Aztek,
İnka, Maya, Mısır, Paskalya, Uygur, Tibet, Anadolu
uygarlıkları arasındaki benzerlikler ve eserler bu kültürün
tek bir kaynaktan çıkıp tüm dünyaya yayılmış olduğunu
düşündürmektedir. Bu kültür Güneş İmparatorluğu
Mu’nun kültürüdür.
Özellikle son yüzyıla bakacak olursak neredeyse bütün önemli
adımların bu süreçte yapıldığını ve gelişimin çok daha hızlı
artarak ilerlediğini görüyoruz. O zaman insanoğlunun sadece
günümüzün uygarlığını yaratmış olduğunu düşünmek bencillik
olmuyor mu? Bu soruların yanıtlarını belki de günümüz
uygarlığının temel taşlarının çok daha eskilerde atıldığı
varsayımıyla açıklamak mümkün olacaktır. İnsanlığın karanlık
ve yok olan bir tarihinde yaşayan uygarlıklar izlerini,
gizemli mesajlarının seslerini, okyanusun derinliklerinden
bizlere ulaştırmaya çalışıyor olmasın sakın? Churchward’ın
yaptığı araştırmalar bundan 70.000 yıl belki de daha eskiye
dayanan ve bugünkü dünyasal konumu itibariyle Pasifik
Okyanusu’nu kaplayan bir kıtadan bahsedilir. Bu ana
kıtaya
Mu adı verilmişti. Mu bir
rahip kral tarafından yönetilmekte kendisine
"Ra
Mu"
denilmekteydi. Mu’nun sembolü
tek tanrıyı temsil eden Ra yani
Güneş'ti. Ra adı Maya,
İnka, Mısır ve Eski Hindistan’da
kullanılmıştır.
Bu bilgi bile
uygarlıkların kökenindeki ortak alanı göstermektedir. Mu
hakkında çok şey söylenebilir. Tabletlerden aldığımız
bilgilere göre Mu Uygarlığı en az 3
kez tufan felaketi ile sarsılmış. Ana kıtanın batacağını
anlayan bazı rahip ve bilgeler, Orta Asya (Gobi
Çölü civarı) ve Atlantik Okyanusu’nun bulunduğu yerlere göç
etmiş ve buralarda Uygur ve Atlantis Uygarlıklarını
oluşturmuştur. Uygurlar da Türkler’in
ilk ataları kabul edilir. Atatürk’ün Mu
Uygarlığı ile ilgili araştırmalarının temel nedeni
Türkler’in kökenini aramaktı. Ana
kıtanın batacağını anlayarak, göçe hazırlanan ve bilgiyi tüm
dünyaya dağıtan bu bilgelik yolcularının
adı Naacal’lerdi.
Naacal
inisiyelerinin yaptığı bu göçler
çok önemliydi ve belki de bugünkü pek çok
bilginin kaynağını teşkil etti. Peki
Naacaller hakkında ilk bilgiler
nerede ve ne şekilde ortaya çıktı? 1880’li yıllarda James
Churchward adında bir İngiliz,
Tibet’te bazı taş tabletlerin izlerine rastladı. Tibet’te uzun
yıllar kalarak bu tabletler üzerinde yazan eski dili öğrendi
ve ilk kez burada Naacaller
hakkındaki bilgileri gün ışığına çıkarmaya karar verdi.
Bugün okyanuslarla kaplı
bir alanda bulunan Mu ve Atlantis
Uygarlıklarının çok ileri düzeyde teknolojiye sahip olduğu
bilinmektedir. Modern bir Indiana Jones
olan arkeolog David
Hatcher’ın yapmış olduğu
araştırmalar neticesinde kaleme aldığı 6 kitaplık
"Kayıp
Kentler"
dizisinde bu uygarlıkların yaşadığına dair çok
gerçekçi bilgileri bize aktarmaktadır. Okyanus altında yapılan
yeni araştırmalar ve özellikle
Bimini’deki bulgular söylenenleri doğrular
niteliktedir.
Mu ve Atlantis
uygarlıkları hakkında bize bilgi ileten bir diğer kaynak da
Edgar Cayce adındaki
kahindir.
Cayce
‘okuma’
(Hipnoz veya başka bir trans haliyle bir
kişinin geçmiş yaşamlarını öğrenebilme yöntemi) dediğimiz
yöntemle pek çok kişinin geçmiş
yaşamlarını araştırmıştır. Yapmış olduğu binlerce okuma
sonucunda kitaplar yazılmış ve öldükten sonra adına bir vakıf
kurulmuştur. Cayce
kitaplarında o dönemde yaşamış olan kişiler hakkında detaylı
sorular sormuş ve yaşanan hayatı en ince ayrıntılarına kadar
ortaya koymuştur. Bugün Cayce’nin
yapmış olduğu okumaların gerçek olduğu ispatlayan deliller
hızla artmaktadır. Metafizik açıklamalar bilimsel yöntemlerle
desteklendiğinde, daha doğrusu bilimin gelişimiyle algılamış
olduğumuz yeni metafizik anlayış, yeni ve modern bir dünya
görüşü ile birleştiğinde yanıtlar da kendiliğinden
gelmektedir.
|