Kayıp
Uygarlıklar-Kayıp Öğretiler ve Kadim Bilgelik insanlık tarihinin gizli kalmış,
kaybolmuş gerçek tarihlerinin
bizlere uzantısıdır. Günümüz insanının oluşumuna
neden olan temel tradisyonel bilgileri aldığımız bu kayıp
uygarlıklar ve öğretiler, insanlık tarihinde her
zaman belli dönemeç noktalarında
yeniden ortaya çıkarlar ve ezoterik bir bakış açısı sunarlar.
Tarihin en eski
dönemlerinden günümüze değin gezegene yön vermiş belli başlı
uygarlıkları ve bu uygarlıkların simgesi haline gelen
öğretilerini araştırmak, tüm bu uygarlıklar/öğretiler
arasındaki bağlantıları kurmak, ortak sembolleri göstermek
gerektiğine inandık. Bu bölümümüzde, Mu ve
Atlantis uygarlıklarından başlayarak,
Aztek,
İnka, Maya, Asur, Sümer,
Babil
gibi dünyanın çok çeşitli
bölgelerinde ortaya çıkan ve ortak bir ezoterik bilginin
değişik sembollerle anlatımı izlenimi veren; Kuzey ve Güney Amerika, Atlantis, Batı
Avrupa, Mısır, Babil, Uygur ve
Anadolu uygarlıklarının kökenleriyle ilgili çarpıcı tarihsel
izleri araştıracak,
insanlığın
ilk yurdu olan Mu’dan kalma bazı
anahtar sembollerin yorumlarına ineceğiz.
Kadim
Bilgelik araştırmalarının gayesi insanoğlunun, gezegensel
evrimindeki temel sorularını çözmektir. Bu çözüm, dünyadaki
problemlerin de çözümünü de kapsar çünkü insan küçük evren
olan mikro kozmostur ve büyük evren yani makro kozmosun da bir
yansıması ve minyatür bir sentezidir. Aynı prensipler üzerine
kurulduklarından, her ikisi de görünmeyen ama eserleriyle
görünür Olan’ın değişik ama birbiriyle bağdaşan kozmik
ifadeleridir.
Kadim bilgeliğin ifade
şekli olan sembollerin tarihsel akış içindeki açılımı,
birbiriyle iç içe olan Doğa ve İnsan probleminin, insan
düşüncesinin çok uzun zamandan beri deşifre etmeye çabaladığı
öze ait bilgilerin kökeni hakkında onu aydınlatır.
Günümüz insanlığına egemen hale
gelmiş ruhu olmayan, Tanrı’sı olmayan bilimin insanda
yarattığı zihin durumu sadece karmaşadır. Günümüz
mantalitesine hakim olan iki doktrin, agnostisizm ve
materyalizm bu noktada ortaya çıkmıştır. Agnostisizm der ki
“Ignorabimus, şeylerin nedenlerini
hiçbir zaman bilemeyeceğiz, bu konuyu kendimize dert etmeyi
bırakalım.” Materyalizm ise şöyle
der: “Madde ve içgüdünün ötesinde
hiçbir şey yoktur, bunu en iyi şekilde kullanmaya
bakalım.” Bu iki doktrin de aynı
sonuçta buluşurlar.
Tarihte ve felsefede katı
kadercilik-dogmatizm, sanatta nihilizm, dinsel duygunun ve
kozmosla ilgili derin düşüncelerin bastırılması, insanı
kökeninden Tanrı’sından kopararak özgürleştirme çabası olarak
ortaya çıkar ve onu maddenin esiri yapmakla sonuçlanır;
günümüzdeki temel bunalımın da nedenidir. Binlerce yıldan beri
insanoğlu olarak ektiğimiz tohumların iyi ve yeni bir hasada
neden olması için Kadim Kültürleri
ve Kadim Bilgelik Okullarının belli
başlı olanlarını kısaca tanıma ihtiyacımız giderek
artıyor. Bu biliş,
içinde bulunduğumuz hızlı değişim günlerinde bizi zararlı
metaforlardan koruyacak ve düşün dünyamızda, ruhumuzda yeni
bir paradigmanın, yeni bir başlangıcın ortaya çıkmasına neden
olacak. Kim olduğumuzu, kökenlerimizi tam olarak bilmesek de
araştırmak ve kökenle bağlantılar kurmaya çalışmak, evrenle ve
Jung’un arşetipler olarak ifade ettiği evrensel yönümüzle
bağlantı kurmak anlamına gelir.
Bu kısa giriş
açıklamasından sonra işlenecek konulara açıklık getirmek için
şu soruyu sorabilir ve bir alıntı ile konuyu daha da
netleştirebiliriz…
“Acaba
Medeniyetler Beşiği Anadolu ve Anadolu halkı halkı manevi
köken olarak nasıl bir realiteye sahiptir? Tarihçiler fiziki
kökeni kendilerine göre bir yerlere bağlayabilirler. Ama
Anadolu’ya göçüp gelmiş atalarımızın getirmiş oldukları
genetik kodun niteliğini bilemezler ve onların konuları da
değildir. Bu genetik kod hakkında elbette yüzyıllardan beri
intikal eden bir bilgi akışı var. Ezoterik çalışmalarımızın
sonucunda oluşan kanaat şöyledir: Anadolu
topraklarına gelen varlıkların bir özelliği var. Burası hem
Atlantis’ten hem de Mu’dan göç edenlerin birleştikleri, harman
olup girdaplaştıkları bir bölgedir. Ege Denizi ve
İskenderiye’ye kadar uzanan bölge çok önemli bir kavşak
noktası haline gelmiştir.
