Bir
arkadaşımın serası var. Orada kullandığı tüm cihazlar ve sera
için gereken elektriği seranın kendisi üretiyor, bunu da büyük
oranda güneş panelleri ve bununla ilişkili bir teknolojiyi
kullanarak yapıyor. Aslında, çoğu zaman kullanabileceğinden
daha fazla elektrik üretiyor ve artan miktarı da yerel bir
kamu hizmeti şirketine satıyor. Yeterince elektrik üretemediği
günlerdeyse herkes gibi o da komşu şebekeden elektrik çekiyor.
Bu, tamamlayıcı ve simbiyotik bir ilişki biçimi.
Güç
üretme ve dağıtma konusunda benzer bir diğer örnek olarak da,
kendisine bağlı olan alıcı teller aracılığıyla binlerce seraya
elektriğin aktarıldığı bir merkez gücün varlığı verilebilir.
Sera teknolojisi bu ilişkiyi değiştirebilmek için bir fırsat
sunuyor, her bir seraya kendi kendinin üretici gücü olma
imkanını sağlıyor, böylelikle seralar diğer seralarla
işbirliği içinde ortak-yaratıcı bir paylaşım sürecine giriyor.
Merkezi güç üreticisine yine de ihtiyaç olsa bile bu ortamda o
da bir paylaşımcı konumunu alıyor.
Bu
değişimin meydana gelmesi için teknolojinin uygun hale
getirilmesi ve bir seraya sadece alıcı konumda olmasından çok
üretici bir kaynak haline gelmesini sağlayan teknolojiyi
hayata geçirmek için yapılması gerekenler yapılmalıdır.
Ayrıca, sera ile ortak şebeke arasına yeni bir elektrik
tesisatı döşemek gerekebilir, merkezi güç sistemini kendisine
bağımlı olan seralara bağlayan eski tesisat bu yenilik için
yeterli veya uygun olmayabilir, çünkü o tesisat farklı bir
akım türü için üretilmiştir. Yeni bir üretken teknolojiyi
uygun tesisata bağlayarak kurmak ve kullanmak merkezi güç
sisteminin yok edilmesi anlamına gelmez ama bu, çok yönlü
oluşu, bütünselliği ve güç şebekesinin sağlamlığını büyük
oranda artırır. Sera ve güç sistemi birbirlerini tamamlar ve
her biri kendi katılımını sağlar.
Bu mecaz, bizlerin bedenli haldeki ruhsallığımızı tanımlamak
için de kullanılabilir. Bedenlenmenin (enkarnasyon) temel
konusu dünyada “hem kendim hem de dünya karşılıklı lütuf
içinde kalacak şekilde nasıl yaşarım” dır. İçimdeki kutsallık
dünyadaki kutsallıkla nasıl birleşir? Geçmişte Ruh’a (kişisel
ötesi ve aşkın gerçekliklere, şuur düzeylerine ve bedensiz
varlıklara) ruhsal enerjinin kaynağı olarak bakardık. Sanki
bir komşuluk biriminde ihtiyacı olan enerjiyi bir merkezi güç
sisteminden bekleyen seralar gibiydik ve bu süreç sırasında da
kendimizi güçsüz ve bağımlı olarak görürdük. Çeşitli “tesisat”
formları geliştirdik; bu enerjiyi alabilmek için dua ve ritüel
gibi “ruhsal teknolojiler” geliştirdik ve bu sistem çalışıyor
da. “Yukarıdan” enerji ve lütuf alabiliyoruz.
Ama
“seralarımızı” değiştirmemiz, her birini kendi kendinin enerji
üreticisi olacak şekilde yenilememiz de elbette mümkün. Kendi
içimizde, enerjiyi sadece bir yerlerden alan ya da tüketen
değil, kendi kendine ruhsal enerji üreten yaratıcı bir
yeteneği keşfedebiliriz. İşte, “içsel
teknolojiyi” hem kendi spiritüel üretkenliğimizi geliştirmek,
hem de diğerlerine ve dünyaya bir holistik ruhsal enerji
şebekesinin katılımcıları olarak bağlanmak için geliştirmek
bedenli ruhsallığın konusudur. Buna “üretken ruhsallık”
adı da verilebilir ancak ben buna “bedenli ruhsallık” diyorum
çünkü bedenli haldeki süreç bunun işleyişini sağlayan unsurun
bir bölümü ve ben, bedenli insanlar olarak içimizde saklı olan
gücün ve ruhsallığın hak ettiği yeri işaret etmek istedim.
Tıpkı her
bir seranın elektrik üretmesinin daha büyük güç istasyonlarını
yok etmeyeceği, hatta onları tamamlayacağı gibi, bizlerin
bedenli bireyler olarak ruhsal enerjinin nasıl birer üreticisi
olduğumuzu anlamamız da kişisel ötesi ve aşkın kaynaklara
katılımları ve bunların bize olan armağanlarını yok
etmeyecektir. Bu, sadece merkezi sistemden akan bir enerji
akışı modelimiz olduğu taktirde, (güneş ve gezegenler gibi
güneşe bağımlı, yansıtıcı antitelerin oluşuna benzer şekilde)
gerçekleşmeyen, bir tür katılımcılara dönüşmek gibidir. Bu,
bir “birbirini tamamlama” eylemidir, birinin yerini diğerinin
alması değil.
Peki
neden bunu isteyelim? Öncelikle, bir ortak-yaratıcı
katılımcılık alanı çok daha güçlüdür ve yeni olasılıkların
açılmasını sağlar. “Bir elin nesi var, iki elin sesi var”
deyişi ile de bu söylenmek istenmiştir. Bir yerde bağımlılık
varsa ve herkes başka bir kişiden ya da şeyden yapmaları
gerekeni söylemeleri için beklenti halindeyse, o kaynağın ne
sağlayacağı konusunda seçenekler sınırlıdır. Bir
ortak-yaratıcı alanda ise, seçenekler ve olasılıklar çok çok
daha artmıştır. Günümüzün dünyasındaki tüm problemler göz
önüne alındığında ise, bu artan potansiyellere ihtiyacımız
bulunmaktadır.
Bunun
önemli oluşunun başka nedenleri de vardır.
Eğer kendimi bir üretici kaynak
haline getirirsem dünya hayatı içinde
güçlendiğimi hissederim. Kendi dünyamı değiştirmede rol almam
konusunda kendi sorumluluğumu alabilirim çünkü kendimde ve
diğerleriyle olan ilişkilerimde içimde güçlenen enerjiyi
hissedebilirim. Kendi dünyama lütufların bağışlanmasını
sağlama konusunda bilinçli olarak daha aktif olabilirim. Tüm
benliğim böylelikle değişir. Dünyanın tüm dağıtma çabalarına
karşın kendi bütünselliğimi koruyabilme yeteneğim artar.
Bedenli
ruhsallık bence hala araştırılan ve geliştirilen bir ruhsal
teknolojidir. Amacı bizleri birer üretici birey haline
getirmektir. Bu da tamamlayıcı bir ruhsal enerji kaynağı
olmakla, kutsallığımızı katılımcılıkla ve dünyayla bir lütuf
alışverişi içinde olmakla olur.
|