Batıl İnanç mı? Yoksa Süper Algılama mı?
Günümüzün mantıksal dünya
görüşü açısından bakıldığında, bu sezgisel ruhsallığı yanlış
anlamak çok kolaydır. Kızılderililerin yaşam felsefesine,
antropologların sürekli inceleyecekleri ve kendine özgü bir
çekiciliği olduğu kadar inkar edilmeyen ama bugün
inanabileceğiniz türden de olmayan harika hikayeler ve batıl
inançlarla dolu ilginç bir kutsal miras olarak bakmak da
kolaydır.
Oysa
batıl inanç olarak görülen şey aslında
süper
algılamadır. Modern
insanın ruhsallığı algılama eksikliği, bu halkları,
“ilkel” olarak
görmelerine yol açmış olabilir. Fotoğrafları çekildiğinde
ruhlarını kaybettiklerine inanmaları gibi basit bir örnekten
sıklıkla söz edilir. Bu, bizim teknolojik bakış açımıza göre
saçma veya gülünçtür ancak ayrıntılı incelemeler göstermiştir
ki, onlar çok daha derin bir gerçekliği deneyimlemektedirler.
Kızılderililer için her şey
kutsaldır ve ruhla hayat bulur. Bu nedenle tüm eylemlerimiz
ruhsal eylemlerdir ve onlara görünmez dünyanın ruhuyla
yaklaşılmalıdır.
ESKİ YOLLAR
Fırtına Kuşunun Ruhu
Yeryüzü’nün dört köşesine uçar
Ve
insanları geri getirir
Yaşamın
doğal yoluna,
Ne din
yolundan
Ne de
Kızılderili yolundan,
Bir
zamanlar tüm insanlığın olan
“Eski
Yol”dan…
WA’NA’NEE’CHE’
Sioux’lar,
eski günlerde, Kutsal Bizon’un nasıl da dört ayak üzerinde
durduğundan söz ederlerdi. Bizim zamanımızda ise bizon tek
ayak üzerinde sendelemektedir. Bu, insanlığın her şeyin
mükemmel dengede olduğu
“Altın Çağ”dan günümüzdeki uyumsuzluk durumuna
“düşüşünün” efsanesini hatırlatmaktadır. Dünyanın her
tarafında, başka başka kültürlerde de buna benzer öyküler
vardır. Hindistan’ın Vedik Hinduları çağımızı
Kali Yuga-Karanlık Çağ
olara adlandırırlar, Antik Yunanlılar buna
Demir Çağı, Mayalar
ise Son Güneş
der. Altın Çağ’da, atalarımızın ütopyası olan “Yaşamın Kutsal
Çemberi” kırılmamıştı. Şifacı Şamanlar büyük mucizeler
yaratırlardı, ruhsal dünya ile fiziksel dünya arasındaki
iletişim açık ve kolaydı, insanlar
“Eski Yol” a göre
Toprak Ana’yla uyum içinde, tüm yaşama saygı duyarak
yaşarladı.
Sioux Şifacı Şamanı Aksak
Karaca, “Kızılderili dinleri bir
biçimde aynı inancın, aynı gizemin birer parçasıdır” der. Bu orta ruhsallık
“Eski Yollar” ın
bir yankısıdır; Aborijinler, Afrikalılar, Asyalılar ve diğer
eski halklar tarafından da işitilen bir yankı. Onların
gelenekleri de bir şekilde
“aynı inanışın, aynı gizemin”
bir parçasıdır. Gerçekten de, atalarımızdan kalan anılara
baktığımızda, onların yaşama karşı ortak bir yaklaşımları
olduğunu görebiliriz. Bu kadim ruhsallık, ölü bir dinsel
gelenek değildir, aksine “Altın” zamanların bir yankısıdır,
hatırasıdır. Ve şimdi bütün bu eski kültürlerin yok
edilmesiyle bizlere kalan, yankının yankısı, hatıranın
hatırasıdır.
Bu Altın Çağ’ın gerçekten
var olup olmadığı önemli değildir.Önemli olan, bunun güç ve
tını taşıyan bir söylence olmasıdır.
“Eski Yollar”ın
hatırasını yitiren modern dünya kayıptır artık. Modern dünya
yaşamın ruhsal boyutunu anlamaktan çok uzaktır. Eski Halkların
söylencelerinde zaman doğrusal değil, daireseldir ve bu
“Karanlık Çağ”
elbet bir gün “Altın
Çağ”a
dönüşecektir. Belki de, bizi gelecekteki
“Altın Çağ”a
götürecek olan, eski halkların belleklerindeki
“Eski Yollar”a ait
anılardır. Önce geriye bakmalıyız ki, ileriyi görebilelim.
ÇALIŞMA: YAŞAM AĞI
Doğanın sözsüz
öğreticiliğine dikkat kesilin. Bu büyük Yaşam Ağı’ndaki
yerinizi duyumsayın. Sizi var eden bu yere ruhunuzla uzanın.
Ayrı bir kişi olma kimliğinizi aşın ve
“Bütünün Bilgisi”ne
ulaşın. Kara Geyik şöyle der:
“Evren ve
onun bütün güçleriyle ilişiyi, onunla birliği fark
ettiklerine, huzur insanların ruhuna girer ve Wakan Tanka’nın
evrenin merkezinde olduğunu anladıklarında bilirler ki, bu
merkez her yerdedir, her birimizin içindedir.”
Kalbinizi, kıymeti bilinen
ama hiçbir zaman çözülemeyen, yaşamın bu Büyük Gizem’ine açın.
Buradayım, Gör beni.
Ben güneşim, Gör beni.
Lakota
Doğan Günü Selamlama Şarkısı
|