Anadolu
halkının en eskisinden en yenisine, yani en son Oğuzların
göçüne varana kadar bütün asıl beslenme kaynağı
Moğolistan’dır. Atlantis’lilerin göçü nasıl Mısır’ı meydana
getirmişse, orayı kendileri için büyük bir göç yeri ve temel
vatan yapmışlarsa, Mu Uygarlığı’nın inisiyeleri de Uygurları
(ilk Türkler’i) temel olarak seçmişlerdir. Dolayısıyla iyilik
ve güzellikle, felsefeyle ilgili bütün bilgilerini onlara
nakletmişlerdir. Uygur Uygarlığı’nın kaynağı bugünkü
Moğolistan ve Gobi Çölü’nün dağ yamaçlarına yakın olan
bölgeleridir. Uygurların inanç, bilim, sosyolojik
yaşam, insan ve doğa arasındaki denge, insan ve kozmos
arasındaki yapılar bakımından getirip bıraktıkları esaslar çok
doğrudur. Birtakım doğal olaylar sebebiyle başlamış
Uygur göçleri Hindistan’a, Çin’e, Afganistan’a ve İran yoluyla
Anadolu’ya kadar sürmüştür. Büyük Uygur göçüyle birlikte Mu
bilgeliği ve Atlantis teknolojisiyle yetişmiş olan büyük
insanlık göçleri de, zekası ve zihni de göç etti. Onların
içinde karışmış birçok varlıkta tohum halinde kapasite
mevcuttur.
Bu
insanların en çok taşıdıkları özellik, duyular dışı
algılamayla ilgili kodlardır. Bunlar mükemmel bir şekilde
hiçbir bozulmaya ve eksilmeye yer bırakmadan o varlıklar
tarafından o göçlerle bu ülkeye, Anadolu’ya yeniden
getirilmiştir. Demek ki, Anadolu halkının kalıtımsal
olarak getirdiği en büyük nitelik psişiktir. Bu toprakların
insanları gerçekten psişik varlıklardır. Başka bir ifadeyle,
buranın varlıkları asıl iç yüzleri ruhsal dünyaya dönük yaşar.
Görünüşte hepimiz dünya malı gibi yaşarız, yeriz, içeriz, dans
ederiz vs.her şeyi yaparız. Bütün dünyadaki insanların yaptığı
işler gibi, ama orada çok ince bir fark vardır. Bizim iç
yüzümüz sürekli şekilde ruhsal dünyaya dönüktür. Çünkü
doğamızda, taşıdığımız DNA’larımızda bu tarafımız gelişmiştir.
Bu DNA kayıtları bize anavatanımız Mu’dan, Uygur akımından
intikal eden bir vazife mirasıdır.
Bu
toplumun vazifesi, Mu’da ve Atlantis’te olan kadim bilginin,
kendisinden sonraki büyük insanlık ailesine bilgi intikali
olarak geçişini sağlamaktır.” (Batık Kıta Mu’nun
Çocukları-James Churcward- Ege Meta Yayınları sunuş
yazısından)
Kaynakça:
☼
Dharma
Ansiklopedi-Parapsikoloji-Mistisizm -
Okültizm-Ezoterizm-Teozofi-Spiritüalizm-Neospiritüalizm-Dharma
Yay. |
☼ Batık Kıta
Mu’nun Çocukları - James Churcward- Ege Meta
Yay. |
☼
Kayıp Kıta
Mu 2 – James Churcward- Ege Meta
Yay. |
☼
Mu’nun Kutsal
Sembolleri 3- James
Churcward- Ege Meta Yay. |
☼
Mısırlıların Kökeni–Augustus le Plongeon- Ege
Meta Yay. |
☼
Sfenksten Milada Kutsal
Evrim-Edouard Schure- Ege Meta
Yay. |
☼
Gizemli Blgilerin Kaynakları-R.Emmanuel- Ruh ve Madde
Yay. |
☼
Batık Ülke
Mu Uygarlığı-Hans Stephan Santesson- Ruh ve Madde
Yay. |
☼
Dünyamızın Gizli
Sahipleri-Giovanni Scognamıllo- Koza
Yay. |
☼
Tanrılar/Mezarlar/Bilginler-C.W.Ceram- Remzi
Kitabevi |
☼
Hint Felsefesi- Heinrich
Zimmer- Ruh ve Madde Yay. |
☼
Hinduizm-Svami Nikhilananda-
Ruh ve Madde Yayı. |
☼
Tasavvuf-Tarikatlar-Mezhepler
Tarihi-İsmet Zeki Eyuboğlu- Geçit
Kitabevi |
☼
Tasavvuf
Tarihi- Prof. Dr. Cavit Sunar-Ankara Üniver. İlahiyat
Fak. Yay. |
☼
Tasavvufun
Boyutları- Annemarie Schimmel-Adam
Yay. | |