürücü, iştah açıcı, idrar söktürücü özelliklere sahiptir.

Şeker hastalığına zeytin yaprağı önerilirken; Oleuropein adlı maddeden hareketle vücudumuzda oluşan eleanolic asit, virüs ve mikrop yok edici ve AIDS’i önleyici özelliği vurgulanmaktadır .

Doğu Akdeniz’in doğal bitki örtüsü olan zeytinin, Akdeniz’in kültür bitkisi halini alması binlerce yıllık bir süreçtir. Bu dönüşüm sırasında zeytin coğrafyanın doğal bir parçası iken kültürün de önemli bir parçası halini almıştır. Zeytin ve zeytinyağı, geçmişte olduğu gibi günümüzde de halk tıbbı pratikleri içinde önemli bir kullanım alanına sahiptir.

Prof.Dr. Ahmet AYDIN Diyor ki :

Temel olarak üç çeşit zeytinyağı vardır; Natürel, rafine ve bunların karışımı olan Rivyera.

1-Natürel Zeytinyağları: Bunlar zeytin ağacı meyvesinden, doğal özelliklerini değiştirmeyecek bir sıcaklıkta sadece mekanik veya fiziksel işlemler uygulanarak elde edilen, berrak, yeşilden sarıya değişebilen renkte, kendine özgü tat ve kokuda olan doğal halinde gıda olarak tüketilebilen yağlar.

Natürel zeytinyağlarının da asitlik derecesine göre üç çeşidi vardır;

a) Natürel Sızma Zeytinyağı: Kokusu ve tadında kusur olmayan, serbest asitlik derecesi (oleik asit cinsinden) en çok % 1 olan natürel zeytinyağı. Meyvenin bütün vitamin ve minerallerini içeriyor. Natürel sızma zeytinyağı her tür yemeklere uygun olmakla beraber salatalar için ideal. En pahalı zeytinyağı budur.

b) Natürel Birinci Zeytinyağı: Kokusu veya tadında çok hafif kusurları bulunabilen, serbest asitlik derecesi en çok % 2 olan natürel zeytinyağı.

c) Natürel İkinci Zeytinyağı: Kokusu veya tadında tolere edilebilen kusurları bulunan, serbest asitlik derecesi (oleik asit cinsinden) en çok % 3.3 olan natürel zeytinyağı.

2- Rafine Zeytinyağı: Zeytin ham yağının yapısında değişikliğe yol açan metotlarla (yüksek basınç, yüksek sıcaklık) rafine edilmesi sonucu elde edilen, sarının değişik tonlarında rengi olan kendine özgü tat ve kokuda bir yağ. Serbest asitlik derecesi en çok % 0.3 ‘tür. Bu yağ daha çok kızartma yağı olarak kullanılıyor.

3- Riviera Zeytinyağı: Rafine zeytinyağı ile doğal halinde gıda olarak tüketilebilecek natürel ikinci zeytinyağlarının karışımından oluşan, yeşilden sarıya değişen renkte, kendine özgü tat ve kokuda bir yağdır. Serbest asitlik derecesi en çok % 1.5‘dir. Zeytinyağının canlı ve kuvvetli kokusuna pek alışık olmayanlar bu tip zeytinyağını tercih ediyor.

Sızma ve Riviera zeytinyağı arasında ne fark var?

Sızma zeytinyağı, zeytinlerin taş baskısı ile elde ediliyor. Bu nedenle vitamin ve diğer besleyici unsurları zarar görmüyor. Riviera zeytinyağında ise, mevcut zeytinden maksimum yağı çıkartmak için yüksek sıcaklık ve basınç uygulanıyor. Bu durumda fiyat ucuzluyor ama zeytinyağının bütün olumlu özellikleri de nerdeyse yok oluyor hatta zararları da oluyor. 

Zeytinyağı alırken nelere dikkat etmeliyiz?

  Zeytinyağı alırken en dikkat edilecek unsur zeytinyağının karışık (tağşiş) olup olmaması. Zeytinyağı en çok ayçiçeği, kanola ve mısır yağları ile karıştırılıyor. Böylesi tağşişlere marketlerde de rastlanabiliyor. Ama daha çok yol kenarlarında yağ satanlara, denetimden uzak yerlerde rastlanıyor.

  Adi plastik kaplarda tutulan zeytinyağı, plastik hammaddesini kolaylıkla çözebilir ve temelde petrol ürünü olan bu maddeler ciddi kanser riski taşıyor. Zeytinyağı hassas, güneş ışığı ve ısıya fazla tahammülü yok. Tercihan cam şişede, ışık geçirmemeli, ağzı sıkıca kapatılmış ve her kullanımdan sonra kapatılabilecek şekilde kapak takılmış olmalı.

Son söz şair Arif Damar’ın dizelerinden:

Yaşamak sadece sevmektir, inan bana.
Sevmeyenler dünyamızda yaşamıyor.
Yaşamak suda, toprakta, insanlarda görünerek;
bir “Zeytin Ağacı” gibi.
Bir Zeytin Ağacı gibi, ne güzel
denize yakın olacaksın,
uzayan dallarında, yapraklarında ışık
ta derinlerde köklerin.

Bir zeytin ağacı gibi, bin yıl severek
yaşamak her gün…

Derleyen: Deniz Avınca ÇETİN
Katkılarından dolayı Sevgili Özlem Özdemir’e teşekkürler.

Kaynaklar:

1-www.sanatkaravani.com

2- Yrd.Doç.Dr. Melike KAPLAN /Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Halkbilim Bölümü. Arş.Gör.,Seda KARAÖZ ARIHAN/Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Antropoloji Bölümü.

3- www.apelasyon.com

4- Dr. Erman Gündoğdu-Zeynep Uygur www.yaklasansaat.com

5- www.beslenmebulteni.com

Yayın Tarihi: 19 Ekim 2016

 

© Astroset 2003-2016